Kederli coğrafyanın Dr. Şıvan'ı (3)

Prof. Dr. Ahmet Özer Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Bianet

Kedere dönüşen coğrafyanın kaderi

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Gelelim küçük Sait'e. Peki, o zaman daha üç yaşında olan küçük Sait bu katliamdan nasıl kurtuluyor?

Bertal Efendi'nin dört kızı var. Zühre ismindeki kızını Sait'in babası da olan amcası oğlu Ali'ye vermiş. Sait Bertal Efendi'nin Zühre'den doğan çocuğudur.

Jandarma Bertal Efendi'nin aile efradını götürmeye geldiğinde kızlarla evlenenlerin soyadları ve köyleri farklı olduğu için onlara ulaşamıyor.

Bulduklarını hemen alıp götürüyorlar. O zaman Sait ve annesi de başka bir yerde oldukları için bu katliamdan kurtuluyorlar.

Peki, Bertal Efendi devletin hizmetinde olduğu halde neden öldürülüyor? Çünkü onu gelecekte potansiyel tehdit olarak görüyor tıpkı diğer öldürdükleri gibi.

Direnişe katılsın ya da katılmasın onlar için fark etmiyor. Kürt olması katledilmesine yetiyor. O ya da başkası, kanaat önderi durumundaki herkesi, aile reisi, sözü geçen ama direnişe katılmamış herkesi toplayıp götürüp yok ediyorlar o kış.

Bertal Efendi de ailesi ile birlikte yok ediliyor. Yok edilmeden önce de bütün paralarını, altın ve kıymetli eşyalarını alıyorlar tıpkı Almanya'da Yahudilerin fırınlarda ve gaz odalarında yakılmadan önce kıymetli eşyaları ve altınlarının alınması gibi. 

Bertal Efendi'nin büyük bir kız kardeşi var, çok şişman ve o zaman 100 yaşında. Askerleri onu götüremedikleri için köyde bırakıyorlar. Ailenin trajik haberi köye ulaştığında o kadın da gidip ahırda kendini asıyor.

Böylece onun ailesinden ve soyundan geriye bir tek Sait kurtulmuş oluyor. Bu kez birkaç gün sonra Sait'in ailesi ve diğer köylüler karakola çağrılıyorlar.

Onlar da korkularından karakola değil, dağlara çıkıp mağaralara saklanıyorlar. O kışı mağaralarda geçiriyorlar. İki ay sonra iniyorlar ovaya ve katliamdan kurtuluyorlar.

Böylece Dersimde etno-dinsel milliyetçiliğin askeri uygulaması başarı ile tamamlanmış oluyor. 
 

Dr. Şıvan.jpg
Dr. Şıvan (Sait Kırmızıtoprak)

 

Sait büyüyor

Sait'in babası 1941 yılında ölüyor. Annesi evlenince, o da amcalarının yanına sığınıyor. Sait amcasının yanında büyüyor.

İlkokula yazılıyor ve Nazmiye'de ilkokulu bitiriyor. Ortaokula gidecek ama ilçede ortaokul yok. Ortaokul o zaman bir tek Tunceli merkezde var, lise ise Elâzığ'da.

Sait Tuncel'inde ortaokula yazılıyor. Ortaokulda okurken üstün zekâsı öğretmenleri tarafından fark ediliyor. Amcaları çağrılarak "Bu çocuğu yatılıya gönderin" diyor öğretmenleri.

O yıllarda yatılı bölge okulları asimilasyonun merkezi gibi çalışıyorlar. Orta ikide sınavlara giren Sait yatılıyı kazanıyor, ortaokulun kalan kısmını ve liseyi Balıkesir'de yatılı okumaya başlıyor. 

Sait Balıkesir Lisesi yıllarında tamamen asimile oluyor. Öyle ki tam bir bozkurt olarak yetiştiriliyor. Derken lise bitiyor, İzmir tıp fakültesini kazanıyor. Bir sene burada okuduktan sonra yatay geçişle İstanbul'a geliyor.

İkinci sınıftan itibaren İstanbul Tıp Fakültesinde okuyan Sait'in burada dünyası kökten değişmeye başlıyor. Okudukça köklerine dönüyor, köklerine yöneldikçe kimliği ile tanışıyor, kimliği ile tanışınca kendine geliyor, kimliğini keşfediyor.

Kendini yeniden bulan Sait yeni ve kendinden büyük idealler ediniyor. Bazı sürgün hemşerileri ile burada karşılaşıyor, tarihini öğrenmeye başlıyor.

Tutkuları pekişiyor, kendi gerçek kimliğini iyice keşfediyor. Burada Sait artık bambaşka bir Sait oluyor. Derken hem doğudan gelmiş öğrencilerle tanışıyor, hem de hemşerileri ile buluşuyor.

O zaman "doğu gençliği" denilen gençlerle birlikte öğrenci yurdunda kalmaya başlıyor. Son derece zeki ve cesur bir genç olan Sait'in zamanla liderlik özellikleri de görülüyor ve ön plana çıkıyor. 

Daha tıp fakültesi üçüncü sınıftayken bir gece aniden polis yurda baskın yapıyor. Sait'i alıp götürüyorlar. Neden götürüldüğünü bilmiyor. Günler sonra arkadaşları Harbiye'de bir hücrede tutulduğunu öğreniyor.

Daha sonra 49'lar davası olarak bilinen meşhur davanın 49 sanığından biri olarak artık Harbiye'deki tek kişilik hücresindedir Sait.
 

Dr. Şıvan -Sait Kırmızıtoprak.jpg
Dr. Şıvan (Sait Kırmızıtoprak)

 

49'lar olayı sanığı bir doktor adayı

Sonradan tutuklanmanın gerçek nedeni ortaya çıkıyor ki bunlar aslında yargılanmak için değil asılmak ya da kurşuna dizilmek için toplanan Kürt gençleri.

50 kişiler, biri hücrede ölünce 49 kişi kalıyor geriye. Böylece bu olay "49'lar Olayı" olarak tarihe geçiyor.

Neden 50 kişi? Çünkü 49'lardan önce Nazım Hikmet'in de dâhil olduğu bir komünist tevkifi yapılmış. Komünistlerden 50 kişi tutuklanmış ve Harbiye'de 50 tek kişilik hücre yapılmış.

Sonra onlar gidince geriye 50 boş hücre kalıyor. Hücre 50 olunca,  hücre kadar da Kürt genci yakalanıp getirilip konuluyor buraya. Hücre 100 olsa 100 kişi toplanacak.

Zaten daha önce 1000 kişi sallandıralım diye ortaya çıkılıyor. O zamanın kritik şartlarından dolayı bundan vaz geçiliyor. O olay kısaca şöyle gelişiyor. 


14 Temmuz 1958 yılında Abdülkerim Kasım, Irak'ta darbe yapıp iktidarı ele geçirince, o zaman Sovyetler Birliği'nde bulunan Mustafa Barzani'yi Irak'a davet ediyor.

Moskova'dan Bağdat'a dönen Barzani, görkemli bir şekilde karşılanıyor. Kasım, Kürtlere özerklik sözü veriyor, kabineye Kürt bakanları alıyor ve birlikte yönetme sözünü ilk etapta yerine getiriyor.

1959 yılında devrimin seneyi devriyesi kutlamalarında Kerkük'te olaylar çıkıyor, bu olaylarda yönetime karşı olan birkaç Türkmen ölüyor.

Bunun üzerine CHP'nin asker kökenli milletvekili Asım Eren ismindeki eski bir general, hükümeti misli mukabele yapmaya çağırıyor. "Biz de birkaç bin kürdü burada sallandıralım onlara iyi bir gözdağı verelim" diyorlar.

Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu buna karşı çıkarak "Daha 6-7 Eylül olaylarının hesabını ecnebilere vermedik, üstüne bu da gelirse altından kalkmayız" diyerek bu teklifi reddediyor.

Bunun yerine Menderes Hükümeti Kürt gençlerini yakalama kararını veriyor. Sayılar önce epey kabarık olan tutuklamalar sonra boş hücre sayısı kadar bir sayıya iniyor.

Bu amaçla önlerine gelen Kürtleri yakalayıp getirip bu hücrelere koyuyorlar ve vatanı bölmekten idam maddesi ile yargılıyorlar. Bakıyorlar ki söz konu madde ile ya idam ya berat olacak, idamı göze almıyorlar, berat da istemiyorlar, bu kez ilk yargılamayı iptal edip ikinci bir yargılamaya başlıyorlar.

Derken 61 darbesi oluyor. Zaten içerde epey tutuluyorlar, darbe sonrası bir afla bırakılıyorlar. Bazıları da cezadan sonra sürgün ve mecburi ikamete tabi tutuluyor. 


Isparta sürgünü

Sait'in tıpta okurken içeri alındığını belirtmiştik. Azimli bir öğrenci olarak sınavlara içerde tutukluyken giriyor ve 1962 yılında mezun oluyor. Önce Güdül ve ardından Gemerek hükümet tabibi olarak atanıyor ve bu iki ilçede görev yapıyor.

Zamanın Sağlık Bakanı Yusuf Azizoğlu'na gidip Kürtlerin yaşadığı Konya Yunak'a tayin istiyor. Azizoğlu onu 1964 yılında Yunak devlet haddehanesi başhekimi olarak atıyor.

Burada görev yaparken askere alınıyor.  Askerdeyken ikinci defa yargılaması devam ediyor. Isparta'da askerlik yaparken 1965 yılında mahkeme sonuçlanıyor, bu yargılamadan dolayı ceza alıyor.

Eskiden yattığı süre aldığı cezaya mahsup edilince yeniden içeri girmiyor. Fakat devlet bu ceza ile yetinmiyor, ayrıca ona sürgün ve mecburi iskân cezası veriyor.

Bunun zerine Dr. Sait Isparta'ya sürgüne gönderilerek burada mecburi iskâna tabi tutuluyor (İşte benim sürgünken gidip kaldığım o evde o zaman kalıyor).


1967 yılında sürgünlük bitince Isparta da serbest hekimlik yapmaya devam ediyor. Isparta'da olduğu yıllarda TDKP yöneticileri Antalya'da tutuklu yargılanıyorlar.

Antalya Isparta'ya yakın. Dr. Sait, 1968 yılı baharında bu davada yargılanan Sait Elçi ve arkadaşlarını Antalya cezaevinde ziyaret edip sağlık dorumlarıyla ilgileniyor. Hapishane müdürü Alevi olduğu için yaptıkları uzunca görüşmelere ses çıkarmıyor, bir nevi göz yumuyor.

Bu görüşmelerde içerde tutuklu bulunan TDKP'nin Genel Sekreteri Sait Elçi ile güney Kürdistan'da bir parti kurup zamanla kuzeyi örgütlemek ve silahlı mücadele vermek konusunda anlaşıyorlar.

Bu anlaşmaya göre doktor bir grup, Elçi de bir grup oluşturacak. Sonra güçlerini birleştirip yeni bir oluşuma gidecekler. 


Bu karar üzerine Dr. Kırmızıtoprak, KAK ve Roj denilen örgütlü illegal gruplar ile görüşüyor. Onları kendisi ile birlikte hareket etmeye ikna ediyor. Sonra bölgeye geçip oradaki solcu Kürt gençleri K. Burkay, N. Kutlay, M. Anter, C. Yıldırım, M. Ali Aslan gibi yurtsever solcu insanlarla görüşüyor.

Bu gençlerin çoğu o zaman Türkiye İşçi Partisinde çalışıyorlar. Doktorun söylemlerini kabul ediyorlar ama onun önerdiği silahı mücadeleye karşı çıkıyorlar ve dolaysıyla ona katılmıyorlar.
 

 

Çağdaş bir Che Guevara

Doktor yılmadan çalışmalarına devam ediyor. Sonunda 28 kişilik bir kadro oluşturuyor. Fakat en nihayetinde bu kadrodan sadece dört kişi (Soro, Reşo Zilan, Çeko, Arif) ile birlikte güneye geçiyor.

Dr Şivan, güneye gitmeden önce arkadaşlarına şöyle diyor:

Dedem Kel Tepesinde arkasından sıkılan tabanca kurşunu ile öldürülürken mutlaka son nefesinde 'Benim bir evladım arkamdan yetişecek ve ahım yerde kalmayacak' diye düşünmüştür.


Onun mücadele sürecindeki motivasyon kaynaklarından biri de kökleri ve sahip olduğu tarih bilinci olmuştur denebilir. 

Sınırı geçtikten sonra Zaho Peşmerge karakoluna geliyorlar. Burada KDP'nin öncülerinden Esat Hoşevi ile görüşüyorlar. KDP yetkilileri bakıyorlar ki gelenler doktor, orman mühendisi, kimyager, topograf gibi meslekleri olan kişiler.

Onlar bu türeden kişilerin gelişlerine alışık olmadıkları için "Niye geldiniz?" diye sorguluyorlar. Dr. Şivan ve arkadaşları da "Devrime yardıma geldik" diyorlar.

Önceleri ajan olabilirler şüphesi ile kendilerine bakıyorlar ve "Bekleyin size haber vereceğiz" diyorlar. Sonra gerecek niyetleri anlaşılıyor. 

Bu arada çok çalışkan bir insan olan Dr. Sait boş durmuyor, hemen mesleğini icra etmeye, doktorluk yapmaya başlıyor (Bu çalışmaları zamanla ona çok büyük bir prestij kazandırıyor halk arasında adı bir efsaneye dönüşüyor. İsmi duyuldukça akın akın hasta geliyor. Doktor hastalara bakıyor, yaralıları iyileştiriyor.)

Derken 45 gün geçtikten sonra bir haber geliyor, onları götürüp hareketin lideri Mustafa Barzani ile görüştürüyorlar. Barzani "Siz okumuş yazmış insanlarsınız, mevki makam sahibisiniz, neden kendi mesleklerinizi icra etmek yerine buraya geldiniz?" diye soruyor.

Onlar da "Yardıma geldik" diyorlar. Buna memnun olan Barzani "O zaman size maaş da bağlayalım" diyor.

Dr. "Hayır, biz para için gelmedik, biz gönüllü çalışmaya geldik" diyor.

Bunun üzerine Barzani onları çeşitli yerlerde görevlendiriyor. Dr. Sait Bahdinan bölgesine gönderiliyor. Burada artık Dr. Şıvan mahlas ismini kullanıyor ve emrine küçük bir hastane veriliyor, o da burada hem doktorluk hem de siyasi çalışma yapmaya başlıyor. 
 

 

Gerilla mücadelesi

Barzani'nin direnişi bu yıllarda başarıya ulaşıyor, 11 Mart 1971 tarihinde Irak yönetimi ile otonomi anlaşması yapılıyor. Bu gelişme üzerine Esat Hoşevi onları çağırıp, "Saddam'la anlaşma sağladık, savaş bitti, artık gidebilirsiniz" diyor.

Onlar da, "Gitmek istemiyoruz, bize bir kamp yeri verin çalışalım" diyorlar. Bunun üzerine Bişite denilen yerde kendilerine bir kamp yeri veriliyor, bir bina yapılıyor. Yanlarına Türkiye'den de gelenler gidenler oluyor, derken sayıları hızla çoğalıyor.

Bu tarihten sonra burada hem siyasi hem askeri çalışma yürütüyorlar. Siyasi çalışmalarla birlikte silahlı gerilla eğitimi çalışması yapıyorlar. Kuzeye sık sık gelip gidiyorlar. 

Bu sırada Sait Elçi de bırakılmış, güneye gelmiştir. Fakat iki Sait'ten biri solcu öbürü daha ziyade sağ tandanslı olduğu için pek anlaşamıyorlar.

Sosyalist dünya görüşüne sahip olan Dr. Şıvan, artık yavaş yavaş kendi yolunu çizmeye çalışıyor, örgütlemeyi büyütüyor. Elçi bu sırada kendini dışlanmış hissediyor.

Çalışkan, karizmatik ve sevilen biri olan Dr. Şıvan, Elçinin arkadaşlarını da örgütlemeye çalışınca araları bozulmaya başlıyor.

Parti kurulma çalışmaları için üyeler devşiriliyor, yeni bir partinin tüzüğü programı hazırlanıyor. Amaç, önce ret ve inkârın ortadan kaldırılması, sonra demokratik hakların tanınması, en sonumda kendi kaderini tayin etmesi şeklinde programda yer alıyor.

Dr. Şıvan, Giap, Mao ve Che Guvera gibi gerilla savaşı yürütmüş öncüleri okuyor, irdeliyor, onların mücadelelerinden kendine göre dersler çıkarıyor. Giderek kendisi çağdaş bir Che Guevara'ya dönüşüyor. 

Giap'ın 3-4 kişilik sivil eğitimli birliklerini örnek alıyor. Kuzeye gönderilen bu kişiler milli ve parti propagandası yapmaya başlıyorlar. Silahlılar, ama henüz silah kullanmayın talimatı veriliyor kendilerine.

Bu, onlara göre, sınıfsal bir savaş değil, halk cephesi savaşıdır. Bunun içinde yurtsever olan bütün kesimler mücadelede yer almalıdır. Che Guvera'dan mülhem bu sivil gruplar sonra silahlı öncü gruplara dönüştürülüyor.

Hakkâri bölgesinde kurtarılmış bir bölge ve bu bölgede kendi ihtilaçlarını kendilerinin karşıladığı bir yapı öngörülüyor. Mao'da olan köylü sınıfın yerine  ilerici ezilen milliyetçi sınıfları koyuyor ve uzun süreli halk savaşı öngörüyorlar. 


Ve acı son: İki Sait Olayı

Deşifre olan eski partiyi tamamen bırakan Dr. hızla yeni partiyi kuruyor. Daha önce konuştukları üzere yeni partide Sait Elçi de yer alması gerekirken ona yer vermiyorlar.

Bu iki Sait arasındaki ilk önemli çatışma ve kopuş noktası oluyor. Sait Elçi Türkiye'den Zaxo'ya son geçişinde Dr. Şıvan ve arkadaşlarına yanına geliyor.

Bu gelişinden sonra bir daha da kendisinden haber alınamıyor. Bunun üzerine Elçi'nin arkadaşları Barzani'ye müracaat ederek Sait Elçi'nin akıbeti için gereken araştırmayı yapmalarını talep ediyorlar.

Kendilerine göre yaptıkları araştırma sonucu Dr. Şivan ve arkadaşlarının Sait Elçiyi öldürdüğü kararına varılıyor. Bunun üzerine Dr. Şıvan ve iki arkadaşı kurulan bir mahkemenin aldığı bir karar sonucu kurşuna dizilerek öldürülüyorlar.  

Böylece iki önemli öncü, kendilerini halkına adamış iki Sait birbirinin eliyle ortadan kaldırılmış oluyor. Ne hazin ki, öldürülen Kürt, öldürdüğü iddia olunan Kürt, onları kurşuna dizen Kürt.

Sanırım Kürtlerin tarihsel olarak başarıya ulaşmamalarının en büyük nedenlerinden biri de bu ve benzeri trajedileri kendi içlerinde yaşamalarıdır. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU