Tahran'da 13 Eylül'de "ahlak polisi" olarak bilinen İrşad devriyeleri tarafından "başörtüsü kurallarına uymadığı gerekçesiyle" 22 yaşındaki Mahsa Amini'nin gözaltına alındıktan sonra dövülmesi ve hastaneye kaldırıldıktan sonra yaşamını yitirmesi üzerine İran ve dünya genelinde Molla rejimine karşı şiddetli protestolara görülmüştü.
Her ne kadar protestoların başladığı günden itibaren birkaç gün içinde rejime bağlı kolluk kuvvetleri tarafından bastırılacağı ve ortalığın sakinleşeceği düşünülse de, beklenilenin aksine protestolar yoğun bir şekilde devam ederek neredeyse ikinci ayına giriyor.
İran'da yükselen tansiyon uluslararası kamuoyuna pek fazla yansımasa da, otoriterleşen rejimin keskin güçleri ile özgürlük mücadelesi veren sivil halk arasındaki çatışma ortamı şu an farklı boyutlara taşınmış durumda.
Kırk yıldan fazla bir süredir şer'i hükümleri uygulayan ve istikrarını koruyan bir rejimde, genç bir kızın orantısız güç kullanılarak öldürülmesi vakası, ülke içerisinde bardağı taşırarak toplumsal kışkırtmayı ve ideolojik bir isyan durumunun oluşmasını tetiklemiş durumda.
Kadınların yanı sıra, erkeklerin de yoğun olarak katıldığı gösterilerde "herkes için özgürlük" vurgusunun yapılması, ülke genelinde farklı etnik ve dini grupların baskı ve tahakküm rejimi olarak görülen Molla rejimine ve onun sembollerine karşı omuz omuza hareket etme alanı yarattı.
Öyle ki mollaların sembollerine karşı İran halkının da kendi içinde yarattığı ve kitlelere yayılan bazı özgürlük sembolleri doğdu.
Kadın saçının temsil eden ve rüzgârda dalgalanan siyah bayrak birçok ülkede özgürlük sembolü haline gelirken, gençlerin İran sokaklarında karşılaştıkları mollaların sarıklarını düşürmesi ise "Kadın, hayat, özgürlük" sloganlı gösterilerin sembolü haline geldi.
Tahran'ın önemli yapılarından Azadi Kulesi'nin altında Beluc geleneksel elbisesi giyen ve başörtüsünü çıkararak dans eden İranlı genç kızın videosu da özgür iradenin somut bir dışa vurumuydu.
İran'da sanat ve spor camiasının önemli isimlerinin protestolara destek vermesi, bilinçli bir kamuyu oluşturulması bakımından önemlidir.
Bilhassa üniversite öğrencilerinin protestolara yoğun bir katılım göstermesi, rejimin ideolojisinin Z kuşağı nezdinde karşılık bulmadığını gösteriyor.
Tahran Şehid Beheşti ve Babul Noşirevani Üniversitesi öğrencilerinin, arkadaşlarının gözaltına alınmasını protesto etmek için oturma eylemi gerçekleştirmesinden tutun da, El-Zahra Üniversitesi öğrencilerinin Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'yi üniversitelerini ziyareti sırasında protesto ederek "Mollalar kaybolun" sloganları atmasına, hatta Tahran Üniversitesi İşletme Fakültesi'nde kampüse giren motosikletli güvenlik güçlerine giriş izni verilmemesine kadar öğrenci eylemlerinin dozajının arttığını görüyoruz.
Protestoların yayılma hızı, rejimin toplumsal öfkeyi kontrol altına alma hızından daha güçlü bir hale geldiğinden, Hükümet dengesini kaybetmeye başlayarak daha çok otoriterleşti.
Dolayısıyla sivil halka karşı daha fazla şiddet tehdidiyle bu dengeyi yeniden sağlamaya çalışıyor.
Bunu da bürokrasideki seçkinler ve ordu aracılığı ile protestoculara karşı tehdit söylemini tırmandırarak, hatta bu söylemleri bir aşama daha ileri götürerek sonu "idam" cezasına varan eylemlerle pekiştiriyorlar.
Bugüne kadar İran'ın çeşitli şehirlerinde görülen protestolarda rejime karşı tepkisini farklı yollarla gösteren yaklaşık 15 bin kişi tutuklandı.
İnsan Hakları Aktivistleri Ajansı'nın (HRANA) haberine göre, Mahsa Amini'nin ölümünden bugüne dek ülke genelinde protestoculara karşı rejim güçleri tarafından yapılan aşırı ve orantısız müdahaleler sonucunda 50'si çocuk olmak üzere en az 328 kişi hayatını kaybetti.
Protestoların önünün tıkanması ve caydırıcılık sağlanması için Mollalar yaptırımları yasal zemine de taşıdı. Bunun üzerine İran Meclisi'ndeki 227 milletvekilinin imzasıyla 6 Kasım günü, "gösterilerde ateşli veya ateşsiz silahlarla insanların canına kast eden ve ölümlerine neden olan kişiler hakkında idam cezasının uygulanmasını öneren" bir bildiri yayımlandı.
Hemen akabinde Tahran Devrim Mahkemesi yasayı uygulamaya sokarak 1 kişiye idam, 5 kişiye de hapis cezası verdi. İdam cezasına çarptırılan kişi, "devlet kurumunu kundaklama, kamu düzenini ve huzurunu bozma, ulusal güvenliğe karşı açık ve gizli faaliyette bulunma, kamu malına kasten zarar verme ve yeryüzünde bozgunculuk yapmak"la suçlandı.
Öte yandan parlamentodaki 277 radikal milletvekili yargı organına "protestoculara kararlılıkla muamele etmesi" çağrısında bulunarak zaten yargı bağımsızlığının kırıntıları bile bulunmayan İran'da bir kez daha yargıya müdahale etmiş oldu.
Son zamanlarda ise İran rejimin ne kadar despotlaştığını gösteren bir durum daha yaşandı.
2020'de idam edilen güreş şampiyonu Nevid Efkari'nin kız kardeşi Elham Afkari, Londra merkezli bir televizyon yayıncısıyla iletişim kurmak ve İran aleyhinde bilgi aktarmakla suçlandı.
Elham Afkari'nin ülkeden kaçmaya çalışırken tutuklandığı ve bir "ajan" olduğu bildirildi.
İran'ın bu sertliklerine karşı uluslararası kamuoyundan da tepkiler gecikmedi. BM "protestolarda ön cephede olan kadın ve kızların, özellikle de ayrımcılık yapan yasalar, politikalar ve uygulamaların sonlandırılmasını istedikleri için gözaltına alınan hatta hapse mahkûm edilen insan hakları savunucularının da hedef alınmasından korkuyoruz" şeklinde açıklama yaparak İran'da özgürlüklere darbe vuran yasaları eleştirdi.
Bunun yanı sıra BM, Tahran yönetimini, ülkedeki protestoları bastırmak için idam cezasını kullanmaması yönünde uyardı.
Almanya Başbakanı Olaf Scholz ise, "Ne tür bir hükümet kendi vatandaşlarına ateş eder?" ifadesini kullanarak rejimin orantısızı militarist yöntemlerine tepki gösterdi.
Uluslararası kamuoyu direkt olarak eyleme geçmese de İran rejiminin artık tek başına kaldığını söylemek yanlış olmaz.
"Özgürlük" ve "diktatörlük" arasındaki savaşı kimin kazanacağı noktasında bir şey söylemek belki erken, bunda hem dışsal hem de içsel faktörler belirleyici olacaktır.
Ama söylenmesi ve takdir edilmesi gereken bir şey varsa o da; İran halkının hiçbir korkutma ve sindirmeye boyun eğmeden "özgürlük" uğruna verdiği cesur mücadeledir.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish