Bir araya gelmiş kişilerin oluşturduğu toplumlarda edinilmiş ve kazanılmış haklar toplumdaki statüyü belirler, toplumlar ona göre pozitif veya negatif bir hal alarak şekillenir.
Özellikle sosyal ve siyasi alanda kazanılmış hakkın, edinilmiş hakları bastırarak yönetilen bir toplumda, ekonomik sıkıntı, sosyal çöküntüler, çürümeler, adaletsizlik baş gösterdiği gibi toplumsal çatışmaları da beraberinde getirir.
Kazanılmış hakkın, edinilmiş hakları adaletli bir şeklide yönetmesi durumunda ise hak ve adaletin sağlandığı gibi ekonomik sıkıntıdan söz etmek mümkün olmaz ve barış, kardeşlik, saygı ve sevginin hâkim olduğu bir toplum olur.
Ülkeyi yöneten irade kazandığı hakkı, kendisine kazandıran toplumun edinilmiş haklarını kazanılmış hakkından daha öncelikli ve kutsal görmeyerek önüne koyarsa, işte o zaman toplumda huzur, birlik, beraberlik yerini açlık, sefalete ve bununla beraber doğan kargaşaya bırakır.
Kişiler doğdukları andan itibaren belli haklara sahiptir. Bu hakların en başında vatandaş olmak gelir.
Bunun gereği her vatandaşın öncelikle ekonomik sıkıntısı olmadan, huzurlu ve mutlu bir şekilde yaşaması, edinilmiş haklarının öncelik sıralamasında trenin ilk vagonu olur.
Kazanılmış hak olan ve yöneten iradenin de asli görevi toplumu ekonomik sıkıtı çektirmeden, rahat, huzurlu ve mutlu bir şekilde yaşatmakla, kazandığı hakkı devlet ve milletin edinilmiş haklarının önüne geçirmemekle mükelleftir.
Buradan hareketle hukuk sisteminin düzgün işlemediği her alanda adaletsizliğin baş gösterdiği toplumlarda diğer olgulardan söz etmek havanda su dövmekten ibaret olup teferruat moduna düştüğünün altını çizerim.
Hukuk siteminin düzgün işlediği, adaletin zirve yaparak sağlam temeller üzerine oturtmuş bir toplumda ise; barış, huzur ve kardeşlik içinde, refah seviyesi yüksek yaşamanın yolu da ekonomik olgunluk seviyesini üst düzeye çıkararak orada tutma ile doğru orantılıdır.
Doğruluğu ve dürüstlüğü ilke edinmiş her kişi de sağlıklı ve huzurlu bir toplumu meydana getirmek ve sağlam temellerin atılmasında çimento vazifesi üstlenerek öncü kuvvet görevi görür.
Kazanılmış haklara sahip kişilerin edinilmiş haklara riayet ederek hareket etmesi durumunda adaletli bir paylaşım sisteminin kurulacağından, "ben" değil "biz" diyeceği için de "açlık", "yokluk", "sefalet" gibi kelimelerden söz etmek mümkün değildir.
Gelin görün ki ülkemizde kazanılmış haklara sahip kişiler yönetim şeklinde şahsi çıkarlarını edinilmiş haklara sahip halkımızın arkasına koyduğu için ekonomi dibe vurmuş, halkımız bitme noktasına gelmiş, sosyal alanda çöküntüler çoğalmış, ülke alttan alta çürümeye yüz tutmuştur.
Verimli topraklar, kazanılmış hakkın farklı toplumlara hizmet etmeye evrilmesi ile verimsiz hale getirilmiş, BTP Genel Başkanı Hüseyin Baş'ın ortaya koyduğu, "Ülkemiz portakal vererek fabrika kurdurtan bir ülkeden, fabrika satarak savaştaki 2 ülkeden buğday dilenir duruma getirilmiştir" tespiti, ülkemizin durumunu bütün çıplaklığı ile özetlemiştir.
Ayrıca, limon ve muz cenneti olan Mersin'in limanına gelen muz ve limon, tarım politikamızı özetleyen acı bir tablo olarak tarihin sayfalarında yerini almıştır.
Asgari ücretin 2 depo benzine eş değer hale getirildiği cennet ülkemiz felç edilmiş, yürüyemez hale gelmiştir.
Aynı mantalite ile hareket eden ülkemizi yöneten irade, diğer kaynaklarımızı bir kenara bırakın Avrupa ve Asya'nın ortasında bulunmamız hasebiyle ticaret açısından dünya ülkelerini çok geride bırakacak bir konuma sahiptir.
Bu kadar verimli ve stratejik bir bölgede dış ticaret açığı veriyorsak, açlık ve sefaletten bahsediyorsak, anlayın ki kazanılmış hakkı elinde tutan irade ülkemizi yanlış bir sistemle yönetiyor manası çıkar.
Ülkeyi yöneten iradenin kaşıkla verip kepçeyle alma politikası; pazar, market fiyatlarında, doğalgaz, elektrik, su faturalarında alevlerin oluşmasına neden olmuş, ülkemizin her noktasında büyük yangınlar çıkmasına sebebiyet vererek, cepleri, elleri kısaca vatandaşımızı yakmış, küle çevirmiştir.
Diğer taraftan; devletimizin imkânları ile halkımıza hizmet etmesi için kurulan, bütün altyapısı oluşturulan ve kâr eden kurumlar, ülkeyi yöneten ve kazanılmış hakkını edinilmiş hakkın önüne koyan irade tarafından devletin elindeki tekeli şahıs tekeline çevirerek "özelleştirme" adı altında belli kişilere sadece fatura kesip parayı yastık altı yapması için altın tepside ikram etmiştir.
Hepimiz bu tabloyu okuduk.
Ülke ekonomisi, çamurlu sularda fırtına altında delik bir gemi gibi kör-topal yol aldırılmaya çalışılmaktadır.
Bundan dolayı adaleti kendisine şiar edinmiş, dünya insanlığının kurtuluşu "Milli Ekonomi Modeli"ni "adaletli ekonominin" timsali olarak "benim zenginim" mantığını silip "benim vatandaşım" mantığını hâkim kılarak halkımızın hayat seviyesini yükseltip, cepleri doldurup vatandaşımızın yüzünün hep gülmesini sağlayacak temiz ellere verilmesi şarttır.
Birlik ve beraberliğimizi sağlayarak halkımızın geleceğini, yarınlarımızın teminatını garanti altına alacak, ülkemizde edinilmiş hakları, kazanılmış hakların önüne koyacak olan zihniyetle beraber olmamız kaçınılmaz bir hal almıştır.
Hep beraber "mevzusu ekonomi" olan ülkemizin bugününü göz önünde bulundurarak, yarınlarını planlamak adına ülkemizi düze çıkaracak, insanımıza güzel bir yaşam sunacak bu aklı bulup ona göre hareket kabiliyeti belirlemek vazgeçilmezimiz olmalıdır.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish