Azerbaycanlı bilim kadını Aybeniz Rahimova: Dünya durdukça Fuzuli üzerinde kafa yorulacak

Mayis Alizade Independent Türkçe için Azerbaycan Ulusal Bilimler Akademisi Muhammed Fuzuli Yazmalar Enstitüsü kıdemli araştırmacısı Doç. Dr. Aybeniz Rahimova ile konuştu

Fuzûlî / Görsel: Wikipedia

Türk dillerinin zirvedeki şairi Muhammed Fuzuli'nin doğumunun 530'uncu yılı dolayısıyla, Independent Türkçe için  Azerbaycan Ulusal Bilimler Akademisi Muhammed Fuzuli Yazmalar Enstitüsü kıdemli araştırmacısı Doç. Dr. Aybeniz Rahimova ile konuştuk.


Doğu ve Batı bilim insanları Türk dilli edebiyatların zirvesindeki şair Muhammed Fuzuli'nin ismini ne zaman kendi araştırmalarında anmaya başlamışlar?

Türk dilli diğer yazılı anıtlar ve müelliflerde olduğu gibi, Muhammed Fuzuli'nin de ismi profesyonel edebiyat biliminde ilk kez Batılı bilginler tarafından zikredildi.

Bu durum, 18'inci yüzyılda Avrupa'nın, 19'uncu yüzyılda ise Çarlık Rusyası İmparatorluğu'nun "Doğu politikaları"yla ilintili.

Devletlerin yapısını ve toplumların dünyaya bakışını isabetli şekilde anlamak için edebiyatı, tarihi ve kültürü en iyi şekilde öğrenme ihtiyacından kaynaklandı.

Avusturyalı diplomat, tarihçi ve Doğu dilleri uzmanı Joseph von Hammer-Purgstall (1774-1856), Batı'da Muhammed Fuzuli üzerine ilk yazıyı kaleme alan bilim adamı olarak karşımıza çıkarken; İskoçyalı Elias John Gibb (1857-1901), İngiliz yazar ve Şark bilimci Edward Brown, Osmanlı toplumunun yapısını öğrenmek amacıyla Muhammed Fuzuli'nin üç dilde yazdığı Divanları mercek altına alarak inceledi.

Çarlık Rusyası Şark Bilimciliği, edebi kişiliklerin eserlerini ön plana çıkararak incelemeleri derinleştirme konusunda Batılı bilim insanlarını geride bırakmayı başardı.

Buınların başında Vasili Smirnov (1846-1922) gelirken, ardından Kırım Türkü Agafangel Krımski'nin (1871-1942) çalışmalarını görüyoruz.

Çek kökenli bilim adamı İan Rıpka'nın (1886-1968) Fuzuli üzerine kaleme aldığı incelemeleri eklememek haksızlık olurdu.

Fuzuli üzerine araştırmalar kaleme almış tüm Batılı ve Rus bilim insanlarının isimlerini buraya yazıp okurların zamanını almak istemiyorum.

Ancak, Muhammed Fuzuli üzerine Batı ve Rus Şark bilimcileri arasında benim gözümde en değerli eseri kaleme almış araştırmacı Ord. Prof. Dr. Y.E. Bertels'tir (1890-1957).

Y.E. Bertels, çalışmalarında Fuzuli ile ilgili kendisine kadar bilim insanlarının kaleme aldığı makaleleri ve kitapları büyük bir maharetle kullandı.

Vefatından sonra, 1962 yılında Moskova'da çıkan kocaman formatlı 600 sayfalık Nizami ve Fuzuli kitabı, iş yerimde hep masamın üzerinde olurdu; kimin alıp gittiğini bilemiyorum ve helal etmiyorum.
 


Azerbaycan ve Türkiye'deki araştırmalar peki?

Türk dillerinin zirvesindeki manzum destan Fuzuli'nin Leyla ile Mecnun'udur; litografi usulüyle ilk kez 1850 yılında Tebriz'de basıldı.

Azerbaycan profesyonel edebiyat biliminin yaratıcısı Feridun Bey Köçerli, 1903 yılında Bakü'de Rusça yayımlanan "Azerbaycan Tatarlarının Edebiyatı" kitabında Fuzuli ile ilgili bölümde "Molla Muhammed, Türk şairlerinin babası sayılmaktadır" şeklinde bir görüş ortaya koydu.

Azerbaycan'da Türkolojinin kurucusu sayılan Prof. Dr. Bekir Çobanzade'nin incelemesi, Fuzuli ile ilgili araştırmaların yeni aşamasının temelini attı.

Türkiye'den gelerek uzun süre Azerbaycan'da çalıştıktan sonra İstanbul'a geri döndü İsmail Hikmet'ten sonra, Fuzuli'nin eserlerinin yayına hazırlanıp yayımlanmasında Ord. Prof. Dr. Hamid Araslı önemli bir rol oynadı.

3 dildeki Divan'ının ve Leyla ile Mecnun'un incelenmesi alanında Prof. Dr. Mir Celal ve Prof. Dr. Azade Rüstemova'nın çok değerli eserler verdiğini biliyoruzz.

Burada, Muhammed Fuzuli ile ilgili dünyanın her yerinde yayımlanabilecek incelemelerin altına imzasını atmış 2 bilim adamının ismini zikretmeyi kendime borç biliyorum:

Onlardan birincisi, 40 seneden beri görev yaptığım Azerbaycan Ulusal Bilimler Akademisi Muhammed Fuzuli Yazmalar Enstitüsü'ne sık sık gelerek araştırmalarını sürekli derinleştiren Prof. Dr. Samet Alizade.

Diğeri ise hayatını Muhammed Fuzuli üzerine araştırmalara adamış Prof. Dr. Sabir Aliyev.

İkisine de Allah'tan rahmet dilerken, çeyrek asırdan bu yana Muhammed Fuzuli'nin eserlerini sabır ve temkinle inceleyen ve yine dünyanın her yerinde yayımlanmaya layık eserler ortaya koyan kıymetli arkadaşım Prof. Dr. Nezaket Mammadli'nin başarılarının devamını diliyorum.

Hiç unutmuyorum: 1981 yılında Azerbaycan isimli aylık edebiyat dergimizde Sabir Aliyev'in "Sohbet'ül Eşmar neden Fuzuli'nin değildir?" yazısına, Ord. Prof. Aziz Mir Ahmedov aynı sayıda "Sohbet'ül Eşmar Fuzuli'nindir" yazısıyla cevap vermişti.

Edebiyat bilimi tarihimizin en seviyeli tartışmalarından biri olan bu yazıları zaman zaman yeniden okur ve her defasında yeni şeyler öğrenirim.

Türkiye'de Muhammed Fuzuli üzerindeki incelemelere gelince: daha Sovyet zamanında tüm araştırmacı arkadaşlar, Fuat Köprülü'nün "Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar" kitabını okumak için kütüphanede sıraya yazılırdık.

Orhan Şaik Gökyay'ın, Abdulbaki Gölpınarlı'nın (babaları Azerbaycan'dan Osmanlı'ya gitmiş), Prof. Dr. Abdulkadir Karahan'ın ve nihayet Muhammed Fuzuli ile ilgili mükemmel bir inceleme kitabına imzasını attı Prof. Dr. Ali Nihat Tarlan'ın kitap ve makaleleri bize her zaman yol gösterici nitelikte oldu.

Allah hepsine rahmet eylesin; kaleme aldıkları incelemelerin tamamına araştırmacılarımız bugün de başvuruyorlar.


Fuzuli'nin müzik üzerindeki etkisi peki?

Bu sorunuzdan dolayı teşekkür ediyorum. Çünkü Muhammed Fuzuli, kendi döneminden başlamak üzere Şark musikisini en çok etkilemiş bir şair.

Makam ustaları, onun gazellerini okurken bu gelenek Azerbaycan, İran ve Orta Asya'da bugün daha da gelişerek sürüyor. Yani, gazelleri makam ustalarınca en çok okunan bir şairdir Fuzuli.

Bu konunun ikinci boyutu, Şark'ın ilk çok sesli müziğinin, Muhammed Fuzuli'nin Leyla ile Mecnun manzum romanının sözleri üzerine bestelenmesidir.

İlk kez 1908 yılında Bakü'deki Takiyev Tiyatrosu'nda sahnelenen Leyla ile Mecnun operasını, o zaman daha 23 yaşında olan Üzeyir Hacıbeyli besteledi.

Leyla rolü için kadın oyuncu bulunamazken, bir erkek oynadı. Üzeyir Hacıbeyli daha sonra dünyaca ünlü besteci oldu.

28 Mayıs 1918'de kurulan Cumhuriyetimizin Milli Marşı'nı da o besteledi; Türkiye'de çok ünlü "Çırpınırdın Kara Deniz" şarkısını da.

Yani, Üzeyir Bey'i dünya müzik sanatının zirvesine götüren sürecin başlangıç kısmında Muhammed Fuzuli'nin Leyla ile Mecnun'u vardır.

Dediğim gibi, makam ustaları günümüzde de Fuzuli'nin gazellerini titizlik, sorumluluk ve hassasiyetle yorumlarken, Cihangir Cihangirov'un 1959 yılında bestelediği Fuzuli Kantatası da en az Leyla ile Mecnun kadar dünya kültür tarihinde yerini almış eserlerden bir tanesidir.

Leyla ile Mecnun'un çeşitli dönemlerde Türkiye'de de sahnelendiğini biliyorum.

Ancak gönül, Şark'ta çok sesli müziğin temelini atmış ve Şark'ın ilk operası olma özelliğini taşıyan bu ölmez eserin Türkiye tiyatrolarının daimi repertuvarında olmasını ister.

Sanatın çeşitli dalları üzerinde Fuzuli'nin etkisini konuşurken bir noktaya daha temas etmeden geçemeyeceğim:

Ord. Prof. Dr. Y.E. Bertels, Muhammed Fuzuli'nin Azerbaycan'daki Bayat boyunun bir ferdi olarak dünyaya geldiğini ve 1515-1530 arasındaki bir dönemde ailesiyle birlikte Bağdat'a göç ettiğini belirtirken, bir kısım araştırmacı ise onun Azerbaycan Türklerinin tıpatıp aynısı olan Kerkük Türkmenlerinden olduğunu ifade eder.

Bunun bizim için hiçbir farkı bulunmuyor. Zira araştırmacıların tamamı Fuzuli'yi "Osmanlı topraklarında yaşamış Azerbaycan şairi" olarak görüyor.

Fuzuli ile ilgili Azerbaycan'daki ilk etkinlikler, ölümünün 400. yılı olan 1956'da yapıldı; 1958'den başlayarak Leyla ile Mecnun ve Türkçe Divanı defalarca basıldı.

Masamın üzerinde hep Leyla ile Mecnun'un 1958 yılında o dönem kullandığımız Kiril alfabesiyle baskısı duruyor.

İllüstrasyonları, Azerbaycan'ın dünya çapındaki en büyük fırça ustası olarak kabul edilen Settar Behlülzade çizdi.

Fuzuli'yi ezbere bilen Behlülzade, dünya ölçeğindeki ününü aynı zamanda Leyla ile Mecnun'a çizdiği illüstrasyonlar ve Fuzuli portresiyle kazandı.

Bunu söylemezsem hem Fuzuli'ye hem de Behlülzade'ye haksızlık edecektim.


Muhammed Fuzuli'nin doğumunun 530. yılı, cumhurbaşkanının aldığı kararla kutlanacakmı ve bir dizi hazırlıklar yapılıyormuş... Bu konuda ne söylersiniz?

1950'lerin sonlarında Sovyetler Birliği, gerek Irak ve gerekse Ortadoğu ülkeleriyle ilişkileri geliştirme planları çerçevesinde Türkmeneli bölgesine özel ilgi göstermiş ve oluşturulan planlar doğrultusunda 1964 yılında Azerbaycanlı şair-yazarlardan oluşan bir grup Irak'ın Türkmeneli bölgelerini ziyaret etti.

Tabii ki, Muhammed Fuzuli'nin Kerbela'daki mezarı ilgi dışında kalamazdı. Fuzuli, kendi vasiyeti üzerine Kerbela'da Peygamber efendimizin torunu Hazret-i Hüseyin'in uyuduğu türbeye gömüldü.

1950'lerin sonlarından bu yana Azerbaycan, hep Türkmeneli'ni kendine en yakın kardeş bildi.

Fuzuli'nin daha geniş biçimde araştırılmasına destek amacıyla ilk kapsamlı karar da Azerbaycan'ın ulu önderi Haydar Aliyev tarafından 16 Mart 1994 yılında alındı ve Türk dillerinin zirvedeki şairinin 500. doğum yılının Türkmeneli'nde, Bağdat'ta, Kerbela'da, Ankara'da ve Moskova'da kutlanması amacıyla rahmetli Aliyev'in başkanlığındaki uçak dolusu kalabalık heyetler, ismini zikrettiğim şehirlerde bilim-kültür toplantıları düzenledi.

Bu bakımdan, Fuzuli'nin ismini taşıyan bir bilim hazinesinin çalışanları olarak biz, Haydar Aliyev'i hep minnetle anarız.

Geçen 25 Haziran'da Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, Muhammed Fuzuli'nin 530. doğum yılının dünya çapında çeşitli etkinliklerle kutlanması için karar aldı.

Bu kararlar, Muhammed Fuzuli'nin bizim tarafımızdan dünyaya daha iyi tanıtılması yönünde önemli bir değere sahip.

Önümüzdeki haftalarda gerek Azerbaycan'da gerekse yurtdışında, Muhammed Fuzuli'nin 530. doğum yılına ilişkin toplantılar yapılacak; orada çok kıymetli sunumlar dinleyeceğimizden, yazılar okuyacağımızdan eminim.

Rahmetli Haydar Aliyev'in katılımıyla Muhammed Fuzuli'nin doğumunun 500. yıl toplantılarından biri de Ankara'daki Bilkent Üniversitesi'nde yapılmıştı.

Haydar Aliyev, bu toplantıların tamamında kendisi de konuşma yapar, çalışmaları daha iyi noktalara taşımak için notlar aldırırdı.

Şahsıma gelince; 40 seneden bu yana görev yaptığım Muhammed Fuzuli Yazmalar Enstitüsü'nün kapısından her girişimde, Hazret-i Hüseyin türbesinde görev yapmayı kendine borç bilmiş bu büyük insanın ruhunu ben de varlığımda hissediyorum.

Bundan sonrası için dileğim, özellikle en küçük torunlarım Faraç ve Selma'nın da büyüyünce Muhammed Fuzuli okumaları, öğrenmeleri ve manevi dünyalarını Fuzuli'den güç alarak zenginleştirmeleridir.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU