İngiltere'nin tahtta en uzun süre oturan hükümdarı Kraliçe II. Elizabeth, 8 Eylül Perşembe günü yaşama veda etti.
Kraliçe uzun süren hükümdarlığı döneminde hiç kuşkusuz pek çok olaya tanıklık etti. Dahası pek çok olayda da yönlendirici bir aktör konumundaydı.
Kraliçenin yaşamının bir anının 20'nci yüzyılın en etkili bilim felsefecilerinden biri olan Sir Karl Raimund Popper'la kesiştiğini biliyoruz.
Yahudi kökenli Avusturyalı bir filozof olan Popper, 29 Temmuz 1902'de Viyana'da dünyaya gelmiş ve tüm eğitim yaşamı Viyana'da geçmişti.
1922'de Viyana Üniversitesi'nde, müzik tarihi, psikoloji ve felsefe alanlarında eğitim alan Popper, 1928 yılında Zur Methodenfrage der Denkpsychologie başlıklı doktora teziyle buradaki eğitimini tamamladı.
Popper, 30'lu yaşlarına geldiğinde Almanya'da toplumsal tabanı her geçen gün genişlemekte olan Nazi tehdidinin yükselişine tanıklık etmişti.
Bir Yahudi olarak çağın Viyana'sında kendini güvende hissetmeyen Popper, 1937 yılında Yeni Zelanda'ya göç ederek Canterbury Üniversitesi'nde felsefe dersleri vermeye başladı.
Popper siyaset felsefesi alanında yirminci yüzyıla deyim yerindeyse damga vuran, ileride ona dünya çapında ün kazandıran Açık Toplum ve Düşmanları (The Open Society and Its Enemies) ile Tarihsiciliğin Sefaleti (The Poverty of Historicism) kitaplarını burada yazdı.
Gerçi üniversite yönetimi Popper'a, "Biz sana kitap yazman için değil, ders vermen için para veriyoruz" biçiminde olumsuz bir tutum sergilemişti.
Neyse ki Popper, bu üniversitede uzun yıllar çalışmak zorunda kalmadı. 1946 yılında dostu Friedrich von Hayek'in (ekonomist, hukuk teorisyeni ve filozof) girişimleri sayesinde İngiltere'ye dönerek 1949'da LSE'de (London School of Economics) mantık ve bilimsel yöntem profesörü oldu.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Popper, 1969 yılında emekli olana kadar bu üniversitede ders vermeye devam etti.
Felsefe tarihi, bilgi kuramı, metafizik, zihin felsefesi, tarih felsefesi, siyaset ve toplum felsefesi, bilimsel yöntem, kuantum mekaniğinin temelleri, zamanın yönü, olasılık gibi konular üzerine çalışan Popper, felsefenin hemen hemen her alanına el attı.
Popper ismini andığımızda toplum ve siyaset felsefesi alanında aklımıza "eleştirel akıl", "açık toplum" ve bilim felsefesi alanında da "yanlışlanabilirlik" ilkesi gelir.
Liberal bir düşünür olan Popper, yaşamı boyunca demokrasiyi, özgürlükleri ve açık toplumu savundu.
Popper, eleştirinin, eleştiri kültürünün ve dolayısıyla da eleştirel aklın önemine her fırsatta vurgu yaptı.
Popper'ın gözünde "açık toplum", demokrasiyle birlikte kullanılagelen bir kavramdı. Böylesi bir toplum şeffaflık, hukukun üstünlüğü, serbest piyasa ekonomisi gibi ilkeler üzerinde yükselir.
"Açık toplum"da yurttaşların hak ve özgürlüklerinin gözetildiği bir yönetim yapısı ve anlayışı hakimdir.
Oysa totaliter yönetimin egemen olduğu "kapalı toplumda" iktidarı eleştiren muhalif bir siyasal grubun ortaya çıkması mümkün değildir.
Aslında Karl Popper'ın kendi yaşam öyküsü "açık toplum"la "kapalı toplum" arasındaki farkın ne olabileceğini bizlere göstermektedir.
Popper eğer Yeni Zelanda'ya göç etmeyip Viyana'da kalsaydı büyük bir olasılıkla yaşamı bir Nazi toplama kampında son bulacaktı.
Oysa Yeni Zelanda'ya oradan da Londra'ya göç eden Popper, dünyanın en saygın üniversiteleri arasında yer alan London School of Economics'te öğretim üyesi oldu.
Gerek bilim gerekse de siyaset ve toplum felsefesi alanlarında yazdığı eserleriyse insanlığın ortak mirasına büyük bir katkı yaptı.
Popper'ın ortaya koyduğu bilimsel yöntem anlayışı günümüzde dünyanın neredeyse tüm üniversitelerinde okutulmaktadır.
İşte böylesi bir düşünürün değeri açık bir toplum anlayışının egemen olduğu İngiltere'de teslim edildi.
1965 yılında Popper'a Kraliçe II. Elizabeth tarafından "Sir" unvanı verildi.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish