Hayatın kıyısında: Organ bağışı bekleyen binlerce hastanın hikâyesi

"Evet, organ bağışı gerçekten hayat kurtarır; hem de sadece bir hayatı değil, binlerce hayatı!"

Görsel: Independent Türkçe/Microsoft/Bing-Copilot

Kamu spotları, reklam panoları, televizyon ekranları, hastane ve sağlık merkezlerinin duvarlarını süsleyen afişler… Her köşe başında karşılaştığımız o tanıdık "slogan":

"Organ bağışı hayat kurtarır…"


Evet, organ bağışı gerçekten hayat kurtarır; hem de sadece bir hayatı değil, binlerce hayatı!

Bugün Türkiye'de organ nakli bekleyen 32 bini aşkın hasta, bu gerçeği her geçen gün daha acı bir şekilde hissediyor.

Ve ben, bu cümleleri size, yalnızca gazeteci değil; bizzat yaşayan biri olarak, bireysel şahitliğimle aktarabiliyorum.

Zira o 32 bini aşkın hastanın arasında ben de varım. Böbrekleri iflas ettiği için nakil bekleyen binlerce hastadan yalnızca biriyim.

Bu yazıda sizlere "bizim" hikâyemizi anlatacağım. Çünkü organ nakli süreci, sadece fiziksel olarak değil, duygusal açıdan da son derece zorlu bir deneyim.
 


Bağışlar, ihtiyacı karşılamak için yeterli değil

Sağlık Bakanlığı verilerine göre, Türkiye'de organ nakli bekleyen 32 bin 38 hasta bulunuyor.

Bu hastaların büyük bir kısmını böbrek nakli bekleyenler oluşturuyor.

Sağlık Bakanlığı'nın açıkladığı verilere göre, 2023 yılı itibarıyla böbrek nakli bekleyen hasta sayısı 24 bin 449, karaciğer nakli bekleyen hasta sayısı 2 bin 600, kalp nakli bekleyen hasta sayısı bin 422, akciğer nakli bekleyen hasta sayısı 204, pankreas nakli bekleyen hasta sayısı 277 ve kornea nakli bekleyen hasta sayısı ise 4 bin 119.

Organ yetmezliği nedeniyle yaşam mücadelesi veren 32 bin 38 insan, hayatta kalabilmek için bir bağışçıyı bekliyor.

Bu rakam, 85 milyonluk bir nüfusa kıyasla belki de göze batmayan bir sayı gibi görünebilir. Ancak, her yıl bağışlanan organlardan yapılan nakil sayısı ile karşılaştırıldığında oldukça endişe verici bir tablo ortaya çıkıyor:

Yalnızca 305.


Bağışlanan organ sayısı ile bekleyen hasta sayısı arasındaki uçurum

Evet, yanlış duymadınız: Türkiye'de yıl içerisinde, ölü donörden (kadavra) yapılan organ nakli sayısı toplamda 305.

Üstelik, organ bağışı Türkiye'de hâlâ istenilen düzeyde değil. Bugüne kadar bağışlanan toplam organ sayısı sadece 643 bin 593.

Bu oran, organ nakli için uzun süreler; bazen yıllar boyu bekleyen 32 bini aşkın hastanın ihtiyacını karşılamaya ne yazık ki yetmiyor.

Türkiye, organ nakli konusunda dünya çapında bir başarıya sahip. Organ, doku ve hücre nakilleri, pek çok sağlık merkezinde güvenle gerçekleştiriliyor ve bu tedavilere hastalar kolayca erişebiliyor. Ancak bu başarı, yalnızca bir şeyle mümkün olabiliyor: Organ bağışı.

Organ nakli, hastaların tedaviye erişebilmesi için organ vericisinin bulunabilmesine bağlı. Organ bağışı oranlarındaki düşüklük, binlerce hasta için büyük bir belirsizlik oluşturuyor. Özellikle böbrek nakli için bekleyen hastalar, bazen yıllarca organ bulunmasını beklemek zorunda kalıyor.


Diyaliz tedavisi: Sadece fiziksel değil, psikolojik zorluklar da var

Organ nakli bekleyen hastaların büyük bir kısmını böbrek nakli bekleyen hastalar oluşturuyor. Türkiye'de şu an 24 bin 449 böbrek nakli bekleyen hasta var.

Böbrek nakli bekleyen hastalar, hayatta kalabilmek için diyaliz tedavisi almak zorunda. Ancak diyaliz tedavisi, yalnızca fiziksel bir zorluk değil, aynı zamanda psikolojik açıdan da yorucu bir süreç. 

Örneğin, 2 yıldır diyaliz tedavisi gören Ayfer Kıskaç, "Böbrekleriniz bitti" teşhisiyle yaşadığı şoku şu şekilde anlatıyor:

Bir gün doktora gittim ve 'Böbrekleriniz bitti' dedi. Şok oldum. 2 yıldır diyalize giriyorum ve mutlu değilim. Artık hiçbir şey beklemiyorum.


Ayfer Hanım gibi birçok hasta, böbrek yetmezliği nedeniyle yaşadıkları sürecin nasıl uzun ve yorucu olduğunu dile getiriyor.


"Diyaliz merkezlerinde psikolog olmalı"

Fatma Vildan Boyova, Türkiye'de organ nakli için sırada bekleyen bir başka hasta olarak, diyaliz merkezlerinde psikolojik desteğin eksikliği konusunda uyarıyor: 

Diyaliz merkezlerinde psikolog olmalı. Çünkü yakınlarından destek göremeyen kimi hastalar büyük bir yalnızlık içinde kalıyorlar. 


"15 yıldır bekliyorum; hiçbir haber yok"

Aytül Denizkök, 15 yıldır organ bağışı bekleyen bir hasta olarak yaşadığı çaresizliği şu sözlerle ifade ediyor:

15 seneden beri bekliyorum. Hiçbir haber yok… O kadar böbrek var mezarda çürüyüp gidiyor.


"Organ nakli devlet için de avantajlı"

İstanbul Böbrek Hastaları Haklarını Koruma Derneği kurucusu Salih Karagöz, organ bağışının Türkiye'de yeterince önemsenmediğini ve bu konuda yaşanan suistimallerin hastaların hayatını daha da zorlaştırdığını belirtiyor.

Karagöz, organ naklinin yalnızca hastalar için değil, aynı zamanda devlet için de daha ekonomik ve verimli bir çözüm olduğunu vurguluyor:

Böbrek nakli, diyalize göre yüzde 70 daha ucuz ve hastanın yaşam kalitesini artırıyor.


"Organ bağışı, hayat kurtarır ve hayatları değiştirebilir"

18 yıldır diyaliz tedavisi gören Hafize Çelik, organ bağışının önemine dikkati çekiyor. Çelik, bir kez kadavradan böbrek nakli olduktan sonra böbreğinin reddedildiğini belirtiyor. Şu anda yüksek Panel Reaktif Antikor (PRA) nedeniyle tekrar nakil olamayan Çelik, "Yeniden doğmuş gibiydim, ama maalesef böbreğim tutmadı. Şimdi eski tedaviye dönmek zorundayım" diyor.

Organ bağışına karşı toplumsal önyargıların kırılması gerektiğini vurgulayan Çelik, "Bizim insanlarımız organ bağışı konusunda çekiniyor, ama korkulacak bir şey yok. Tek böbrekle yıllarca yaşayan insanlar var. Ben tüm organlarımı bağışladım. Bağış kartımı da çantamda gezdiriyorum. Herkese de tavsiye ediyorum" şeklinde konuşuyor.
 

Peki, çözüm ne?

Organ bağışında farkındalık yaratmak ve nakil oranlarını artırmak için neler yapılabilir?

Türkiye Organ Nakli Vakfı Başkanı Dr. Eyüp Kahveci, organ bağışındaki sınırlamaları aşmak için kamu farkındalığını artırmanın önemini vurguluyor.

 


Dr. Kahveci şunları söylüyor:

İnsanların organ bağışına dair çekincelerini ortadan kaldırmalıyız. Bu konuda sağlık profesyonellerinin, din adamlarının ve kanaat önderlerinin katkıları büyük. Toplumda rol model olan kişiler, halkı bilgilendirmeli ve teşvik etmelidir. Ayrıca, özellikle yoğun bakım ünitelerinde çalışan sağlık profesyonellerinin, doktorların ve hemşirelerin organ bağışı konusunda daha fazla farkındalık kazanması gerekiyor. Bu unsurları birleştirip sürdürülebilir bir organ bağışı sistemi kurduğumuzda, bekleme listesindeki hastalar için gerçek bir çözüm üretebiliriz.
 

Diyanet: Caiz

Diyanet İşleri Başkanlığı'na bağlı Din İşleri Yüksek Kurulu, "Organ nakli ve bağışı caiz midir?" sorusuna şu yanıtı veriyor: 
 

Kur’ân-ı Kerîm ve hadis-i şeriflerde, organ ve doku nakli konusunda sarih bir hüküm bulunmamaktadır. İlk müctehid ve fakihler de kendi devirlerinde böyle bir mesele söz konusu olmadığı için bu bağışın hükmüne temas etmemişlerdir. Ancak dinimizde, Kitap ve Sünnet’in delaletlerinden çıkarılmış genel hükümler ve kaideler de vardır. Kitap ve Sünnet’te açık hükmü bulunmayan ve her devirde karşılaşılan yeni meselelerin hükümleri, fakihler tarafından bu genel kaideler ile hükmü bilinen benzer meselelere kıyas edilerek (tahriç yoluyla) çıkarılmıştır. Organ ve doku nakli konusundaki hükmün tayininde de aynı yola başvurulması uygun olacaktır.
Bilindiği üzere, insan mükerrem bir varlıktır. Yaratıklar içinde Allah onu mümtaz kılmıştır. Bu itibarla, normal durumlarda ölü ve diri kimselerden alınan parça ve organlardan faydalanılması, insanın saygınlık ve kerametine aykırı olduğu için caiz görülmemiştir (Buhârî, Libâs, 83-87 [5935-5947]; Müslim, Libâs, 115-116 [2122]; Kâsânî, Bedâʾi, 5/125; Buhûtî, Keşşâfu’l-Kınâ‘, 1/57; İbn Nüceym, el-Bahr, 1/105-106, 113; 6/87-88). Ancak zaruret durumunda, zaruretin mahiyet ve miktarına göre bu hüküm değişmektedir (Mecelle, md. 22). Nitekim İslâm âlimleri, karnında canlı hâlde bulunan çocuğun kurtarılması için ölü annenin karnının yarılmasını, başka yoldan tedavileri mümkün olmayan kimselerin kırılmış kemiklerinin yerine başka kemiklerin naklini caiz görmüşlerdir (Kâsânî, Bedâʾi, 5/130; Mâverdî, el-Hâvî, 2/255; Nevevî, el-Mecmû‘, 3/138; 5/302; el-Fetâva’l-Hindiyye, 5/360).
Aynı şekilde açlık ve susuzluk gibi hastalığı da haramı mübah kılan bir zaruret saymışlar, başka yoldan tedavileri mümkün olmayan hastaların haram ilaç ve maddelerle tedavilerini caiz görmüşlerdir. Günümüzde kan, doku ve organ nakli, tedavi yolları arasına girmiş bulunmaktadır. O hâlde, bazı şartlara uyulmak kaydıyla, hayatı veya hayati bir uzvu kurtarmak için başka çare olmadığında kan, doku ve organ nakli yolu ile de tedavinin caiz olması gerekir. “Her kim bir hayatı kurtarırsa bütün insanları kurtarmış gibi olur.” (el-Mâide, 5/32) âyeti de buna ışık tutmaktadır.
Bu bağlamda, aşağıdaki hususlara dikkat edilmek kaydıyla organ nakli caiz olur. Nitekim İslâm İşbirliği Teşkilatına bağlı, uluslararası bir fetva kuruluşu olan Mecmau‘l-Fıkhi’l-İslâmî de bu istikamette karar almıştır. Buna göre:
a) Zaruret halinin bulunması, yani hastanın hayatını veya hayati bir uzvunu kurtarmak için bundan başka çaresi olmadığının, meslekî ehliyet ve dürüstlüğüne güvenilen uzman doktorlar tarafından tespit edilmesi,
b) Hastalığın bu yoldan tedavi edilebileceğine zann-ı galibinin bulunması,
c) Organ veya dokusu alınan kişinin, bu işlemin yapıldığı esnada ölmüş olması; eğer organ canlı bir insandan alınacaksa, bu organın, alınan kişide (donör) temel bir hayati fonksiyonu devre dışı bırakmaması,
d) Toplumun huzur ve düzeninin bozulmaması bakımından, organ veya dokusu alınacak kişinin sağlığında (ölmeden önce) buna izin vermiş olması veya hayatta iken aksine bir beyanı olmamak şartıyla yakınlarının rızasının sağlanması,
e) Alınacak organ veya doku karşılığında hiçbir şekilde ücret alınmaması,
f) Tedavisi yapılacak hastanın bu nakle razı olması,
g) Devlet kontrolü altında yapılması gerekir.

 

"Organ bağışında 'rıza' sistemi değiştirilmeli"

Dr. Kahveci'ye göre, Sağlık Bakanlığı'nın atması gereken bazı önemli adımlar var.

Dünya çapında başarıyla uygulanan sistemlerin örnek alınması gerektiğini belirten Kahveci, şunları ifade ediyor:

Organ bağışında onam sistemini değiştirebiliriz. Şu anda yasal düzenlememiz, bilgilendirilmiş onama (bilgilendirilmiş rıza) sistemine dayanıyor. Ancak, Avrupa'daki birçok ülke, organ teminini artırmak için farklı yollar deniyor. Bu ülkeler, tıbbi teknolojiler ve yasal düzenlemelerle önemli ilerlemeler kaydediyor. Biz de bu başarılı uygulamaları takip etmeli ve ülkemize uyarlamalıyız. Türkiye'de, bilgilendirilmiş onam sistemi yerine, varsayılmış onam yani varsayılmış rıza sistemine geçiş yapılabilir. Bu düzenleme ile doğuştan organ bağışçısı kabul edilen bireyler için yasal bir zemin hazırlanmalı ve toplumda geniş çapta tartışılmalı.


"Organ nakli teknolojilerine yatırım yapılmalı"

"Organ nakli teknolojilerine yatırım yapmalı ve bunların kullanımını yaygınlaştırmalıyız" diyen Dr. Kahveci, "Bu teknolojiler, ölü donörlerden temin ettiğimiz organların daha fazla kullanımına olanak sağlayacaktır. Günümüzde, bazı organlar tıbbi nedenlerle kullanılamaz durumda sayılıyor ve sistem dışına itiliyor. Ancak, bu organları kullanılabilir hale getirecek teknolojiler mevcut. Bu teknolojilerin kullanımı yaygınlaştırılmalı ve her hastaneye ulaşabilir hale getirilmeli" şeklinde konuşuyor.


"Organ bağış kartlarına erişimi kolaylaştırılmalı"

Dr. Kahveci, organ bağışını teşvik etmek için insanların organ bağış kartına erişimini kolaylaştırmanın önemine de dikkat çekiyor: 

Bugün birçok vatandaşımız, organ bağışı kartını almak için hastaneleri dolaşmak zorunda kalıyor. Bu süreci çok daha kolaylaştırmalıyız. Örneğin, organ bağış kartlarına e-Devlet üzerinden erişimi sağlamalıyız. Bir gönüllü, e-Devlet üzerinden tanıdığı iki kişiye şahit gösterebilir, şahitler de bunu onaylayabilir. Böylece başvuru, onam ve şahitlik süreci tamamlanabilir ve organ bağış kartları kişilerle paylaşılabilir. Bu şekilde toplumda gönüllü bağışçı sayısını artırabiliriz.


"İnsanlarımızın daha fazla bilgiye ve açıklamaya ihtiyaçları var"

Özellikle yoğun bakım ünitelerinde organ bağışı konusunda ailelerle yapılan görüşmelerde organ bağış oranlarının oldukça düşük olduğunu belirten Dr. Kahveci, "Yoğun bakım ünitelerinde yapılan görüşmelerde organ bağışı oranı sadece yüzde 18... Yani, ölen 100 kişinin ailesiyle yapılan görüşmede yalnızca 18'i organ bağışına karar veriyor. Bu oran, kamu farkındalığının ne kadar düşük olduğunu gösteriyor. Bu oranı yükseltmek için daha fazla çaba sarf etmemiz gerekiyor" ifadelerini kullanıyor.

"Toplumumuz dayanışmayı seven bir toplumdur, ancak ölüm ve hayatın devam etmesi gibi karmaşık konularda insanlarımızın daha fazla bilgiye ve açıklamaya ihtiyaçları var" diye vurgulayan Dr. Eyüp Kahveci, insanların kafalarındaki soru işaretleri giderildiğinde, organ bağışı konusunda büyük bir gönüllülük ve dayanışma göreceğimize inanıyor.


Evet, olabildiğince size "bizim hikâyemizi" aktarmaya çalıştık.

Toplumda organ bağışı konusunda daha fazla bilgi ve açıklamaya ihtiyaç olduğu açık.

Nakil sırası bekleyen binlerce hasta olarak "biz", bağışçılarımızı bekliyoruz.

Bir organ bağışı, sadece bir hayatı değil, toplumun vicdanını da canlandırabilir.

Bu farkındalıkla, gelecekte her geçen gün daha fazla hayat kurtarabiliriz.

Organ bağışı sadece bir hastanın değil, pek çok hayatın kaderini değiştirebilir.

Toplum olarak, bu sorumluluğu daha fazla sahiplenmeli ve organ bağışı konusunda farkındalığı artırmalıyız.

Zira her bağış, bir yaşamın umutla devam etmesine olanak tanır.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU