Nedir bu Kars'ta yaşamak? (1)

Mustafa Orman Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Mustafa Orman

Kars'a gidilmez, Kars'a birdenbire varılır.

Beyaza bürünen platonun içinde Kars, çok uzaklardan bakınca kışın hükmüyle süt güğümüne düşmüş kara bir sinek gibi görünür.

Şehrin bacalarından göğe yükselen dumanlar da yeni kaynatılmış sütten havalanan buharları anımsatır.

Bir sükût şehridir Kars; beyaz şehridir kışın, yazın sarı sıcaktır.

Uzaktır ama yakındır da. Göktedir fakat yerde gösterir kendini.

Kars'ta olmanın ya da Kars'ta yaşamanın sükutu esrarı vardır.

İçe kapaklandıkça yeşerir, içe dönünce bir anda her şey dağılır, kış olur, bahar gelir, ardından yaz kovalanır, sonbaharın renk cümbüşüne aldanmadan kış yine yolunu bulur bu şehirde. 

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Beyaza kuşanmış platoda kara çizgiler halinde uzanan yollar ehil rehberdir bu şehre.

İster Erzurum'dan ister Iğdır'dan gelinsin, kapkara yolların masalsı kıvrılışında, dağ başında aniden savruluşunda bitmez tükenmez bir yorgunluk başlar.

Olabildiğince sert, donuk, aldırmaz tipiye yakalandıysanız bu yollarda, başınıza dert, göğsünüze karanlık yerleştirirsiniz.

Ama bir de tipiyi geçip, Hanlar Geçidi'ne geldiğinizde, artık yol aşağıya doğru süzülüp gider, Kars uzaklardan görünür, dumanlar tüter, sarı ışıklar içindedir eğer gecedeyseniz.

Girdiniz mi artık şehre, Ruslardan kalma askeri kışlanın kara taş duvarları, karların arasında homurdanmaya hazır bir yaratığı anımsatır.

Sonra tren raylarını geçtiniz mi, Rus yapılarına yansıtılmış sarı ışıklar, şehri ışıldayan bir piramide dönüştürmeye teşne olur.

Ama artık burada atış serbest, her kentte olduğu gibi burada da beton binaların biçimsiz yükseklikleri şehri öldürür. Şehir çirkinleşir.

Kentin vurgun, şehrin ise dalgın bir tezahüre büründüğü görülür. Ama mutlak güç zehirlenmesi de yok değil burada.

Kars, mutlak gücün ve dev canavarın homurtularıyla yıkıntılarla ve kalıntılarla her gün yaşamaya kalkışır.

Hobbes'in ünlü eseri "Leviathan"da mutlak otorite tasavvurunu gösteren sonradan yapılmış dev beton binalar, cam kaplı oteller, eski yapıların üstüne boca edilmiş uyduruk katlar.

Güç gösterisiyle ürkmeyi aynı anda yaşayabilir bu şehirde insan. Tarihin hamuruna bürünmüş şehir dişildir, sonradan kurulmuş kent ise erildir.

Soğuktur, çarpıktır. İktidar eliyle döşenen karanlık devridir, bir şey anlatmaz, tiksindirir.

Sömürgenin ve modern devletin suistimali Kars'ta çöküntünün biçimlenmesidir biraz da.

Kars'ta yaşamak yaz ortasında 1 dakika içinde bütün mevsimleri yaşamaktır; diyelim ki güneş belirdi, sonra güneşin önünü bulutlar kapatır, üşümeye başlarsınız, daha omuzlarınızı örtmeden şimşek çakar, yollar dere yatağına dönüşür.

Yolların dere yatağına dönüşmesi belediyenin iş bilmezliğidir, aldırmayın. Derken yine güneş açar, yıllardır yüksele yüksele tarihi yapıların bodrum pencerelerini kapatan kaldırımları da görürsünüz.

İhtişam içinde yoksuldur; kimsesizdir, kimsesi yoktur bu şehrin. Atatürk Caddesi'ndeki at heykelinin henüz çalınmamış olması büyük mucizedir, at çalmaya giden ya da adı at hırsızına çıkmış şehrin sakinleri için.

Yine Ruslardan kalma belediye binasına geldiniz mi, vadide tüm ruhunu saklı tutmuş rüzgâr sizi sağa sola savurur, bir toz kalkar, ardından uzaklardan Kars Kalesi belirir.

Sakinliğin adını bozar böylece rüzgâr. Ceketinizin kolları ya şişer ya da içe çeker kendini.

Ama yine de siz yolunuza devam edin. Caddelerin, sokakların arasında kırıntılarıyla konuşmasını sessizliğin andıyla sürdürür taş yapılar. 


Kars'ta yaşamak, Zeki Demirkubuz'un "Kader" filmindeki "Abi uyan Kars'a geldik" tiradının üstünü kalın harflerle çizer.

Çünkü buraya gelmekle, -yukarıda belirttiğim gibi- burada olmuş olmak aynı şey değildir.

Burada yaşamak her bir sokağın, caddenin cümle kapı ve pencerenin ardında yüzyıllardır fısıldayan şehri bulmaya dönmektir sürekli.

Böyle var olunur. İşte dişil şehir, taşlar ruhunu gösterdikçe büyülenmek; işte eril kent, beton ve cam binalardan tiksinmek.

Mutlak güç zehri, insanlara da bulaşmamış değildir. Zira insanın kendi zehirli yok edişi ve doymazlığıdır bu gücü besleyen.

Kâh Atatürk Caddesi'nden kâh Gazi Muhtar Paşa Caddesi'nden yavaş yavaş inilerek varılır Kars Kalesi'ne.

81 ilin 81'inde de görülen o çirkin yazı, burada da karşılayacaktır sizi.

Aldırmayın, yürüyüşünüzü sürdürün.

Aldırmayan diyorum da hayıflanacağımız ne çok şey var.

Hemen öte beride sonradan yapılmış bir bedesten görürsünüz.

Gri taşlara sakın aldanıp burayı şehre katmayın, çünkü yıllarca yaşayan bir mahallenin nefesini kesmiştir bu yapılar.

Eski Ermeni Mahallesi yerle bir edilmiş, mutlak gücün tasvirini yapan bu çirkin binaya iliştirilmiş tahta kapılar, pencereler tarih bilmezlerin gözünü kamaştırabilir.

Ama sizin gözünüzü kamaştırmasın. Hayıflanabilirsiniz bu eski mahalleyi görmediğiniz için.

Eğer akşamüzeri geldiyseniz, yedi gün, yirmi dört saat büyüklüğünü ağzından düşürmeyen mutlak güç, size kanalizasyon kokusunu da hediye edecektir.

Burnunuzu kapatıp Taş Köprüye doğru gidebilir, Kars Çayı'nın çağıldayışını işitebilirsiniz.

Bu şehirde yaşamanın bir adı varsa eğer ilkin kokudur. Her yer kokar bu şehirde. 

Taş Köprü'de şehre baktığınızda bir anda 12 Havariler Kilisesi'yle göz göze gelirsiniz.

Sanki bir yıldız kendi etrafında dönüyormuş gibi hissederdiniz.

Köprüyü geçip Katerina Sarayı'na doğru yol aldığınızda yıkıntılar arasında, sallanan otlar, sağa sola düşmüş tahta kirişler ve taşlar görürsünüz.

Birden fark edersiniz: Ağaçların arasında tarihin sahnesine yeniden atılırsınız.

Kars Çayı'nın sesi etraftaki her şeyi bastırır, mecburen seyre düşersiniz.

Gökyüzü derin vadide dağlarla buluşmanın pışpışıyla bulutları gezdirir.

Olabildiğince mavidir eğer yazın gelmişseniz. Kışın da bir o kadar gri ve karanlıktır. 
 


Ne bir rivayette yazılıdır ne de rivayet edilmiştir, Kars'ta dünyanın en güzel kar taneleri yeryüzüne düştüğünde, insan masalın ortasında yürür.

Lapa lapa yağar kar, caddeler renk cümbüşüyle, kaldırımlar yakılmış ateşle ve ateşin etrafında sohbete koyulan insanların suretiyle masala biraz daha yaklaşır.

Kars'ta yaşamak biraz da budur: Masalda olmak, masalın dışına çıkarak gerçeğe karışmak. Ne ol bir tufandan sebeple Kars'a kar yağar ne de cezasıdır bu şehrin.

Allah bilir, o da bu şehre yalnızca karı yakıştırmıştır, bu yüzden durmadan kar yağdırır.

Kars'ta yaşamak biraz da budur; Allah'ın yakıştırdığıyla yaşamak.

Öyle ki sokak köpekleri de bunu kabullenmiş, kaldırımlarda, sokak aralarında, cadde başlarında kar taneleriyle oynaşırlar.

Köpeklerin kimselere karışıp havladığı görülmemiştir.

Ta ki Kars'ın delisi Ziyo çubuğuyla belirdiğinde, o zaman köpekler havlamaya başlar. Bu da ya bir ya iki dakika sürür. 

Kars'ta bulunmamış veyahut yaşamamış her insan için bu şehrin, kendini uzaktan bir denge kenti olarak gösterdiği doğrudur; hem etno-politik olarak hem coğrafi ve toplumsal koşulları ile Kars hakikaten de kültürel bir transistörün üstüne adeta oturtulmuş bir denge kentidir.

Buna mukabil Kars, yaşadıkça tezatını da insana göstermekten çekinmeyen iç kuvvetleri zıtlıklarla çarpışan bir saklı kutudur.

Yine kültürel olarak birçok tezatın birleşimi söz konusudur fakat bu defa daha da dikkat celbeden Kars'taki insani durumdur.

İnsan Kars'ta iken, yitip gitmişliğin ve henüz vakit varkenliğin sabırsızlığını bir ürperti ile hisseder ve şehrin özündeki tezat gereği Kars, insana sabrı böyle böyle öğretir.

Dahası ızdırap bu şehrin kumaşı olmuş gibidir yine bir iç kuvvet sonucu bu memleketin insanının devingen bir mizah sahibi olduğunu görürsünüz…

Kars'ın içinde işler ve günler tezat içerisindedir, çünkü bu gökyüzünde de böyledir: Bacalardan dumanlar çıktığını solursunuz, griliğin isini görürsünüz ve bu sokulan tedirginliğin yanında kar yağdığını, karın sükûnet ve beklentisizlik hissinde yağdığını görürsünüz.

Böyle böyle pek çok tezatın, yaşıyor olmaktan beslenen insan yanlarımızın algılayabildiği kadar, bir denge ile çarpıştığını ve yine dengenin bir tezat üzere inşa edildiğini ben Kars'ta yaşarken öğrendim.

Kars'ta yaşamak biraz da budur: çelişkilerin dengesi ve dengenin çelişkisi.

Gelin görün ki Kars artık eski Kars değil; Romalıların üflediği, Rusların biçim verdiği şehir şimdilerde zülmetliğe hizmet ediyor.

Kars'ta yaşamak ayaküstü "canını yerim" diyenlerin, iki sokak ötede küfrü sadık bekçi olarak kullandığı da bilinir.

Yedi içre halkıyla, sabır tespihiyle, her bir halkın zıtlığıyla Kars'ta yaşamak biraz endişe barındırır.

Korkulacak bir şey değildir bu. Lakin şehrin masal kahramanı kar, ansızın yağmaya başladığında endişeniz yok olur, Kars'ta yaşamak çileyle harman edilmiş umuda dönüşür.

Ben Kars'ta yaşamayı Kars'ta var olunarak anladım.

"Kars'ta yaşamak nedir" diye soran yaşlı teyzenin sorusu karşısında, "Aslında yaşamak nedir" diye soruyla karşılık veren o cılız gencin belirsizliğidir Kars'ta yaşamak.

Şimdinin yoksunluğu, biraz sonranın varlığıdır Kars'ta yaşamak.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU