Mumsöndü olayını gerçek manada öğrenmek için tarihin derinliklerine inerek pak, tertemiz, fitneciler tarafından yıpratılmamış manasını öğrenmek sağlıklı olacağı gibi, kardeşlik bağlarımızın daha da güçlenmesine, bundan sonra bozgunculuk çıkaracak zihniyetlerin önünün kesilmesine vesile olacağı kanaatindeyim.
Geçmişten bugüne çıkar grupları, menfaat grupları, fesat zihniyetler, Müslümanları kardeş kavgasına tutuşturmak için Müslümanlığın tahriş olmasını ve sona ermesini amaçlayan dış güçler de Müslüman'ı Müslüman'a kırdırmak adına büyük mücadele vermekten zerre miktar geri kalmamışlardır.
Ülkemiz üzerinde kötü emeli olan zihniyetler ve işbirlikçileri farklı farklı şekillere makyajlanarak bürünen ve riyakârca Allah'ın adını anarak samimi ibadet eden dindara, başka bir gün farklı bir şekle girerek ikrar veren Müslüman'a, diğer gün farklı bir şekil ve kıyafetle kardeş kavgalarına ülkemizi gebe etmek adına hiç durmadan çalışmıştır ve çalışmaya da devam etmektedir.
Gelin görün ki bu sinsi makyajı çıkardığımızda bunların aynı kişiler olduğunu görürüz.
Buradan hareketle Allah, insanlığın doğuşundan bu yana emir ve yasaklarını peygamberleri aracılığı ile tebliğ etmiştir.
Son olarak Kur'an-ı Kerim'i Hz. Muhammed Efendimiz aracılığı ile insanlığa göndermiş ve nübüvvet yolu son bulmuştur.
Kur'an-ı Kerim ile de bütün kitapların hükmü geçersiz olmuştur. Kur'an ve O'nun canlı örneği Peygamberimiz ile de insanlığa doğru yolu göstermiştir.
Peygamber Efendimizden sonra ise Müslümanların imameti velayet ile devam etmiştir.
Velayet yolunun başı da Allah'ın emri, Peygamberimizin Gadir-i Hum'da tebliğ ettiği hutbe ile İmam Ali olmuştur.
Doğrunun tek olduğu Allah'ın kêlamı Kur'an-ı Kerim'de "AllâhümmeSalliAlâ Muhammedin ve Alâ Ali Muhammed" Salavatı, İslam'ın özünü, işin gerçek tarafını ortaya koyarak sıralamayı Allah, Resulü ve Ali'si olarak yapmıştır.
Halk arasında ise genellikle bu salâvat Ya Allah, Ya Muhammed, Ya Ali sıralaması ile işlere başlarken onları analım ki, onlarda bizi hatırlasın unutmasın manasında söylenmiş ve söylenmektedir.
Buradan hareketle muhabbeti ve bereketi bol olan günlerden Kadir gecesine yaklaştığımız şu günlerde nebatatın rengârenk çiçek açtığı gibi birlik, berberlik ve kardeşlik ateşi yakmak yerine fitne ateşini yakmaya çalışanlara kulak asmamak, pirim vermemek gerektiğinin altını çizerim.
Bütün Müslümanların Allah'ı tek, Peygamberi Hz. Muhammed Mustafa, kitabı Kur'an-ı Kerim'dir.
Edep, hayâ ve namus kavramı bütün ailelerde üst seviyede olduğu gibi 85 milyon bir, beraber ve kardeştir.
Bu kardeşliği de çekemeyen zihniyetlerin bozmasına müsaade etmemeliyiz.
Gelelim asıl konumuza; geçmiş tarihte ibadet eden Müslümanların Allah'a daha yakın olduklarını hissetmeleri, dünya işleri ile ilişkilerini kesmeye çalışmak, huşu içinde ibadet etmek adına karanlığı seçmelerine "mum söndü" denmiştir.
Bugünkü adı ile elektrik söndü diyebiliriz.
Allah ve Resulünü anmak için ibadet yapan Müslümanların bırakın "kadın erkek beraber aynı odaya girmişler" safsatalarını, hiçbir zaman bir odada beraber ibadet yapmamış, mahrem-namahrem, Allah'ın emirlerine harfiyen uymuşlardır.
İlk olarak Hünkâr Hacı Bektaş-i Veli'nin hocası Hoca Ahmet Yesevi müritlerine Allah'ı ve Resulünü zikrederken dikkatlerinin dağılmaması, dünyevi işlerle bağlarının kesilmesi adına huşu içinde Allah'ı ve Resulünü zikretmeleri için gece vakti yapılan ibadette "Mumları söndürün" diyerek ibadet yaptırmıştır.
İbadetin ardından müritler "Mum söndü, ibadet parladı" diyerek hocalarının ne kadar büyük bir zat olduklarını ortaya koyarak, onun olmadığı ortamlarda da Allah'ı zikredip ibadet ederken mumu söndürün geleneğini devam ettirmişler, yapacakları ibadetin de daha muhabbetli geçeceğini bildikleri için ibadetten önce mumu söndürtmüşlerdir.
Karanlıkta Allah'ı zikretmek dalga dalga yayılmış, böylece "mum söndü" olarak kalmıştır.
Farklı bir boyutu da İkrar vermek (Allah'a yemin vermek)de yaşanmıştır.
İkrar, hayatın birçok alanında kullanıldığı gibi, ekseriye tarikat kapısından girerken, musahip (kardeş) olurken ve dini nikâhta kullanılmıştır.
Iklar (İkrar), Allah huzurunda koşulsuz bir şeyi kabul ettiğini açıkça söyleyip, bu kabul ettiğine sonuna kadar bağlı kalacağına dair yemin vermek manasına gelmektedir. Dönüşü de yoktur.
Allah dostları, erenler tarafından alınan ikrar Müslümanı terbiye ederek, Allah'a daha da yaklaştırmaktadır.
Hünkâr Hacı Bektaşi Veli, Hocası Ahmet Yesevi'den esinlenerek samimi, ihlâslı ve dindar iki müridini Musahip yapma merasiminde ikrarlarını alırken birbirlerine; Allah yolundan taviz vermeden, Kur'an üzere yaşayan Peygamber Efendimiz ve İmam Ali gibi musahip olmaları için ikrar alınmıştır.
Gece olan ikrar alma ibadetinde Allah yolunda daha sıkı birbirlerine bağlanmaları için dua ederken mumları söndürmüş, büyük Allah Dostu Hacı Bektaşi Veli'nin bu uygulamasını müritleri de yapmaya başlamış ve böylece "Mum söndü" olarak kalmıştır.
Bundan dolayı duyduklarımızı araştırmadan fikir beyan etmemekte fayda olduğunu belirtirim.
Ülkemiz üzerinde kötü emelleri olanlara, ötekileştirici mantaliteyle hareket ederek halkımızı birbirine düşürmeye çalışan zihniyetlere, ülkemizin bütünlüğü, milletimizin birliğine kasteden fitnekârlara alet olmamanızı, birleştirici, bütünleştirici, ayağı yere basanlara kulak vermenizin, dost olmanızın, pirim vermeniz ve takip etmenizin ülkemizin harcına çimento olacağından hiç endişeniz olmasın.
Ülkemizi karıştırmak, Müslümanları birbirine düşürmek adına şu mübarek günlerde bilinçli olarak atılan içeriğini bilmeden, kelimeleri dizmeden rastgele savuran kişileri kâale almadığınız gibi, soyunu da araştırmanızı rica ederim.
Her zaman olduğu gibi dindarla, dinciyi ayırt ederek, ibadeti yozlaştıran, saptırarak fitneyi körüklemek adına atılan adımları takip etmek yerine üzerine basarak hareket kabiliyeti vermemek ülke binasına kolon olacak, birlik beraberlik sağlanarak kardeşlik tohumları yeşererek devasa bir sevgiye dönüşecektir.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish