2024 ABD başkanlık seçimleri sürecinin en kritik iki haftasına girdik.
3 Eylül 2024 tarihli "Bitcoin ve 2024 ABD Başkanlık Seçimleri" başlıklı yazımda sene başından bu yana seçim rüzgârının birkaç defa yön değiştirdiğine vurgu yapmıştım.
5 Kasım öncesinde de rüzgârın tekrar yön değiştirmesi şaşırtıcı olmaz.
Donald Trump'la gerçekleştirdiği münazara sonrası Joe Biden'ın sağlık durumuyla ilgili artan endişeler ve Trump'a yönelik suikast girişimi kamuoyu nezdinde kazanan tarafın Cumhuriyetçilerin adayı olacağı yönündeki eğilimi güçlendirmişti.
Ancak Biden'ın adaylıktan çekilmesi ve Demokrat Parti tabanında Kamala Harris'in adaylığı üzerinde konsolidasyonun sağlanması rüzgârı tersine çevirdi.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Bu süreçte medyanın ve sanat çevrelerinin önde gelen çok sayıda figürünün Harris'e desteğini açıklaması ve başkan yardımcısı adayı Tim Walz'un seçim kampanyasına getirdiği dinamizm Demokrat Parti tabanındaki olumlu havayı güçlendirdi.
Pozitif bir dil kullanan Harris-Walz'a karşı Trump, bir anda kaosun ve arkaik siyaset anlayışının temsilcisi konumuna düştü.
Eylül ayında gerçekleştirilen bazı anketlerde Harris'in oy oranının Trump'ın 5-6 puan önünde seyrettiği görüldü.
Aynı dönemde Trump'ın kamuoyu nezdinde onay oranı yüzde 44'ün altına inerken, Trump'ı onaylamayanların oranı yüzde 54 düzeyine ulaştı.
Harris'in seçimleri kazanması için çok fazla parametrenin bir araya geldiği ve "erken" zaferinin medya organlarında ilan edilmeye başlandığı bir dönemde, seçim kampanyası ekibinin zincirleme hataları eylül sonlarına doğru Harris'in ivme kaybetmeye başlamasına neden oldu.
Kampanyanın son dönemlerinde devreye giren Barack Obama ve Tim Walz yüksek performans gösterseler de tutucu bir seçim kampanyası yürüten Harris'in ekibi şu ana dek bir seferberlik duygusu yaratarak kitleleri harekete geçirmeyi başaramadı.
23 Ağustos'ta Trump lehine başkanlık adaylığından çekilen Robert F. Kennedy Jr.'ın verdiği demeçler ve katıldığı mitingler, eylülün ikinci yarısından itibaren etkisini göstermeye başladı.
Kennedy, adaylıktan çekilmeden önce yüzde 5 düzeyinde bir desteğe sahipti.
Medyaya yansıyan bilgilere ve Kennedy'nin açıklamalarına göre, Harris ve ekibi tarafından Kennedy muhatap alınmadı.
Demokrat Parti tarafından desteklenmesi durumunda seçimi rahat bir şekilde kazandığı görülen Kennedy ile bir ittifak zemini oluşturulabilseydi Harris'in zaferi kesinleşmiş olacaktı.
Sonuç olarak Kennedy'nin Trump'a destek vermesi, iki partiye de mesafeli duran seçmen tabanının Demokratlardan uzaklaşmasına neden oldu.
Bu süreçte Demokratlar sosyal medya platformlarında da hegemonik üstünlüğü Trump taraftarlarına bırakmaya başladılar.
Demokrat Parti'ye mensup bazı senatörlerin çağrılarına karşın Harris'in seçim kampanyasında ısrarla Bitcoin'in ve blockchain teknolojilerinin öneminin telaffuzundan kaçınılması, sosyal medyada nicel büyüklüğünün ötesinde bir etki gücüne sahip olan kripto ekosistemiyle Demokratlar arasındaki bağı kopardı.
Elon Musk'ın, X'in (Twitter) bütün olanaklarını Trump'ın seçim kampanyası için seferber etmesi, Harris'in seçim kampanyasının bu platformda gitgide daha zayıf bir görüntü çizmesine neden olarak Demokrat Parti taraftarlarının seçimin kazanılabileceğine yönelik inancını sarsmaya başladı.
Bu gerilemeye karşılık Harris'in seçim kampanyasını yürüten ekip, odak noktasına Trump karşıtlığını koyma hatasına düşerek seçmenleri ikna edici bir programa yeterince vurgu yapamadı.
Negatif bir seçim kampanyası yürütmek, tartışmalı bir figür olarak Trump'ın görünürlüğünü daha da artırmasına yol açtı.
Sonuç olarak ekim ayının ortalarından itibaren iki aday arasındaki mesafe kapandı ve salıncak eyaletler belirleyici hale geldiler.
ABD'de seçim sisteminin eyaletleri güçlendiren mekanizması gereği seçmenler doğrudan başkanı değil Seçiciler Kurulu'nu seçiyorlar.
ABD'nin demografik yapısı nedeniyle bu sistem, son seçimlerde Demokratların aleyhine bir durum oluşturuyor.
Bu nedenle 2016 başkanlık seçimlerinde Hillary Clinton, Donald Trump'tan yaklaşık 3 milyon daha fazla oy almasına karşın seçimi kaybetti.
Bu sistem nedeniyle iki adayın birbirine belirgin bir üstünlük sağlayamadığı seçimlerde, adayların oy oranlarının birbirine yakın seyrettiği salıncak eyaletlerin (swing states) kazanılmasının önemi çok artıyor.
Dolayısıyla adaylar seçim kampanyalarının son dönemlerinde büyük oranda bu eyaletlere yoğunlaşıyorlar.
2000 sonrası gerçekleştirilen başkanlık seçimlerinde, Florida ve Ohio eyaletleri belirleyici rol oynadı.
Demokratlar ve Cumhuriyetçiler bazı seçim kampanyalarının ana merkezini bu eyaletlerden birine taşıdılar.
2020 başkanlık seçimlerinde Trump, bu iki eyaleti kazansa da Cumhuriyetçilerin kalesi olarak kabul edilen Arizona ve Georgia'da Biden'ın yarışı yarım puandan daha az bir farkla önde tamamlaması Demokratlara başkanlığı getirdi.
Biden dönemi boyunca Demokratların ve Cumhuriyetçilerin tabanları arasındaki ideolojik ayrışma daha belirgin hale geldi.
New York City, Los Angeles ve Chicago gibi metropollerde Demokrat Parti konumunu güçlendirirken; iç bölgelerde yer alan eyaletlerde ve kırsal yerleşkelerde Cumhuriyetçiler tabanlarını konsolide etti.
Latin Amerika kökenli nüfusun yoğun olarak yaşadığı Florida'nın kazanılması durumunda Demokratların işi çok daha kolay olurdu.
Nihayetinde Biden Hükümeti'nin iç siyasette elini en çok zayıflatan olgu, Meksika sınırından gelen yoğun göçmen akınıydı.
Sınırı geçen göçmenlerin büyük çoğunluğunu Latin Amerika kökenlilerin oluşturması nedeniyle Demokratların bu kesimler üzerindeki nüfuzunu daha da güçlendireceği düşünülüyordu.
Ancak beklentilerin aksine Trump'ın hâlâ bu kesimlerden yüzde 40'a varan düzeyde destek aldığı görülüyor.
Latin Amerika kökenlilerin yoğun olarak yaşadığı Florida'da ise an itibarıyla Trump, Harris'in yaklaşık 6 puan önünde.
Florida'nın kaybedilmesi, Demokratları kritik eyaletlerin büyük bölümünü kazanmaya zorluyor.
Demokratlar; Wisconsin, Michigan, Nevada ve Arizona'dan en az üçünü kazanmak zorundalar.
Ancak bu eyaletlerin tamamını kazanmaları seçimi kazanmak için yeterli olmuyor. Bunların yanında Georgia ve Pennsylvania'dan birinde daha zafere ulaşmaları gerekiyor.
"FiveThirtyEight" ve "270toWin" platformlarının listelediği güncel anketlere göre Georgia'da Trump yüzde 1,7 puan önde görünürken, Pennsylvania'da Harris yüzde 0,2 puan önde.
Dolayısıyla Trump, Georgia ile bu eyalette de Harris'in önünde yer alırsa kazanma şansı çok artacak.
Bu nedenle son bir haftadır Trump ve Musk bütün ağırlıklarını bu eyalete kaydırmış durumdalar. Trump'a yönelik suikast girişimi de burada gerçekleştirilmişti.
The Economist'in analizine göre Harris'in başkanlığına giden yol, Demokratların geleneksel olarak güçlü olduğu Michigan, Pennsylvania ve Wisconsin'den meydana gelen orta batı bölgesindeki Mavi Duvar eyaletlerini kazanmasından geçiyor.
Güncel anketlere göre bu üç eyalette de iki aday arasındaki fark yarım puanın altında.
Wisconsin, Michigan, Nevada ve Arizona'da iki adayın oy oranları birbirine yakın seyrediyor.
Arizona ve Michigan'da Trump; Wisconsin ve Nevada'da ise Harris önde.
Bu durum partilerin, her eyaletin kendine özgü dinamiklerini göz önünde bulundurarak mikro seçim kampanyalarından oluşan karmaşık bir strateji yürütmelerini zorunlu kılıyor.
Nevada eyaletini kazanmak için öne çıkarılan bir söylem, Michigan eyaletinde oy kaybına neden olabiliyor.
Nevada'da ekonomik yaşamı canlandıran temel unsurun turizm olması nedeniyle bu sektörde çalışanların beklentileri önemli rol oynuyor.
Bir sınır eyaleti olan Arizona'da ise temel gündem güneyden gelen yoğun göç akışı ve sınır güvenliğiyle ilgili tartışmalar…
Seçim kampanyasının merkezine söylem olarak "sınır güvenliği"ni yerleştiren Trump bu eyaletteki konumunu güçlendirmiş görünüyor.
Sonucunu tahmin etmenin en zor olduğu eyaletlerin başında ise Georgia geliyor.
Cumhuriyetçilerin kalelerinden olan Georgia'da son dönemlerde iki parti arasındaki mesafe kapandı ve Biden'ın zaferinde bu eyaleti çok küçük bir farkla kazanması belirleyici oldu.
Georgia'da artan Afro-Amerikan nüfus ve genç kesimlerin Demokratların siyasi programına daha yakın bir pozisyonda durmaları bu dönüşümdeki önemli etmenlerden görünüyor.
Michigan, ABD'de Müslümanların en yoğun yaşadığı eyaletlerden birisi.
İki aday arasındaki farkın çok az olması nedeniyle Harris bu kesimleri ikna etmek zorunda.
Bununla birlikte Biden Hükümeti'nin Netanyahu'nun etnik temizliğe yönelik politikalarına karşı etkili bir hamlede bulunmaması, bu kesimler ve sol eğilimli seçmenler nezdindeki itibarına büyük zarar verdi.
Seçim kampanyası boyunca Demokratları Üçüncü Dünya Savaşı'na zemin hazırlamakla ve ABD'yi savaşa sürüklemekle suçlayan Trump'ın açıkça aşırılıkçı Netanyahu Hükümeti'ne destek vermeye başlaması, söylemleriyle siyasi pratikleri arasındaki uçurumun derin olacağını gösteriyor.
Açık ki Netanyahu'nun Ortadoğu'da neden olduğu yıkımlar ve gerçekleştirdiği katliamlar, iktidarda olduğu için Demokrat Parti'nin konumunu zayıflatarak Trump'ın elini güçlendiriyor.
Vaatlerinin aksine Trump'ın başkanlığa seçilmesi durumunda, küresel düzeydeki gerginlik ve savaş naraları dinmeyecek.
Asya-Pasifik bölgesinde Çin ile ABD arasındaki gerilim çok artacak. İkinci Trump döneminde, daha radikal bir vizyon yörüngesinde geriye dönük bir restorasyon yaşanma ihtimali yüksek.
5 Kasım'da gerçekleştirilecek ABD başkanlık seçimlerinin ilk sonuçları gelmeye başladığında, ulusal düzeydeki sonuçlardansa kritik eyaletlere ilişkin veriler daha fikir verici olacak.
Son birkaç günde taraflardan birinin psikolojik üstünlüğü ele geçirmesi durumunda, diğer adayın aleyhine fark açılabilir.
Bu nedenle iki aday da her şeyden önce kendi seçmen tabanlarını kazanacak taraf olacaklarına ikna etmek durumunda.
Demokratlar ve Cumhuriyetçiler arasındaki kültürel hegemonya mücadelesi 1950'lerden bu yana hiç bu kadar belirgin olmamıştı.
Kazanan blokun siyasi programının ve benimsediği kültürel değerlerin yansımaları ABD ile sınırlı kalmayacak ve çok geniş bir alanda bu dönüşümün etkileri hissedilecek.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish