Ukrayna Cumhurbaşkanı Volodimir Zelenski geçen hafta G7 ülkelerine çağrıda bulunarak Rusya'nın yaptırım altındaki 300 milyar dolarının kendi ülkesine destek için verilmesini istedi. Herhâlde Rusya'yı asla memnun etmeyen bir girişimdir. Nasıl değerlendirilmeli?
Savaşın gidişine Rusya propagandistlerinin gözüyle baktığınızda Ukrayna'nın belirli süreden bu yana yaptığı karşı saldırı girişimlerinin başarısız olduğunu ve Volodimir Zelenski'nin "anadan doğduğu güne pişman olacağına az bir süre kaldığı" intibasına kapılabilirsiniz.
Çok ağır Batı yaptırımlarına rağmen, Rusya son model silahlarının tamamını Ukrayna cephesinde denemekten asla geri kalmıyor.
Ülkenin Uzakdoğu bölgelerini gezen Devlet Başkanı Vladimir Putin ülkesinin "Avrupa'yı solladığını" ifade ediyor.
Derin devletin ajansları, gazeteleri, TV kanalları yayınlarının yüzde 70'ni Ukrayna aleyhinde propaganda üzerine oturtmuşlar.
Ancak hiç kimse Rusya'nın zaferinin ne kadar yakında olduğuna dair tahmin sunmuyor.
Ukrayna'nın sivil ve askeri yönetimi arasında ortaya çıkmış bazı anlaşmazlıklar Rusya basınını herkesten çok mutlu ediyor.
Bunun karşılığında Ukrayna yönetimi büyük miktarda maddi ve askere desteğe olan ihtiyacını asla saklamadan Batılı müttefikleriyle enine uzununa tartışıyor.
Devlet Başkanı Zelenski'nin, Arjantin'in yeni seçilmiş başkanının yemin törenine katıldıktan sonra Vaşington'a giderek destek istemesi Ukrayna'ya şimdiye kadar destek vermiş ABD'nin, İngiltere'nin ve diğer müttefiklerin kafasındaki soru işaretlerinde hareketlenmeye neden oldu.
ABD yardımları bitti-bitecek derken Cumhuriyetçi 2 senatörün Zelenski'yle de yakın istişarelerden sonra gündeme getirdiği "Rusya'nın yaptırım altındaki 300 milyar doları Ukrayna'ya destek amacıyla verilsin" formülü ortamı bir anda hararetlendirdi.
Ukrayna'nın istediği bu iken Devlet Başkanı Zelenski durumu daha da ileri götürerek G7 ülkelerine Rusya'nın dondurulmuş 300 milyar dolarının Ukrayna'ya destek olarak kullandırılmasına yardımcı olmalarını istedi.
Asla istemediği bir durumla karşı karşıya kalan Rusya bunun imkansızlığına ilişkin en üst düzeyden açıklamalar yaparken başta ABD ve Birleşik Krallık olmak üzere Kiev'in müttefikleri engelleri ortadan kaldırmak için kafa yoruyor.
Ukrayna'nın Batılı müttefiklerine Rusya'nın dondurulmuş 300 milyar dolarının karşılığında tahvil satması seçeneği de masada.
Finlandiya'nın NATO üyeliğinin kesinleşmesi, İsveç'in ise kesinleşmeye yakın olduğu bir ortamda NATO+ABD ile Rusya arasında Kuzey Kutbu'ndaki anlaşmazlıkların daha sık yaşandığına tanık oluyoruz. Kutuptaki mücadele neyi amaçlıyor?
24 senelik devlet başkanlığı döneminde Vladimir Putin'in ilk kez geçen hafta Çukotka yarımadasına gitmesi, ardından Rusya'nın Uzak Doğu bölgelerinde incelemelerde bulunmasının ana amacı aslında kutuplar konusu.
Kutuptaki sürtüşmenin ana amacı senelik 100 milyon ton kapasiteli deniz taşımacılığını kontrol altında tutmaktır.
Uzun zamandan bu yana süregelen bu sürtüşmenin Finlandiya ve İsveç'in NATO üyeliğinden sonra daha aktüel hale gelmesi NATO+ABD'nin, Rusya'nın burnunu Baltık Körfezi'nden dışarı çıkarmasına müsaade etmemekle ilintili.
Soğuk Savaş döneminde Türkiye, NATO'nun Güney kanadındaki tek ülkeydi ancak NATO'nun 29-30 Haziran 2004 tarihinde İstanbul'da yapılan zirvesinden sonra geçen birkaç yıl içinde Bulgaristan'dan Baltık ülkelerine kadar Rusya'nın karşısına yedi ülkenin dikilerek sıkı bir çizgi oluşturduğunu gördük.
Finlandiya ve İsveç'in o çizgiyi tamamlaması yetmiyormuş gibi ABD'nin Danimarka'ya da silah vereceğini açıklaması Rusya'yı kızdırıyor ve Moskova kendi sınırları içinde olsa da hamleler yapıyor.
Örneğin Finlandiya ve İsveç'in NATO üyeliğine karşı Rusya'nın Sankt-Peterburg ve Moskova'da yeni askeri birlikler kurması Batının hamlelerine yanıttır. Ne derecede etkili olacağını zaman gösterecek.
AB'nin geçen aralık ayında yapılmış Brüksel zirve toplantısında Gürcistan ile tam üyelik müzakerelerinin başlaması kararlaştırılırken Moldova ve Ukrayna ile müzakerelerin bir üst aşamaya taşınması uygun görüldü.
Savaş sürerken Ukrayna'yla üyelik müzakerelerinin bir üst aşamaya taşınması, toprakları işgal altında bulunan Gürcistan'a kapıların sonuna kadar aralanması ve Rusya yanlısı Dnestr bölgesindeki ayrılıkçılıktan mustarip Moldova'ya Ukrayna ile aynı muamelenin uygun görülmesi. AB bu adımları hangi mantık çerçevesinde atıyor?
Soğuk savaşın bitmesinden sonra AB'nin nihai amacı Karadeniz'i kendi iç gölü haline getirmektir. Süreci yakından izleyenler AB'nin attığı adımların zamanlamasının çok iyi olduğunu ve Rusya'yı kendisini arkadan takip etmek zorunda bıraktığını hemen görüyorlar.
Örneğin Rusya Gürcistan'a, "AB'ye üye olmaması halinde Abhazya ve Güney Osetya meselelerini çözeceğine" ilişkin mesajlar verse de Gürcistan'ın tam üyeliğine kapıyı aralayan Brüksel öne geçti.
Buna cevap olarak son günlere kadar daha proje halinde olan bir konuda somut adım atıldı ve Abhazya Milli Güvenlik Kurulu Rusya'ya kendi askeri limanını kullanma hakkı tanıdı.
Moldova'nın üyelik müzakerelerinin bir üst aşamaya taşınmasına da Rusya tehdit diliyle yanıt verdi.
Yani AB, Karadeniz bölgesinde siyasi hamleler yaparken Rusya buna askeri-güvenlik alanındaki girişimleriyle yanıt vermeye çalışıyor.
Kişisel görüş olarak Moskova'nın siyasi adımlarda başarısız olduğunu söyleyebilir. Gürcistan örneğine baktığımızda 2013 yılında Gazprom hisse sahiplerinden Bdzina İvanişvili'nin Gürcistan'da iktidara gelmesine ve 11 seneden bu yana kurduğu partinin tüm seçimlerden zaferle çıkmasına rağmen üzerinde İvanişvili'nin ciddi ağırlığının olduğu Gürcistan hükümeti AB ile tam üyelik müzakerelerinde bu kadar ciddi mesafe alabildi.
Bu süreçte Cumhurbaşkanı Salome Zurabişvili'nin rolü de asla inkâr edilemez. Ne kadar ilginç bir durum, değil mi: İvanişvili'nin servetinin kaynağı Rusya'dan ama paraları değerlendirdiği bankalar Avrupa'da olunca Batı sevgisi ağır bastı.
30 Eylül 2015'te Suriye'ye girdikten sonra Rusya kendi askeri hareketliliğini Akdeniz-Karadeniz-Hazar Denizi üçgeninde sürdürürken iki askeri limanının olmasına rağmen halihazırda Akdeniz'deki askeri hareketliliği pek göze değmiyor (Ocak 2019'da tamire alınmış Amiral Kuznetsov nükleer gemisi Akdeniz'e yeniden döndü mü, dönmedi mi, habersizim). Bunun yerine Karadeniz-Hazar denizi çizgisinde sürekli yer değiştirmeler, manevralar ve tatbikatlar söz konusu. Karadeniz'de bir sıkışmışlık olması durumunda Rusya, Kafkasya'da ve Hazar Denizi'nde hangi ölçüde faallık sergileyecektir?
Karadeniz-Hazar Denizi bağlantısı Rusya'nın varlığı bakımından hayati öneme sahiptir. Çünkü söz konusu olan sadece denizler değil aynı zamanda Rusya'nın 200 küsür seneden bu yana kendi varlığının olmazsa olmazı olarak gördüğü Kafkasya'dır.
Kendi topraklarını Ermenistan işgalinden kurtarmak için Azerbaycan'ın yürüttüğü askeri operasyonların son gününde Putin, Aliyev ve Paşinyan arasında imzalanmış ateşkes anlaşmasının ana amacı Rus ordu birliklerinin "Barış Gücü" adı altında yeniden Azerbaycan topraklarına dönmesi ve orada kalıcı hale gelmesiydi.
Dikkat edilirse soğuk savaş döneminde SSCB için çok önemli olan Ermenistan'ın, Türkiye sınırındaki 102. gümrü askeri üssünün son yıllarda pek esprisinin kalmadığı görülecektir.
Onun için özellikle Kafkasya'nın Güney kısmında güçlü kalabilmesi bakımından Rusya askeri birliklerinin Ermenistan dışındaki bir lokasyona konuşlanması gerekirdi.
"Barış Gücü" adı altında Azerbaycan topraklarına yerleşmiş Rusya askeri birliklerinin orayı yakın gelecekte terk etmeyeceğine ilişkin açıklamalarda gizli-saklı hiçbir şey yokken Azerbaycan da o askeri birliklerin ülkeyi terk etmesine ilişkin tek laf bile etmiyor.
"Karabağ'ı sahibine teslim edip bağımsız Ermenistan devletinin kuruluşu için mücadele ettiğini" saklamayan Başbakan Paşinyan'ın Batıyla yakınlaşma hamleleri Moskova'yı rahatsız etmesine rağmen Kafkasya'da düne kadar en yakın müttefiki olmuş Ermenistan'a geri adım attırmaya da muvaffak olamıyor.
Böylece Gürcistan AB'ye tam üyelik müzakerelerine başlarken Ermenistan'ın da Moskova'nın saflarında kalmayı asla kabul etmemesi Kremlin'in Kafkasya'daki tek ümidinin Azerbaycan olduğunu ortaya koyuyor.
Buradaki diğer faktör kuşkusuz İran'dır ve bir asırdan bu yana Moskova ile Tahran'ın sıkı işbirliği şu anda Kremlin'in sırtına Batı'nın Tahran'a doğru uzanabilecek yolunu Kafkasya'da kesme sorumluluğunu yüklüyor.
Süreci izleyenler 2022 yaz sonuna doğru kötüleşen Bakü-Tahran ilişkilerinin geçen senenin ikinci yarısından itibaren Moskova'nın telkinleriyle nasıl yeniden düzeldiğini görmüşlerdir.
Onun için Rusya-Ukrayna savaşında gelişmelerin Karadeniz'e kayması hızlandıkça Hazar Denizi ve Azerbaycan topraklarının Rusya için önemi daha da artacaktır.
44 günlük savaşta Azerbaycan'ın zaferine kendi katkısını asla esirgememiş Türkiye ise Azerbaycan topraklarında gelişen süreçlerin dışındadır.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish