Filistin konusunda yakınmalara son verecek gücü yaratmak

Dr. Mehmet Perinçek Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Fatima Shbair/AP

Filistin-İsrail çatışması, sadece bu iki ülke arasında cereyan etmiyor. Filistin konusundaki cepheleşme, sadece Arap dünyası ya da İslam coğrafyası ve İsrail arasında da bir mesele değil.

Gelişmelerin gösterdiği üzere bir tarafta İsrail ve onu her şekilde destekleyen Atlantik cephesi, diğer tarafta da Batı kampının saldırganlığından mustarip olan bütün ülkelerin çıkarları söz konusu.


Dünyadaki temel kamplaşma ve onun cepheleri

Aslında Filistin sorunu dünyadaki genel Atlantik-Avrasya cepheleşmesinin bir yansıması.

Tayvan sorunu da Ukrayna savaşı da Kıbrıs meselesi de Suriye'nin toprak bütünlüğünü sağlama mücadelesi de bu genel kamplaşmanın birer parçaları.

Dolayısıyla bu her cephedeki gelişme, diğerlerini de doğrudan etkiliyor.

Daha açık ifadeyle söylemek gerekirse, Atlantik planlarının bu her cephede başarısızlığa uğraması, Filistin halkının direnişine güç katıyor.

Ya da tam tersi, Filistin halkının başarısı, diğer cephelerde Atlantik saldırganlığından zarar gören ülkelere nefes veriyor.


Filistin meselesinde dostlar ve düşmanlar

Zaten son Gazze olayları sonrası, ortaya çıkan tablo da bunu net bir şekilde ortaya koyuyor.

Türkiye, Rusya, Çin, İran gibi ülkelerin bu son çatışmaya yaklaşımları benzer oldu.

Bu ülkelerin liderlerinden 1967 sınırları çerçevesinde bir Filistin devletinin resmen tanınması çerçevesinde sesler yükseldi. 

Konuyu karşı taraftan baktığımızda da sonuç aynı. Atlantik cephesi, fire vermeden İsrail saldırganlığının yanında yer tuttu. Hem de tüm gücüyle…

Sadece İsrail saldırganlığını desteklemekle kalmadı, Filistin halkını savunan eylemlere dahi izin vermedi.

Batı'nın içinde bulunduğu ruh hali, aynı Ukrayna savaşının ilk başladığı günlerde gibi.

Nasıl tiyatroların repertuarlarından, üniversitelerin derslerinden, günlük hayatın en basit rutininden Rus ya da Rusya'ya dair ne varsa sildilerse, bugün de Filistin'i olumlu bir şekilde ağıza almak mümkün değil.

Bu tavır, Atlantik cephesinin piyonları açısından da geçerli. Örneğin Ukrayna.

En başından beri Ukrayna, İsrail'e destek açıklamaları yaptı, başkentinin sokaklarını İsrail bayraklarıyla donattı, Gazze'de yaşanan zulme sesini çıkarmadı.

Bu da gayet normal, çünkü İsrail'in başarısı demek, Kiev rejiminin Rusya karşısında elinin güçlenmesi demek.

Aynı şekilde ABD ve İsrail'in İkinci İsrail (Büyük Kürdistan) projesinin de hayata geçmesi, Kiev rejiminin beklentileri arasında.

Bölgede ne kadar çok Batı üssü olursa, Kiev rejimi (Ukrayna değil), kendini o kadar güvende hissediyor.


Ukrayna'nın silah karaborsası

Son 6 ay içinde Ukraynalıların Dubai'de PKK/PYD'ye silah sağlayan çevrelerle görüşmeler yürüttüğünün kulislerde konuşulması da boşuna değil.

Ukrayna, bir taraftan Fırat'ın doğusundaki kukla oluşumla kader birliği içerisinde, diğer taraftan da Batı'dan gelen sıfır maliyetli silah yardımlarının "karaborsada" satışıyla zenginleşen bir kesim var ülkede. 

Bu "pazarın" kârlılığını hayal etmek zor değil. Yeri gelmişken bir parantez açmak iyi olur.

Ukraynalı yöneticiler açısından çoğu zaman stratejik faydaya bakılmadığı da oluyor. Yani sadece cepleri doldurmak da esas amaç haline geliyor.

Dolayısıyla bu silahlar, bu çerçevede Avrupa ülkelerine dahi kaçak yollarla sokuluyor.

Örneğin en son Finlandiya devlet kanalı Yleisradio Oy'un (Yle) 30 Ekim tarihli yayınında Milli Soruşturma Bürosu'nun organize suçla mücadele dairesine başkanlık eden Komiser Ahlgren, Ukrayna'dan ihraç edilen silahların Finlandiya'ya sokulduğuna dair kanıtlar bulunduğunu iddia etti.

Yetkiliye göre, Ukrayna'dan kaçak yollarla İsveç, Danimarka ve Hollanda'ya da silah sokulduğunu belirtti.

Bu konudaki rahatsızlıklar sıkça Batı basınında ve resmi çevrelerde de gündeme geliyor.


Atlantik politikaları Avrupa'yı da vuruyor 

Dolayısıyla ABD'nin Ukrayna politikası, Avrupa'yı bu anlamda da zora sokacak bir süreci ateşlemiş oluyor.

Bu silahların suç ve terör örgütleri tarafından nerede ve nasıl kullanılacağı ciddi endişeler yaratıyor.

Gelelim tekrardan Filistin konusuna… Atlantik saldırganlığı, Filistin konusunda da Avrupa'da ciddi sorunlar yaratmaya gebe.

Avrupa'da İsrail'in çıplak şiddetine bu desteğin Avrupa Müslümanlarında güçlü tepkiler yaratacağı konuşuluyor. İç savaş senaryolarından bile bahsedenler var.


Gücü güçle dengelemek

Bütün bunlar, yukarıda işaret ettiğimiz cephelerin taraflarını, birbirleriyle bağlarını ve çıkar ortaklıklarını tekrardan ortaya koymuş oluyor.

Türkiye açısından da Filistin meselesinde izlenmesi gereken çizgi ve "dostların ve düşmanların" nasıl belirleneceği berraklaşıyor.

Açık; İsrail, ABD ve müttefikleri ne uluslararası hukuk tanıyor ne de insani ilkeleri gözetiyor.

Öyleyse bu alandaki tepkiler, ancak propaganda amacı taşır, fakat İsrail şiddetine somut bir etkisi dokunmaz. 

Gücü durdurmanın tek yolu, ona mukabil bir güç yaratmak. Filistin sorununda da adil çözüm bu gücü yaratmaktan geçiyor. Bu güç de yukarıdaki nesnel kamplaşmaya göre yaratılabilecek.

Avrasya ülkeleri, Avrupa'nın Batı politikalarından zarar gören kamuoyunu ve güçlerini de kazanmaya çalışarak dünyanın neresinde olursa olsun Atlantik planlarını bozmak için bir araya gelecek.

Doğu Akdeniz'den Karadeniz'e, Filistin'den Tayvan'a ortak bir stratejide bu ülkeler anlaşacak.

Yoksa Filistin konusunda yakınmalar, sızlamalar, ağlamalar hiç bitmeyecek!

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU