Cumhuriyetin 100. yaş gününe sayılı günler kaldı. Türkiye Cumhuriyeti 29 Ekim iki 2023'te 100 yaşını bitirip 101. yaşından gün almaya başlayacak.
Uzun devlet geleneği olan milletler için 100 yıl çok uzun bir süre değil ama Türkiye Cumhuriyeti içinde kısa bir süre.
Zira bu 100 yıl içinde I. Dünya Savaşı'ndan çıkıldı, II. Dünya Savaşı yaşandı, Doğu-Batı bloklaşmaları oldu ve sonunda dünya tekrar şekillendi.
Sovyetler Birliği dağıldı, Çin de rejim büyük oranda değişti, NATO kuruldu.
Avrupa Birliği büyük oranda hayata geçti ve Avrupa'da hudutlar kalktı, gümrükler kalktı, ortak bir parlamento, ortak para birimi, ortak bir adalet divanı oluştu; tek bir devlet olmalarına neredeyse ramak kaldı.
Dolayısıyla bu yüzyılda belki de bin yıl daha yaşanmayacak hadiseler meydana geldi.
Aynı şekilde bugün Ortadoğu da artık çatırdamış durumda.
1916'da Sykes-Picot Anlaşması ile Ortadoğu'da ana hatları belirlenen sınırların tamamı şu an çatırdıyor.
Türkiye de bölgede ciddi olaylar yaşıyor. Bu olayları tek tek saymak uzunca bir vakit alır…
Halkın tabii ki bu 100. yılla ilgili beklentileri var.
Bunların da başında gergin siyasi ortamı, kutuplaşmayı, hak, hukuk ve adaletteki çarpıklıkları, yanlışlıkları giderecek kısmen onaracak; yaraları kısmen saracak bir siyasi, genel affa ihtiyaç var.
Tabii hükümet kulağının üzerine yatmış durumda.
Duymuyor, görmüyor, bir şey söylemiyor…
Bir anda aniden bir teklif bir kanun gündeme getirir mi; o da henüz belli değil. Hiçbir işaret yok.
Buraya kadar gelişmeleri kısmen iktidar cenahından bakarsanız makul karşılayabilirsiniz.
Tekrar söylüyorum; kısmen.
Ama işin ilginç yanı muhalefette de hiçbir kıpırdama yok.
Muhalefet hiçbir şekilde bir siyasi genel affı, bir toplumsal uzlaşmayı gündeme getirmiyor.
Ne hikmetse büyük bir suskunluk var.
İşte sayılı günler kaldı demiştim, bu sayılı günler kalmasına rağmen bir hareket yok.
Bir yazı, bir makale, bir öneri… muhalefet cephesinde hiçbir şey yok.
Halbuki Osmanlı, hatta Selçuklu döneminden beri belli günlerin, belli dönemleri vardır.
Dünyada da böyledir.
Mesela padişahlar her tahta çıktıklarında, -bugünkü anlamıyla bahşiş ya da hediye diyebileceğimiz- askere, memura "cülus" adı verilen bir para verirlerdi.
Hatta bunu bulamayan padişahlar, hazinenin boş olduğu dönemlerde çok büyük sıkıntılar yaşadılar.
Aynı şekilde yine bu dönemlerde belli mahkumlarla ilgili aflar gündeme gelirdi.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Bu padişahlar zamanında da böyleydi, cumhuriyet döneminde de...
Genç cumhuriyet 1928'de, 1933'te, ardından da Ecevit döneminde defalarca aflar çıkarttı.
Bu afların dışında ara dönemde -kısmi iyileştirme diyebileceğimiz- ceza indirimi, infaz indirimi gibi uygulamalara gidildi.
Bugün adını ne koyarsak koyalım, nasıl değerlendirirsek değerlendirelim bir siyasi genel affa ihtiyaç var.
Toplum o kadar gerildi ve o kadar kutuplaştı ki bir nebze de olsa böyle bir siyasi genel af yumuşamaya ve aradaki mesafenin kapanmasına sebep olur.
Bu da ülke için çok yararlı ve çok hayırlı olur.
Ama tekrar söylüyorum, her ne hikmetse muhalefette hiçbir hareket yok.
Herhalde onu da iktidardan bekliyorlar.
Tamam, kanunu çıkaracak, getirecek olan iktidar ama muhalefetin görevi de bu kapıları zorlamak.
Bu kapıların açılması için bir hazırlık yapmak lazım.
Muhalefetin en büyük görevi bu.
Özetle bugün söyleyebileceğimiz acilen bir siyasi genel affa ihtiyaç var.
Bunun da ilk adımını muhalefetin atması lazım.
İktidarı zorlaması lazım.
Kamuoyuna hazırlanması lazım.
Bir siyasi genel af, ülkenin bu gergin ortamını bir nebze olsun yumuşatacak ve 100. yılı da taçlandıracaktır.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish