Yakın zamanda güncellik kazanan Türkiye-İsrail ilişkilerinin normalleşmesi hususu, genelde lobiciliği, özelde de Türk Yahudi Lobiciliği konusunu gündeme getirdi.
Konuya girmeden önce Türkiye-İsrail ilişkilerinin 1990'lı yıllarda stratejik ittifak düzeyine nasıl gelebilmiş olduğunu anlamak ve bilmek önemlidir.
Bu hususa ilişkin gerekçeler arşivlerimizde oldukları cihetiyle devlet organları tarafından bilinmekle beraber gerek Türkiye gerekse İsrail ve ABD akademyası tarafından iyi bilinmemekte ve bu ikili ilişkilerin bu denli gelişebilmiş olması kamuoyunda 1991 Madrid ve 1993 Oslo İsrail-Filistin görüşmelerinin olumlu havasına bağlanmakta ve böyle gerekçelendirilmektedir.
Oysa bu ilişkilerin gelişme süreci ve takvimi İsrail-Filistin barış arayışlarından hem bağımsız hem de bunların epey öncesine tarihlenmekte olduğu görülür.
Tezin içeriğini merak edenler arama motorlarına Türk Yahudi Lobiciliği ve Denis Ojalvo yazarak söz konusu tezin detaylı bir özetine erişebilirler.
1. 'Türk Yahudi Lobiciliği' bir kavram olarak neye karşılık gelmektedir?
Türk Yahudi lobiciliği denildiğinde anlaşılması gereken şey, Türkiye'deki Yahudi establishmenti'nin yani kurumsal yapısının T.C. Devleti tarafından dış siyasetinin hedefleri bağlamında seferber edilmesidir.
Bu, ABD Cumhurbaşkanı yönetimindeki yürütme erkine; ama özellikle yönetimin Türkiye lehindeki olası tasarruflarını kısıtlama imkânı olan ABD Kongresi'nin üyelerine etki edebilen lobilere erişim bağlamındadır.
Lobicilik olgusunun muhtelif yönleri ve araçları vardır.
Araçlardan bir tanesi, ABD kanunları çerçevesinde işleyiş tarzı kayda bağlanmış olan profesyonel lobicilik şirketleridir.
Bu şirketler ABD Kongre üyelerinin kurmayları ile ilişki kurarak Kongre'de çıkarılması arzulanan veya arzulanmayan kanunlara ilişkin oylama sonuçlarının etkilenmesi için çalışmalar yaparlar.
Sonuçları itibarıyla Türkiye'yi yakından ilgilendiren lobicilik faaliyetlerinin amacı budur.
Örnek verelim:
Türkiye'nin ABD yönetiminden talep ettiği F-16 yenileme teçhizatının satışının gerçekleşebilmesi için söz konusu kararın ABD Kongresi tarafından onaylanması yani bu konuda yasama yapılması gereği vardır.
Ancak, lobicilik şirketlerinin bu konuda yapabilecekleri etkinin sınırları vardır.
Söz konusu etkinin netice alıcı olabilmesi için gerekli olan şey ise bu Kongre üyelerinin seçmenlerinin tavlanmasıdır.
Kongre üyelerinin, seçmenlerinin karşı çıkabileceği bir kanuna olumlu oy vermeleri tekrar seçilebilmeleri açısından zararlı olacağından söz konusu kanunu destekleyemeyecekleri açıktır.
Burada, ülkemizin ABD'de yürüteceği kamu diplomasisi ve halkla ilişkiler faaliyetleri olmazsa olmaz bir önem kazanıyor.
Bunun başarılı olabilmesi için ABD'deki çeşitli STK'larla iş birliği yapılıp hedef seçmen kamuoyunun davalarımıza kazanılması büyük önem arz ediyor.
Bu tür bir faaliyete girişebilmek için öncelikle bir durum tespiti yapılması gereklidir.
Kimler veya hangi durumlar tarafımıza F-16 yenileme teçhizatını engellemektedir?
Günümüzde bu engellerin sayısı maalesef çok fazla:
1. ABD yönetimi nezdindeki imajımız:
Rusya'dan S-400 füzeleri alımımız; Suriye'deki Kürt yapılanmasına ilişkin farklı tutumlar; Doğu Akdeniz'deki Münhasır Ekonomik Bölgemizin sınırları bağlamındaki farklı değerlendirmelerimiz yüzünden, v.s. epey sıkıntıda.
2. Analistler Türkiye bağlamında aynı zamanda hem dost hem hasım anlamına gelen frenemy tabirini kullanıyorlar.
Yani, netice almak istiyorsak, öncelikle ABD yönetimini şüpheye meydan vermeyecek şekilde onunla dost ve müttefik olduğumuza ikna etmemiz gerekiyor.
3. Bu tek başına yeterli değil. Yönetimi ikna ettikten sonra Yasama erkini yani Kongre'yi de ikna etmemiz gerekiyor.
4. Ancak, bunları ikna edebilmek için önce kamuoyunu ikna etmemiz gerekiyor.
Burada ise, karşımıza Yunan/Rum, Ermeni, Kürt, İnsan hakları lobileri çıkıyor.
5. Geçmişte (1986-2002 döneminde), İsrail ile iyi ilişkilerimiz karşılığında tarihten gelen hiçbir davamızın olmadığı Yahudi kamuoyunu oradaki güçlü Yahudi STK'ları vasıtasıyla tarafımıza çekmeyi becermiştik.
Ve bunu Türkiye'deki Yahudi toplumunun gönüllü seferberliğiyle gerçekleştirebilmiştik.
Türk Yahudi Lobiciliği o konjonktürde netice alabilmişti.
2. Türk Yahudi Lobiciliği ne zaman başladı? Bir kronolojik dökümü çıkartılmak istenirse nasıl bir bölümlendirme yapardınız?
İsmi konulmamış bu faaliyetin köklerini Osmanlı'ya kadar sürmek mümkün. Avrupa'daki Yahudi bankerlerin Osmanlı'nın savaşları ve kalkınma hamleleri için verdikleri düşük faizli krediler sayesinde İmparatorluğumuzun kapılarının Avrupa'da zulüm gören Yahudilere açık tutulduğu biliniyor.
Yahudilerin de özellikle Selânik üzerinden ülkenin modernleşmesine yaptıkları katkı çok önemliydi.
İlaveten gerek İttihat ve Terakki gerekse İstiklal Savaşı döneminde Yahudi unsurun Türk unsuruyla kader birliği yaptığı tarihimizde belgelidir.
Cumhuriyet rejimli ulus devletimizin kuruluş aşamasında Yahudi unsurunun da diğer azınlıklarla beraber sıkıntılar çektiği biliniyor.
Ancak bunlar, muhtelif azınlıkların aynı dönemde "medeni" olarak tabir edilen Avrupa'da çektikleriyle karşılaştırıldıklarında hafif kalıyorlar.
Bu bağlamda, Yahudilerin ulus devleti İsrail'i ilk tanıyan Müslüman ülkenin Türkiye olmasının Yahudi dünyası açısından önemi büyüktür.
Ülkelerinde zulüm gören Irak, Suriye ve İran Yahudilerinin bir kısmının İsrail'e ve Batı'ya Türkiye üzerinden iltica edebilmiş olmaları bilinen ama fazla konuşulmayan bir husustur.
Cumhuriyet devrinde, ABD Yahudilerinin Türk dış siyasetine olan etkisini İkinci Dünya savaşının hemen ertesine tarihlemek mümkündür.
Başkan Truman'ın döneminde, adıyla anılan doktrini, Marshall yardım planı, ABD Yahudileriyle arasının çok iyi olduğu ve İsrail'i kurulur kurulmaz tanıdığı biliniyor.
Akabinde Türkiye'nin NATO'ya girişi konusunda bu Yahudilerin olumlu tutum takındıkları biliniyor.
Cumhurbaşkanı Celal Bayar'ın yaklaşık bir ay kadar süren 1954'teki ABD gezisinde, eski öğrencisi olduğu Yahudi Alliance okulları mezunları tarafından coşkuyla karşılandığı biliniyor.
Bütün bunların Türkiye-ABD ve Türkiye-İsrail ilişkilerine olan olumlu etkileri, İsrail'in Ortadoğu'da önemli bir ülke olmaya başlamasıyla güçlenen bir ilişki ağına işaret ediyordu.
Ancak, lobicilik bağlamındaki gereğin ortaya çıkmasının miladı 1974 Kıbrıs müdahalesi ertesinde ülkemize uygulanan Amerikan silah ambargosudur.
ABD Kongresi'nde Türkiye aleyhindeki tutumun ABD'nin kendi ulusal siyasetine oluşturduğu sorunlar, ABD yönetimlerini en çok zorlayan konulardan biri olmuştur.
Etkisini 1989'a kadar sürdüren Soğuk Savaş'ın Türkiye'ye sağladığı vazgeçilmezlik statüsü Sovyet tehdidinin ortadan kalkmasıyla azaldı.
Türkiye'nin diplomasisini soft power tabir edilen halkla ilişkiler düzeyinde kuvvetlendirmesi gerekiyordu.
İspanya Yahudilerinin TR'ye gelişlerinin 500. yılının kutlama faaliyetleri çerçevesinde 1989 yılında resmen kurulup Türk-Yahudi Lobisi olarak tabir edilen 500. Yıl Vakfı uzunca bir dönem bu ihtiyaca başarıyla cevap verdi ve Türkiye'ye kıymetli zaman kazandırdı.
3. Bu lobicilik faaliyetlerinin Türkiye'ye getirisi ne oldu?
- 500. Yıl Vakfı'nın kutlama faaliyetleri çerçevesinde yapılan tanıtım ve halkla ilişkiler etkinlikleri sayesinde Türkiye'nin ABD kamuoyu nezdindeki olumlu imajı tesis edildi.
- ABD Kongresi'ndeki hasım lobilerin gücü kırıldı ve güvenliğimiz/bekamız için gerekli olan askerî teçhizatı sorunsuzca temin ettik. Bu arada, ABD'nin Yürüme erki, Kongre kaynaklı ambargolar olgusundan dersini aldı ve Türkiye'nin acil ihtiyaçlarının temini için İsrail'i kullanma kolaylığına kavuştu.
- ABD Kongresi'ne gelen Ermeni Soykırım tasarılarının geçmeleri uzun yıllar boyunca engellendi.
- Türkiye ve İsrail ikili ilişkilerini "stratejik ittifak" düzeyine yükselttiler. Bu çerçevede ortak tatbikatlar, eğitimler istihbarat paylaşımı her iki ülkenin bölgesel konumlarının pekişmesine ve güvenliklerinin güçlendirilmesine imkân sağladı.
- Türkiye Savunma sanayii İsrail ile yaptığı işbirliği çerçevesinde Heronlar üzerinden edindiği tecrübeyi yerli SİHA'ların geliştirilmesinde kullandı.
- Türkiye, askeri gücü, geliştirmiş olduğu uluslararası ilişkiler ve ABD dahil Batı dünyasında edindiği itibar sayesinde Ortadoğu'nun tartşmasız bölgesel lideri konumuna geldi.
4. Türkiye-İsrail ve Türkiye-ABD ilişkilerinde olağan diplomatik süreçler haricinde bu tür yerli lobicilik faaliyetleri bugün işe yarayabilir mi?
Geçmiş tecrübelerden edinilen dersler mutlaka işe yararlar. Ancak, tarih kendisini aynen tekrar etmez.
Her konjonktür kendi şartları çerçevesinde çözüm veya sorunları yönetme imkânları sunar.
Günümüz şartları bölgesel sorunlara bölgesel işbirliği çerçevesinde çözümler aranmasına uygun.
Burada çözümlere ulaşılabilmesi için sorunlara bir nevi tersine mühendislik ile yaklaşılmasında fayda olduğunu düşünüyorum.
Farazi bir örnek vereyim :
Amacımızın KKTC'nin Kıbrıs adasının Münhasır Ekonomik Bölgesi'ndeki (MEB) haklarını garantiye almak olduğunu farz edelim.
Taraflar arasında anlaşma temin edildiğinde, KKTC'nin olası bir çözümdeki optimal kazancının yüzde 33 olacağı varsayımıyla yola çıkıldığında, bunun temini için takip edilmesi gereken adımların tespit edilmesi yerinde olurdu.
Bölgedeki doğal gaz yataklarının ekonomik şekilde değerlendirilebilmesi için doğal gaz hattının Güney Kıbrıs - Kuzey Kıbrıs - Türkiye üzerinden Avrupa'ya ulaştırılmasının ilgili TÜM tarafların menfaatine olacağını varsayabiliriz.
Her ülke kendi hattını inşa ederse onu açık tutma konusunda da menfaati olacaktır. Yani tüm tarafların vanaları açık tutma konusunda menfaatleri ortak olacaktır.
Pekiyi, bu nasıl yapılabilir?
Yapılması gereken şey İsrail'in Kıbrıs Rum Yönetimi ve Yunanistan'ı bu konuda iş birliğine ikna etmesidir.
ABD'nin de uluslararası enerji şirketlerinin de bu konuya sıcak bakmamaları için hiçbir sebep yok.
İşte lobicilik faaliyetinin gücünü sınamak için iyi bir fırsat !
Umarım Herzog'un ziyaretini hazırlayan Türkiye ve İsrail heyetleri bu konuyu da ajandalarının bir parçası yapmayı mütalaa ederler.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish