Birkaç gündür Afganların ve İranlıların kullandığı sosyal medya platformlarında rahatsız edici görüntüler dolaşıyor.
Cep telefonuyla çekilip sosyal medyaya yüklenen videolardan birinde İranlı bir grup sokak ortasında bir Afgan'ı evire çevire dövüyor. Arada adamın canhıraş sesi duyuluyor; "Benim günahım ne, size ne yaptım ben" diye bağırıyor.
Bir başka videoda İranlı bir yetişkin, 10-12 yaşlarında bir Afgan çocuğu tokatlıyor, acıdan gözlerini yuman çocuk başını sağa sola sallasa da adamın darbelerinden kurtulamıyor.
Bir başka videoda da İranlı bir Beluç, 15-16 yaşlarındaki bir Afgan çocuğu yakalamış bir yandan işkence ediyor, aynı anda da onu, Afganlar hakkında ağza alınmayacak sözler söylemeye zorluyor.
Çocuk ağlayarak adamın sözlerini tekrarlıyor mecburen.
Sosyal medyada dolaşan bu görüntüler gerek Afganistan'da gerekse yurt dışındaki Afganlar arasında büyük bir infial yarattı.
Onlardan kiminle konuşsam, barut fıçısı gibi, İran adını duyduklarında büyük bir nefretle yüzlerini ekşitiyorlar. Ve ağızlardan tek bir sözcük dökülüyor: intikam.
İran devletinin ve halkının Afganlara kötü davranması, yeni bir şey değil. 1980'li yılların başından beri devam ediyor bu durum.
Ama son toplu linç olaylarına neyin yol açtığı bilinmiyor. Bilinen tek şey; günde 2-3 bin Afgan'ın sınırdan kaçak olarak İran'a geçiş yaptığı ve İran kentlerinde artan Afgan nüfusu.
Elbette göçmenlerin karıştığı hırsızlık, yankesicilik veya kavga gibi ufak tefek olaylar olabilir; ama bunların hiçbiri, savunmasız insanları sokak ortasında, kent meydanlarda toplu şekilde linç etmenin gerekçesi olamaz.
Suça karışanlar polise teslim edilir ve adil bir şekilde ceza alır.
Ama İran'da durum farklı. Onlarca olayda bir Afgan, etrafına toplanan yüzlerce İranlı tarafından tartaklanıp dövülürken, İran polisleri birkaç metre ileriden seyrediyor.
İran hükümetinden olayları önlemeye yönelik hiçbir girişim olmadığı gibi bir açıklama da yok.
Afganlar akınlar halinde sosyal medya üzerinden öfkelerini kusup intikam yemini ederken, bazı Taliban komutanları da İran'da intihar saldırıları düzenleyebileceklerini açıkladı.
ABD'deki bir grup Afgan da New York'ta toplanıp İran'da Afganlara karşı yapılan saldırıları kınadı.
Hemen belirtelim; Afganlar, İranlılar gibi boş yere bağırıp çağıran bir millet değildir. Afganlar bir tehdit savuruyorsa, özellikle de intikam yemini ediyorsa, bunu dikkate almak zorundasınız.
Bir Hint atasözü, "Tanrı, Afgan'ın intikamından korusun" der. Yani, Afganlar intikam yemini ediyorsa, bundan kurtulma şansınız yoktur.
Çok iyi hatırlıyorum; 2006 yılında Helmand ilinde İngilizlerle bölgenin yerel Afgan liderleri arasında bir toplantı yapılmıştı.
Çölde kamp kuran İngilizler, yerel liderlerden Taliban'a karşı kendileriyle işbirliği yapmalarını yoksa, kendileri için durumun hiç de iyi olmayacağını belirtmiş, yani açıkça tehdit etmişlerdi.
Afganların cevabı şu olmuştu:
Biz her şeye hazırız, ama siz de bol bol tabut hazırlayın, ihtiyacınız olacak zira.
İngilizler Afganların tehditlerini bıyık altından gülerek hafife aldıysa da, ben olacakları tahmin edebiliyordum.
Nitekim, çok geçmeden iki taraf arasında çatışmalar başlamış ve Helmand'dan Kırgızistan'daki Amerikan üssüne (Manas üsüne) asker tabutu taşıyan İngiliz helikopterleri, olağan bir görüntü halini almıştı.
1997'de Taliban, Mezar-i Şerif ketini ele geçirdiğinde 11 İran diplomatını, Tahran'ın "asarız, keseriz" tehditlerine aldırmadan idam etmişti.
İran, Afgan sınırına 200 bin asker yığmıştı, karşısında ise en büyük silahı kalaşnikof olan 5 bin kadar baldırı çıplak Taliban militanı vardı.
Taliban "Yüreğin yetiyorsa, gel" diyordu ama 200 bin İran askeri bir hafta süren gergin bekleyişten sonra tek bir mermi bile atmadan sessizce dağılmıştı.
Çok uzağa gitmeye gerek yok; Rusların, Amerikalıların ve NATO'nun baş edemediği Afganların gözünde İran, tek bir ciddi darbe ile dağılabilecek kumdan bir kale veya kağıttan bir kaplan.
Hatırlayın, 1980'li yıllarda İran'ın nüfusu 33 milyon, Irak'ınkı ise 16 milyon civarındaydı ve İran ekonomik olarak da o yıllarda Irak'ın en az iki katı kadardı.
Buna rağmen Saddam, İran'ın iki kentini 8 yıl boyunca elinde tuttu ve en sonunda İran, Saddam'ın barış şartlarını kabul ederek kentlerini kurtarabildi.
Ve Humeyni, Saddam'ın şartlarını kabul etmek, benim için zehir içmek gibiydi, demişti. Ertesi yıl Humeyni vefat edince, Alman Bild gazetesi, "Humeyni gerçekten zehir içmiş olmalı ki hemen öldü" diyerek yere göğe sığdırılamayan Büyük Ayetullah'ı alaya almıştı.
İran, Taliban'ın derme-çatma rejimi karşısında son derece donanmlı ve güçlü görünebilir. Ama orduları ordu yapan, elindeki silahları, cephanesi, topu-tüfeği değildir.
Aksine, halkların kaderini belirleyen, cesaret, azim, kararlılık ve inançtır. Kolu kanadı kırık küçücük Ukrayna'nın bugünlerde dünyanın ikinci büyük süper gücü karşısında sergilediği olağanüstü direniş, çelik gibi bir irade ile ölüme meydan okuyan bir cesaretin birleşiminden başka bir şey değildir.
Ukrayna tarihinde ilk defa böyle bir şey sergiliyor. Afganlarsa bunu her 20-30 yılda bir tekrarlıyorlar.
Öyleyse, İran aklını başına almalı ve Afgan lincine bir an önce son vermelidir. Sovyetleri ve ABD'yi dize getiren Afganların öfkesi, İran'ın canını çok fena yakabilir.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish