Hitler’e soykırım fikrini bir Müslüman müftü mü verdi?

Mehmed Mazlum Çelik, Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Independent Türkçe

Gazze katliamlarına kadar İsrail’in medyada, akademide ve uluslararası politikada izlediği bir hayalet politikası vardı.

Buna göre hava gibi tüm alanlarda yer alıyor, manipüle ediyor hatta mahkûm ediyor; ama bir şekilde görünmez olmayı başarıyordu. Filistinlilerin vatanlarını korumak için başlattıkları huruç hareketinden sonra giriştikleri cinayetler ve içine düştükleri cinnet halinden sonra en büyük yetenekleri olan görünmezlik pelerinlerini kaybettiler.

Dünyanın gelişmiş Batılı ülkelerinde akademisyenler, politikacılar, gazeteciler ve hatta öğrenciler karşılaştıkları mobbing karşısında adeta dehşete düştü. İngiltere, Fransa, Almanya ve ABD gibi ülkelerde İsrail’i eleştirmek veya Filistin’i savunmak en basit ifadeyle yasaklandı.

Sn. Cumhurbaşkanının tanımlamasıyla “Gazze Kasabı Netanyahu” zaman zaman Emin el-Hüseynî kastederek Hitler’e toplu katliam fikrini onun aşıladığını söylüyor. İşin tuhafı Emin el-Hüseynî hakkında en ufak bir malumatı bulunmayan Türkiye’deki bazı sözüm ona aydın taifesi de bu kuyruklu yalana inanmaktadır.

Buyurun Emin el-Hüseynî’nin hayatına, siyasi mücadelesine ve bilhassa Atatürk’e yazdığı mektuptan hareketle neden Siyonist İsrail’in hedef tahtasına oturtulduğuna beraber bakalım.

Emin el-Hüseynî’nin evrak-ı perişanı

el-Hüseynî isminden de kolaylıkla anlaşılacağı üzere Emin el-Hüseynî seyit bir aileye mensuptu. Kudüs’ün güvenlik ve asayişinden uzun süre görevli olan ailesi Osmanlı döneminden itibaren devlet ve halk nezdinde itibar görmekteydi.

1895’te dünyaya gelen imam, Ezher Üniversitesinde dini eğitim almasına rağmen iyi derecede Türkçe ve Fransızca biliyordu. Öğrencilik yıllarında Mısır’da Müslüman Kardeşler’in kurucularından Hasan el-Bennah ile tanışması siyasi fikirleri üzerinde önemli etkiler bıraktı.
 


Emin el-Hüseynî, 1915 yılında subay olarak savaşmak üzere önce Çanakkale cephesine katıldı ve gösterdiği yararlılıklar sonucu Osmanlı istihbaratı olan Teşkilat-ı Mahsusa’ya katıldı. İmam Emin el-Hüseynî, gönüllü olarak bulunduğu cephelerde Osmanlı için savaşırken 1917 yılında onu sarsacak bir haber aldı: Kudüs işgal edilmişti.

1918 yılında İngilizler politikalarına uygun olacağını düşünerek Emin el-Hüseynî’yi vali yardımcılığına getirse de, imamın tek amacı Kudüs’teki Yahudi yerleşimcileri engellemekti. Bu süreçte birkaç teşebbüsü ise İngilizlerce kanlı biçimde bastırılan isyanlar olarak sonuçlandı.

En Nadi el-Arabî isimli bir yapılanma kuran imam, bölgedeki Siyonist katliam ve işgallere karşı Arap halklarını harekete geçirmeye çalıştı.

Vali yardımcısı olarak görev aldığı süreçte genç yaşında giriştiği isyan onu Kudüs’te bir kahraman haline getirdi. Kudüs müftüsü ve ağabeyi Kâmil el-Hüseynî vefat edince henüz 24 yaşında Kudüs Müftüsü görevine getirildi.

Bu görevle beraber Emin el-Hüseynî dünyanın her yanında kamuoyu oluşturmak adına harekete geçti. Gerek Müslüman liderlerin gerekse de Batılı liderlerin desteğini sağlayarak Kudüs’teki işgali engellemeye çalıştı. Bu doğrultuda irtibata geçtiği liderlerden birisi de Mustafa Kemal Atatürk idi.
 


el-Hüseynî, Atatürk’e hitaben yazdığı mektupta Kudüs’teki sessiz işgali anlatacak ve yardım isteyecekti:

Şüphesiz ki, bu mıntıka ve bilhassa Kudüs şehri, bir cihetten Yahudi mıntıkasının sığamayacağı veyahut Kudüs’te İngiltere’nin himayesi altında yaşamak isteyen Yahudiler için hicret yeri olacaktır. Diğer cihetten, mandadan nefret eden Araplar mandanın arada daimî kalacağını anladıktan sonra ya kendiliklerinden veyahut tabiî bir sâikle, meselâ mandaya sadık kalamayacak vaziyette bulunacaklarından görecekleri zulüm ve itisaftan (doğruluktan sapmadan) dolayı manda mıntıkasını bırakmaya mecbur kalacaklardır. Böylelikle az bir zaman zarfında bu mıntıka sekenesinin (sâkinlerinin) ekserileri Yahudi olacak ve Kudüs’deki Müslümanlar kendilerine envâi (çeşitli) mezalim ve ihanet yapılacak ve bu suretle bunlar kahir (ezici) bir Yahudi ekseriyeti (çoğunluğu) karşısında az bir ekalliyet kalacaklardır. Netice itibariyle bu mıntıka Yahudi kalacak ve âkibeti müruruzamanla (zamanın geçmesi ile) Yahudi devletine ilhak edilecektir. Emâkin-i mukaddese (kutsal mekânlar) ve bilhassa Mescid-i Aksa ve Harem-i Şerîf, Yahudiler’in âtıfetine tâbî ve bilfiil tehditleri ve otoriteleri altında bulunmuş olacaktır. Her Müslüman, Yahudiler’in ricâli ile heyetlerinin açıktan açığa çok kere söyledikleri sözlerden onların tamahkârlıklarını anlamıştır.

Ne yazık ki Ankara bu süreçte Kudüs’teki gelişmelerden uzak durmayı tercih etmiş ve mektuba herhangi bir cevap verilmemişti.

el-Hüseynî, Kudüs’ün mutlaka dış siyasi yardımlarla kurtulacağına inanıyordu. Bunun için Suriye ile Filistin’in birleşmesi için harekete geçti; ama Fransa, Suriye’yi işgal edince bu plan da suya düştü. Sonrasında Ürdün’e geçen el-Hüseynî, 1921 yılında Kudüs Müftüsü ilan edildi.

el-Hüseynî, müftülüğü süresince Burak Duvarı olarak bilinen Mescid-i Aksa’nın bir duvar bölümünü savunmaya çalışsa da Yahudilerin işgal etmesine engel olamadı. Bu duvarı bugün ağlama duvarı olarak biliyoruz.

el-Hüseynî siyasi işgali durdurmak için düvel-i muazzadan yardım talep etti. Çalmadık kapı bırakmadı, 1937 yılında İngiltere onu ele geçirmek için baskılarını artırınca Irak’a geçti. 1941 yılında İngilizler Irak’ı işgal edince İran’a sığındı; ama İngiliz işgali burada da peşini bırakmadı. Ardından Türkiye’ye gelmişse de Türkiye’de kendisine ev sahipliği yapmak istemedi. Müftü için iki yol vardı artık: ya İngilizlere teslim olacaktı yahut da dünyada gidebileceği tek toprak olan Almanya’ya geçecekti.  el-Hüseynî mücadelesini sürdürebilmek için Almanya’yı tercih edecekti.
 


Hitler, el-Hüseynî’yi kullanarak Arapları İngilizlere karşı baş kaldırmalarını teşvik etmek istiyordu. Bu bağlamda, Müftüyü Berlin’de sıcak karşıladı. Zaten artık Almanya’dan gitmesi de mümkün değildi, Hitler kendisine misafir muamelesi yapsa da artık bir tutsak sayılırdı. İsrail’in kendisinden bu denli nefret etmesinin nedeni Netenyahu’nun deli saçması iddiaları değildi. Bilhassa Polonya ve Ukrayna Yahudilerin Filistin’e iltica etmesini engellemek adına Berlin’de yaptığı lobiydi.

Almanlar savaşı kaybettikten sonra el-Hüseynî, Fransızlara sığındı. Bu kez Fransızlar onu kullanmak istedi ve İngilizlere vermedi.  el-Hüseynî 1974 yılında hayatını kaybedene kadar mücadelesini sürdürdü; Filistinlilerin tüm çabasına rağmen ve müftünün son arzusu olmasına rağmen bugün na’şının dahi Kudüs’e girişi yasak. Hitler’e soykırım fikrini onun verdiğine dair elde hiçbir somut belge ve kanıt olmamasına rağmen Netanyahu özellikle yalanları ile algı oluşturmaya çalışmakta.

Bir yalanın üzerine inşa edilen İsrail, bugün de varlığını sürdürebilmek için yalandan başka tutunacak dalı kalmadığını el-Hüseynî propagandasıyla açıkça ortaya koyuyor.

*Not: el-Hüseynî’nin Atatürk’e yazdığı mektubu bulup arşive kazandıran Murat Bardakçı’dır.

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU