Yenilenen 23 Haziran İstanbul seçimlerinin ardından CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğu'nun önerisiyle gündeme gelen sistem tartışması meselesini Sabah, Karar ve Habertürk köşe yazarları bugünkü yazılarında gündeme taşıdı.
Karar gazetesinden İbrahim Kiras, "Başkanlık rejiminden dönüş olur mu?" başlıklı yazısında Türkiye'de yönetim sorunun kaynağının parlamenter sistem olmadığını söyledi, 1982 anayasasına işaret etti:
AK Parti’nin Başkanlık rejimine geçiş önerisi ilk gündeme geldiği günlerde, bu sistemin Türkiye’nin idare geleneğine uygun olmadığını yazmış, ülkemizdeki yönetimle ilgili problemin kaynağının parlamenter düzen olmadığını ileri sürmüştüm. Yönetimle ilgili problemin iki kaynağı vardı: İlki, 1982 anayasası ile cumhurbaşkanlarına haddinden fazla yetki tanınmış olması. İkincisi, “eski Türkiye”de milletten yetki alan sivil siyasetin bu yetkiyi başta asker ve yargı olmak üzere bürokratik elitlerle paylaşmak durumunda kalmasına yol açan “vesayet” düzeni. (...) “Türk tipi başkanlık” modelinin mahiyeti tam olarak ortaya çıkmadan önce, 2015’de şu soruyu sormuştum: “Türkiye’deki bürokratik vesayet düzeni artık büyük ölçüde ortadan kalkmış olduğuna göre, Erdoğan’ın başkanlık sistemiyle ilgili talebi hâlâ geçerli ve haklı bir talep mi?” (...) Yeni yönetim modeli devlette denge ve denetleme mekanizmalarını ortadan kaldıran, kuvvetler ayrılığı prensibine son veren, iktidarı kişiselleştiren, meclisi göstermelik hale getiren bir mahiyet taşıyordu. Ne dünyada bir benzeri ne de siyaset bilimi literatüründe karşılığı vardı. (...) Yeni yönetim modeli devlette denge ve denetleme mekanizmalarını ortadan kaldıran, kuvvetler ayrılığı prensibine son veren, iktidarı kişiselleştiren, meclisi göstermelik hale getiren bir mahiyet taşıyordu. Ne dünyada bir benzeri ne de siyaset bilimi literatüründe karşılığı vardı.
Sabah gazetesi Ankara temsilcisi Okan Müderrisoğlu da son yazısında aynı konuyu farklı bir bakış açısıyla ele aldı.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Müderrisoğlu, "Sistem tartışması görünümlü kurgu!" başlıklı yazısında tartışmanın "Cumhurbaşkanı'nın tarafsızlığı" üzerinden başlatıldığını belirtip asıl hedefin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olduğunu söylüyor:
Daha seçim gündemi başlamadan önce Cumhurbaşkanı, Devlet Denetleme Kurulu'nu görevlendirmişti. Konu, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nin bir yıllık performans raporunun hazırlanması idi. Ki şu sıralar, kamu kurumları yeni sistemin uyum sorunu yaşanan yönleri ile iyileştirme önerilerini Cumhurbaşkanlığı'na göndermekteler. Bu özellikli çalışma sürerken CHP Genel Başkanı, "Cumhurbaşkanı'nın tarafsızlığı" üzerinden bir tartışma başlatmayı denedi. Esasen, tartışmaya açmak istediği hususun sistemin işleyişinden ziyade bizatihi Cumhurbaşkanı olduğu da aşikârdı! Kabul edelim ki... Ardı ardına gelişen referandum ve sıcak seçim süreçleri hem Cumhurbaşkanı'nı açık hedef haline getirdi hem de sistemde siyasi paratonerler de kalmadığı için makamı örselemek isteyenlere kapı araladı.
Evet, bu aşamada sistemik ince ayara ihtiyaç olduğu ortada. Ancak... Cumhurbaşkanı ve Genel Başkan kimliği arasındaki dengeye şu an radikal biçimde müdahale edilmesi, AK Parti'de "dual yapı" oluşturulmasına kadar varan formüller geliştirilmesi, çözümün değil problemin kaynağı olmaya aday. Hepimizin bildiği gibi Cumhurbaşkanı'nın mutlak taraf olmasını gerektiren konu başlıkları ister istemez günlük siyaset alanının ve rekabetin de ana unsuru. Halkın doğrudan oyları ile seçtiği ve seçimde güvenoyu vererek hükümetini kurmasını onayladığı Cumhurbaşkanı'nı, oyun kurucu olmaktan uzaklaştıracak hamleler, iyi niyet taşısalar bile AK Parti bünyesinde öngörülmeyen neticeler doğurabilir.
Sabah gazetesi yazarına göre Cumhurbaşkanı'ndan alışılmış anlamda tarafsızlık rolü oynamasını beklemek ise gerçekçi değil:
Buradan mühim olan husus "demokratik kültür ve olgunluk sınırları" içinde Cumhurbaşkanlığı makamına takdir yetkisi ve tercih alanı bırakılmasıdır. Siyasi sürtüşme çıkarma potansiyeli yüksek olaylar ve konularda; Cumhurbaşkanı'nın, parti genel başkanı şapkasını giymesine gerek bırakmayacak mekanizmalar kurulması da parti kurumsal kimliğinden polemik siyasetini yönetecek isimler ileri sürülmesi de mümkündür.
Konuyu bugünkü köşesine taşıyan yazarlardan biri de Habertürk'ten Muharrem Sarıkaya.
Sarıkaya, Cumhurbaşkanlığı-Parlamenter sistem tartışmasını Anayasa üzerinden değerlendiriyor, parlamenter sistem sonrası oluşması muhtemel meclis aritmetiğine dikkat çekiyor.
Sarıkaya'ya göre Türkiye'nin sonbaharda tartışacağı birinci konu başlığı bunun üzerinden şekillenecek:
Yerel seçim öncesinde de vardı ama yenilenen İstanbul seçiminin sonucu süreci hızlandırdı. Seçim ile başlamıştı, şimdi TBMM’de Anayasa İttifakına dönüştü. Bir yanda AK Parti ile MHP’nin “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi devam etmeli; aksayan yönleri varsa düzeltilmeli” diyen Cumhur İttifakı. Karşısında ise CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun yeni Anayasa çağrısına, İYİ Parti lideri Meral Akşener ve HDP Eş Başkanı Sezai Temelli’nin “Sistem bu haliyle kriz yaratıyor; yeni bir Anayasa yapmalıyız” sözleriyle oluşan “parlamenter sistem” ittifakı... Burada dikkat çeken seçim döneminde CHP- İYİ Parti ve SP Millet İttifakı’nın bileşenlerini oluştururken, işbirliği içinde olan HDP'nin de bu kez ana unsur haline dönüşüyor olması. (...) Bu sistemin eskiye döndürülmesine yeter mi derseniz, orası biraz karışık. Çünkü Parlamentodaki sandalye sayısı açısından bakıldığında AK Parti ile MHP’nin TBMM’de (291+49) 340 gibi ezici çoğunluğu sürüyor. CHP, HDP ve İYİ Parti’nin toplamı ise (139+62+39) 240 sandalye. Bu şekliyle bakıldığında Anayasa tartışmasının önem arz etmeyeceği savı ileri sürülebilir. Ancak ortada yeni bir durum var. O da AK Parti içinden çıkması için çalışmalarını sürdüren iki parti. Dikkat edilirse, parti kurma çalışmasını yürüten hem Ali Babacan hem de Ahmet Davutoğlu da parlamenter sistemi savunuyor. (...) Anlaşılan o ki gelecek haftadan itibaren tatile girmesi öngörülen TBMM’nin sonbaharda açılmasıyla birlikte önünde yeni bir gündemi olacak. Yeni partilerin kuruluş aşamasını da tamamladığı bir süreçte, tartışılan konu TBMM’nin aritmetiğinin yanı sıra yeni Anayasayı da kapsaması kaçınılmaz olacak.
Independent Türkçe