"Deng-bej"

Prof. Dr. Ahmet Özer Independent Türkçe için yazdı

Bugün size farklı bir konudan, dengbejden, bir dengbejin ölüm anından, dengbejlerin şahı ünlü dengbej Evdalé Zeynıké'den bahsedeceğim.

Ama onu anlatmadan önce bir anektod aktarmam gerekiyor. 


Paşa ve üç karısı

Bir zamanlar, büyük ve güçlü bir ülkeyi yöneten bir padişahın dört eşi varmış. Paşa en çok dördüncü eşini severmiş; bir dediğini iki etmez, her şeyin en güzelini, en iyisini ona verirmiş.

Paşa üçüncü eşini de çok severmiş; bu güzelliğin bir gün kendisini terk edebileceğinden korktuğu için, onu çok kıskanır, üzerine titrermiş.

İkinci eşini de severmiş; kendisine karşı her zaman iyi ve sabırlı davranan eşi, padişahın ne zaman bir derdi olsa daima onun yanında bulunur, sorunun çözümünde ona destek verirmiş.

Asıl karısı birinci eşiymiş. Onu en karşılık beklemeden seven, sağlığına ve hükümranlığına en büyük katkıyı sağlayan bu eşi olmasına rağmen, padişah birinci eşini sevmezmiş ve onunla hiç ilgilenmezmiş.


Gel zaman git zaman paşa ölümcül bir hastalığa yakalanmış, azrail ona haber göndermiş: "Paşa, tedbirini al, canını almaya geliyorum" diye.

O hiç ölmeyecek gibi düşünen, her emri yerine getirilen, kendini güçlü sanan dünyanın en kudretli adamı birden bire korkmuş, şaşırmış ve o şokla çok sevdiği dördüncü hanımın yanına koşmuş:

"Sen benimle geleceksin değil mi?" diye sormuş; "Bilirsin ben yalnız kalamam, hele kabirde hiç."

Dödüncü eşi: "Valla Paşa kusura bakma gelemem" demiş.

"Yahu hani ölümde kalımda beraber olacaktık" diyecek olmuş, kadın "O lafın gelişiydi, şimdi iş ciddiye bindi, gelemem" deyince; Padişah, soluğu üçüncü hanımın yanında almış, nasıl olsa ona bunca mal mülk verdim o gelir diyerek gidip durumu izah etmiş;

"Sen benimle geleceksin değil mi?" diye sorunca, üçüncü karısı "Yalan yok" demiş, "Mezarin başına kadar gelirim, seni gömeriz, sonra da başkasına giderim" demiş.

Bunu duyan Paşa iyice yıkılmış. Ben ne yaptım diye dövünürek çıkmış ordan, ikinci karısına koşmuş.

"Her sorunumda her zaman yanımda olan bana yardım eden sendin, bu sorunumda da bana yardımcı olur musun?"

İkinci eşinden; "Bu sorunun için hiçbir şey yapamam, olsa olsa sana mezarına kadar eşlik eder, güzel bir cenaze töreni yaptırır ve yasını tutarım" karşılığını almış.


Büyük bir hayal kırıklığı yaşamakta olan paşa birinci karısnın yanından geçip gidiyormuş, hiç yüzüne bile bakmadan.  

Tam o esnada birinci eşinin sesi ile irkilmiş. "Ne o paşa, bugün çok melül ve mahzünsün" demiş birinci eşi.

Paşa ona cevap verme tenezülünde bile bulunmamış. Çünkü ona değer vermezmiş. Ama kadın arkasından seslenmeye devam etmiş "Merak etme Paşa, ben seninle gelecem" demiş.

Bunu duyan Paşa bir kez daha şok olmuş. Hemen oracıkta Allah'a yalvarmış, "Azraile söyle, bana biraz mühlet versin, şu yanlışımı düzelteyim, sonra canımı alsın", diyerek.

Azrail'den jet yanıt gelmiş "Pazarlık yok Paşa, sen onu baştan düşünecektin."    


Kısadan hisse: Yaşamda hepimiz 4 eşliyiz:

Dördüncü eşimiz; vücudumuz ve onun arzuları; yemek, içmek, cinsellik vb. Onun güzel görünmesi için ne kadar zaman, kaynak ve çaba harcarsak harcayalım öldüğümüzde bizi terk edecektir.

Üçüncü eşimiz; sahip olduğumuz servetimiz ve statümüzdür; öldükten sonra başkasına gider. Nitekim bu kadın seni gömer başkasına giderim demişti.  

İkinci eş; ailemiz ve dostlarımızdır. Bu sevdiklerimizin de yapabileceği bir şey yok, bu dünyadan gözleri yaşlı bizi uğurlamaktan başka.

Birinci eşe gelince; işte o kişiliğimizdir, nereye gidersek gidelim bizimle gelecek olan odur. Bu dünyada o konuşulur, inanıyorsanız öbür dünyada da hesaba çekilecek de bu ameldir.

Ne ki yaşarken diğerlerine önem verir bunun yüzüne bile bakmayız. Hatta mal, mülk, para pül, mevki makam için onu bozuk para gibi harcarız, oysa bize asıl lazım olan odur. Adamı, adamlığı belirleyen de odur.

Unutmayalım!... Yediklerimiz değil, hazmettiklerimiz bizi güçlü kılar. Kazandıklarımız değil, biriktirdiklerimiz bizi zengin yapar.  

Okuduklarımız değil, hatırladıklarımız bizi bilgili yapar. Başkalarına verdiğimiz öğütler değil, bizzat uyguladıklarımız bizi insan yapar.

Şimdi bu minval üzere gelelim EVDAL'a.


Deng ve Evdal

İşte Evdal bize yaşamı ve yaptıkları ve yapıtlarıyla bunu söylemiştir. Bunu anlattıktan sonra şimdi size Abdalé Zeynikéyi kısaca anlatabilirim.     

Deng, sestir; bej ise söylemek demektir. Dengbej söyleyen, sesi söze döken adam demektir.

Nitekim insanı diğer canlılardan ayıran en önemli özelliklerden biri eliyle alet, adavat ve teknolji yaratmaksa; diğeri de sesi eğip bükmesi, ondan kelimeler türetmesi, kelimelerden cümleler kurması, cümlelerden destanlar, masallar, kitaplar oluşturmasıdır.  


Renkler, çizgiler, kokular 

Çünkü yaşam en nihayetide çizgilerden, renklerden, kokulardan ve seslerden müteşekildir, hatta bunlardan ibarettir desek abartmış olmayız.  

Bütün varlıklar bir uzun bir kısa çizginin eğilip bükülmesi ile şekil alır ve bu şekiller renklerle çeşitlenir,  bizim onları tanımamızı, hatırlamamızı sağlarlar.

Siyah ile beyazın karışımından ve ayrışmasından onlarca renk meydana gelir, biz bir çok şeyi renkler sayesinde bilir ve birini dğerinden ayırırız ve kokular, kokular vardır yaşam boyu unutmadığımız.

Annemizin yaptığı bir pastanın kokusunu ya da sevdiğimiz bir inasanın kokusunu ya da kırlardaki çiçeklerin kokusunu yıllar yılı unutmayız. 


Ses 

Ve nihayet sesler, evet düşünsenize eğer ses olmasaydı bu dünya nasıl olurdu?

Sağırların diyaloğundan daha ağır ne olabilirdi ki; sessiz bir dünya yaşanmaz olurdu herhalde.

Sözsüz bir dünya iletişimsiz, iletişimsizlik ise sevgisiz, dugusuz bir dünya olurdu ki böyle bir dünya tatsız tuzsuz bir dünya olurdu.

İşte bu yüzden sesler çok önemli ve daha da önemlisi bu sesleri eğip bükenler, yani dengbejler, yani stran söyleyenler çok çok önemli.


Stran   

Stran, dengin söze türlü avazlarla dökülüşüdür, dokunuşudur. Stranbej da tıpkı dengbej gibi sesi söze döken, sözleri ise avaz avaz söyleyendir. Tıpkı kulam ile kulambej gibi.

Öylesi de var ki sözü ve söylemi ile, destanlar yaratır. İşte o dengbejlerin şahıdır. 


Evdal  

Evdalı Zeyniki bir dengbejdir. Bir stranbejdir. Bütün dengbejlerin şahı kılamların efendisidir.

O Evdaldır, Evdalı Zeynikı, yani Zeyne'nin oğlu Evdal. 

Değerli dostum, ışıklar içinde yatsın, Mehmet Uzun, o müthiş tekniği ve engin bilgisi ile dengbejlerle ilgili bir deneme kitabı yazmış ve "Abdalın Bir Günü"nü romanlaştırmıştı.
 

 

Ben de onun yolundan giderek Evdalı yeniden başka bir tarzda yazmak istiyorum.

Bu bağlamda Çıldırandaki Evdiyé Lép Zerin'i, Beyazittaki İsak Paşa'yı, Toprakkaledeki Sürmeli Mehmet Paşa'yı, Dersimi, Kozanı, kanadı kırılmış turnayı, yoksulluğu ve Evdal'ın sesini, avazını, sözünü yazmak istiyorum.


Giden ve kalan

Yukarıdaki hikayede olduğu gibi, insanlar yaşarlarken bu dünyada genellikle makam, mevki, servet, şan ve şöhret ararlar. Zamanı yarıp yaşamaya çalışırlar. Bunun için türlü işler yaparlar.

Ama bu amaçla yola çıkanlar kalıcı olamazlar.  Çünkü sonunu düşünen kahraman olamaz. Fakat bunu düşünmeden iş yapanlar, değer yaratanlar kalıcı eserler bırakırlar ve bu esrleri ile yaşarlar.  

Böylece ölümün elinden bir şeyler kurtarıp ölümsüzleşirler. Çünkü ölümsüz insan yoktur, ölümsüz eser vardır.  


Veda

Evdalé Zeyniké sesi ile sözü ile stranı ile bunu başarmış ender kişilerden biridir. Yüz on yaşında ölüm döşeğindeyken iki oğlunu ve kızını yanına çağırır, her birinin elini tutar ve onlara şöyle der:

Evlatlarım, ben Evdalé, 'Evdalé Zeynik' olarak bu darı dünyaya geldim, yaşadım, şimdi de geçip gidiyorum. Size mal, mülk bırakmadım. Tek sahip olduğum sesimdi, sedamdı, onunla birşeyler yapmaya, yaratmaya çalıştım. Şimdi göçüp giderken bu dünyadan size onları bırakıyorum.


Var olmak ya da varlıklı olmak 

Peki, Evdal isteseydi sesi bir kenara bırakıp, malın mülkün peşinden gidemezmiydi?

Gidebilirdi. O zaman Evdal olmazdı, dengbejlerin şahı Evdal olamazdı.

Nitekim birgün yanında stran söylediği Sürmeli Mehmet Paşa Evdalé çok beğendiği için, yanında kalması için ona bir köy bağışlar. "Bu köy arazsisi ve içindekileriyle senindir" der.

Evdal gidip günlerce o köyün, arazilerin içinde dolanıp durur. Sonunda Sürmeli'nin huzuruna çıkıp, "Ben bu köyü alamam Paşa" der. 

Paşa, Evdala şaşarak bakar ve "Neden, kim almaz ki bu kadar srevti Evdal?" diye sorar. 

Evdal, ona şöyle cevap verir:

Ben dengbejim Paşa, ağa değilim. Eğer bu köyü alırsam köy ağası olurum, oysa ben dengbej kalmak istiyorum.


Bunun üzerine Sürmeli yaşadığı müddetçe onu darda komamış, ama o ölünce de Evdal nüthiş bir yoksulluğun pençesine düşmüş. 

Eğer Evdal o gün, o köyü alsaydı bu gün bizim andığımız Evdal olamazdı. Sıradan gelip geçen, kimsenin anmaya değer bulmadığı bir köy sahibi olarak yaşar geçer giderdi.

Ama o öyle yapmadı. O Evdal olarak kalmayı yeğledi. Bu yüzden ünü dört bir yana yayılan Evdalé Zeyniké oldu.

Kadim kültürün taşıyıcısı, sözün ustası ve dengbejlerin şahı olarak ün saldı, bu dünyaya nam saldı. Söyledi, yaydı ve göçüp gitti, iz bırakarak, tıpkı bir kuyruklu yıldız gibi…


Ölüm meleği ile randevu

Nihayet o an gelmişti. Ölüm meleği ile randevusu vardı Evdalın. Çocuklarına sevdiği kılamları ezberlettirmek istiyordu göçüp gitmeden.

Son demlerini yaşıyordu. Kendini zorladı,  biraz kaykıldı, ileri çıktı, beline bir yastık daha istedi "Şimdi beni iyi dinleyin" dedi ve şöyle devam etti:

Benim çok stranım var, hepsini şimdi söyleyemem, ama içilerinden bir kaçı var ki unutulsun istemem. Oğlum Emin şimdi ben bunlardan Xozane Lé Xozane'yi söyleyecem sen tekrarla ve ezberle, kızım sen de Dersimé le Dersimé'yi tekarar et ve ezberle...


Bir diğerine de "Ölüm yoksulluktan yeğdir" stranını söyledi ve  sonra onlara biraz uyuyacağım dedi ve gözlerini kapadı, uzun bir uykuya daldı. Bir daha geri dönmedi. 


Ve gidiş…

O zaman yüz on yaşındaydı, bir daha bu uykudan uyanamadı Evdal. O öldü ama ölümün elinden çok şey kurtarmıştı.

Onları toplumun içine saldı. Herbiri başka yaşamlarda yeniden var oldu, söylendi bugüne kadar geldi.

Özellikle aşka ve yoksulluğa dair destansı kılamları çok etkili oldu toplumda. Dilden dile söylendi geldi. Kürtçenin yasaklı olduğu zamanlarda bu kültürün taşıyıcısı oldu.

Ve bundan sonrasına da gidecek daha nice kılamları. Evdal bu gün yok ama sözü ve stranı var, onlar hep yaşıyacak...

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU