Edebiyattan sinemaya: Bu aslan yeteri kadar kükremiyor; Lion

Mehmet Erduğan, Independent Türkçe için "A Long Way Home" adlı kitaptan sinemaya uyarlanan "Lion" isimli filmi yazdı

89'uncusu düzenlenen Akademi Ödülleri Töreni'nde "En İyi Film", "En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu", "En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu", "En İyi Uyarlama Senaryo", "En İyi Özgün Müzik", "En İyi Görüntü Yönetmeni" kategorileriyle 6 Oscar adaylığı bulunan "Lion" geçen hafta TRT ekranlarında izleyiciyle buluştuktan sonra şimdi de Netflix'in Kitaplardan Uyarlanan Filmler kategorisinde izleyici karşısına çıkıyor.

Başrollerini Dev Patel, Rooney Mara, David Wenham ve Nicole Kidman'ın paylaştığı, Garth Davis'in gerçek bir olaydan yola çıkarak beyazperdeye aktardığı film; beş yaşında kaybolduktan sonra Avustralyalı bir çift tarafından evlat edinilen, yıllar sonra ise gerçek ailesini bulmak için arayışa geçen Saroo Vrierley'nin gerçek hikâyesini ele alıyor.

Dev Patel, Garth Davis'in bu ilk yönetmenlik denemesinde eve dönüş yolunu bulmak için Google Earth'ü kullanan Hintli bir yetimi canlandırıyor.


Bu aslan yeteri kadar kükremiyor; Lion

Yönetmen: Garth Davis / Oyuncular: Sunny Pawar, Abhishek Bharate, Priyanka Bose, Khushi Solanki, Shankar Nisode, Tannishtha Chatterjee, Nawazuddin Siddiqui, Riddhi Sen, Kaushik Sen, Rita Roy, Udayshankar Pal, Surojit Das, Deepti Naval, Menik Gooneratne, David Wenham, Nicole Kidman, Keshav Jadhav, Dev Patel, Benjamin Rigby, Divian Ladwa, Todd Sampson, Rooney Mara, Daniela Farinacci, Pallavi Sharda, Sachin Joab, Arka Das, Emilie Cocquerel, Vinod Chauhan, Babli Pandey, Madhukar Narlwade, Rohini Kargaiya, John Brierley, Saroo Brierley, Sue Brierley, Tegan Crowley, Eamon Farren, Ethan Korver, Belinda Misevski, Lucy Moir, Anna Samson, Alexandra Schepisi, Tony Skinner / Süre: 118 dakika
 

 

Bir çocuğun kalbinize dokunacak gerçek hikayesi…


1981'de Hindistan'da doğan, şu an ise bir iş insanı olarak Avustralya'da yaşamını sürdüren Saroo Brierley, çocukluğunda başına gelenleri kaleme alarak 2013 yılında dokunaklı bir kitap yazar.

2016 yılında ise, "A Long Way Home" adıyla yayımlanan bu kitaptan uyarlanarak "Lion" adında bir film çekilir.
 

 

Söz konusu bu otobiyografik kitaptan uyarlanan ve uluslararası festivallerde farklı kategorilerde pek çok ödüle aday gösterilen bu filmin her şeyden önce yazarın duygularını aktarma noktasında çok zayıf kaldığını, bu yüzden de filmin esinlendiği hikayesi kadar kükremediğini ve özellikle ikinci yarısından sonra oldubittiye getirilen akışından dolayı da şahsen benim kalbimi titretmediğini söylemeliyim.

Tabii ki buradaki sorun hikâyede değil, zaten yaşanmış ve muhataplarına oldukça acı vermiş olan böylesi bir hikâyeyi kötü olarak nitelendirmek insanlığa sığmaz.

Dolayısıyla bahsettiğim sorun bunun filme uyarlanış biçimidir ki vakti zamanında "En İyi Uyarlama Senaryo" kategorisinde Oscar'a aday gösterildiğinde de o dönem bunun kategori içindeki en zayıf halka olduğunu düşündüğümden bahsetmiştim.
 

 

Evden çok uzakta

Hindistan'ın Khandwa şehrinde, Ganesha Talai yerleşkesinde madende çalışan annesi, ağabeyi ve küçük kız kardeşi ile birlikte yoksulluk içinde yaşayan Saroo, filmin başlarında henüz beş yaşındadır.

Annesinin tüm emeklerine rağmen evde herkesin beslenebilmesi için yeterli miktarda para kazanamadığını bilen ağabey Guddu'nun peşi sıra, sokaklarda ya da tren istasyonlarında yiyecek için para bulmanın yollarını arayan iki kardeş bir gece yine birlikte yollara düşer.
 

 

Gecenin ilerleyen saatlerinde küçük kardeşi Saroo'nun daha fazla ayakta uyanık kalamayacağını anlayan Guddu, onu tren istasyonunda bir banka yatırarak kardeşine oradan ayrılmamasını tembih eder.

Guddu gecenin karanlığında kaybolup, Saroo sabahın ilk ışıklarıyla gözlerini açtığında küçük çocuk tren istasyonunda kendisinden başka hiç kimsenin olmadığını görünce panikle etrafında abisini aramaya başlar.
 

 

Arayabileceği başka bir yer kalmayınca da abisini bulmak için kendisini istasyondaki boş tren vagonlarından birine atar, ama gecenin karanlığına, yorgunluğuna ve korkuya yenik düşen Saroo yeniden uykuya dalar.

Gözünü yeniden açabildiğinde ise saklandığı trenin hareket halinde olduğunu fark eder.
 

 

Saroo, insanlara kaybolduğunu, yardıma ihtiyacı olduğunu söylemeye çalışır ancak kimse dilini anlamadığı için herkes onu görmezden gelir.

Tüm yardım çağrılarına rağmen sesini kimseye duyuramayan Saroo, kendini evinden binlerce kilometre uzakta, Hindistan'ın Batı Bengal eyaletinin başkenti Kalküta'da bulur.

İnsanlara derdini anlatmaya çalışsa da Bengalce'nin hâkim olduğu şehirde kimseyle iletişim kuramayınca ailesinden uzak kalmış bu küçük çocuk için etrafındaki her şey daha korkunç bir hal alır.

Tren istasyonunun yakınında, bir grup evsiz çocukla birlikte bir karton parçası üzerinde uyumaya çalışırken görevlilerin baskını ve kovalaması sonunda gruptan kopan Saroo nihayetinde çılgın bir kalabalığın içinde yapayalnız kalır.
 

 

Sonrasında ise sokak köşelerinde uyumaya, çöplerdeki atıklarla ve Ganj Nehri'nin kenarındaki Tanrılara ikram edilen yiyeceklerle beslenmeye başlayan Saroo, kendi evinden binlerce kilometre uzakta yalnız başına hayatta kalmaya çalışır.

Onun kayıp olduğunu anlayan ve üstelik onunla aynı dili konuşabilen bir kadın onun karnını doyuracağını, onu temizleyeceğini ve sonra da ailesini bulmak için yardım edeceğini söyleyerek Saroo'yu kendi evine götürür.

Ancak Saroo, kadının ona yardım etmek için bir arkadaşının geleceğini söylemesiyle yanlış bir şeylerin olacağını sezer ve hemen kadının yanından kaçar.
 

Nihayetinde iyi kalpli genç bir çocuk Saroo'nun kaybolduğunu anlayınca onu polis merkezine götürür ve görevlilere emanet eder.

Görevliler küçük çocuğun söylediği şeylerden hiçbir çıkarım yapamayınca onu terk edilmiş çocukların hükümet himayesinde bir arada yaşadığı bir yetimhaneye gönderir.
 

 

Saroo'nun ailesi ve yaşadığı yer hakkında çok şey bilmediği kesinleştiğinde ise resmen kayıp çocuk olarak ilan edilir.

Bu süre içinde verilen kayıp ilanlarına hiçbir yanıt gelmemesi ve ailesine dair hiçbir iz bulunamaması sonucu Avustralyalı bir çifte evlatlık verilen Saroo, böylelikle kendi vatanından ve ailesinden çok uzaklarda yeni bir hayata adım atmak zorunda kalır.
 

 

İki dünya arasında

Filmin buraya kadar anlattığım kısmı hikâyenin neredeyse ilk yarısını özetlemektedir.
 

 

İkinci yarı itibarıyla Saroo, Dev Patel'in oyunculuğuyla bir yetişkin olarak karşımıza çıktığında aradan yaklaşık yirmi beş yıl geçer ve Melbourne'da otelcilik üzerinde eğitim almak için hazırlıklara başlar.
 

 

Bu süre içinde kaybettiği anılarını bulma umudunu yaşatmak istese de kendisini evlatlık alan ailesinin duygularını incitmek istemeyen Saroo, geçmişine; annesi ve kardeşlerine kavuşma arzusunu uzun bir süre bastırır.
 

 

Böylelikle yeni bir isim, yeni bir aile ve yeni bir hayatın içinde ana dilinden tutun da geçmişine ait ne varsa her şeyi sıfırlayan Saroo, öğrenimi için Melbourne'da arkadaşlarının verdiği bir ev partisinde geçmişinden bir iz görünce bir ara her şey zihninde yeniden canlanır gibi olur.
 

 

Partide şans eseri tanıştığı Hintli arkadaşları bastırdığı özlemi yeniden uyandırır, sonrasında ise Saroo sahip olduğu az sayıdaki anıları ile gerçek ailesini bulmak için zorlu bir maceraya atılır.
 

 

Bu andan itibaren olayların hızla akması, Saroo'nun aşk, okul ve aile ilişkilerinde yaşadığı sürtüşmelerin ve gerginliklerin eğreti durması, klişelerle birlikte anlatının yüzeysel bir hal almasına neden olur.
 

 

Saroo'nun geçmişi ve şimdiki yaşamı arasındaki sıkışmışlığında elindeki bir avuç anıyla Google Earth programında iz sürerek annesini, ağabeyini ve kız kardeşini bulmaya karar vermesi ise filme yine de bir canlılık katar.
 

 

Kayıp çocuklar

Filmden bağımsız olarak Saroo'nun yaşadıkları gerçekten yürek sızlatacak ve sonuçları insana ilham verecek türden bir mücadeleyi kapsıyor.

Uluslararası raporlara göre dünyada kimsesiz çocukların sayısı 140 milyonu aştı; UNICEF'in 2021 verilerine göre, dünyada her gün 10 bine yakın çocuk kimsesiz kalıyor.

Rapora göre, toplam kimsesiz çocuk sayısının yaklaşık 140 milyon olduğu söylense de bu sayının aslında çok daha fazla olduğu tahmin ediliyor.

Hindistan Ulusal Suç Kayıtları Bürosu'nun yaptığı açıklamaya göre ise ülkede her yıl 80 binden fazla çocuğun kaybolduğu, 11 milyondan fazla çocuğun sokaklarda yaşadığı biliniyor.

Kaybolan çocukların insan kaçakçılığı, dilencilik ya da porno film endüstrisinde kullanıldığını belirten büro, fuhuşa zorlanan yüzlerce çocuğu kurtardığını söylüyorsa da ülkedeki resmi rakamlar, bu konuda alınan aksiyonların ne kadar yetersiz kalındığına da işaret ediyor.

Hindistan'ın yaşam koşullarına ve çocukların böylesi zorlu bir dünyada var olmaya çalışmasına kayıtsız kalmak elbette söz konusu olamaz.
 

 

Filme dönersek; nihayetinde üzerinde düşünmemizi sağlayacak derinlikli bir ahlaki mesajı olmayan bu yürek sızlatan hikâyenin travmaları yetişkinlik döneminde ne yazık ki gittikçe sıradanlaşıyor ve etkisini kaybediyor.

Ayrıca, filmin afişi Dev Patel, Rooney Mara, David Wenham ve Nicole Kidman gibi büyük isimleri öne çıkarıyorsa da bu aktörlerin hiçbiri filmin yarısına kadar görünmüyor.
 

 

Ayrıca Nicole Kidman en sade, gösterişsiz, daha doğrusu zayıf performansını öyle sanıyorum ki bu filmde sergiliyor.

İkinci yarısı itibarıyla filmin etkisi giderek sönse de yine de bunların hiçbiri elbette filmin ilk perdesinin güzelliğinden bir şey eksiltmiyor.
 

 

Garth Davis ve görüntü yönetmeni Greig Fraser, tüm yoksulluğuna rağmen bir renk cümbüşü olmayı başaran bu uçsuz bucaksız ülkenin şaşırtıcı, kaotik, tozlu ihtişamı içindeki en küçük detaylarını ustalıkla yakalıyor.
 

 

Saroo'nun çocukluğunu canlandıran Sunny Pawar, ilk oyunculuğu olmasına karşın performansıyla karakterin erken dönemlerinde yaşadığı tüm duygularını o kadar kusursuz aktarıyor ki insan ilk yarısının hatırına yetişkinlik dönemindeki eksikleri görmezden gelebiliyor.
 

 

Zaten filmin ikinci yarısı itibarıyla etkisini kaybetmesinin nedeni zorluklarla mücadele ederek kendine güvenen bir gence dönüşen Saroo'ya ve onun geçmişine veda etmenin çok zor olmasıdır.
 

 

Ama yine de etkisi sönmeye başlayan ikinci yarıda insan; Saroo Hindistan'ın uçsuz bucaksız bölgelerinde gezinmek için Google Earth'ü gerçekten nasıl kullandı, kız arkadaşı ve üvey kardeşiyle ilişkisi neden bu kadar az gelişmişti ve aile neden özellikle Hindistan'dan evlat edinmek istemişti gibi soruları sormaktan kendini alıkoyamıyor.
 

 

Evet filmde çok fazla sıcaklık, şefkat ve nezaket var ama yine de gerçeğin ekrana yansımasında bu "Aslan" pek yeteri kadar kükremiyor ve ortalığı titretmiyor.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU