Döndük dolaştık, aynı noktaya geldik

Altan Tan Independent Türkçe için yazdı

Merkez Bankası'nın günlerdir merakla beklenilen faiz kararı açıklandı.

Tabii genel olarak kamuoyu, çok daha önceden bir beklenti içindeydi: 

Mutlaka faiz oranları artacaktı. Ama ne kadar?


Esas tartışma konusu faizlerin artıp artmayacağı değil, ne kadar artacağıydı. 

6,5 puan faiz artırımına gidilmesine rağmen, yine de piyasalar tarafından bu faiz artırımı az görüldü.

Ve piyasaların tepkisi, çok kısa bir zaman içerisinde dövizin ve altının yukarıya doğru çıkması oldu. 

Peki niye bu sorunları yaşıyoruz? 

Bir yıl önceden beri Nurettin Nebati "gözlerimin içine bakın", "gözlerdeki ışıltı" gibi anlamsızca sözler, esprilerle, insanı güldüreceğine daha da kızdıran, bazen suratını  buruşturarak muşmulaya dönmesine sebep olan değişik değişik açıklamalarda bulundu.

Neticede bütün bu şeyler keşke İsmail Dümbüllü'nün direkler arasındaki bir tuluatı olsaydı. 

Ne yazık ki ne Nurettin Nebati İsmail Dümbüllü kadar espritüel ve sevimli ne de söyledikleri ve yaptıkları yine Dümbüllü'nün esprileri, tuluatı gibi içimizi rahatlatacak şeyler; aksine maalesef iç karartıcı.

Şimdi bütün bunlar bir yana, insan hakikaten şunu düşünüyor:

Ya bu kadar gündür, bu kadar aydır, bu kadar yıldır tartıştınız. İşte "Nas'tır", "faiz haramdır", sözde İslami gerekçeler bilmem neler, şunlar, bunlar, bir sürü şeyler…

Döndük dolaştık. Tekrar köprünün başına geldik. 

Üstelik bu karar bile piyasaları sakinleştirmedi. 

Öyle görülüyor ve anlaşılıyor ki zaman içerisinde bu faiz miktarları daha da yukarı çıkacak. 

E ne olacak? 

Ekonomi nasıl bir istikrara kavuşacak?

Maalesef kısa bir zaman içerisinde onu da öngöremiyoruz. 

Dünyanın her yerinde, eğer faiz, enflasyon ve döviz birlikte çıkıp birlikte iniyorsa, kısmen piyasada bir istikrar vardır. 

Ama birlikte çıkıp birlikte inmiyorlarsa ve bu iniş-çıkış süreçleri öngörülemiyorsa, işte orada kaos ve kriz vardır. 

Bunları bilmek için artık ekonomi profesörü olmaya da gerek yok.

Hatta maalesef ekonomi profesörlerinin söylediklerinin büyük bir kısmı, aynen bizim seçim döneminde çuvallayan anketçilerin öngörüleri gibi boşa çıktı. 

Onun için, bizim gibi hayatın içinden gelen, ticaret yapan, çarşıyı, pazarı bilen insanlar için çok fazla kitap okumaya da gerek yok. 

İşte bilmem merkez bankasının bilmem ne değerinin, bilmem neye, bölümünün, bilmem ne kadar bilinmesi veya bilinmemesinin de çok önemi yok. 

Netice önemli netice. 

Yani sonuç olarak eğer enflasyon, faiz ve döviz üçlüsü bir düzen içerisinde çıkıp iniyorsa kısmen bir istikrar vardır. 

Tabii istenilen bunun çıkmamasıdır. Esas istikrar, bunların sabit olması veya çok küçük kıpırdanışlar içerisinde olmasıdır. 

Tıpkı eski Avrupa ülkeleri gibi. 

Niye "eski" diyorum, çünkü onlarda da iş şirazesinden çıktı. 

Orada da maalesef bu dengeler oynamaya başladı. 

Peki bundan sonra ne olacak? 

E ne olacağı belli. 

Yani gökten para gelmeyeceğine göre, çalışılacak, çabalanacak, b Belli harcamalar kısılacak, lüksten israftan kaçınılacak, rüşvet, iltimas, hırsızlık, engellenecek. 

Ve bu dengeler yerine oturdukça daha fazla üretip, daha fazla satabildikçe bir rahatlama olacak. 

Peki, bunun yükünü kim üstlenecek? 

Yani fakir fukara, garip gureba mı? 

Yoksa tuzu kurular mı? 

Maalesef bugüne kadar bedelini çoğunlukla fakir fukara, garip gureba ödedi. 

Ama işin enteresan bir yanı, AK Parti de bu seçimde en fazla oyu bu kesimlerden aldı. 

Yani Beşiktaş'tan, Bakırköy'den, Kadıköy'den, Şişli'den, Çankaya'dan, Karşıyaka'dan değil; Ümraniye'den, Sultanbeyli'den, Zeytinburnu'ndan, Çorum'dan, Çankırı'dan, Erzurum'dan, Antep'ten, Uşak'tan aldı.

İnşallah işler iyi olur, tekrar bir Nurettin Nebati benzeri vakalarla karşılaşmayız da hiç olmazsa önümüzü görebiliriz. 

Hayırlısı Allah'tan.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU