İnsan aklı nisyan ile maluldür.
İnsanoğlu yaşananları çok kısa bir süre içinde unutma alışkanlığına sahip.
Aslında bütün insanlar için geçerli olduğu için bu unutma zaafını normal karşılamak gerekir belki de.
Daha 3 sene önceydi, bir virüs bütün dünyayı evlerine kapatmıştı.
Bomboş sokaklar, savaştan dolayı terk edilmiş şehirlerin görüntüsünü andıran film sahneleri gibiydi.
Kovid-19 adı verilen bu virüsten kurtulmanın tek yolu da aşı gözüküyordu.
Ancak ev ahalisinin dahi evin içinde birbirine mesafeli durmak zorunda kaldığı bu süreçte aşı karşıtları diye bir kitle çıktı ortaya.
Her ülkedeki bu karşıtlığın farklı nedenleri vardı.
Bazı yerlerde kapitalizme tepkiydi, bazı yerlerde örneğin bizde hem Batı karşıtlığına dayanıyordu; hem de kendilerince dini bazı nedenleri içeriyordu.
Kısa sürede -ister istemez- aceleye getirilen aşılar piyasaya çıktı.
Bunlar içinde en etkili olduğu söylenen aşı da Almanların ürettiği ve BioNTech (mRNA) adı verilen aşıydı.
Aşı karşıtları özellikle Almanların ürettiği BioNTech aşısının "insanları kısırlaştıracağı", "kalp krizi ve beyin kanaması benzeri hastalıklara maruz bıraktıracağı" yönünde iddialar ortaya attılar.
Türkiye'de bazı çevreler aşıların içinde dinen sakıncalı maddeler (domuz jelatini gibi) bulunduğu gerekçesi ile aşıya karşıydı.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Ayrıca böyle bir hastalık karşısında aşıya değil, Allah'a sığınmak gerektiğini düşünen daha küçük gruplar bulunuyordu.
Bunlara göre Allah'ın takdiri dururken insan yapımı aşıda tedaviyi bulmaya çalışmak (hele hele bu bir de Batı medeniyetten geliyor idiyse) dinen doğru bir şey değildi.
Oysaki bu düşüncenin dini bir tutarlılığı yoktu.
Eğer bir salgın durumunda aşı yapmak caiz değilse, o zaman insanların doktora gitmesi ve ilaç kullanması da aynı şekilde caiz olmamalıydı.
Aşıya karşı olmanın en çarpıcı örneğini bir siyasi parti genel başkanının göğüs hastalıkları ile beyin, omurilik ve sinir cerrahisi alanında uzman "Prof. Dr." unvanına sahip akademisyenler ile bir basın toplantısında BioNTech aşısının zararlarına ilişkin yaptığı açıklamalar oluşturuyordu.
Genel başkan, sağına ve soluna oturttuğu "Prof. Dr." unvanına sahip akademisyenlerin huzurunda, kısaca mRNA aşılarının insan genini değiştirdiğini iddia ediyordu.
Genel başkan, bu iddiaları sözlü olarak dile getirmekle yetinmiyor aynı zamanda kameralara uzattığı kuyruklu ve tüylü bebek fotoğrafları ile iddialarını somutlaştırmaya çalışıyordu.
Yani kısacası BioNTech gibi mRNA aşılarını yapanların bundan sonra maymunumsu çocukları olacaktı!
Kuruklu yalan uzmanı bu adama,
— NE KADAR OLDU? (@ne_kadarolduTR) April 27, 2024
sırf soyadı Erbakan diye itibar eden binlerce insan oldu.
Fatih Erbakan'ın “kuyruklu bebek doğdu” diye servis ettiği fotoğraf Larry Dunstan isimli sanatçının ürettiği yapay zeka ile hazırlanmış sahte bir resim olduğu ortaya çıktı.
Kendisine… pic.twitter.com/vgApRRfgAJ
Yalnız genel başkanın bu açıklamasını 2 açıdan değerlendirmek gerekir:
Birincisi, eğer burada bilim insanlarının iyi niyetle yürüttükleri araştırmanın sonucunda maymunumsu bir varlık ortaya çıkmışsa, ister istemez insan kendi kendisine şu soruyu sorma ihtiyacı hissedecektir:
Bu gen değişikliği neden doğan çocuğu köpek ya da kedi biçimine değil de maymuna dönüştürecekti?
Eğer bu doğru ise, yani insan geninde yapılacak en ufak oynama ile direkt maymuna dönüşeceksek, bu dönüşüm evrim teorisini desteklemiş olmayacak mıydı?
İkincisi, yok eğer Batılı bilim insanları bu aşı ile özellikle maymunumsu bebekler doğurtmak istiyorlarsa onların bu işteki kârı ne olacaktı?
Yani Batılı bilim insanlarının derdi ne ki biz insanları yarı-maymun varlıklar haline getirmek istesinler?
Şunu unutmamak gerekir ki kapitalist dünyanın ne işe yarayacağı belli olmayan yarı-maymun insanlara değil, üreten ve ürettiğini tüketen rasyonel "homo sapiens"lere, yani biz insanlara ihtiyacı var.
Genel başkan bu açıklamayı yaptığında Türkiye'de birçok insan çoktan aşı olmuştu.
Eğer bu iddia doğru ise, bundan sonra kuyruklu insanlar hayatımızın içinde yer alacaktı.
Ve belki de hiçbir işe yaramayacak olan kuyruğu kesmek en mantıklı yol olacağı için, sünnet törenlerinin yanında kuyruk kesme törenleri kültürümüzün bir parçası haline gelecekti.
Şaka bir yana, bu iddianın üzerinden tam 3 yıl geçti.
TÜİK verilerine göre bu süre zarfında 3 milyon civarında bebek doğdu.
Ancak hâlâ kuyruklu doğan bebeklere rastlanmadı.
Sahi bu kuyruklu bebekler ne zaman doğacak?!.
Bir ihtimal bu toplantıdaki akademisyen doktorlara güvenip aşı yaptırmayan ve aşı yaptırmadığı için hayatını kaybeden insanlar oldu.
Genel başkanı geçtik de genel başkanın sağında ve solunda oturan, Hipokrat yemini etmiş, bilimin en üst zirvesini temsil eden unvanlara sahip, bu komik iddianın bir parçası haline gelmiş akademisyenlerin toplumdan bir özür borcu yok mudur acaba?
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish