Bütün ülkenin belki de üzerinde ortak bir karara vardığı ender konulardan biri de Türkiye’deki eğitimin kalitesidir. Sokakta kimi çevirirseniz elbette eğitim konusunda sınıfta kalmışlığımızı dile getirecektir. Hatta Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından “Geçtiğimiz 15 yılda her alanda tarihi başarılara imza atarken eğitim öğretim ve kültür konusunda niye nispeten geride kaldığımız hususunda hep hayıflanıyorum” açıklaması gelmiş ve bir nevi eğitim konusundaki yetersizliğe dair bir itiraf olmuştu.
Milli Eğitim Bakanlığı yerli PISA denilen ABİDE raporunu geçtiğimiz haftalarda yayınladı. Bu rapor 4. Ve 8. sınıf öğrencilerini kapsayan bir rapor. Rapora göre 8. Sınıf öğrencileri yüzde 85’i orta ve alt, yüzde 53 gibi bir kısmı ise temel ve temel altı düzey matematik bilgisine sahip. Türkçe dersinde ise öğrencilerin yüzde 66’sı temel ve orta düzeyde bilgiye sahip. Fen bilimlerinde bu oran yüzde 86, sosyal bilimlerde ise yüzde 65 gibi bir oran orta ve altı düzeyde.
Bir de bunun 4. Sınıf raporu var ama bu tablodan çok da farklı olmadığı için yazmaya gerek yok.
Bu raporun gözler önüne serdiği bir diğer nokta da en başarısız öğrencilerin hangi bölgelerden olduğu. Bu istatistiğe bakınca İbn-i Haldun’un “Coğrafya kaderdir” sözü kafamda bir turlayıverdi. Rapora şöyle bir bakmadan önce bu rapora göre en başarısız öğrenciler hangi bölgeden diye bir tahminde bulunsaydık yüksek bir ihtimalle Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu bölgesi derdik; ki rapor da zaten bizi şaşırtmıyor. Bütün derslerde en başarısız öğrenciler Güneydoğu Anadolu ve Doğu Anadolu Bölgesindeki öğrenciler olmuş. Buradaki öğrencilerin çoğunun anadili Kürtçe. Yani Kürt çocukları.
Rapora göre anne ve babanın (özellikle de annenin) eğitim durumu çocuğun eğitimi üzerinde önemli bir etkiye sahip. Ebeveynlerin eğitim düzeyi ne kadar iyiyse öğrenciler de derslerde daha başarılı oluyorlar.
Kürt çocuklarının anne babalarının okuma durumuna baktığımızda durumları çocuklarından farklı mı? Peki, bu çocukların başarısızlığının suçlusu anne babalar mı? Yoksa bu çocuklar cahil mi? Ya da öğrenme güçlüğü mü çekiyorlar ki bütün derslerde en başarısız öğrenciler Kürt çocukları oluyor?
Cahil kime denir? Cahil, bir şeyi bilmeyen kişi değildir. Cahil demek imkanı olduğu halde öğrenmeyen kişiye denir. Peki, bu çocukların imkanı var mı?
İmkan olabilmesi için ekonomik olarak bireyin rahat olabilmesi lazım. İllere göre kişi başına düşen milli gelir sıralamasına baktığımızda, eğitim sıralaması ile paralellik gösteriyor. Kişi başına düşen yıllık gelir sıralamasında iller şu şekilde sıralanıyor: Ağrı, Şanlıurfa, Van, Bitlis, Siirt, Batman, Muş, Hakkari, Şırnak ve Diyarbakır.
Evet, dediğimiz gibi bir paralellik var. En düşük gelire sahip olan iller yine Kürt nüfusun yoğun olduğu iller olarak karşımıza çıkıyor. Yani gördüğümüz gibi refah yoksa eğitimde başarı da gelmiyor. Oysa İstanbul gibi geliri daha yüksek olan illerdeki öğrenciler genel olarak diğer bölgelere göre daha başarılı olduğu da ortada. Velhasıl neden bu illerin gelirinin düşük olduğuna dair yazmaya kalkarsak uzun uzadıya bir yazı oluverir ki, bunu bu yazıda yazmaya şuan gerek yok.
Yani şunu demek gerekir ki bu çocuklar cahil değiller. Çünkü imkanları yok. İmkanı olduğu halde başarı gelmiyorsa asıl o zaman orada cehalet vardır diyebiliriz.
Oysa Ehmedê Xanî bu durumu 17. yüzyılda şöyle dile getirmişti:
Fîlcumle ne cahil û nezan in
Belkî di sefîl û bêxwedan in
(Cümleten cahil ve bilgisiz kimseler değiller
Belki hem sefildirler hem de sahipsizdirler)
Bu çocukların başarısız(!) olmalarının bir diğer nedeni de yatılı okullar, taşımalı eğitim ve birleştirilmiş sınıflar. Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu’da eğitim hala bu sistem ile yürütülmeye çalışılıyor. Daha kendine bile bakamayan çocuklar birden kendilerini yatılı okullarda buluyorlar. Ya da köyünden daha uzaktaki okula gidebilmek için saatlerce erkenden kalkmaları, o yolu gitmeleri gerekiyor. Veyahut bir birleştirilmiş sınıfta kendilerinden bir üst ya da bir alt sınıf ile derse girip yarım yamalak bir eğitim almak zorunda kalıyorlar.
Güçlü bir ekonomi ve refah ile övünüldüğü, yerli uçakların uçtuğu, savaş uçaklarının üretildiği, her gün top, tüfek, füzelerin alındığı ülkede maalesef bu çocuklar bu şartlarda eğitim görüyorlar, refah seviyesi ve imkanı daha iyi olan illerdeki öğrencilerle yarışmaya çalışıyorlar. Sonra da bu tür eğitim testlerinde başarısız gibi görünüyorlar.
Kürt çocuklarının bu testlerde başarısız olmalarının en büyük nedenlerinden birisi de anadil eğitiminden değil, anadilde eğitim olmamasından kaynaklanıyor. Kendi topraklarında doğan bu çocuklar gözlerini açar açmaz Kürtçe ile karşılaşıyorlar. Anne babaları ile Kürtçe konuşan çocuklar 6-7 yaşlarına geldiklerinde ise okul sırasında Türkçe ile tanışıyorlar. Bu çocuklar ilk 1-2 yıl ders görmeye değil, dil öğrenmek için okula gidiyorlar. Bilmediği bir dilde ders gören bu çocuklar dersi nasıl anlayabilsinler? Dersi anlayamayan bu çocuklar temel bilgilerden sırf anadilinde ders göremedi diye mahrum kalıyorlar. Bütün bir hayatı boyunca da bunun olumsuz etkilerini görüyorlar. Bu çocukların anne babaları da bu kaderi yaşadı. Çocukları da yaşıyor, ama umarım onların çocukları yaşamaz. Ama kimin umurunda değil mi? Milyonlarca çocuğun geleceği saçma bir sistemin yüzünden heba olması kimi ilgilendirir ki?
Bu başarısızlığın (ki ne kadar başarısızlık da denebilirse) çözümü çocuğun anadilinde eğitim görmesinden geçer.
İnsan konuştuğu dilde düşünür, eğitim aldığı dil ile değil. Bu sistem çocukların düşünmesini, hayal kurmasını engelliyor. Bırakın da bu çocuklar özgürce anadilinde düşünsünler, okusunlar, anlasınlar.
Velhasıl bu çocuklar cahil değildir. Cahil olan, bu çocukların kafasını bir çivi misali demir gibi olan eğitim sistemine çakmaya çalışan sistemdir. O çivi o demire girmiyor, yamuluyor, kırılıyor…
* Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish