Kanuni Sultan Süleyman dönemi: Güç, adalet ve ihtişam

Prof. Dr. Süleyman Kızıltoprak Independent Türkçe için yazdı

Kanuni Sultan Süleyman (1520-1566)

Türk ve İslam tarihinde önemli bir sıçrama yapan, Avrupa ve dünya tarihinin seyrini değiştiren Kanuni Sultan Süleyman, 6 Kasım 1494'te Trabzon'da doğdu. Annesi Hafsa Sultan'dır.

Şehzade Selim Trabzon'da sancak beyiyken dünyaya gelen oğluna Kur'an da geçen ve kendi ismiyle aynı kökten gelen taşıyan Süleyman adını koydu.

Kanuni hakkında gerek Türkiye'de gerekse dünyada çok önemli çalışmalar yapıldı. Ancak özellikle Ferudun Emecen, İdris Bostan ve Halil İnalcık hocaların bu konudaki çalışmaları bizler için asıl ufuk açıcı akademik çalışmalar oldu.

30 Eylül'de tahta çıkış yıldönümünü vesile kılarak kaleme aldığımız bu yazıda da esas referans kaynaklarımız bu değerli hocalarımızdır.

Çocukluk yılları Trabzon'da geçen Süleyman, ilk eğitimini de orada aldı. 10 yaşında sancağa çıkması gerekirken II. Bayezid'in siyasi tercihi nedeniyle bu durum gecikti. 15 yaşındayken, babasının da etkisiyle Kırım bölgesine Kefe sancağına atandı.

Yavuz Sultan Selim 1512'de tahta çıkınca İstanbul'a gelen Şehzade Süleyman'a Manisa sancağında görev verildi. 22 Eylül 1520'de Yavuz'un vefatından sonra 30 Eylül 1520'de Osmanlı tahtına oturdu.

İlk icraatları arasında adaletin sağlanması, halka zulmedenlerin cezalandırılması ve Mısır gibi yeni Osmanlı hududuna dahil edilen yerlerden gelen bazı sanatkârların ülkelerine dönmesine izin vermek oldu.

Bu bağlamda Abbasi halifesi sıfatını taşıyan Mütevekkil-Alellah'ı da Kahire'ye gönderdi. Bu siyaseti, halifelik sıfatını da doğrudan üzerine aldığını gösteren bir uygulama olarak yorumlandı.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Kanuni, büyük dedesi Fatih Sultan Mehmed'in izinden giderek benzer şekilde iddialı bir fetih stratejisi benimsedi. Batı'ya yönelik fetih politikasını hemen uygulamaya başlayarak Belgrad ve Rodos'u hedef aldı.  

İlk olarak 1521'de Belgrad'ı fethetti. Böylece, Osmanlı'nın Batı'ya genişlemesinin önünü açtı. Bu dönemde Avusturya ve Fransa arasındaki savaş da Osmanlı için uygun bir zemin hazırladı.

Belgrad'ın fethi Osmanlı Devleti için hem askeri hem de sembolik değeri büyük bir zafer oldu. Daha sonra, dedesi Fatih'in başarısız olduğu Rodos'u hedef aldı. Rodos'un fethi, Akdeniz hakimiyeti açısından önemliydi çünkü ada, Kahire-İstanbul deniz yolu üzerinde stratejik bir konumdaydı.

Osmanlı donanması, Yavuz Sultan Selim döneminde yapılan hazırlıklarla güçlendirilmiş Osmanlı donanması Rodos'un fethi için hazır hale getirilmişti. 1522'de Osmanlı gemileri denize açıldı ve Kanuni, kara ordusunun başında Rodos seferine katıldı.

Rodos'un fethi sırasında Kanuni, adanın çeşitli bölgelerini gezdi ve kuşatmalara bizzat nezaret etti. Fethin ardından Rodos şövalyelerinin teslim olmasıyla birlikte onlara adayı terk etmeleri için izin verdi ve liderleri Philippe Villiers de l'Isle-Adam ile görüştü.

Fetihten sonra Rodos'ta bir süre kalan Kanuni, İstanbul'a döndü ve veziriazamlığa İbrâhim Paşa'yı getirdi. Ancak, o günkü genel uygulamaları ve hiyerarşik yükselme kurallarını zedeleyen bu kararı görünürde Ahmed Paşa'nın Mısır'da isyan etmesine yol açan sebeplerden biriydi.

Sultan, Mısır'daki krizi çözmek için İbrâhim Paşa'yı Kahire'ye gönderdi. İsyan bastırıldı ve Osmanlı nizamı yeniden sağlandı. İbrahim Paşa Mısır'da kaldığı 6 aylık sürede bir Mısır Kanunnamesi yaparak hukuki, askeri ve siyasi düzeni başarıyla yeniden tesis etti.


Avrupa ve Alman Habsburgları politikası

Kanuni Sultan Süleyman, Avrupa'daki gelişmeleri her zaman yakından takip etti. Bu bağlamda Avrupa içlerine doğru genişleme siyasetini başarıyla uyguladı.

Fransa Kralı I. François ile Habsburg İmparatoru V. Karl arasında yaşanan güç mücadelesinde Fransa yenilince, Habsburgların Osmanlı'yı tehdidi yeni bir zemin kazandı. Bu yüzden Kanuni zorunlu olarak Macaristan'a yönelik bir sefer planladı. Zira, Macar Krallığı'nın sona ermesiyle bu bölgeye müdahale mecburi bir hal aldı.

Kanuni beklendiği gibi Budin'i hemen ele geçirdi. Kanuni'nin hedefi Habsburglarla doğrudan hesaplaşmaktı. Bu nedenle Viyana'yı kuşatma planlarını da gözden geçirdi. Ancak ağır hava koşulları ve stratejik hesaplarla kuşatma kısa sürede kaldırıldı.

Bir müddet sonra Avrupa'daki siyasi dengeler değişti ve Fransa'nın Osmanlılarla kurduğu ittifak bozuldu. Bu durum, Kanuni'yi öfkelendirse de İstanbul'a döndüğünde oğullarının sünnet düğünlerini büyük bir şenlikle düzenledi ve halk nezdindeki imajını pekiştirdi ve meşruiyetini güçlendirdi.

Aynı zamanda bu kutlamalar, saltanatının onuncu yılına denk getirildi ve bu şekilde kazanılan zaferlerin görkemi halka gösterildi. Padişahlığının ilk on yılındaki bu genişleme süreci, Osmanlı İmparatorluğu'nun hem Akdeniz'deki hem de Avrupa'daki askeri ve siyasi etkisini önemli ölçüde artırdı.

Kanuni Sultan Süleyman, Macar meselelerine dair diplomatik gelişmeleri yakından izliyordu. 1530'da Ferdinand'ın elçileriyle görüştü, ancak Ferdinand Budin üzerindeki işgal emellerini sürdürdü.

1531'de Budin'i kuşatması, Kanuni'nin yeni bir sefer yapmasını icbar etti. Sultan Süleyman, bu kez hedefini Habsburg İmparatoru V. Karl olarak belirledi ve onunla kozlarını paylaşmak için meydan savaşı yapmayı planladı.

Sefer sırasında Osmanlı ordusu Macar topraklarına ilerledi, ancak Viyana'ya yaklaşan ordular karşısında imparatorluk birlikleri harekete geçmedi. Osmanlı ordusu Güns Kalesi'ni aldıktan sonra Gratz'a yöneldi.

Bu sefer, Viyana'yı doğrudan hedeflemekten çok, Macar topraklarındaki Osmanlı hâkimiyetini güçlendirmeyi amaçladı. Dönüşte İstanbul'da büyük şenlikler düzenlendi.


Kanuni'nin doğu politikası

Batıda geçici de olsa bir denge kurulduktan sonra Kanuni, Osmanlı Devleti'nin doğusundaki Safevi tehdidine odaklandı. Bu dönemde dinî hassasiyetin artması, Osmanlı siyasetinde ve bürokrasisinde derin bir etki yarattı.

Hilafet anlayışı güçlenirken Hanefi mezhebi devletin resmî doktrini haline geldi. Dinî muhalifler üzerindeki baskılar arttı ve sapkınlıkla suçlanan birçok kişi idam edildi. Bu adımlarla Kanuni'nin, Safevîler sorununu kökten çözmeyi düşündüğü tahmin edilmektedir.

1533'te İbrahim Paşa'yı sefere gönderen padişah, İstanbul'da bir süre bekledikten sonra kendisi de sefere çıktı. Safevîlerin karşı harekâtı üzerine Tebriz'e yöneldi ve şehri ele geçirdi.

Bağdat'a kadar uzanan zorlu bir yolculuktan sonra şehre girdi. Bağdat'ta dört ay boyunca şehrin imarı için çalıştı ve önemli kamusal yapılar inşa ettirdi. Safevîler'le mücadele sürerken Osmanlılar Bağdat ve Basra'yı ele geçirdi, ancak Tebriz tekrar Safevîlerin kontrolüne geçti.


Akdeniz politikası: Denizler Fatihi Barbaros 

İran ve Irak Seferinin ardından İbrahim Paşa, başarısızlık ve iç çekişmelerin etkisiyle idam edildi. Bu olay, Kanuni'nin iç dünyasında önemli bir değişikliğe yol açtı. Hürrem Sultan'ın etkisi artarak devam etti.

Onun Kanuni ile 1558 yılındaki vefatına kadar süren aşkları hem sultan hem de devlet idarecileri üzerindeki etkisi birçok edebi eserin ana konusu oldu.  

Barbaros Hayreddin Paşa Akdeniz'de başarılı deniz harekâtları yürütmeye devam etti. Osmanlılar, Preveze Deniz Muharebesi'nde Andrea Doria'yı yenilgiye uğrattı ve Akdeniz'de üstünlük sağladı.

Ömrü savaş meydanlarında büyük zaferler kazanan Sultan Süleyman, ailesine olan bağlılığını gösteren adımlar da attı.

Oğullarının sünnet düğünlerini düzenledi ve kızı Mihrimah Sultan'ı Rüstem Paşa ile evlendirdi. Sultan, siyasi gerginliklerden kaçınmak için Edirne'de daha fazla vakit geçirmeye başladı ve uzun av partilerine katıldı.


Macaristan politikası

1533'ten itibaren Avrupa'daki siyasi gelişmeler Osmanlı İmparatorluğu'nda sessizliğin sona erdiğini gösteriyordu. Macar Kralı Szapolyai'nin ölümü, Macaristan'ı yeniden gündeme taşıdı.

Szapolyai'nin ölmeden önce Macar tahtını vârissiz bırakma ihtimali, Habsburg Hanedanı'nın bu ülke üzerindeki hak iddiasını güçlendirdi. Bu durum karşısında Kanuni Sultan Süleyman, Macaristan'ın tamamını kontrol etmek için harekete geçti.

1541'de Budin'i fethederek burayı Osmanlı topraklarına kattı. Macaristan'ın kontrolünü pekiştirmek için bölgeye seferler düzenlemeye devam eden Osmanlı, Budin'i başkent yaparak buranın beylerbeylik merkezi olmasını sağladı.

Kanuni'nin Batı'ya yönelik stratejik adımları, Habsburg İmparatorluğu ile mücadeleye odaklandı. 1542'de Estergon ve çevresini fethetti, ardından Budin'e yönelik Habsburg saldırılarını başarıyla püskürttü.

1543'te yaptığı seferlerle Macaristan'daki Osmanlı hâkimiyetini güçlendirdi. Bu süreçte Kanuni, doğudan ve batıdan gelen tehditlere karşı çok yönlü bir strateji izleyerek hem Avusturya'yla hem de Safevî Devleti'yle denge politikaları geliştirdi.


İç politikası

Kanuni'nin iç politikadaki en büyük sorunu ise oğulları arasındaki taht mücadelesiydi. Özellikle Hürrem Sultan'ın etkisiyle Şehzade Selim'in tahtın varisi olarak öne çıkması, Mustafa'nın saf dışı bırakılmasıyla sonuçlandı. 

Mustafa'nın öldürülmesi, Osmanlı tarihinde derin izler bıraktı ve hem içeride hem de dışarıda ciddi tepkilere neden oldu. Bu dönemde doğuda da önemli gelişmeler yaşandı. Şah Tahmasb'ın Anadolu politikası ve Osmanlı'ya karşı izlediği tutarsız politikaları Kanuni'nin İran seferine çıkmasına neden oldu.

Osmanlı-Safevi mücadelesi, özellikle Van ve Tebriz gibi stratejik şehirler üzerinde yoğunlaştı. Ancak İran seferlerinden istenilen sonuçlar alınamadı ve Kanuni, Safevîlerle daha uzun vadeli bir sınır politikası geliştirmeye yöneldi.

1547'de Habsburglarla yapılan anlaşma, Batı cephesindeki Osmanlı hâkimiyetini güvence altına aldı. Bu süreçte Osmanlı, Akdeniz'deki varlığını da güçlendirerek Kuzey Afrika'da önemli kazanımlar elde etti. 1550'li yıllarda ise hem iç meseleler hem de dışarıdaki askerî harekâtlar nedeniyle Kanuni, tahtının güvenliğini sağlamaya çalışırken, özellikle oğulları arasındaki rekabetin sonuçlarıyla uğraşmak zorunda kaldı. 

Kanuni Sultan Süleyman, 1553'te İran'a karşı bir sefere daha çıkarak doğudaki Osmanlı hâkimiyetini güçlendirmeye çalıştı. Ancak bu sefer de taht mücadelesi ve oğullarının ölümüne tanık olduğu zorlu bir süreçle geçti. Hem Şehzade Mustafa'nın hem de Cihangir'in ölümü, Kanuni'yi derinden etkiledi ve onu büyük bir üzüntüye sürükledi.


Aile hayatı ve saray içi siyaset

Kanuni Sultan Süleyman'ın aile hayatı, özellikle Hürrem Sultan ile olan evliliği, Osmanlı hanedanının gelecekteki klasik yapısının ilk örneklerini teşkil eder.

Hürrem Sultan'ın saraydaki yükselişi, Mâhidevran Sultan ve Şehzade Mustafa ile olan çekişmeleri, padişahın saray içi siyasetteki dengeyi nasıl kurduğunu gösterir.

Hürrem Sultan'ın gücünün artmasıyla sarayda yeni hizipler oluşmuş ve bu durum, ilerleyen yıllarda saray entrikalarının bir parçası olmuştur. Hürrem Sultan'ın padişah üzerindeki etkisi, Osmanlı tarihçilerince çoğunlukla eleştirilmiştir.

Padişah, oğulları arasındaki çekişmenin büyümesi üzerine Bayezid'e nasihat göndermeye çalıştı, ancak Bayezid bu uyarılara kulak asmadı ve Selim'in yanında yer alan babası ona karşı bir eğilim gösterdi.

İki kardeş arasında 1559'da Konya Ovası'nda bir savaş patlak verdi ve Bayezid yenildi. Bayezid, sonunda İran'a kaçtı, ancak Osmanlı İmparatorluğu'nun diplomatik girişimleri sonucu Şah Tahmasb, Bayezid'i teslim etti. Bayezid ve oğulları 1562'de idam edildi.


Mimar Sinan'ın muhteşem eserleri ve Süleymaniye 

Kanuni Sultan Süleyman, 31 Temmuz 1555'te İstanbul'a döndükten sonra, Selanik civarlarında kendini Şehzade Mustafa olarak tanıtan birini yakalatarak idam ettirdi.

Sultan, karşılaştığı sorunların üstesinden gelmek ve eski gücünü göstermek için bir sefere hazırlığına girerek problemleri çözmek amacındaydı.

Ancak kendisi, yeni bir askerî harekâta katılacak durumda değildi. Nikris hastalığı nedeniyle Hürrem Sultan'a daha da bağlandı ve bu süreçte Rüstem Paşa'yı yeniden sadrazamlığa getirdi. 

Hürrem Sultan, Mihrimah Sultan ve Rüstem Paşa, devlet işlerinde tekrar ön plana çıktı. Şehzade Bayezid'in tahta geçeceğine dair beklentiler artmıştı.

1556 yılında Macaristan'daki başarısız Sziget kuşatması haberini alan padişah, Piyale Paşa'nın Kuzey Afrika'da Vehrân'ı fethettiği haberiyle teselli bulmuştur.  

1556 yılında onu sevindiren bir başka gelişme de Süleymaniye Camii'nin inşaatı tamamlanması ve açılışının gerçekleştirilmesidir.

Öte yandan, Hürrem Sultan'ın hastalığı Kanuni'yi derinden etkiledi. Hürrem Sultan'ın vefatı üzerine padişah, oğulları Bayezid ve Selim'in sancaklarını değiştirerek onları birbirinden uzaklaştırdı. Ancak Bayezid, bu durumu ağabeyinin tercih edilmesi olarak algılayarak tepki gösterdi.


Ölümü

Kanuni, oğlu Mustafa'nın ölümünden sonra sakin bir yaşam sürmeye çalıştı. 1560'ta Cerbe Adası'nın fethi ve 1562'de Habsburglarla yapılan barış anlaşması huzur getirmişti. Ancak 1565'te Malta'da yaşanan başarısızlık padişahı derinden etkiledi ve yeni bir askerî harekât başlatmaya karar verdi.

1566'da hedef Sigetvar Kalesi oldu. Padişah, Sigetvar önlerinde hastalığına rağmen kuşatmayı yakından takip etti, ancak kuşatmanın tamamlandığını göremeden hayatını kaybetti.

Ölümü ordu içinde gizlenerek dönüş yolculuğu sırasında duyuruldu. Padişah, İstanbul'a getirildiğinde Süleymaniye Camii'ne defnedildi.
 

 
Kanuni dönemindeki sosyal ve siyasi gerilimler

Osmanlı Devleti tarihinde, Kanuni Sultan Süleyman, en uzun süre tahtta kalan padişah olarak bilinir ve saltanatı, Osmanlı'nın altın çağı olarak anılmıştır. Kanuni, Avrupa'nın siyasi coğrafyasına derin etkiler bırakmış ve Osmanlı Devleti'nin gücünü zirveye taşımıştır. 

Kanuni dönemi, Müslüman Türklerin Batı ve Doğu'daki krallar ve sultanlar arasında saygınlık kazandığı bir devirdir. İmparatorluğun ideolojik temelleri, Kanuni döneminde atılmış ve Osmanlı, bu yıllarda Avrupa'da önemli bir güç haline gelmiştir.

Kanuni Sultan Süleyman'ın neredeyse yarım asırlık hükümdarlık dönemi hem büyük zaferlerle hem de derin sosyal tansiyonlarla şekillenmiştir.

Bu dönemde yaşanan sosyal gerilimler, özellikle mali baskılar, uzun süren seferlerin ekonomik etkileri, padişahın oğullarıyla olan ilişkilerinin toplumda yarattığı huzursuzluk ve yönetici zümrelerin tavırlarıyla kendini göstermiştir. Dinî katılaşma ve içten içe gelişen sosyal tepkiler, yönetimi zorlayacak seviyelere ulaşmıştır.

XVI. yüzyıldan sonra, Kanuni dönemine ilişkin kaleme alınan eserler oldukça dikkat çekicidir. Bu eserler bir yandan Kanuni dönemine duyulan özlemi dile getirirken bir yandan da bu dönemdeki sosyal sıkıntıları vurgular niteliktedir.


Kanuni'nin liderliği ve imajı

Kanuni Sultan Süleyman, şehzadelik döneminde iyi bir eğitim almış ve Arapça, Farsça gibi dilleri öğrenmiştir. Ayrıca, şiire olan ilgisiyle de tanınır ve "Muhibbî" mahlasıyla şiirler yazmıştır.

Döneminin önemli şairlerine câizeler vererek edebiyat dünyasına destek olmuştur. Şiirlerinde Allah'a derin bağlılığını ve halkına olan sevgisini ifade eden bir dil kullanmıştır.

Kanuni Sultan Süleyman'ın fiziksel yapısı ve görünümü Osmanlı ve Batılı kaynaklarda benzer şekilde tanımlanır. Uzun boylu, narin yapılı ve dayanıklı olduğu belirtilen padişah, döneminin minyatür ve gravürlerinde de benzer şekilde resmedilmiştir.

Ayrıca, onun halkla olan ilişkisi, avlanma gibi faaliyetlerle halkına ihtişamını göstermesiyle şekillenmiştir. Bu faaliyetler, hükümdarın meşruiyetini pekiştirmek için bir araç olarak kullanılmıştır. Özellikle av düşkünlüğü, padişah ata binemeyecek duruma gelene kadar devam etmiştir.

Kanuni Sultan Süleyman, şehnâmelerde ve Süleymannâmeler'de genellikle askerî liderliği, adaleti ve İslâm'ın koruyucusu olarak övülmüştür. Padişah, zarif, cömert ve mütevazi kişiliğiyle de tanınmıştır.

Dönemin tarihçileri onun kararlarında dikkatli olduğunu, vezirleriyle geniş meşveret toplantıları düzenlediğini ve devletin menfaatini her şeyin üstünde tuttuğunu belirtmişlerdir. Özellikle Şehzade Mustafa ve Bayezid olayları, padişahın devlet çıkarları uğruna ailesini feda etmekten çekinmediğini gösteren önemli örneklerdir.

Kanuni Sultan Süleyman, saltanatı boyunca hayırseverlik faaliyetleri ve yaptırdığı mimari eserlerle de dikkat çeker. Mimar Sinan'a yaptırdığı eserler özellikle cami ve külliyeler, köprüler ve su yolları Osmanlı İmparatorluğu'nun ihtişamını sergilemiştir.

İstanbul'daki Süleymaniye Camii ve Külliyesi, imparatorluğun en önemli mimari eserlerinden biri olarak öne çıkar. Ayrıca, İstanbul'un Kırkçeşme su yolları, Büyükçekmece Köprüsü gibi eserler de onun döneminde inşa edilmiştir.

Bunun yanı sıra Bağdat, Konya, Şam gibi şehirlerde büyük bayındırlık hizmetleri yaptı. Kabe'nin tamirini sağladığı gibi Mekke ve Medine'de de önemli imar faaliyetlerinde bulundu. Kudüs'teki şehrin surları, Mescid-i Aksâ ve Kubbetü's-sahra'yı yeniden yapmış gibi tamir etti.

Kudüs surlarındaki Şam Kapısı üzerine Bab el-Halil ismini verdiği gibi kapı açılır açılmaz görünen duvara “La ilahe illallah İbrahim Halilullah” yazdırarak bu mukaddes şehre değer veren tüm inanıştaki insanlara ince bir mesaj vermiştir. 

Kanuni, İslam'ın koruyucusu olarak tanıtılmış ve özellikle yaşlılık döneminde velî mertebesine ulaşmış biri olarak anılmıştır.

Mistisizmle ilişkilendirilen bu imaj, hicrî 1000 yılına yaklaşan kıyamet beklentilerinin ve dönemin psikolojik atmosferinin bir yansımasıdır. Onun dinî liderliği ve adalet anlayışı, Osmanlı kaynaklarında öne çıkan özellikleridir.

Kanuni Sultan Süleyman kendisi şair olduğu gibi tüm şair ve sanat insanlarına apayrı bir değer verdi. Tarihçi Selaniki'nin belirttiğine göre Baki gibi sanat ehlini yanına katıp devlete kazandırmasını en önemli başarılarından biri olarak görüyordu.

Şu beyti insanlara verdiği en güzel mesajdır:

Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi
Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU