Ramazan ayı münasebetiyle, hem dünyada hem de Türkiye'de yaşayan farklı din ve mezhepten topluluklara farz kılınan orucun sosyolojik arka planına ışık tutacağız.
Bu makalede, iman/inanç üzerinde durmak yerine, konuyu 'din bilgisi' ile 'oruç ibadetinin tarihçesi' bağlamında ele alacağız.
Ortadoğu'daki bütün din, mezhep ve inançlardaki oruç kavramı, Ari ve Sami dil kümelerindeki 'kutsal' kelimesinin yan anlamlarında kendini gösterir: 'Saadet, kutsiyet, uğur, devlet, bereket, hayır, mübarek, baht, talih, mutluluk vb.'
Genellikle kutsallık, 'Güçlü bir dinî saygı uyandıran, tapınılacak veya yolunda can verilecek derecede sevilen; karşı çıkılmaması, bozulmaması gereken; Tanrısal olan vb.' olarak tanımlanır.
Fransız sosyolog Émile Durkheim (1858-1917) tarafından ilk kez ortaya atılan 'kutsal-kutsallık', kaynağı ilahi sayılan varlığa duyulan sevgi ve korkuya dayalı bir duyguyla bağlanma durumudur.
Kutsal olan sadece varlık değildir; aynı zamanda insan, mekân, zaman ve değerlerdir.
Oruç, işte bu 'kutsal zaman' kavramının edimsel (fiili) bir sonucudur. Ramazan, paskalya, pentakost, perhiz, noel, easter, yortu, pesah, yom kippur gibi kelimeler, kutsal zamanın farklı dinlerdeki çeşitli isimleridir.
Kur'an'da kutsal zamana örnek olarak 'Kadir Gecesi', 'Ramazan Ayı', 'Hac Ayları' gibi zaman dilimlerine işaret edilmektedir.
İslam dünyasında kutsal olduğunda ittifak edilen Miraç, Regaip, Mevlit ve Berat gibi geceleri de bu kapsamda sayabiliriz.
Mesela Kadir gecesinde tan yerinin ağarmasına kadar meleklerin indiklerine ve rahmet kapılarının sonuna kadar açıldığına inanılır. Dolayısıyla bu gece kutsallık kazanarak diğerlerinden ayrılır.
Kutsal olarak kabul edilen aylar, 'Haram aylar' ve 'Üç aylar' olarak ayrılmıştır.
Haram aylar, savaşmanın yasaklandığı ve barış ayı olarak kabul edilen Zilkade, Zilhicce, Muharrem ve Recep aylarıdır.
Üç aylar ise Recep, Şaban, Ramazan'dan oluşur. Üç aylar, Müslümanların diğer aylara oranla daha fazla ibadet, zikir, dua, hayır işleriyle meşgul oldukları zamanlardır.
Ramazan ayı Kur'an'ın indirildiğine inanılan günü içinde barındırması ve oruç ibadetiyle kulların Allah'a yakınlıklarının artması, İslam Peygamberi'nin ramazan ayı dışında muharrem ayında da oruç tutmanın değerine dikkat çekmesi bakımından önemlidir.
Müslümanların bir araya gelip Allah'ı andığı namaz vaktinin kulun Allah'a en yakın olduğu anları içinde barındırması bakımından cuma günü de ön plana çıkmaktadır.
Bu arada belirtelim: İslam dininin kutsal zaman anlayışı, Yahudilik ve Hıristiyanlığın genel çizgisiyle örtüşmektedir.
Her üç dinde de egemen olan kıyamet, yeniden doğuş, son yargı, ebedi mutluluk ve ceza kavramlarına bakıldığında ortak zaman anlayışı kendini göstermektedir.
Namaz vakitleri, ramazan ayının başlangıç ve bitiş tarihleriyle olan inançsal ve toplumsal ilgileri/uygulamaları nedeniyle Müslümanlar, yukarıdaki iki dinin kutsal zaman anlayışından daha farklı düşünmektedirler.
Şia mezhebindekiler, Hz. Ali'nin doğum günü ile İslam peygamberi tarafından Ali'nin halife seçildiği tarihi kutsal sayarlar.
Şiiler, farz sayılan ramazan orucuna ilaveten Ekim 680'de yaşanan Kerbela faciası (Hz. Hüseyin ile yanındakilerin katledilmesi olayı) münasebetiyle muharrem ayının onuncu gününde mateme bürünür ve oruç tutarlar.
İlk oruç ne zaman ve kimler tarafından tutulmuştur?
Başta tarihçi Taberi (923) olmak üzere Ortaçağ İslam âlimleri ve tarih yazarları, her üç semavi (göksel) dini de tek inancın farklı aşamaları olarak gördüklerinden, Âdem Peygamber'den başlayarak sırayla çok sayıda enbiya, peygamber ve resulü aynı silsilenin tamamlayıcı halkaları sayarak bu zinciri, İslam dininin kurucusu Muhammed Peygamber ile tamamlarlar.
Ünlü tasavvufçu ve Kadirî tarikatının kurucusu sayılan Abdülkadir Geylani (1165), Gunyet'ül Talibin: Ahlâk, Tasavvuf ve İslam Âdabı isimli eserinde şu tespiti yapar:
Âdem Aleyhisselam, Resulullah'tan (sav) önce kendisine oruç farz kılınanlardandır.
İnanç silsilesinde onu izleyen Musa ve İsa peygamberlerin, 40'ar gün oruç tuttukları da yaygın rivayetlerdendir.
Hadis kaynaklarında, Yahudi peygamberi Davud'un da birer gün arayla oruç tuttuğu belirtilir.
Bu rivayetlere bakılırsa, ilk oruç, Âdem ve onu izleyen enbiya, resul ve peygamberler tarafından tutulmuştur.
Bilhassa Âdem, İdris, Nuh, İbrahim, İshak, İsmail gibi enbiya ve peygamberlerin oruç tuttuklarına inanmak semavi dinleri benimseyen toplumlarda makul ve makbul sayılsa da, tarihi veriler bu rivayetleri destekler mahiyette değildir.
Antik topluluklar arasında da bir çeşit oruç tutma geleneğinin olduğu muhakkaktır. Muhtemelen Musa, Süleyman, Davud ve İsa peygamberler de bu kapsamda oruç tutmuşlardır.
8'inci yüzyılda yaşamış menkıbe yazarı ve tarihçi İbn-i İshak, siyer (biyografi) kitabında İslam Peygamberi'nin Medine'ye hicretinden (göç etmesinden) itibaren Aşure gününde ve her ay 3 gün oruç tuttuğunu yazmıştır.
Aynı rivayet, Hanbeli mezhebinin kurucu öncüsü Ahmed bin Hanbel (780-855)'in bir eserinde de yer almaktadır.
Tarihçi Yakubi (905), kıblenin Kudüs şehrinden Mekke'ye çevrilişinden bir süre sonra farz sayılan orucun ramazan ayında tutulacağının duyurulduğunu kayda geçmiştir.
Oruç tutmak sadece İslam dinine has bir ritüel değildir, farklı inançlar tarafından yerine getirilmesi farz veya vacip olan ruhani bir kuraldır.
'Semavi dinler' diye bilinen Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslamiyet'in dışındaki milyarlarca insanı kapsayan din (Sabiilik/Mandeizm, Hinduizm, Budizm, Taoizm, Brahmanizm, Konfüçyüsçülük, Maniheizm/Manicilik; Şinto, Sih, Maya, Aztek inançları) ve Şiilik, İsmaililik, Alevilik, Dürzîlik gibi mezhep bağlılarının tuttukları oruçlar da vardır.
Bunların dışında doğacılık, çevrecilik adına veya sağlık sıhhat açısından kendilerine has bir çeşit oruç (yememek-içmemek) tutanlar olduğu gibi; tıbbi nedenlerle ve doktorların öğütleriyle farklı zaman dilimlerinde belli yiyeceklerden uzak duranlar da mevcuttur.
Oruç veya perhizin esas amacı, beden ve nefsin denetimini sağlamaktır.
Oruç geleneği
Oruç, bazen ilahi buyruk gereği, bazen de farklı maksatlarla kişinin istek ve arzularını denetleme gereği (perhiz gibi) olarak karşımıza çıkar.
Ayrı diyarlarda ve zamanlarda olsa da, hemen tüm inançsal geleneklerde oruç ritüeli, bedensel arzuları denetleyerek ruhsal ve fiziksel yapıyı güçlendirmeyi hedefler.
Perulu İnkalar, her yılın eylül ayında yöredeki hastalık, illet ve dertleri uzaklaştırmak amacıyla 'Situa' ismiyle bilinen bir şenlik düzenlerler. Hazırlık gayesiyle de gündüz oruç tutarlar.
Kuzey Amerika yerlilerinden Mi'tkmag kabilesinde oruç, toplum bilincinin pekiştirilmesi ve kişisel gelişmeyi sağlamak dâhil geniş kapsamlı eğitsel bir işleve sahiptir.
Konfüçyüsçülük ve Taoizm gibi Çin kökenli dinlerde de atalara tapınma seremonisi veya evlenme törenine hazırlık ya da zihni belli bir konu üzerinde yoğunlaştırma arzusu gibi değişik amaçlarla oruç tutulur.
Brahmanizm'de her ayın 12 ve 13'üncü günlerinde tutulan oruç, toplumun her kesimi için (hasta, ihtiyar ve çocuklar dâhil) farzdır. Kimi Brahmanlar insani arzularıyla başa çıkabilmek maksadıyla 15 gün oruç tutarlar.
Eski İran'daki Mani dininde de oruç tutulmaktaydı.
Hinduizm ve Yahudilikte, gelinle damadın nikâhtan önce oruç tutması geleneği vardır.
Bazı kültürlerde hükümdarlar, tahta geçmeden önce oruç tutmaktaydılar. Japonya'da 'Güneşin Oğlu' olarak kutsanan Japon İmparatoru'nun oruçtan sonra yediği 'kutsal bir yemek' söz konusudur.
20'nci yüzyılda ortaya çıkan ve bu anlamda nevzuhur sayılan inançlardan biri de Raelizm'dir.
Asıl adı Claude Maurice Marcel Vorilhon olan 1946 doğumlu Rael, küçükken şarkıcıymış; sonradan spor arabaları alanında gazetecilik yapıp 'Auto Po' isimli Fransızca bir dergi çıkarmış.
Vorilhin, göksel varlıkların Aralık 1973'te kendisiyle irtibat kurmak suretiyle onu 'ilohim' (ilah/peygamber) olarak tayin ettiklerini iddia etmiş.
Bu nedenle adını Rael olarak değiştiren zat, mensuplarına bedeni dinlendirip rahatlatmak için haftada sadece bir gün oruç tutmayı şart koşmuştur.
Hinduizm'de çok sayıda oruç var
Fiziksel bedensel ve içgüdüsel anlamda orucun özü şudur: Yeme ve içme eyleminden geçici olarak (belli saatler arasında) vazgeçmek.
İnanç gereği bireysel veya topluca tutulan oruçlar, pek farklılık göstermez. Hinduizm'de de oruç nefsi terbiye etmek maksadıyla senenin muayyen günlerinde ve bayramlarında tutulmaktadır.
Hindu kutsal metinlerinde oruç 'upvaas' adıyla geçmektedir. Bu sözcük manevi kazanımlar adına bedenin fiziksel ihtiyaçlarının reddi manasına gelmektedir.
Hiçbir gıda alınmayan oruç süresi, manevi esenlik sağlayan saf gıdalar içeren bir akşam yemeğiyle son bulur.
Hinduizm'de iki oruç temel sınıflandırma içinde değerlendirilir. İlki Adak orucudur. Hindu rahiplerine ek olarak farklı kast mensupları tarafından da rağbet gören oruç budur.
Tutulan dileğin gerçekleşmesi uğruna aralıksız olarak en az 15 gün sürer.
İkincisi yıllık dönemsel oruçlardır. Brahmin isimli ruhban takımı, ay takvimine göre her ayın birinci ve beşinci günü bu orucu tutarlar.
İlaveten ayın 10-11-12. günleri de oruçlu geçirilir. Bilhassa 11. günde gün boyu hiç yemek yenmez.
Kendini tamamen dine adamış 'sannyasin' zümresi ile dul kalmış kimseler bu güne özel önem verirler.
Bunlara ilaveten dört çeşit oruç türünden bahsedilebilir: Festival oruçları, hafta içi tutulan oruçlar, kameri gün oruçları ve büyüyen-küçülen ay oruçları.
Bunlarla birlikte öğleden sonra tek öğün yemek yenilen 'eka bhukta', gece bir kez yemek yenilen 'nakta vrat' oruçları vardır. Önemli bazı günlerde ise sadece kadınlar oruç tutmaktadır.
Hinduizm'de din adamları sınıfını oluşturan Brahminler yıl boyunca sık sık ve uzun süreli değişik oruçlar tutmakla yükümlüdürler.
Yirmi beş yaşına kadar dini öğrenmekle mükellef olan Brahmin, evlenip aile hayatına adım attıktan sonra ölünceye kadar kasta ait yükümlülükleri eksiksiz olarak yerine getirmeye mecburdur.
Aile hayatı basamağındaki bir Brahmin, oruç günleri dışındaki günlük yaşamında biri öğleden sonra yaklaşık saat üç civarında, diğeri akşam yatmadan biraz önce olmak üzere günde iki öğün yemek yiyebilir.
Hindular, yılda birkaç hafta veya daha uzun sürelerde yaşamak için zorunlu ihtiyaçları dışında her şeyden el etek çekerler; züht ile (sadece haram olanı değil helal olanı da bırakarak) çileci bir hayat sürerler.
Çileciliğin aşırı şekli, Hindu müminin iskelet kemikleri görünene kadar oruç yoluyla zayıflamasıdır.
Onlar oruç tutmakla deruni bir tefekküre dayanarak kendi iç dünyasını keşfetmeyi amaçlamaktadırlar.
Hindular arasında oruçlu olmanın belli bir süresi ve yöntemi bulunmuyor. Mümin, istediği saatte kendi seçtiği bir yolla oruç tutabilir.
Oruçlu olsun veya olmasın, her Hindu niyaz (dua veya bir çeşit namaz), sabır ve temizlik hususuna riayet etmelidir.
Bu süre içinde yalan söylememeli, cinsel ilişkide bulunmamalı ve hayvansal ürünler yememelidir.
Hinduların güneş tutulması sırasında, güneşin doğuşuna ve gökte tam olarak görünmesine kadar oruç tuttukları görülmüştür. Fakat güneş doğduğu zaman, bulutlar onu örterse tekrar görününceye kadar orucu devam ettirirler.
Sadece yemeklerden kendini alıkoymak mahiyetinde oruçlar yoktur. Pirinçten yapılan herhangi bir yiyecekten uzak durma orucu, kadınlara her türlü kokudan uzak durma orucu, erkeklere başta Hintyağı olmak üzere bedenine herhangi bir yağ sürmeme ve yağlanmama orucu vb Hinduizm'deki orucun farklı çeşitleridir.
Ceynizm'de oruç rahiplere farzdır
Hindistan ve çevresinde Ceynizm (Jainizm, Cainizm veya Caynizm) dinine bağlı olan topluluklar, kast anlayışı (toplumsal kesimleri sınıflandırıp alt ve üst tabakalar şeklinde tasnif etme fikri) sonucu hayattaki fiili işbölümü nedeniyle oruç tutma işini neredeyse sadece din adamlarının ibadeti ve ilgi alanı olarak kabul etmişlerdir.
Normal günlük hayatta soğan ve sarımsak dışındaki bitkisel besinleri yiyen bu dinin rahipleri, kuşluk ve akşam vakitleri arasındaki bir zaman diliminde tek öğün yemekle yetinirler.
Geleneksel anlamda Jain Dharma olarak bilinen Güney Asya kökenli din ve felsefe inananları, yılda üç kez olmak üzere bir hafta veya daha fazla süreyle oruç tutmaktadırlar.
Ay dönümünün 14. ve 18. gününde başlayan bu orucun maksadı tefekkür ve teemmül (derin düşünce ve iç muhasebe) yoluyla nefsini zapt etmektir.
Bu dinin en katı olan inanırı, gönüllü ve kutsal intikal (ahirete-öte dünyaya göçmek) maksadıyla ölene kadar oruçlu kalmaktadır.
Ceynizm'in bir kolunun mensupları, ruhun bedenden kurtarılıp ilahi varlıkla kolayca buluşabilmesi maksadıyla doyuncaya kadar yemek yemez; yumurta dâhil her çeşit hayvansal üründen uzak durur; herhangi bir cisim, organizma ve bakterinin bulunmasının önüne geçmek için sadece kaynamış su içerler.
Sih dininde oruç tanrıyı zikredip hizmet etmekten ibarettir
XV. yüzyılda Kebîr ve Guru Nanak'ın faaliyetleri sonrasında Kuzey Hindistan'da ortaya çıkan Sih dininin temeli, Guru Nanak ve haleflerinin öğretilerinde yatmaktadır.
Sih etiği, manevi gelişim ile günlük ahlaki davranış arasındaki uyumu vurgular.
Kurucusu Guru Nanak bu bakış açısını şu şekilde özetler:
Gerçek en yüksek erdemdir, ancak daha da yüksek olanı doğru yaşamaktır.
Sihizm, 'Ėk nūr te sab jag upjiā'ya vurgu yapar; yani 'Tek bir ışıktan tüm evren fışkırdı' der.
Hinduizm ve İslam dinine ait çeşitli unsurları uzlaştırmaya çalışan Sih inancı, her iki dinde mevcut olan oruç uygulamasına da karşıdır.
Guru (din önderi/adamı) Ajan'a atfedilen şu ifadeler, bu durumu ortaya koymaktadır:
Ben ne Hindular gibi oruç tutarım ne de Müslümanlar gibi Ramazan ayını ihya ederim. O'na (Tanrıya), sadece O'na hizmet ederim, O benim yegâne sığınağımdır.
Budizm'de oruç çilecilik ile özdeştir
Ana hatlarıyla Budizm, züht ve riyazet hayatına önem veren bir dindir. Züht kavramı, çileciliği ve bilhassa feragati kapsamaktadır.
Züht sadece haram olanı değil, helal olanı da bırakmayı gerektirir.
Çilecilik, bazı rahatlıklardan ve lükslerden yoksun bir hayat içermektedir. Riyazet ise, nefsin isteklerini dizginlemek için, çeşitli zevklerden uzak durmak veya onlardan kaçınmak manasına gelir.
Riyazet, özellikle haz veren bedensel faaliyetleri sınırlamayı ya da kontrol altında tutmayı hedefler.
Bu din, aşırıya kaçan her türlü zahitlik uygulamasına karşıdır.
Budizm'e göre her nevi aşırılık kişinin manevi bakımdan gelişmesini önler.
Dolayısıyla herkes, öncelikle duyu organlarının düzenli ve sağlıklı biçimde işlevini sürdürmeye yetecek derecede beslenmek ve katı riyazetten (aşırı çileci ve sakınmacı kurallardan) kaçınmak zorundadır.
Budizm ve diğer bazı dinler ile inançlarda, manevi arınmaya ilaveten yeni bir aşamaya geçiş vesilesi sayılır oruç.
Ruh ve bedenin 'yüce ve göksel nur' aracılığıyla birleştiği an (nirvana) ise, Budizm'de tam oruçtur.
Budizm'de oruç, inananları için genel dinsel bir farz değildir. Ruhban zümresine hastır. Budist, mayıs veya haziran aylarında gökyüzünde ilk görünen ayın tarihini orucun başlangıç günü sayar.
Bu gün paskalya bayramı olarak da anılır. Zira dinin kurucusu Buda'nın doğum günü, bu tarihe denk düşmektedir.
Şölen, oruç ve tefekkür üçlüsü bir arada icra edilir. Bu günde yemek, alkol ve cinsellik haram (yasak) kılınır.
Budizm'de oruç, psikolojik ve manevi sezgiye dayalı nefis terbiyesi yöntemidir. Bazı Budistler az yemenin erdeme sebebiyet vereceğine inanmaktadırlar.
Budist inanca göre; oruç vücudu arındırır, düşünceleri berraklaştırır. Oruç, kaba düşüncelerin azaltılmasını sağlar.
Budizm'de her kameri ayın dört gününde, güneşin doğuşundan batışına kadar olan süreçte oruç tutmak emredilmiştir.
Bu dört gün; ayın birinci, dokuzuncu, on beşinci ve yirmi ikinci günleridir. Bu günlerde tam dinlenmek gerektiğinden, herhangi bir iş görmek yasaktır.
İftar sofrasını hazırlamak bile yasaklanmıştır. Oruç tutanlar yemeklerini bu günlerde güneş doğmadan önce hazırlar.
Tibet'te oturan Budistler, yirmi dört saat oruç tutmaktadırlar. Bu süre içerisinde tükürüklerini dahi yutmazlar. Yirmi dört saatin sonunda oruçlarını yalnızca bir bardak çayla açarlar.
Buda'nın züht hayatı konusundaki olumsuz tavrına rağmen günümüz Budistlerinin manastır hayatı, kurallar ve uygulamalar bakımından Hindu ve Jainist (Ceynist) dini geleneklerinden büyük oranda etkilenmiştir.
Budist rahipler, tıpkı Jainist din adamları gibi normal günlük hayatlarında bile sadece güneş batmadan/karanlık çökmeden önce yemek yerler.
Gün batımından ertesi gün güneş doğuncaya kadar ağızlarına hiçbir katı yiyecek koymazlar.
Tibet Budizm'ine bağlı Lamaistler, her ay dört gün oruç tutarlar. Bir kısmı, akşamları sadece ekmek ve patates gibi nişastalı yiyeceklerle çay tüketirler.
Daha zahit yani çileci olanları ise ertesi gün güneş doğuncaya kadar hiçbir şey yiyip içmezler.
Tibetli Budistler arasında yaygın olan bir başka oruç uygulaması da 'nungnas' diye bilinenidir. Dört gün süren bu orucun ilk iki günü tamamen dua ve günah itirafına ayrılmıştır.
İkinci günün gece yarısından dördüncü günde güneş doğuncaya kadar oruçlu kimsenin tükürüğünü yutmasına veya dilini oynatmasına izin verilmez. Dolayısıyla bu süre içinde dualar ve yakarışlar açıktan değil gizlice yapılır.
Bütün Budist mezheplerince Buda'nın doğum günü kabul edilen Çin takvimine göre dördüncü ayın on beşinci gününden önceki son beş gün içerisinde sıkı bir vejetaryen diyet uygulanır ve her türlü hayvansal besinden uzak durulur.
Sabii dininde oruç çeşitleri
Antik inançların devamı sayılan ve Kur'an ile İncil'de kendilerinden söz edilen Sabii dininde oruç, hac ve namaz farz kılınmıştır.
Yüce Varlık (Tanrı) adına tutulan oruç, bu dinin beş ana şartından biridir. Ruhun terbiye edilmesi gayesiyle tutulan oruç sırasında, bu ritüeli/ibadeti zedeleyecek hiçbir davranış ve edime müsaade edilmez.
Sabiilerde kalpte, beyinde ve vicdanda tutulan oruç makbuldür. Bu süre içinde gözleriniz kötüyü görmez, ağzınız kötülüğü konuşmaz ve elleriniz kötü (haram-yasak) iş yapmaz olur.
Oruç süresince dedikodudan uzak durulmalı; kapı arkalarında başkaları dinlenmemeli; yalan söylemekten kaçınılmalı; müzevirlik ve sahtekârlık yapılmamalı; kin, öfke, kıskançlık ve ayrımcılık kalpten silinip atılmalı; cinayet ve hırsızlık gibi kötü fiillerden el çekilmelidir.
Vücudu cinsel ilişki için kullanmak, yakıcı ateşte kavrulmak anlamına gelir. İblise ve putlara tapmaktan geri durulmalı; size ait olmayan yere ayaklarınız gitmemelidir.
Yüce Varlık adına tutulan büyük oruç sırasında belli günlerde et yenilmez. Bu süre, toplamda 30 gündür.
Oruç, 12 ayın her birinde farklı gün ve vakitlerde tutulmaktadır. Mesela şubat ayındaki yeni yıl bayramından sonrasına denk gelen 15 gün boyunca oruç tutulur.
Mart ayında ise sadece bir günlük oruç vardır. Oruç vakti, genelde dini bayram öncesine veya sonrasına denk düşmektedir.
Sabii kavminin kutsal kitabı Ginza; inananları günah, şer, kötü fiil ve davranışlardan kaçınma tarzındaki bir oruca davet etmektedir.
Yukarıda belirtilen aylardaki oruca ilaveten 7 gün Güneş için, 9 gün de İyi Şans (Baht) Tanrısı İsih için sabahtan akşama kadar yenilip içilmez.
Sabiilerde elin, dilin, belin ve benzeri organların kötülüklerden uzak durmasını şart koşan kurallara 'ahlâki oruç' denilir.
Alevilik ve farklı süreçlerinde oruç
Anadolu'daki Türk ve Kürt Aleviler, Kerbela Olayı'nın yaşandığı günü matem olarak benimser ve bu günlerde 'muharrem orucu'nu tutarlar. Bu süre içinde yemek yenmez, su içilmez.
Alevi-Bektaşi topluluklar her yıl şubat ayının ikinci perşembe günü 'Hızır günü' münasebetiyle genelde salı, çarşamba ve perşembe günleri de oruç tutarlar.
Perşembe günü kurbanlar kesilir, lokmalar dağıtılır. Aynı gece ziyaretlerde mumlar yakılır.
Hızır'a adanan bu orucun ardından aynı isimle 'Cem' yapılır. Oruç boyunca geleneksel olarak Alevi köylerinde sazlar çalınır, deyişler söylenir ve Hızır Peygamber ile ilgili hikâyeler anlatılır.
Orucun ardından kavrulmuş ve öğütülmüş buğday irmiğinden gavut-qawut isimli bir pilav pişirilip içine tereyağı dökülerek tüm komşularla birlikte dua edilerek yenir.
Dersim'de Rêa Heq/Reya Haq (Hak Yolu) diye bilinen Alevi süreğine inananlar, yörede çokça benimsenen Khal Gağan (Yaşlı Bilge, Kâmil İnsan) efsanesine inanırlar.
Kısa adı Gağan olan bu bayram, yöredeki Kürt Alevilerin dünyayı algılayışındaki çevrimsel dönüşümü ifade eder.
Bu bayram bir anlamda devridaimi, sürekli değişip dönüşen uzayı, doğayı ve dünyayı simgelerken, diğer yanıyla da 'yılbaşı' addedilir.
Gağan bayramında eskiyen yıl uğurlanır, yepyeni ve bereketli/uğurlu/hayırlı bir yılın gelmesi kutlanır.
Simgesel kutsal zaman, aralık ayının üçüncü haftası ile ocak ayının ilk haftası arasında başlayıp biter.
Gağan festivalinde, salı gününden başlayan üç günlük bir oruç tutulur. Çetin geçecek kış aylarının can ve mal kaybına sebep olmaması için oruç süresince tek başına veya topluca niyaz edilir.
Yörede pir, dede ve mürşit gibi inanç önderleri varsa, cemler bağlanır.
Türkiye ve Suriye'de yaşayan Arap Alevileri (Nusayriler), Muharrem orucu tutmazlar. Genelde Ramazan ayında 30 gün oruç tutarlar.
10 Muharrem günü; 12 İmam için dua edilip Hz. Muhammed, Hz. Ali ve Ehl-i Beyt'e salâvat getirilir, adaklar kesilir, yoksullar doyurulur.
Arap Aleviler, 10 Muharrem'i matem günü olarak kabul etmezler. O gün Hz. Hüseyin'in cennetle müjdelendiğine inanırlar.
10 Muharrem'de Hz. Hüseyin cennete yürümüş, oğlu Ali Zeynel Abidin Kerbela'dan sağ kurtulmuş ve 12 İmam soyunu sürdürmüştür.
Muharrem ayındaki matemin bir gereği olarak dövünen Şiilerin aksine, gerek Arap Alevileri, gerekse Anadolu Alevileri bedenlerine eziyet etmezler.
Dürzîler; oruç, namaz ve hac gibi Sünni Müslümanlara farz kılınan İslam ibadetlerini yerine getirmek zorunda değillerdir.
Dürzî inancında bahsedilen üç ibadetin de hükmü kaldırılmıştır. Bunun karşılığında Hamza bin Ali tarafından oluşturulan yedi dini kural farz kılınmıştır.
Sünni ve Şii Müslümanlar 30 gün boyunca yemekten, gün batımından diğer gün batımına kadar yiyip içmeden, günahkâr davranışlardan kaçınıp iyilikler yaparak, örneğin yalan söylemeyerek ve günlük hayatta dürüst davranarak, gıybet etmeden ibadet edip ruhu arındırarak oruç tutmalıdırlar.
İsmaili mezhebinin Hasan Sabbahçılar olarak bilinen Nizari kolu ile ondan ayrılan Musta'ali süreği inananları, oruç tutmanın hem mecazi hem de gerçek anlamına inanırlar.
Her iki yolun inananları, Sünni ve Şiiler gibi farz kılınan ramazan orucunu tutmaktadırlar. Onlara göre metaforik/mecazi anlamdaki oruç, ilahi gerçeğe ulaşmaya çalışmak ve bu hedeften uzaklaşabilecek dünyevi faaliyetlerden kaçınmaktır.
İsmaili, özellikle, oruç tutmanın ezoterik (bâtın) anlamının, 'ruhun oruç tutmasını' içerdiğine inanır.
Bu sayede onlar, sadece günahkâr eylemlerden kaçınarak ve iyilikler yaparak ruhu arındırmaya çalışırlar.
Yine de her yıl ramazan ayı boyunca dünyanın her yerinde hepsi değilse de birçok Nizari İsmaili oruç tutarlar.
Devrin imamının peygamberden daha üst mevkiide olduğuna inanan Nizariler ramazan ayının 20. gecesinden oruç tutmaya başlar, ertesi gün öğle vaktine kadar devam ederler.
Aynı farz, yeni ayın ilk görünmesine denk gelen ilk cuma günündeki 'Şukravari Beej' orucu için de geçerlidir.
Not: Yazının ikinci bölümünde, Zerdüştîlik, Ezdîlik ile üç semavi dindeki oruçlar ele alınacaktır.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish