TBMM, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı ve TBMM'nin açılışının 105. yılı dolayısıyla özel oturumla toplandı.
İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, yaptığı konuşmada, İstanbul'da meydana gelen depremden etkilenen vatandaşlara geçmiş olsun dilekleri ile başlayarak Güçlendirilmiş Parlamenter Sisteme geçilmesi çağrısında. Dervişoğlu, şu ifadelere yer verdi:
Meclis'te benim arkamda yer alan duvarda 'Egemenlik kayıtsız, şartsız milletindir' yazmaktadır. Bu bir temenni değildir, dünyaya ve insanlığa karşı verilmiş bir hükümdür. Egemenlik vazgeçilemezdir, devredilemezdir. Bu bir vaat değildir, Türk milletinin tarihe karşı verdiği sözdür. Egemenlik, kanla ve irfanla kurulmuş cumhuriyetin ebedi hakkıdır. Bu bir lütuf da değildir. Türk istikbal ve istiklalinin hiçbir faninin eline teslim edilemeyeceğinin ispatıdır. 23 Nisan işte bu yüzden bayramdır.
2024 yılında 41 bin 488 çocuk hakkında mahkumiyet kararı verilmiştir. 2024 yılında suça sürüklendiği gerekçesiyle ceza mahkemelerinde yargılanan çocuk sayısı da 134 bin 383'tür. Yaklaşık 135 bin çocuktan bahsediyoruz. Sizler iş başına geldiğinizde Türkiye cezaevlerinde toplam hükümlü ve tutuklu sayısı 60 bin civarındaydı, bugün ise 400 bini aşmış durumdadır. Bu veriler ya adaletsizliğinize ya da dirayetsizliğinize delalettir. Diler ve umarım ki bundan kendinize bir pay ve ders çıkarmaya muaffak olursunuz.
"Bu sistem sınırsız yetkileri tek kişiye teslim eden bir sistemdir"
23 Nisan'ın sahibi çocuklarımız neşe dolu olmadığı gibi ben de bir o kadar mahcubiyet içindeyim. Çünkü milli egemenlikte çocuklarımızın hürriyeti gibi her fırsatta bir bahane ile gasp edilmektedir. Türk vatandaşlığı arsa karşı pazarlanırken Türk vatandaşlarının mal güvenliği kalmamıştır. Gençlerimiz hala tutunacak bir umut dalı bulamazken katillere 'umut hakkından' bahsedilmektedir. Teröristlere kahraman muamelesi yapılırken Atatürk'ün teğmenleri ordudan atılmaktadır. Kısaca Türkiye iktidarın ödeye ödeye bitiremediği diyeti haline gelmiştir. Türk milleti egemenlik haklarından mahrum bir haldedir. Çünkü 8 yıldır tüm yöntemler kullanılarak şahsilik sapağına yönü çevrilen bir Türkiye vardır. Bu sapakta hukuk yoktur gayrimeşruluk vardır. Güven yoktur, endişe vardır. Devlet yoktur, şahıs vardır. Meclis yoktur, Saray vardır. Bahsettiğim şey Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin bizatihi kendisidir.
Bu sistem Dünya'da eşi benzeri görülmemiş bir şekilde bir darbe teşebbüsünün sonucunda olağanüstü hal koşullarında gerçekleştirilen tartışmalı bir referandumla devreye sokulmuş, olağanüstü yetkilerin olağanlaştırılması ile yaşama geçirilmiştir. Bu sistem sınırsız yetkileri tek kişiye teslim eden bir sistemdir. Bu nedenle demokratik değildir. Yargı üzerindeki etkisiyle adil değildir. Dengelenemediği ve denetlenemediği için de güvenilir değildir. Ekonomi bu yüzden bozulmuştur. Yatırım bu nedenle gelmemektedir. Vatandaşımız bu yüzden ay sonunu getirememekte, emeklilerimiz feryat etmekte, gençlerimiz vize kuyruğunda gelecek aramakta, çiftçilerimiz toprağa küsmekte, paramız bu yüzden pul olmaktadır.
Bu sistem öyle bir keyfiyet inşa etmiştir ki; vatandaştan sabır istenerek iki yılda biriken döviz rezervi, siyasi hırslara kurban edilmiş, bir ayda tam 50 milyar dolar yakılmıştır. Bu sistem yalnızca Anayasamıza, yasalarımıza, kuvvetler ayrılığına, kısacası devlete zarar vermemiş, vatandaşımızın aşını, işini, ekmeğini de küçültmüştür. Çünkü hukuk yoksa, ekmek de yoktur. Millet yoksa, devlet de yoktur! Son 40 yılda, küreselleşmenin en büyük tahribatını, ulus devletler yaşamıştır. Bugün ortaya çıkan reaksiyoner tek adam rejimleri ise ulusu tamir etmek yerine, devletin cebir kuvvetini tahkim etmektedirler. Bu sebepledir ki; bugün demokrasiye ve milli egemenliğe dair bir bunalım içine düşülmüştür.
"Sayın Cumhurbaşkanı'nın milli bayramlara olan mesafesini elbette ki biliyoruz"
Cumhurbaşkanı dahil olmak üzere 19 kişiden müteşekkir kabineden de bir cumhurbaşkanı yardımcısı bir de Adalet Bakanımız buradadır. Yabancı misyon şefleri ve yabancı konuklar kadar TBMM'nin manevi şahsiyetine önem ve özen göstermenizi istirham ediyorum. Sayın Cumhurbaşkanı'nın milli bayramlara olan mesafesini elbette ki biliyoruz ama kabine yetkililerinin hiç olmazsa böylesine önemli bir günde kendilerine ayrılan yerde, TBMM'de bulunmalarını arzulardık. Bu vesileyle altını çizmek isterim ki; realizmin kolaycılığı ve konforu, hiçbirimizi dünyayı yakabilecek yeni ateşlere odun taşımaya mecbur bırakamaz. Dünya barış içerisinde bir arada yaşayabilen ulus devletlere ihtiyaç duymaktadır. Çıkarmamız gereken ders, çok uzaklarda değildir. Dünya 20. yüzyılda tek adam rejimlerinin bedelini hesaplanamaz yıkımlarla ödemiştir. Demokrasinin önemini ve değerini anlamak için, insanlık, tarifsiz acı ve kederleri tekrar yaşamak zorunda değildir. Bu sebeple hepimiz, bu çıkmaz sokaktan dönmek zorundayız. Camdan saraylarda oturan despotların birbirlerinin camlarına taş attığı bu oyuna hep birlikte son verebiliriz. İşte bu meclisin ve bu meclisi kuran iradenin, milli egemenliği bir bayramla, bayramı da çocuklarla birleştirmesinin sebebi budur.
"Israr ve kararlılıkla 'Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem' diyorum"
Binlerce yıllık şeref ve haysiyet mirasını, 20. yüzyılda yakan değil, ısıtan ve kuşatan bir ateşle taçlandırmıştır. Vicdansız bir dünyada vicdanın, esaretle dolu bir dünyada hürriyetin ve istiklalin ışığı olmuştur. Tüm mazlum milletler emin olsun ki, Türk milleti, tek adam rejimine son verip, milli egemenlik ve Cumhuriyet idaresinin meşalesini yeniden yakacaktır. Bu kutlu ateşi yeniden harlayacak olansa, Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem tezimizdir! Cumhurbaşkanlığı Hükumet Sistemi’nin Sonuçlarını ön görememiş bir iktidarla karşı karşıya olabiliriz. Ancak ne olursa olsun, O sonuçların Türk milletinin tamamını ezdiği bir tabloyla karşı karşıyayız. Cumhur İttifakı’na gönül verenler, kürsülerde ekranlarda bu hakikati dile getiremeseler de inanıyorum ki, akıl ve izan sahibi çoğunluğu bu yıkıcı sonuçların farkındadırlar. Ben, dokunulamaz değerleri olan bir parlamenter sistemden söz ediyorum. Yasaların yasası olan 'milli egemenlik' fikrinden bahsediyorum. Kuvvetler ayrılığının etkinliğinden, yargının bağımsızlığından, kurumların eşgüdümü ve işbirliğinden, denetlenebilir yürütmeden söz ediyorum. Hakimlerin, yüce Türk milleti adına karar verirken bu milletin yasalarından ve ortak vicdanından ayrılmadığı bir sistemden bahsediyorum. İşte bu yüzden, ısrar ve kararlılıkla 'Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem' diyorum.
Independent Türkçe