Cumhurbaşkanı Erdoğan, ve sayın eşi Emine Erdoğan ile birlikte, 14 Şubat Sevgililer Günü'nde Mısır'a bir resmi ziyaret gerçekleştirdi.
Böylece, 12 yıllık bir bozuşma döneminin ardından Türkiye ilk defa Mısır'la ilişkilerini tamir ettiğine, normal bir seyre yeniden soktuğuna dair önemli bir görüşme yapmış oldu.
Aslında bu görüşme Türkiye'nin 10-12 yıl boyunca izlediği ideolojik karakterli ve çoğu zaman da "İhvancı" diye eleştirilen, yanlış dış politikasının sona erdiğinin bence bir göstergesiydi.
Daha önce 2020 yılının sonlarında başlayan Türkiye'nin dış politikasının artık sürdürülemez hale gelmesiyle birlikte çünkü o sırada sadece Mısır'la değil, Suriye'ye ilaveten İsrail'le Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleriyle özellikle Birleşik Arap Emirlikleri'yle (BAE) dehşetengiz ilişkiler içerisindeydik.
Bu ülkelerden, örneğin Suudi Arabistan ve BAE gibi ülkeler Yunanistan'la yürüttüğümüz mücadelede bize karşı Yunanistan'ın müttefiki haline gelmişlerdi.
Öyle ki örneğin Yunanistan'ın Girit adasında yaptığı askeri tatbikatlara F-15 uçağı göndererek bize gözdağı vermeye çalışıyorlardı.
Pek tabii ki bu yanlış politikalar özellikle Mısır ve İsrail'in, Yunanistan'ın adeta askeri müttefiki hale haline gelmiş olmasıyla sonuçlandı.
Ve bu ittifakın aslında ciddi bir altyapısı olmadığı halde Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki yerinin Yunanistan tarafından doldurulamayacağı ortadayken, kendi yanlışlarımız sonucunda adeta amiyane tabirle söylemek gerekirse kendi kalemimize attığımız goller sonucunda Yunanistan'a altın tepside müttefikler hediye etmiştik.
Bu politika sürdürülemez durumdaydı. Ben de 10 yılı aşkın bir süreyle bu politikaların sürdürülemez olduğunu televizyon ekranlarında ve yazdığım yazılarda hep dile getirmiştim.
O yıllarda çok eleştirilmiştim ama şimdi Cumhurbaşkanı Erdoğan, 14 Şubat Sevgililer Günü Mısır'a yaptığı ziyaretle ne kadar haklı olduğum bir kez daha ortaya çıktı.
Aslında Mısır'la yumuşama siyaseti 2021 yılının ilk yarısında başlamıştı. Fakat bir türlü kurumlar tarafından sonuca başvurulamamıştı ve bence gayet yerinde adımlarla liderler zirvesi diplomasisi ile hızlandırıldı.
Önce Katar'da Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Mısır lideri Abulfettah es-Sisi'nin el sıkışması diye medya tarafından servis edilen görüntülerle başlayan normalleşme süreci, şimdilerde hız kazanmış görünüyor.
Şimdi yanlış dış politikanın sonuna gelindi ama hala Suriye ile bir ilerleme katedilemedi.
Benim görüşüm ve ümidim şu ki, bu Mısır'da sayın Cumhurbaşkanı ve eşinin, Sisi ve sayın eşi tarafından karşılandığı görüntülerin Suriye'de de olacağı yönünde.
Yani muhtemelen Cumhurbaşkanı Erdoğan ve sayın eşi, Şam'a giderek orada Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad ve eşi Esma Hanımefendi tarafından karşılanacak veya onlar bu tarafa gelecek, bizimkiler karşılayacaklar.
Neden? Çünkü ulusal çıkarlar onu gerektiriyor.
Sayın Cumhurbaşkanı da zaten mısır dönüşünde yaptığı açıklamalarda devletlerin politikalarının ulusal çıkarlar üzerine inşa edilmesi gerektiğini söylüyor. Çok doğru söylüyor.
Geçmişin yanlışları ve bu yanlışların Türkiye'ye ödettiği bedelleri bir tarafa bırakacak olursak, bundan sonra Mısır'la ilişkilerimizde hangi konulara odaklansak daha iyi olur konusunda birkaç cümle etmek istiyorum.
Bunlardan birincisi Mısır'la ikili ilişkilerimiz;
Mısır'la çok kapsamlı ticari anlaşmalarımız var.
Bunların tam olarak canlandırılması, içeriğinin yeniden tam olarak doldurulması şart.
Zaten zannediyorum cumhurbaşkanının heyetinde de ilgili bakanların orada bulunmuş olması bunun yapılacağını gösteriyor.
Ayrıca Mısır her halükârda Yunanistan ve Rum tarafının askeri ittifakından uzaklaştırmak lazım.
Zaten hiçbir zaman böyle resmen formel bir ittifak yapmamışlardı ama bir ara çok yakınlaşmışlardı.
Şimdi Türkiye ile başlayacak olan bu ilişkiler kendiliğinden otomatikman Mısır'ı daha dengeli bir pozisyona çekecektir.
Şöyle ki, bizim Yunanistan ve Kıbrıs Rumlarına karşı yürüttüğümüz mücadelede Mısır'ın veya İsrail'in bizim yanımızda olmasına ihtiyacımız yok ama bu ülkelerin arada durması, tarafsız kalması lazım.
Onlar zaten yıllarca hep tarafsız kalarak dolaylı olarak bize destek veren politikalar sürdürürlerdi.
Şimdi o politikalara adım adım geri dönülmesini sağlamamız lazım.
Fevri hareket edilmediği ve bir anda her şeyin yıkılacak şekilde geri çevrilmediği sürece, Mısır'la bu konuda çok ciddi sorunlar yaşamayacağımızı düşünüyorum.
Ki Türkiye'nin artık yaşadığı tecrübelerden sonra bu tür şeyler yapmayacağını düşünüyorum.
Bir başka konu ise Mısır ile ilgili olarak Arap dünyası ile ilişkilerimizi geliştirmemiz ve özellikle kurulacak bir Filistin devletinin alt yapısında bizim de iyi kötü etkili olmamız.
Şimdi burada inisiyatifi Mısır'a ve Araplara bırakmakta çok büyük fayda var.
Şöyle ki artık Amerika dahil dünyadaki bütün ülkeler Çin, Rusya ve aklınıza gelen bütün ülkeler, bu Filistin'de yaşanan dramın iki devlet kurulmadan çözülemeyeceği konusunda hem fikirler.
Şu anki Amerikan yönetimi -ki olabildiğince en İsrail yanlısı yönetim- bile bu görüşte.
Bu konuda zaten Mısır, Suudi Arabistan, Körfez ülkeleri ve diğerleri adımlar atacaklar ve attıracaklardır.
Düşünün ki, mesela Suudi Arabistan şu anda Batılı ülkelere "Ben İsrail'le ilişkilerimi normalleştirmem. Yani İsrail'e büyükelçilik açmam. Ne zamana kadar açmam? Ta ki İsrail, Gazze'de tam bir ateşkese imza atıp, uygulamadan; ayrıca iki devletli çözüme ulaşılmadan bunu yapmam" diyor.
O halde zaten Arap ülkeleri bu konularda değişik adımlar atacaklar.
Bizim de bunlara destek vererek ama desteğimizi siyasi ve diplomatik alanla sınırlı tutarak, onların varacakları uzlaşmalarında içini dolduracak ekonomik, ticari, kültürel değişik hamlelerle hareket etmemizde fayda var.
Öncülüğü onlardan alacakmış gibi hareket edersek o zaman onlara şüphe oluşturuyoruz ve onların bize karşı tavır almasına sebep oluyoruz. Bence buna hiç gerek yok.
Bir başka konu ise Mısır'la bir "Kahire Platformu" kurmak mümkün olabilir ve doğru da olabilir.
Şöyle ki, mesela Suriye'ye barış getirmek için bir Astana Platformu oluşturmuştuk.
Bu, bir defa Suriye'deki tansiyonu azaltırken ki Türkiye, Rusya ve İran arasında oluşturulan bu platform.
Ve bu platform, 3 ülke arasındaki tansiyonu da epeyce aşağı çekmişti. Suriye konusundan dolayı bu 3 ülkenin birbirlerine karşı fevri bir şey yapmasının önüne geçilmişti.
Düşünün ki biz, Suriye meselesi yüzünden 2015 yılının kasım tonlarında Rus uçağını düşürmüş bir ülkeyiz.
Dolayısıyla bu Astana Platformu'nun ne kadar önemli olduğunu, tansiyonu da azaltılması açısından dikkate almak gerekir.
Ama bunun da ötesinde pek çok görüşme, fikir alışverişi vs. sonunda platformu dörtlü hale getirdi.
Suriye ile bir normalleşme sağlanamadı ama artık bu konudan dolayı böyle bir büyük gerginlik, savaş vs. olacağının kimse ihtimal vermiyor.
Şimdi Kahire Platformu'nu ise Libya'ya barış getirmek için kurmak lazım.
Çünkü unutmayalım 2020 yılında Mısır'la Libya konusunda neredeyse savaşın eşiğine gelmiştik de Allah'tan savaş çıkmamıştı.
Ve kabul etmek lazım ki bunlar bizim yanlış politikalarımız yüzündendi.
Çünkü Mısır'la bu denli kavga olmak ve bu ideolojik kavgalar ısrarcı olmak bizim ulusal çıkarlarımızda uzaktan yakından uyumlu değildi.
Şimdi şunu yapmakta fayda var:
Mısır'la bir Kahire Platformu oluşturarak buraya belki Suudilerin, Birleşik Arap Emirlikleri'nin, hatta Libya'nın petrolünü tüketen İtalya'nın ve Kaddafi döneminde ve Libya'yla yakın ilişkileri olan Rusya'nın da belki katılımını sağlayarak, Libya'daki Trablus ve Tobruk gruplarını bir araya getirmeye yönelik hamleler yapmak lazım.
Bu hamlelere katkıda bulunmak lazım.
Böyle bir şey yaptığımızda hem Libya'nın istikrara kavuşması sağlanabilir hem de Mısır'a ciddi güven vermiş oluruz.
Mısır'a vereceğimiz güven, Libya'da sağlayacağımız istikrar, aynı zamanda bizim Libya'yla imzaladığımız Münhasır Ekonomik Bölge Anlaşmasının da sürekliliğini beraberinde getirecektir.
Bu da belki kısa vadede olmasa da orta vadede Mısır'ın Yunanistan'la yapmış olduğu Münhasır Ekonomik Anlaşmayı yavaş yavaş etkisiz hale getirebilir.
Belki Mısır o anlaşmadan çekilebilir veya zaten o anlaşmanın belli bölgeleri itibarıyla bizim aleyhimize olan kısımların sınırlıydı.
Hatta o anlaşmayla Yunanistan, belli konularda örneğin Meis Adası ile ilgili konularda Mısır'a karşı daha önceki bize karşı geliştirdiği tezlerinden geri adım atmıştı.
Dolayısıyla hem Mısır'a hem bize, bu işleri yeniden değerlendirme fırsatları verebilir.
Şimdi geçmişi bir tarafa bırakıp, onları akademisyenlerin incelemesine terk edip, Mısır'la bundan sonra "neleri, nasıl yapmalıyız" konusunda itidalli, dikkatli ama fırsatlara odaklanan bir politikaya ihtiyacımız var.
İnşallah bundan sonra bunu yaparız.
Ben 10 yıl boyunca bu işin yapılmasını söyleyip ama televizyonlarda sürekli olarak adeta kendisine bir akademisyen olarak bu konunun söylediğim tarzda hükümet politikası haline getirilmiş olduğunu görmekten çok büyük onur duyuyorum.
Ülkem adına mutluyum.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish