İlginç bir durum söz konusu: Eylül 2018'den bu yana her defasında, Türkiye, Rusya ve İran devlet başkanlarının katılımıyla Tahran'da gerçekleştirilen zirve toplantısından kısa süre sonra Türkiye ve Rusya liderleri Soçi'de bir araya gelerek gerek iki ülkeyi ve gerekse bölgeyi ilgilendiren konuları yeniden masaya yatırıyor.
İşte 19 Temmuz'daki Tahran Zirvesi'nin ardından 5 Ağustos'ta Türkiye ve Rusya liderleri yeniden Soçi'de bir araya geliyor.
Erdoğan ve Putin arasında 2003 yılından bu yana Türkiye'de ve Rusya'da gerçekleşen görüşmelerin az daha tamamını kaleme almış Kommersant gazetesinin Putin'den sorumlu yazarı Andrey Kolesnikov'un, kendine has mizahi tarzdaki yazısını (Türkiye'de en çok rahmetli Selahattin Duman'ı andırıyor) 6 Ağustos'ta okuyacağız.
Şimdilik ise Erdoğan ile Putin arasındaki yeni bir Soçi buluşmasına dair öngörüleri okurlarla paylaşmak yerinde olacak.
Türkiye içindeki ve bölgedeki güvenlik konuların yakından takip eden eski İçişleri Bakanı Sadettin Tantan, sıkıntıların üstesinden gelmek için farklı yollar öneriyor.
Tantan, Independent Türkçe'nin sorularını şu şekilde yanıtladı:
Son Tahran Zirvesi'nde İran ve Rusya'nın güçlerini birleştirmesine karşı, Türkiye'nin doğru ve güçlü pozisyon almasını takdirle karşılamamız gerekirken bölgede cereyan eden gelişmelerine geneline baktığımızda kaybettiğimizi söylemem gerekir. Türkiye orada güç göstermek istemesine rağmen bunu beceremedi. İran ve Rusya ekonomik ve ticari durumunu kaybetmek istemiyor hatta genişletmeye can atıyor. Arap ülkelerinin bu gelişmeleri farklı noktalardan değerlendiğini söylememiz gerekir, Türkiye mutlaka bunu kendi lehine çevirmesini becermelidir. Hâlihazırda İsrail, gücü bakımından ön plana çıkıyor. Maalesef, Türkiye'nin ekonomisi iç açıcı durumda değil. Soçi'ye gidilmemesi gerektiğini düşünüyorum. Çünkü mevcut durumda Rusya ve İran'ın Türkiye'ye ihtiyacı var ve bunun ana nedeni bu ülkelerdeki Türk etnik varlığıdır. İktidarın bu gerçekliği iyi görüp değerlendirmesi ve muhalefetle birlikte hareket etmesi gerekir.
"Ancak maalesef muhalefetin de bu konularda bir politikasının olmadığını görmekteyiz. İktidarla muhalefetin milleti doğrudan ilgilendiren konularda el ele verememesi üzücüdür" diye konuşan Tantan, "Türkiye'nin sınır ötesinde operasyon düzenlemesini Batılı ülkeler de kendi planları doğrultusunda istememektedir. Ülkeleri parçalayarak ufak devletler kurmak çağdaş emperyalizmin esas hedefidir. Çünkü çok kolay yönetecekler. ABD'nin Irak'ı işgali bunun örneklerinden biriydi. Altyapıları imha ediyorlar, mili servetlere el koyarak milli kimliksiz toplumlar inşa ediyorlar. Birinci Dünya Savaşı'ndan bu yana Rusya'nın Ortadoğu ve Kafkasya politikalarında hiçbir değişiklik olmamıştır. 1990'ların başında terk ettiği Azerbaycan'a 10 Kasım 2020'de yeniden döndü ve bundan sonra çıkması çok zor görünüyor" ifadelerini kullandı.
Sadettin Tantan, sözlerine şunları ekledi:
Ortadoğu'da söz sahibi olması için Türkiye'nin, Arap dünyasını arkasına alması gerekirdi ancak bunu başaramadı. Türkiye sınırın ötesinde operasyon düzenlemek için farklı metotları kullanmalıdır. Örneğin Suriye'deki terör gruplarına sıcak bakmayan Kürt aşiretleriyle yakın ilişkiler kurulmalı ve operasyonlarda o gruplarla işbirliği yapılmalıdır. Güvenlik duvarları oluştururken bu unsurların hep denklemlerin içinde tutulması gerekir. Onun için Soçi'ye gidilmemesi ve Sayın Putin'in Türkiye'ye davet edilmesi gerekir. Bu işler için mutlaka Azerbaycan ve Suriye'nin de bulunması lazım. Türkiye'nin demir-çelik sektörüne Azerbaycan'ın yapacağı yatırımlar ortak hava, deniz ve kara güçlerinin kurulmasına çok yardımcı olur.
Gelişmeleri Washington'dan izleyen ABD Dış Medya Konseyi Yönetim Kurulu üyesi, eski SSCB ülkeleri uzmanı Alex Raufoğlu, Soçi buluşması öncesinde kimi durumlarla ilgili ABD makamlarının duyduğu hoşnutsuzluğa dikkati çekti.
"Konuya ABD'nin açısından baktığımızda Türkiye'nin Rusya ile Ukrayna arasında arabuluculuk yapma girişimlerinin Washington'da da kabul gördüğünü söylemem gerekir" diyen deneyimli tahlilci Raufoğlu, Independent Türkçe'ye şu değerlendirmelerde bulundu:
Bunu ABD'li üst düzey yetkilisi Praise'a bizzat kendim teyit ettirmişim. Konuyla ilgili soruma yanıtında Praise, Türkiye'nin girişimlerini desteklediklerini söyledi. Sayın Erdoğan'ın Soçi gezisinin net yanıtı ABD yönetimi nezdinde henüz belli değil. Benim bu konudaki soruma yanıt veremeyen Praise bununla ilgili konuşma yetkisini Türk yöneticilere bıraktı. Burada flu bir durum söz konusu. Zira Türkiye iki ülke arasında arabuluculuk rolünü üstlenmişse, Putin ve Erdoğan'ın bu kadar ikili buluşma gerçekleştirmesi mantıksız görünüyor. Erdoğan bir kez bile olsun Zelenski'yle bir araya gelmediği halde ve Boris Johnson bile iki kez Kiev'e gitmişken (bazı haberlere göre yine gidecek), Batılı liderler Kiev'i sık sık ziyaret ederken ABD'nin üçüncü-dördüncü sıradaki liderleri bile Kiev'e gittiler. Sadece Sayın Erdoğan değil, onun en yakınındaki mesai arkadaşları da Zelenski'yle görüşmelerine süreklilik kazandırmadı. Ancak biz zaman zaman Putin-Erdoğan buluşmasına tanık oluyoruz.
Raufoğlu, "ABD Dışişleri Bakanlığı sık sık gerçekleşen bu buluşmalardan duyduğu rahatsızlığı da ifade etmekten çekinmiyor. Arabuluculuk konusu ise destekleniyor. Rusya ve Türkiye'nin Suriye sahasında karşı karşıya gelme durumlarını değerlendirdiğimizde, Moskova'nın artık Güneye doğru boylanmaya başladığını söylememiz gerekir. Lavrov oraya gitmişti. ABD'nin dikkati dışında kalmış bölgelerde Rusya kendi etkisini artırmaya çalışıyor ve bununla dikkatleri Ukrayna'dan yaymak istiyor" diye konuştu.
"Ayının bin bir oyunu bir armut içindir. Putin'in Erdoğan'la Soçi'de buluşmasını Rusya'nın açısından bir PR kampanyası olarak görmemiz gerekir" diyen Raufoğlu, sözlerine şöyle açıklık getirdi:
Çünkü Türkiye demek, Batı ve NATO demek olup, Batı Rusya'yla sorunlarını Ukrayna üzerinden çözmeye çalışırken Sayın Erdoğan bu operasyonlara katılmamayı yeğliyor, kendisini arabulucu olarak gösteriyor. Şimdi ise farklı konularda Rusya ile bir araya gelerek Ukrayna sorununun arka plana itilmesine yardımcı oluyor. Türkiye'nin uzun vadeli çıkarlarıyla siyasetçilerin günlük çıkarlarının Türkiye'de birbirinden ayrılması gerekir. Şayet Sayın Erdoğan kendi seçim gündemi çerçevesinde kısa süreli başarılara endekslenmeyi hedeflerse, bu durumu Batı tarafından yaralı duruma getirilmiş bir ayıya nefes vermek olarak değerlendirebiliriz. Hâlihazırda Rusya, Irak'ta bile Türkiye'nin güvenliğini tehdit eden terör gruplarına destek veriyor, aynı şeyi yarın farklı bir bölgede yapabilir.
"İşin PR kısmını bir yana koyarsak, yarın Türkiye Rusya'dan Suriye'de gerçekleştirmeyi planladığı operasyon için destek isterse ve işbirliği beklentisine girerse, yanılgıya kapılmış olacaktır" şeklinde konuşan Alex Raufoğlu, "Tüm bunlar Türkiye için önemli olabilir; ancak Rusya için daha önemlidir. Çünkü Ukrayna'da bataklığa saplanmış bir Rusya'nın bir NATO ülkesi liderinin elini sıkarken gülümseyerek Batı'ya mesaj verecek olması Batı'nın asla hoş karşılamayacağı bir durum olacaktır; yani, 'Erdoğan'ı her gün ayağıma getiriyorum' anlamında. Türkiye'nin ulusal güvenliğini ilgilendiren hiçbir konuda Rusya'dan olumlu adımın beklenmemesi gerekir. Hatırlayalım lütfen: İstanbul'da imzalanmış anlaşmanın ertesi günü Rusya Odessa'yı bombaladı. Türkiye'nin şunu net anlaması gerekir: Rusya onu kullanıyor ve kullanmayı sürdürecek. Amaç önce Türkiye'yi terör eylemleriyle rahatsız ederek masa arkasına çekmek ve daha sonra Türkiye üzerinden Batı'yı cezalandırmaktır. Onun için kısa vadeli seçim çıkarlarının uzun vadeli milli güvenlik çıkarlarına tercih edilmemesi gerekir" yorumunda bulundu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bir daha Soçi'ye gidecek olmasına Rusya tarafında ne gibi değerlendirmeler yapılıyor?
Türkiye ve Ortadoğu'yu iyi bilen uzman Kirill Krivoşeyev'e göre, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 5 Ağustos için planlanan Soçi gezisinin her şeyden önce iki ülke ilişkilerinin bugünü ve geleceği bakımından bir mihenk taşı niteliğinde.
"24 Şubat'tan sonra herhangi yabancı bir liderin Rusya'ya gerçekleştirdiği gezi gibi Vladimir Putin'in yurt dışına gitmesini cesurca 'olağanüstü bir olay' diye nitelendirmemiz mümkün" şeklinde konuşan Kirill Krivoşeyev, Independent Türkçe'ye yaptığı değerlendirmelerde şunları söyledi:
Olağan durumlarda Rusya Devlet Başkanının Duşanbe gezisi dikkat çekmeyeceği halde bir süre önceki gezi medyada çok geniş şekilde tartışılmıştı. Bu bağlamda Türkiye önemli bir bölge aktörüdür. İşin özünde bu, uluslararası arenada 'business as usual' yapan son etkili ülkedir. Saygıyı hak etmelerine rağmen, ne Tacikistan'ı ne Senegal'i (haziran ayında bu ülkenin lideri gerek kendi ülkesini ve gerekse Afrika Birliği'ni temsilen Putin'e gelmişti) ne Kazakistan'ı ve hatta ne İran'ı etkili uluslararası aktör sayamıyoruz. Bu durum Rusya-Türkiye ilişkilerini stratejik konuma yükselttiği gibi, Rusya için dünyaya açılan bir pencere haline getiriyor.
Kirill Krivoşeyev'e göre, buluşmalarda Vladimir Putin ve Recep Tayyip Erdoğan'ın gündeme getirdiği konular her zaman aynı oluyor: Ukrayna, Suriye ve Ortadoğu'nun tamamı, Güney Kafkasya ve Karabağ.
Şimdi bu konuların çok aktüel olduğunu da anımsatan Kirill Krivoşeyev, "Son dönemde Rusya ile Ukrayna arasındaki temaslarda Belarus'un değil Türkiye'nin alanının daha verimli olduğunu ortaya koymuştur; yakın aylarda buna yine ihtiyaç olacağından kuşku duyulmaması gerekir. Kiev ile hiçbir yapıcı diyaloğun beklenmemesine rağmen -çatışan taraflar rakibi nefesten salmak için yapılan silahlı çatışma mantığıyla hareket ediyor- Moskova her halükarda bu seçeneği kafasının bir tarafında tutuyor" dedi.
"Soçi buluşmasının tartışma doğurabilecek yanlarından biri kuşkusuz, Bayraktar marka İHA'ların üretimine Rusya'nın katılmasının onaylanması veya yalanlanması olacaktır" diyen Krivoşeyev, sözlerini şöyle sürdürdü:
Şimdiki durumda Rusya Devlet Başkanı Basın Sözcüsü Dmitri Peskov bu konuyu eğip-bükerek yorumlamıştır: 'İki ülke arasındaki askeri-teknoloji alanındaki işbirliği hep gündemde duruyor ve bu kadar hassas bir alanda işbirliğimizin gelişmesi karşılıklı ilişkilerimizin komplike halinde gelişmesinden haber vermektedir.' Muhtemelen Kremlin'den daha somut açıklama görüşmenin sonuçlarına göre yapılacaktır. Ortadoğu'daki durumun da çok sıkıntılıdır.
Öncelikle, Rusya Türkiye'yi Suriye'de operasyon yapmaktan vazgeçmeye ikna etmek için çalışıyor. İkincisi ise Rusya çok uzun süre sonra ilk kez İsrail ile tartışmaya girmeyi kararlaştırmıştır. Muhtemelen tüm bunlar Soçi'de masaya yatırılacaktır. Ve nihayet, Güney Kafkasya'da çok önemli gelişmeler yaşanmaktadır. Burada hem Ermenistan-Türkiye sınırının kısmen açılması (sadece yabancılar için) ve hem de Ermenistan Zengezur bölgesinden Azerbaycan'ı Nahçıvan'a ve Türkiye'ye bağlayacak yolun inşasında ilerlemelerin olmasıdır. Ve hiçbir kuşkuya mahal koymaksızın iki liderin buluşmasında bu konu da gündeme gelecektir.
Nihayet, Vladimir Putin'in Recep Tayyip Erdoğan'a ekonomik alanda işbirliği önerisi de olabilir. Örneğin farklı ülkelerle ilişkilerin bozulması durumunda ortaya çıkacak kayıpları telafi etmek için ticaret hacminin nasıl genişletilmesi veya Rusya pazarındaki ithal ürünlerinin hangi farklı mallara değiştirilmesi gibi v.d.)
İkinci Dünya Savaşı'nın sona ermesinden az önce -Şubat 1945- Avrupa'nın gelecekteki durumu ve yeni paylaşımların haritası ABD, İngiltere ve SSCB liderlerinin Yalta Konferansı'nda belirlenmişti.
Türkiye ve Rusya devlet başkanlarının son dört seneden bu yana artık kaçıncı kez Soçi'de buluşmaları gerek?
Ve bölgesel ilişkilerde hangi yaşamsal role sahip olacak?
5 Ağustos Soçi'sinden sonra da gelişmeler yakından izlenmeli.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish