"Kendini bıraktıktan sonra" geri dönmenin dayanılmaz hafifliği

Mayis Alizade Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AA

Dışişleri memuresinin bağımsız seçilebildiği bir yarışma...

"Pandemi" gerekçesiyle kara sınırlarının dört buçuk seneden bu yana kapalı tutulduğu, Avrupa kurumlarının raporlarına göre cezaevlerinde 300'ün üzerinde siyasi tutuklunun bulunduğu, son 13 ayda dünya çapında tanınan bilim insanlarının, bağımsız gazetecilerin, yorumcuların cezaevine tıkıldığı bir ülkedeki seçim atmosferinin tasvirini dünya edebiyatının mümtaz kişiliklerinden biri ve mizah tarihinin en güçlü dergisini yayımlamış Celil Mehmetkuluzade 1921 yılında kaleme aldığı şu satırlarla vermiştir galiba:

Millet duman içinde boğulmaktadır ve boğula boğula kurtuluşunu beklemektedir... Millet boğuluyor, dumanlar milleti her yandan sarmış. Şayet imdada yetişmezseniz milletten bir eser kalmayabilir. Acele etmek gerekir.


Muhtemelen duman kesafeti nedeniyle 2 bin kilometre bu tarafta beni de sarmasından dolayı sosyal medyada iktidarı eleştirdiği için cezaevine tıkılan sakat bir adamın, "Açlık grevini sürdürmek zorundayım çünkü tuvaletimi yapmama yardım edecek hiç kimsem yok" diyen Famil Halilli'yi az daha unutuyordum.

Evet, 1995'ten bu yana geçen 29 yıllık süre içinde Azerbaycan Milli Meclisi geçen haziran sonunda bir daha "bırakıldı" (feshedildi), 2 ay sonra o "bırakılanlar" üç aşağı beş yukarı yeniden koltuklarına kavuştular.

Ve 1995'ten bu yana seçimden birkaç hafta önce açıklanan "seçilmişler" listesi gelenek bozulmadan bu kez de 3 hafta önce açıklandığında ne gördük: Daha önce açıklanan liste ile Merkez Seçim Komisyonu'nun açıkladığı liste arasında sadece 1 vekillik yanılgı payı var.

Yine evet, "Hiçbirimizi halk seçmemiştir" diyen Erkin Kadirli'nin bu kez Milli Meclis dışında kalması beklenirken, o da koltuğunu korudu.

Yüzde 100 isabet diyelim mi, demeyelim mi sizce?

Ortaya çıkan manzaranın toplumu şaşırtmamasından dolayı fazla konuşmaya da gerek kalmıyor.

Aslında bu Milli Meclis konusunda en isabetli sözü o Meclisin üyelerinden bir tanesi, Ceyhun Mammadov birkaç sene önce söylemişti:

Bugün milletvekiliyim, yarın devlet (Aliyevler iktidarını kastediyor - M.A.) farklı bir göreve gitmemi, yani parlamentoda bulunmamamı kararlaştırabilir. Bu tür kararları devlet alıyor.


Milli Meclis'in yarısından fazlasının iktidar partisinden olması 1995'ten bu yana değişmeyen bir olgu.

Onun için 30-35 seneden bu yana yapılan kozmetik değişiklikler genel durumu asla etkilemiyor.

"Tarafsız"lara verilecek yer sayısı belli olduğu gibi, genelde varlığı sadece başkandan ibaret olan tabela partilerinden bazılarına birer mazbata veriliyor.

Örneğin Asım Mollazade, Fazıl Mustafa, Kudret Hasankuliyev, Sabir Hacıyev (Komünist Parti başkanı) v.d. 2005 yılından bu yana bu kriterle mazbata sahibi oluyorlar ve Azerbaycan'da çok partili sistemin mevcudiyeti onların mazbatası üzerinden dünyaya kabul ettirilmeye çalışılıyor.

İşte mekanizma bu şekilde çalışırken 1 Eylül'de dışişleri üst düzey memuresi Günay Efendiyeva'nın mazbata sahibi olması da şaşkınlık yaratmadı.

Bundan önce, AB kurumlarıyla uzun süre çalışmış Nigar Arpadari "bağımsızlar" kontenjanından mazbata sahibi olduğunda, bu kadının toplumla nasıl, ne zaman, nerede diyalog kurarak beğeni topladığı uzun süre tartışılmışken, yeni "bağımsız" Günay Efendiyeva'nın dışişleri üst düzey memuruyken toplumla hangi kanallar üzerinden temaslar kurduğu ve hangi vaatlerin karşılığında destek alabildiği diplomasi ve siyaset bilimcilerinin kafa yorması gereken bir durum olsa gerek.

Onun için geçen haziran sonunda "bırakılarak" 1 Eylül'de geri dönen Azerbaycan Milli Meclisi'nin dünya yasama kurumları arasında muadili bulunmayan özelliklerine göz atalım.


Ana muhalefet liderine söv, mazbatayı kap...

Cumhurbaşkanlığından yönetildikleri halde muhalif olduklarını iddia eden bir kısım parti 1 Eylül oylamasına katılırken Azerbaycan Halk Cephesi Partisi ve Ulusal Konsey 1 Eylül'de sandık başına gitmeme kararı almıştı.

Sebebi her zamankiydi: İktidarın dayattığı koşullar normal seçim yapma şansını tamamen ortadan kaldırmıştır.

Onun için Azerbaycan'da senelerden bu yana benimsenen ve mazbata-makam-koltuk sahibi olmanın adeta vazgeçilemez koşulu haline gelen "Azerbaycan Halk Partisi lideri Ali Kerimli'ye söv, mazbatayı, makamı, koltuğu kap" koşulu bu kez de devredeydi ve sövenlerin bazılarına mazbata da kazandırdı.

Örneğin gazeteci Ali Kerimli'ye "Senin geçmişin boşluklarla dolu" diye saldıran gazeteci Elçin Mirzabeyli'nin mazbata sahibi oldu.

Ancak aynı dairedeki rakibi Asım Mollazade'yle girdiği tartışmada "Ben Ali Kerimli'ye saldırıyorum, sen ise bugüne kadar ona saldırmadın" diye irad tutan Cahandar Bayoğlu'nun bu hamlesi sonuçsuz kaldı.

Ulusal Konsey Başkanı Prof. Dr. Cemil Hasanlı, 2 Eylül'de yaptığı açıklamada seçime katılmamakta haklı olmalarının bir kere daha kanıtlandığını ve bu sonuçların kendileri tarafından kabul edilemez olduğunu belirtti.

Ankara'daki Azerbaycan Kültür Derneği Başkanı, eski Kars Milletvekili Cemil Ünal'ın 29 Ağustos'ta "1 Eylül seçimlerinde de uygulandığı takdirde, milli iradenin tecelli edeceği gün değil, seçilmeleri belirlenmiş şahısların açıklanacağı gün olarak siyasi tarihte yerini alacaktır. Tabii böyle bir sistemle belirlenen parlamento halkın değil, parti devletinin kurumu haline gelecektir. Açıkçası bu anlayışla uygulanan seçim senaryosu, yanlışın millete tasdik ettirilmesi demektir" şeklinde yaptığı uyarı Azerbaycan'da seçim yapanların tüyünü bile kıpırdatmamıştır...


İlham Aliyev onları hiçbir vakit kullanıp atmadı

2000 yılı seçimlerinde iktidar partisinin aday listesinin ilk sırasında yer alan İlham Aliyev, Azerbaycan'ın Ocak 2001'de Avrupa Konseyi'ne üye olmasıyla Parlamenter Meclis'te Delegasyon Başkanlığı görevini üstlenmişti.

O zaman muhalefet kontenjanından Azerbaycan Delegasyonu'na dahil edilen Asım Mollazade, Mayıs 2005'te muhalefetin saflarını terk ederek kendi tabela partisini kurdu ve en son 1 Eylül'de de mazbatalı durumunu sürdürmeye muvaffak oldu.

Ekim 2003'te Cumhurbaşkanı seçilmesine kadar Strasbourg'da İlham Aliyev'le birlikte olmuş Ord. Prof. Dr. Rafael Hüseyinov ve Aliyev'den sonra Delegasyon Başkanı görevini üstlenmiş Samed Seyidov da geçen haziran sonunda "bırakıldıkları" yere yeniden dönmenin mutluluğunu yaşıyor.

İşin ilginç yanı Azerbaycan'da hem müze müdürlüğü yapan hem saatlerce süren kültür etkinliklerini yöneten, TV ve radyolarda konuşan, kitapları basılan Rafael Hüseyinov'un Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi'ndeki görevinin üstesinden hangi enerjiyle geldiğidir.

Türk basının unutulmaz kalemlerinden rahmetli Selahattin Duman ağabeyimiz Bülent Ecevit'in yardımcısı Hüsamettin Özkan'a "mucize adam" demişti.

Yemin ediyorum, Ord. Prof. Dr. Rafael Hüseyinov'u da "mucize adam" diye nitelendirmemiz asla yanlış bir teşbih olmayacak.

Parlamenterlik görevinin yanı sıra uzun sayılacak bir süre boyunca rektörlük de yapan Prof. Dr. Samed Seyidov ise AKPM tarihinde bu kuruma kürsüden meydan okumak ne, resmen yüzüne tükürmüş bir milletvekili olarak tarihteki yerini almıştır.

2014 yılında Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi siyasi tutukluların durumunu yerinde incelemek için Almanyalı bir parlamenteri Azerbaycan'a göndermek isterken buna tüm gücüyle karşı çıkan Samed Seyidov, raportörün gidişinin engellenmesinden sonra kürsüye çıkarak "Buradan İlham Aliyev'i selamlıyorum" diye salondakilerin yüzüne ateşli bir tükürük atmış ve işte o eylemiyle de Azerbaycan Milli Meclisi mazbatasını ebediyen garantilemişti.

Onun için geçtiğimiz 1 Eylül gibi bundan sonraki günler, haftalar, aylar, yıllar, hatta belki asırlar da Prof. Dr. Samed Seyidov'a vız gelecektir.

Bize ise "Helal olsun arkadaş" demek kalıyor...


Seçim böyle mi olmalı, böyle olmamalıysa neden yapılıyor?

İşte Azerbaycan'ın son 30 yıllık tarihinin en kritik sorusu da bu olsa gerek.

Soru şu:

Mazbata alacakların isim-soy isimlerinin 3 hafta öncesinden açıklandığı bir oylamanın ille de yapılması şart mı?

Oylama gününün resim ve görüntülerine bakıldığında bültenlerin sandıklara tomarla atılmasından tutun da gazetecileri en ağır hakaretlerle tehdide kadar aklınıza gelen ve gelmeyen her şeyin tamamen serbest olduğunu, oylama işleminin bitmesinden sonra birçok görevlinin kutulardaki bültenleri torbalara boşaltarak belirsiz yerlere götürmelerini dünyanın da görmesi Azerbaycan için çok mu önemliydi?

O coğrafyayı yönetenler kendilerini coğrafyanın altının-üstünün sahibi sayıyorsa, orada seçim yapmanın mantığını anlamak mümkün müdür arkadaş?

2 ay önce "bırakılmış" bir parlamento milim değişim göstermeyen metotlarla ve mazbata verilecek kişilerin listesi daha üç hafta öncesinden açıklanarak geri dönecekse, bunun sebebi ne, ihtiyaç nereden kaynaklanıyor?

Hele hele AKPM üyeliği bu yıl başında bir seneliğine askıya alınmış bir ülkenin aynı metodu daha da koyulaştırarak 1 Eylül'ü gerçekleştirmesi neyin nesiydi?

Bu nasıl demokrasi ki arkadaş, toplum 25-30-35 sene milletvekilini değiştirmeyi aklından geçirmek neden hep destekliyor?

Hadi, içeriyi tamamen öldürdünüz diyelim, arkadaş, o coğrafya dış tesirlerden de mi hiç etkilenmeyerek hep aynı metotları kullanmak suretiyle adına Milli Meclis denen bir kurumu oluşturacak?

Rahmetli üstadımız Ord. Prof. Dr. Yaşar Karayev bu yazının girişinde alıntı yaptığımız Celil Mehmetkuluzade'nin 1894 yılında kaleme aldığı "Danabaş Köyü'nün Öyküsü" romanını şu cümlelerle tahlil etmişti:

Danabaş Köyü sınırları çizilmiş ölü bir mekandır. Orada yel esmez, yaprak kımıldamaz. Kamusal hızın tek ölçüsü eşektir.


Yani, gerçekten 30 seneden bu yana esmeyen yel, kımıldamayan yaprak "hareket" kavramının ebediyen tedavülden kalkmasına mı neden oldu?

Bağır, 23 seneden bu yana Azerbaycan Merkez Seçim Komisyonu'nun başında duran ve bir rekorun altına imzasını çoktan atarak dünyanın herhangi bir bölgesinde yapılması planlanan seçim öncesinde Azerbaycan'ın mizah sever insanlarının "Mezahir oraya eller havaya" diye tempo tuttuğu fizik profesörü Mezahir Penahov.
O mazbataları sahiplerinin evlerine kadar götürerek kendilerine sunmak en mantıklı iş değil miydi?

O mazbata sahiplerine ayıp etmediniz mi?

Hele hele o babalarının yerine mazbata sahibi olmuş evlatlardan, kocalarının yerine mazbata verilmiş hanımlardan çok ayıp oldu.

Asla dert etmeyin, daha dünyanın çok 1 Eylül'ü var...

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU