Yezidiliğin kökeni ne olursa olsun, günümüzde müstakil bir dini gelenek olduğunu kabul etmek gerekir.
Yezidilik her şeyden önce tarih bilimi ve dinler tarihi biliminin çalışma konusudur. Bunlar dışında söylenen sözler spekülasyondan öteye gitmez. “Ben böyle düşünüyorum, böyle istiyorum, öyleyse şöyle olmalıdır” ile olmaz.
Dolayısıyla ben, alanım olmayan bu konuda bir şey yazabilme selahiyetini kendimde görmüyorum. Bilenler biliyor, ben son derece basit bir araştırmacı derlemeciyim. Bir ilmim ve ciddi müktesebatım yok. Lakin bir Kürdün dediği gibi, “İnsan bazen keklik etini de yemek zorunda kalıyor.” Biz de mecburiyetten konuya gireceğiz.
Zira geçen gün bu sitede değerli dostum Vahdettin İnce beyefendi, sosyal medya da yaptığımız ufak bir tartışmayı buraya taşımış ve öfke ile bir yazı döşenmişti.
Şahsen hem serhatlıların öfkeli halini bildiğim ve hem de Vahdettin beyi çok uzun süredir tanıdığım için, ben ona kızmam. Gerek yıllar boyunca çevirdiği kitaplarla ve gerekse yazdığı yazılarıyla üzerimizde hakkı var. Hakkımızda üç beş olumsuz cümle kullandı diye, soğan tarlasını da bozmayacağız, torbadan da bahsetmeyeceğiz. Geçti o. Her gün elli kere “Bağışlayan Allah’ın adıyla” diyoruz da, arkadaşımızı bağışlamayacak isek, insanlığımız neye yarar ki?
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Fakat bu böyledir diye bir kaç kelam etmemek de olmaz. Zira özellikle benimle ilgili çok değerli tespitleri var.
Biz Hakkarililer kitaba ve belgeye çok önem ve değer veririz. Dolayısıyla Vahdettin beyin Vizontele Tuuba'dan bahsetmesi çok isabetli olmuş. Zira, özellikle benim neslim, sözünü ettiği o kütüphanesi olmayan şehrin kütüphane müdürü, -Allah rahmet etsin- Güner Sernikli'den kitap okumayı öğrendiler. Benden öncekiler de biliyorlardı ki, onun önünde birbirlerine kitap fırlatabiliyorlardı.
1981 ile 1984 yılları arasında Güner Sernikli'nin şifahi derslerine devam ettiğim sırada, bana ve amcamın oğlu Nusret'e (şimdi Van merkezde bir camide imamlık yapıyor), kütüphanedeki bütün kitapları raflardan indirtip, tasnif ettirip, birçoğunu da ciltleyerek ve bütün o kitapların arkasını zamanın odun sobalarını da boyadığımız boya ile yeniden numaralandırıp raflara dizdirdi. İşte o gün bu gündür, ben kitaba aşık oldum. Hayatım boyunca hiçbir şey beni kitabın cildi kadar heyecanlandırmıyor. İçeriği önemli değil. Cildi, kapağı. Hele hele biraz ebrûli veya cicili biciliyse daha çok heyecanlanıyorum.
En çok da el yazma kitaplar beni cezbediyor. Tam da Vahdettin beyin söylediği gibi ben bir "Hattabul- Leyl"im. İstanbul, Konya, Ankara, Süleymaniye, Erbil, Tahran, Senendeç ve Kermanşah gibi birçok merkeze onlarca kere gitmişim, araştırmalar yapmışım, kitaplar bulmuşum. Ama gel gör ki tıpkı "gece oduncuları" gibi elim, yüzüm kirli bir şekilde getirdiğimin hiçbir işe yaramadığını, en azından aradığım şey olmadığının sükûtu hayalini yaşamışım. Lakin buna rağmen ben bir kitap aşığıyım. Hayatım kitaplar etrafında dönüyor ve bütün dostluklarım kitap merkezlidir. Her insanın birinci halka, ikinci halka dostlukları vardır. Benim birinci halkamdaki bütün dostlarım, "dostum" dediğim insanlar kitapla ilişkili olan insanlardır.
Örneğin benden çok yaşlı olmalarına rağmen İsmail Beşikçi ve İhsan Süreyya Sırma hocalarım benim dostlarımdır. Niye? Çünkü birisinden dinimi, diğerinden milliyetimi öğrenmişimdir. Ali Bulaç benim dostumdur, niye? Çünkü imanımı kurtaran ve dünyadan haberdar olmamı sağlayan kitaplar yazmış.
Tahsin Doski benim çok yakın dostum, çünkü bana edebiyatımın kayıp hazinelerini bağışlamış.
Kendisi de bir Yezidi olan Celilê Celil benim dostum, niye? Çünkü Kürt Folkloru ile ilgili yüze yakın kitap derlemiş.
Ali Kemal Temizer benim dostum, çünkü çok güzel kitaplar yayınlıyor ve yayınladığı her kitaptan bana en az 10 adet gönderiyor.
Süleyman Çevik, benim dostum, çünkü Nûbihar Dergisi ve Nûbihar yayınları ile hayallerimi gerçekleştiriyor. Daha sayacak çok isim var, ama başka zamana bırakayım.
Vahdettin beyin kendisi de benim dostum, çünkü Seyyid Kutub'un Fiz'ilalini, Mesud Barzani'nin kitabını, M. E. Zeki Bey'in Kurdistan Tarihi'ni çevirdiği, Kürdinsan'ı ve diğer kitaplarını da yazdığı için.
Dolayısıyla ben kitap merkezli bir insanım. Kitapla ilişkisi olmayan, kitap sevmeyen, kitap okumayan insanın benim özel hayatımla hiçbir ilişkisi olmaz.
Rabbime şükürler olsun ki, bu yaşıma kadar kitapla yaşadım, evimde ve işyerimde 20 binden fazla kitap var ve de "çoğunun ismini ezber"lemişim. Zira hepsini okuyabilecek ne imkanım ne de kabiliyetim var. Günde en fazla 50-60 sayfa kitap okuyabilirim. Onlar da bitmiyor ki. Dolayısıyla İçindekiler'ini okuyor, biraz karıştırıyor ve hangisinin ne konuda olduğunu hafızama kaydediyorum. Şükür ki tematik bir hafızam da var. Rem'im ile hardskim arasında, hırs, tamah, siyasi endişe, sosyal statü vb. gibi virüslerde olmadığı için, hafızam alıyor. Ayrıca yukarıda isimlerini verdiğim ve vermediğim diğer bazı dostlar sayesinde dükkanıma gelen, evime gelen ilgili herkese kitap hediye ediyorum. Zira hayatımın en mutlu ve huzurlu anı kitap üzerine sohbet ve başkasına kitap hediye ettiğim anlardır.
Diğer Hakkarililere gelince, tabakat ve tezkire kitaplarına, edebiyat tarihi kitaplarına ve ulema sicillerine baktığımızda tarihimiz yüzlerce altın sahife ile dopdoludur. Tarixa Edebiyata Kurdi'yi yazan Qanatê Kurdo, toplamda 26 şairden bahseder; bunların 13'ü Hakkarilidir. Hakkari nesebi ile kendini tanıtan ulema, diğer bütün Kürt ulemasından daha az değildir. Buna Müfid Yüksel dostumda şahitlik edebilir.
Günümüzde Türkiye gündeminde olan yazar ve sanatçılara baktığımızda ise, ister Kürtçe yazsın, ister Türkçe veya diğer dillerde yazsın, nüfûs oranına göre Hakkari her tarafı sollar. İhsan Çölemerikli, Yılmaz Erdoğan, Muhsin Kızılkaya, Ömer Dilsöz ve kendisinden muhakkak surette bir yazıyla bu tartışmaya katılmasını istediğim, kendisi de bir Yezidi uzmanı olan değerli kardeşim Yaşar Kaplan, Klasik Kürt edebiyatı uzmanı Ayhan Geveri ve daha niceleri... Saymakla bitmez. Ayrıca Hakkarili Yazarlar Ansiklopedisi de yapmam lazım....
Bu faslı da geçelim ve asıl meselemize gelelim.
Kudemanın, “İlim malumata tabiidir” ve herhangi bir ilim yaparken de “Efradını cami ağyarını mani” kaidelerini unutmamamız gerekir diye düşünüyorum. Bundan dolayı Yezidilik tarihini araştırırken, işkembe-i kübradan ziyade tarihi kaynaklara yönelmemiz icap eder. Çünkü tarihi ve dinler tarihi konulu araştırmalarda belge önemlidir. Belgenin uydurulmuşu dahi önemlidir. Ancak o zaman doğru sonuçlara ulaşabiliriz.
Yezidilik ile ilgili iki temel kaynak bulunmaktadır; ilk olarak tarihi eser ve bulgular, ikinci olarak da Yezidi dini geleneğinin sahip olduğu dini metinler. İslami, Hiristiyani Nesturilerin (ki aynı bölgede yüzyıllardır birlikte yaşıyorlar) ve özellikle batılı kaynakların, Şeyh Adiy’den önce Kürdistan’da Yezidi ismi ile müsemma herhangi bir dini topluluktan bahsettiğine rastlamadık daha. Bütün tarihi veriler Şeyh Adiy b. Müsafir ile beraber kurulan Adeviye-Sohbetiye tarikatından bahsetmekte ve bunun aşırı bir Sünni tasavvuf hareketi olduğu hakkında da hemfikirdirler.
Bu konu ile ilgili Şeyh Adi’nin aile fertleri ile görüşen ve Laleş’e yakın Musullu ve Erbilli tarihçiler başta olmak üzere Sem’ani (ö. 1116), İbn’i Mustevfi el- Erbili (ö. 1239), İbn’i Hallikan (ö. 1281), İbnü’l- Esir el- Cezeri (ö. 1232), Ebu’l Fida el- Eyyubi (ö. 1331), İbn’i Kesir (ö. 1372), Zehebi (ö. 1345), Suyuti (ö. 1505), Abdulvahhab Şarani (ö.1565), Abdullah el- Yafi (ö. 1366), İbn’i Teymiyye (ö. 1328), Makrizi (1441), es- Sehavi (1496) ve İbnü’l- Verdi (ö. 1348) gibi birçok tarihçinin aktardıklarından ya da genel olarak tarih kitaplarından Yezidiliğin Şeyh Adi’den sonra onun tarikatına mensup Kürtlerin İslami gelenekten koparak yeni bir dini gelenek oluşturmaları açık bir şekilde takip edilebilir.
Diğer önemli kaynağımız olan Yezidi dini metinleri ve uygulamaları ise sadece Yezidilik için değil antik Kürt inançları açısından da çok değerli veriler sunmaktadır. Bu kaynaktan hem İslami geleneğin hem de özellikle Mitraizm'in etkisi açıkça görülebilir. Bu metinler birçok kişi tarafından derlenmiş olup en iyi derleme Xelîl Cindî Reşo'nun, “Perin Ji Edebê Êzdiyan” isimli geniş derlemesidir. Özellikle günümüzde Yezidi uzmanı olarak kabul edilen ve yıllarca onlarla beraber çalışarak derlediği ve yazdığı kitaplar açısından Philip G. Kreyenbroek'in çalışmaları önemlidir. Kyerenbroek ve X. Cindi Reşo'nun “Tanrı ve Şey Adi Kusursuzdur; Yezidi Tarihinden Kutsal Şiirler ve Dinsel Anlatılar” adlı derlemeleri Türkçeye de çevrildi. Fakat tercümede çok bariz hatalar (ki bazıları kasıtlıdır) yapılmıştır. Kısacası tarihi verilerden Yezidiliğin Şeyh Adi’den önce var olduğuna dair herhangi bir veri bulamıyoruz. Ama Yezidi dini metin ve geleneğinden Yezidiliğin özellikle başat unsur olarak İslam'dan tevarüs ettiği ve Mitraizm’den etkilendiği sonucunu da çıkarabiliriz.
Bundan çok önceleri de, miladi 200 yıllarında da Zerdüştlük ile Hıristiyanlığın birleşiminden Manizm, Mani Peygamberin dini doğmuştu... Belki bu başka bir konu. Geçiyorum.
Yezidi ve Kürt çalışmalarında göz önünde bulundurulmayan iki hususa dikkat çekmek istiyorum. İlk olarak İslam’ın gelişinden önce Kürdlerin ana yurdu olan şimdiki Güney Kürdistan, Hakkâri, Şırnak, Siirt, Urumiye ve Van Gölü’nün güney kıyılarına kadar olan bölgelerde yaşayan Kürtlerin, Zerdüşt ya da Mecusi değil Hristiyan olduklarını bilmemiz gerekiyor. Bu konu şimdiye kadar çalışılmamıştır. (Ama Hakkarili araştırmacı yazar Yaşar Kaplan bu konu ile ilgili çalışmalarını sürdürmektedir.)
Kürtler Mitraizm’den Hristiyanlığa; Hristiyanlıktan İslam’a geçmişlerdir. Ve bu gelişim süreci Yezidi dini metinlerinden takip edilebilir. Hristiyanlık MS.II. yüzyılın başlarından itibaren bölgeye ulaşmıştı. Mitraizm İran coğrafyasından çıkmış Anadolu ve Avrupa’ya kadar geniş bir taraftar kitlesi bulmuş ve hatta Hrıstiyanlığın en büyük rakibi olmuştur. Hristiyanlık, Mitraizm'i ortadan kaldıramamış onu sahiplenerek yutmuştur. Bugün dahi Hıristiyanlık uygulamalarının birçoğu Mitraizm'e dayanmaktadır. Dolayısı ile bu uygulamalar İslam’dan uzaklaşan Yezidiler ile beraber daha fazla gün yüzüne çıkmışsa da aslında Müslüman Kürt toplumu arasında da varlığını çeşitli biçimlerde günümüze kadar devam etirmiştir.
Bugün Hakkari ve Bahdinan mıntıkasında kutsadığımız birçok gün, ay, hafta ve geleneğin izleri ta o zamana kadar uzanır; Temmuz kutlamaları, Yılbaşı vb. gibi Yezidilik çalışmalarını bizim için önemli kılan bir diğer önemli husus ise Yezidi dini metinlerinin aslında kayıp olan Klasik Kürt edebiyatı metinlerine dayanmasıdır. Bunu kısaca açmak gerekiyor. Klasik Kürt/Kurmanci edebiyatı eldeki verilere göre Eli Heriri (15 ve 16. yüzyılda) ile başlatılıyor. Hâlbuki bir edebiyat en büyük edebi örnekler ile başlamaz. Melayê Cizîrî’nin yetişmesi için o dilde en azından 300-400 yıllık bir edebi geleneğin olması gerekir. Yezidi Beyit ve Kavillerine baktığımızda aslında Adeviye tarikatı bilginleri tarafından üretilmiş olan Klasik Kurmanci edebiyatının ilk numuneleri ile karşılaşıyoruz. Ama İslami gelenekten uzaklaşıldığı ve metinler yazılı olarak değil, sözlü olarak aktarıldığı için birçok değişikliğe uğramıştır.
Feqiyê Teyran ile Melayê Bateyi’ye ait bazı şiirler, Yezidi dini metinleri arasında bulunmakta ve bu metinlerin sözlü olarak aktarılmasından uğradığı değişiklikleri saptamamız; Adevi Kurmanci edebi metinlerinin uğradığı değişimi anlamamız için yardımcı olabilir. Bunun dışında Yezidi dini metinlerinde aktarılan birçok metnin Müslüman Kürtler, özellikle tasavvuf ve dervişler arasında kullanıldığını da bilmemiz gerekiyor.
Yezidi metinlerinde Zerdüşt, Mani, Mazdek gibi Aryani şahsiyetlere tek bir atıf yoktur. Fakat İbrahimi gelenekten gelen peygamberler ve birçok Müslüman mutasavvıf ile ilgili yüzlerce anlatı vardır. Asıl sorun ideolojik okumalardan kaynaklanmaktadır. Yezidilik bir şekilde sadece Zerdüştlük ile irtibatlı bir hale getirilmeye çalışılmaktadır ve İslam ile ilişkisi görmezden gelinmektedir. Bir örnekle bunun ne kadar yanlış olduğunu aktarmak istiyorum. Xelîl Cindî Reşo’da bulunan orijinal metin:
Be' di wan û Xelilulla ye
Mûsa ye, Îsa ye, Muhemmedul Mistefa ye
Muhemed nû kamil e
Û muhebeta wî dê kefte gelek dil e
Lew kire seyîdê bi nav mursel e …(Perin Ji Edebê Dînê Êzdiyan S. 167, Dr. Xelil Cindî Reşo, Weşanên Spîrez, 2013)
Tercümesi;
Onlardan ve Halilullah’tan sonra
Musa’dır, İsa’dır ve Muhammed Mustafa’dır
Muhammed yeni kemale ermiştir
Onun sevgisi birçok gönle düşecektir
Onun için Seyyidü’l- Mürsel olarak isimlendirildi ...
Yezidilerde bir peygamber anlayışı olmadığını söyleyen Vahdettin dostuma yukarıdaki beyitleri ithaf ederken, ona ve ilgili olan diğer okurlarımıza bir kaç kitap önerisinde de bulunmak istiyorum;
- Perin Ji Edebiyata Êzidiyan, Dr. Xelil Cindî Reşo, Weşanên Spîrez, 2013 Duhok,
- Ezidiler, Philip G. Kreyenbroek, Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2014, İstanbul
- Tanrı ve Şey Adi Kusursuzdur; Yezidi Tarihinden Kutsal Şiirler ve Dinsel Anlatılar, Philip G. Kreyenbroek ve Dr. X. C. Reşo, Avesta Yayınları, İstanbul
- Günümüz Yezidiliği, Yaşar Kaplan, Nûbihar Yayınları, 2013, İstanbul.
- Kürdistan'da Dini Azınlıklar, hz. Xanna Omerxali, Avesta Yayınları, 2014 İstanbul.
Konu uzadı, haftaya devam edelim...
* Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish