Celalettin Can: Ezidi kadınlara geçelim. IŞİD’li kadınlar bittiyse...
Hüda Kaya: Genel bir çerçeveyi çizmiş olduk Rojava hakkında, kampların ve esirlerin durumu, uluslararası hukuk ile ilgili bir çerçeve ortaya çıkmış oldu, ama bütün bu manzara içerisinde içimi hakan, gerçekten acı örneklerden bir tanesi Ezidi kadınların durumu...
Ve çocukları...
Ve çocukları... Ezidi kadınları biliyorsunuz, en az 7 binden fazla -bilinen- Ezidi kadın kaçırıldı, cariye edildi, satıldı, tecavüz edildi. Yüzlerce kadın kaçarlarken IŞİD’in eline düşmemek için uçurumlardan kendilerini attılar, intihar ettiler. Hayatını kaybeden binlerce kadın var bu anlamda. Binlerce kadın - kimisi kurtarıldı ama - tecavüzlerden dolayı çocuğu olup da şu anda IŞİD’li kadınlarla beraber kamplarda bulunan Ezidi kadınlar gerçekliği var. Ve arkadaşlara “Neden onları ayrıştırmıyorsunuz, neden onları çıkarmıyorsunuz, niye IŞİD’lilerle birlikte nasıl kalabiliyorlar?” yani insanın yüreği kaldırmıyor “Onlara daha farklı bir hukukun olması gerekmiyor mu?” diye sorduk.
Rojavalı yetkililere sordunuz?
Evet, tabii. “Onların kendi ayakları üzerinde durması gerekiyor, kendi yaşamlarını kurması gerekiyor” diye özellikle kadın arkadaşlar bunları ifade ettiler. “Kimliklerini gizleyenler var, tespit edemiyoruz” dedi. “Biliyoruz Ezidiler var”, “Neden peki?” dediğimizde ise Çünkü ailelerine, aşiretlerine teslim edileceklerini ve çocuklarından koparılacaklarını düşünüyorlar. Çocuklarından ayrılmamak için kimliklerini gizleyip o şartlara yaşamaya mahkum oluyorlar.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Peki, o şartlar ile ilgili görüşleri neymiş o kadınların, hiç görüşleri var mı? Yani o şartları aslında kabul edilemez görüyorlar mı? Sadece çocukları için mi kalıyorlar?
Sadece çocukları için, çocuklarından ayrılmayı göze almadıkları için. Çünkü biliyorsunuz Ezidi toplumunda bir süre önce bir karar çıkmıştı tecavüze uğrayan kadınların çocuklarıyla beraber kendilerine gelebilecekleri, toplum içerisinde yaşayabileceklerine dair bir karar açıklamıştı.
Daha sonradan çocukların kabul edilmeyeceği şeklinde bir karar duymuştuk, doğru mudur?
Daha sonra demek ki toplum açısından eleştiriler ya da sindirilememe gibi bir durum söz konusu oldu ki çocuklarını bırakıp gelmeleri şeklinde bir açıklama olmuştu. İşte bunu kabul etmiyorlar kadınlar ya öldürüleceklerini ya da çocuklarından ayrı yaşam sürdürmek istemedikleri için şu anki halleriyle hukuksal bir çözüm, bir sonuç ortaya çıkıncaya kadar şu anda çocuklarıyla beraber olmayı tercih ederek, kimlikleri açıklananlar da, bilinenler de bilinmeyenler de şu anda kampta kalmayı tercih ediyorlar.
Peki, Rojava yönetimi şu güvenceyi vermiyor mu; sizi IŞİD’lilerle beraber değil de ayrı bir yere koyalım, çocuklarınızla beraber yaşayın?..
İşte bu sadece Rojava’nın iç hukukunu ilgilendirmekten de ziyade o da biraz bölgesel ve uluslararası hukukla da alakalı sonuçlanmamış bir süreç olarak düşünüyorum. Yoksa bu gerçeklik çok çarpıcı bir şekilde onların da gözünün önünde.
Miktarı ne kadar Rojavalı kadınların ve çocukların?
Onu sordum zaten böyle cevap verdiler. Kimlikler gizlendiği işin bilemiyoruz diyorlar.
Bir de Ezidi çocuklarla ilgili, programımızı bitirirken unutmadan söylemek istiyorum, o da çok yakıcıydı, çok çarpıcıydı... Biliyorsunuz kadınlar kaçırılırken çocuklar da kaçırılıyor. Bu esir edilen Ezidi çocuklar IŞİD eğitiminden geçiriliyor, ellerinde bulundan o süreç içerisinde ciddi bir kendi mantalitelerinden, zihniyetlerinin eğitiminden geçiriliyorlar. “Peki, ne oldu bu çocuklar, rehabilite edildi mi?” diye sorduğumuzda bir kaç örnek anlatmışlardı.
Mesela 12 yaşlarında bir Ezidi erkek çocuğu kurtarıldığında bulunduğu odaya iki kadın gerilla girdiğinde yorganı kafasına çekiyor. “Sizin saçlarınız açık, siz kafirsiniz. Ben size bakamam, günaha giremem” diye tepki gösteriyor. Ezidi çocuk, IŞİD eğitiminden geçmiş ve böyle bir tepki gösteriyor.
O zaman çocuklar da anneleriyle beraber oradan ayrılmak istemiyorlar?..
Bunlar kaçırılan çocuklar, anneleri yok. Bunlar ailelerden kaçırılmış çocuklar.
Yine bir tane çocuk, aynı yaşlarda, yine rehabilite olsun diye bir Ezidi ailenin yanına veriliyor. 3 gün orada yemek yemiyor çocuk. Çünkü “Siz necissiniz, siz pissiniz, sizin yaptığınız, pişirdiğiniz yenmez” diye çocuk yemek yemiyor 3 gün boyunca. Kendisi de Ezidi bir aileden gelmesine rağmen.
Dönüştürülmüşler...
Dönüştürülmüş çocuklar. Ve yani son derece, sadece politik bir sorun değil, sadece hukuki sorun değil. İnanılmaz bir sosyal travma yaşanıyor orada. Her boyutuyla ciddi bir toplumsal rehabilitenin gerçekleşmesi gerekiyor.
Peki, bu Rojavalı yetkililer olsun, onlarla muhatap olan insanlar olsun daha çok seküler insanlar değil mi? Modern zamanların insanları... Onlar nasıl etkileniyorlar bu durumdan? Anlatırken nasıl anlatıyorlar?
Yani onlar şu anda bu yaşamın, bu gerçekliğin içindeler. Yaşıyorlar. Yani ben daha çok etkileniyorum, biz ilk defa bunları düşündüğümüz için. Basından ziyade, kulaktan dolma haberleri dılarıdan dinlemekten ziyade bildiklerimizi orada birebir daha sıcak temas ile şahit olarak bilmek daha etkili oldu bizim için. Yani burada bildiğimiz bazı şeyleri orada birebir şahit olarak yaşamak daha etkili oldu, ama onlar zaten bu yakıcı ortamın içindeler.
Rojava’nın çırpınışı derken zaten bu problemlerin, bu kronik problemlerin bir an önce uluslarası alanda da çözülüp bir sonuca ulaşmak için bir çözüm arıyorlar.
Bu da Rojava’nın kurtuluşuna bağlanmış sanki... Rojava bu tip planlar kabul edilirse ancak bu çözüm sürecine girer. Anlattığınızdan o sonuç çıkıyor..
Hepsi tüm denklemler birbirine bağlı aslında. Bölgesel, küresel, siyasal, sosyal hepsi birbirine bağlı.
Peki, IŞİD’liler Rojava için risk mi hala?
Onu konuşmamın başında da ifade ettiğim gibi elinde patlamaya hazır pimi çekilmiş bomba olduğunu ben düşünüyorum. On binlerce insanın her an aktifleştirilebilme tehlikesi olduğunu düşünüyorum. Bunun adı IŞİD olmaz başka bir örgüt, başka bir yapılanma olur. Kimlik değiştirmeler olur, ne yaparsa yapsın bu kafayla ve zihniyetle kadın ve erkek örgütlenme ve yapılanmalar devam ediyor.
Bu zihniyeti besleyen Arap dünyası, İslam dünyasındaki damarlar hala bu eğitim ve inanç temellerinin atılmaya devam etmesi söz konusu. Her anlamda bir zemin hazır bunun için, uluslararası zemin yine hazır. Ve yine bunlar hayatiyet bulup aktifleştirilebilecekler. Bu noktada da bölgedeki hareketlilikler, özellikle Türkiye sınırındaki hareketlilikler bu anlamda ciddi anlamda takip edilmeli. Her ne olursa olsun çözüm kan dökmekte, çözüm savaşta olmamalı. Çözüm hem bölgenin barış içerisinde huzurlu bir topluma dönüştürülmesi hem ülkemizin içinde olduğu gibi uluslararası anlamda da acilen hukuksal bir çözümün bulunması gerekiyor.
Peki, IŞİD’in bittiği bir gerçek mi?
IŞİD zihniyet olarak var, mantalite olarak var. IŞİD’in adı değişebilir, farklı versiyonları farklı isimlerle ortaya çıkabilirler. Mesele o zeminin hala yaşıyor olması meselesi. İnşallah çözüm barışta olsun diyelim.
Son tahlilde bu yargılama işi kime kalır? Suriye rejimine mi kalır? Diyelim ki Rojava gecikti, yerel yönetimler, anayasal güvence altına alınam, Suriye’nin bütünlüğü... bunlar gecikti... Bunlar da ellerinde kalmış vaziyette...
Ellerinde 55 ülkeden IŞİD’li olduğu bir ortamda Rojava’nın tek başına yapabilmesinin ihtimali bile yok. Muhakkak uluslararası aktörler müdahil olmak zorundalar. O binlerce insanı bölgeye gönderirken göz yumanlar şu anda ellerini taşın altına sokmak zorundalar.
Öyle bir eğilim var mı?
Bu tartışılıyor. İşte uluslararası anlamda bunun gündem edilmesi gerekiyor. Bunun insani sorumluluğu insani sorumluluğu, vicdani sorumluluğu, hukuksal sorumluluğu dünya gündeminde konuşuluyor, tartışılması gerekiyor ki muhakkak buna el ayılması ve sonuca ulaşması gerekiyor. Bakın bu sorun eğer halledilmezse, bu son sözüm olsun, binlerce IŞİD’li sorunu çözüme ulaştırılmazsa, hukuksal mekanizma kurulmazsa ve mahkum edilmezse ve bir sonuca ulaşmazsa, 55 ülkeden gelmiş olan bu sorun tekrar kendilerine dönecek. Bundan daha ötesi yok.
Son cümle olarak ne söylersiniz?
Ne olursa olsun Rojava için, bölgemiz için, ülkemiz için ve tüm uluslararası mekanizma için hem çözüm süreci, hukuksal anlamda hem çözüm sürecinin gerçekleşmesi için ve savaştan çözüm ummak değil, barış ile sonuçlanacak, kan dökülmeden, toplumların huzurunu kaçırmadan barışın hakim olduğu bir mekanizmanın, bir sonuca gitmenin gerçekleşmesini bütün kalbimle diliyorum diye ifade etmek istiyorum.
Aynı temenniyle...
* Röportajın başlığını kıymetlimiz merhum Vedat Türkali’nin son romanının başlığından ödünç aldım.
© The Independentturkish