Gombrich der ki;
Sıradan bir orta çağ köyünde kilometrelerce mesafede dikkat çeken, ayırt edilebilen tek yapı kilisedir. Yani orta çağda sanatçının ve sanatın, o dönemde bugün anladığımız gibi bir yeri yoktur. Sanat, yalnızca kilise için yapılırsa faydalıdır. Üstelik sanatın ortaya konuşu da sanatçının inisiyatifinde değildir. Sanatın konuları ve bu konuların nasıl işleneceği bellidir. Sanatçıdan yalnızca bunlara uyması beklenir. Bunlara uymazsa kolayca toplumdan dışlanabileceği gibi, mükemmel bir şekilde uyması da ona ün kazandırmaz. Daha fazla kiliseden iş alır ancak hiçbir zaman bir sanatçı olarak adı yaşatılarak ödüllendirilmez.
Sanata ve sanatçıya bakış açısının orta çağın ötesine geçtiğini söylemek bazen güç oluyor.
Örneğin 11 Şubat 1999 tarihli Magazin Gazetecileri Derneği ödül töreninde Ahmet Kaya ne demişti;
Ben bu ödül için İnsan Hakları Derneği'ne, Cumartesi Anneleri'ne, tüm basın emekçileri ve tüm Türkiye halkına teşekkür ediyorum. Bir de bir açıklamam var: Şu anda hazırladığım ve önümüzdeki günlerde yayımlayacağım albümde bir Kürtçe şarkı söyleyeceğim ve bu şarkıya bir klip çekeceğim. Aramızda bu klibi yayımlayacak yürekli televizyoncular olduğunu biliyorum, yayımlamazlarsa Türkiye halkıyla nasıl hesaplaşacaklarını bilmiyorum.
Ahmet Kaya'nın bu sözleri sonrasındaki linç ve saldırıyı anlatmama gerek yok.
Yıl 2022; Afganistan'ın orta çağın dahi gerisinde olduğunu söylemek abes olmaz sanırım. Afganistan'ın Paktiya şehrinde Taliban barbarları, yerel bir müzisyenin enstrümanlarını gözlerinin önünde ateşe verdi. Toplanan kalabalığın ortasında müzisyen gözyaşları içinde olup biteni izlerken, Taliban üyeleri ise gözyaşları içindeki müzisyene lanet okuyup kahkahalar atarak onunla alay etti.
Yıl hala 2022 ve Sezen Aksu'nun 2017 yılında çıkardığı "Şahane Bir Şey Yaşamak" şarkısında geçen "Binmişiz bir alamete. Gidiyoruz kıyamete. Selam söyleyin o cahil Havva ile Adem'e..." sözleri durup dururken sosyal medyada hedef gösterildi.
Akabinde ise bir grup, Sezen Aksu hakkında, "dini değerlere hakaret ve tahrik veya aşağılama" suçunu işlediği iddiasıyla suç duyurusunda bulundu.
Suç duyurusunda bulunmalarına ne desem bilemedim.
Ama ben savcının yerinde olsam, önce açarım Sezen Aksu'nun "Hadi bakalım" şarkısını. Sonra soruşturmanın akıbetine şu sözlerle başlarım.
Tabii ki dinlediğim şarkıdan başlarım;
...Sen kimsin kim bunlar
En büyük kim?
Hadi bakalım kolay gelsin
Bir acayip zor yarış
Bana ne aman ben anlamam
Pek hesaplı ince iş...
Sevgili gençler, öncelikle suç duyurusu dilekçenizi okudum. Hatta aranızda hukuk fakültesi mezunlarının da olduğunu görmekteyim. Ancak size ifade özgürlüğü diye bir haktan bahsetmek isterim.
İfade özgürlüğü "toplumun ilerlemesi ve her insanın gelişmesi için esaslı koşullardan biri olan demokratik toplumun asıl temellerinden birini oluşturmaktadır."
Hatta "İfade özgürlüğü... yalnızca lehte olduğu kabul edilen veya zararsız ya da ilgilenmeye değmez görülen bilgi veya düşünceler için değil, aynı zamanda devletin veya nüfusun bir bölümü için saldırgan, şok edici veya rahatsız edici bilgi ve düşünceler için de uygulanır. Bunlar, çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleridir; bunlar olmaksızın demokratik toplum olmaz" (Handyside v. Birleşik Krallık, Başvuru No. 5493/72, Karar tarihi 07.12.1976, paragraf 49).
Suç duyurusunu yazanlar; siz bilmezsiniz ama bilen bilir, bilmeyen ise şöyle bilsin: Sizin dilekçenizde de belirttiğiniz ve sanat eserlerine yönelik müdahalelerde "dine küfür" veya "dine hakaret" sıkça kullanılan gerekçeler arasında yer alıyor.
Kutsal addedilen metinlere gönderme yapan, dinî sembolleri kullanan, kutsallığı veya dini sorgulayan, sembol ve metinlerin ortodoks olmayan bir yoruma tabi tutulmasını öneren, dinî liderlerin iktidarlarını suiistimal ettiklerini belirten veya bu kişilerin siyasi partilerle ilişkilerini sorgulayan veya dinî aşırılığı eleştiren sanatsal çalışmalar bu kapsamda müdahale ile karşılaşabiliyor.
Oysa bu tür eleştirileri içeren sanat eserleri nefret söylemi niteliğinde değilse, ifade özgürlüğünün korumasından yararlanmaktadırlar.
İfade özgürlüğü denince ilk başta sizin de aklınıza siyasal söylemler gelebilir. Fakat ifade özgürlüğü, sanatçının özgürce çalışmalarını yürütebilmesini veya sanat eserlerinin yaygınlaştırılmasını ve bunun devlet veya başka bir kişi tarafından müdahaleye uğramamasını, kültürel haklar ise sanatçının veya sanat eserlerinin devlet tarafından desteklenmesi ve sanat eserlerine ulaşmak isteyen kişilerin eserlere erişim hakkını güvence altına alır.
Dilekçenizdeki Sezen Aksu'nun şarkısı açısından ise, bakın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ne diyor:
Sanatsal ifadeler kimi zaman belirli bir dine veya inanca mensup kişiler veya ahlâkî görüşe sahip kişilere yönelik olup onlar açısından saldırgan kabul edilebilmektedir. AİHM bu durumla ilgili olarak verdiği kararlarda meşru amaçlar arasında bulunan genel ahlâkın korunması nedenine dayalı olarak gerçekleştirilen müdahaleyi Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 10. maddesine uygun bulabilmektedir.
Hatta AİHM şunu da ekliyor;
Sanat eserlerinin 'saldırgan, şok edici veya rahatsız edici' olsa da ifade özgürlüğünün korumasından yararlanması gerektiğini anlatıyor. Sanatsal çalışmalar birden çok anlama gönderme yapmaları, ortaya koydukları mesajın tespitinin kolay olmaması ve yorumunun kişiden kişiye değişebilmesi gibi nedenlerle ifade özgürlüğünün diğer kategorilerinden farklılaşabilir. Ayrıca sanatsal ifadeler diğer ifade türlerine göre çoğunlukla daha 'kışkırtıcı' veya 'rahatsız edici' olabilir.
Suç duyurusunda bulunan hukuk fakültesi mezunu vatandaşlar, -Anayasa Hukuku dersinde öğrendiğinizi düşünerek- şunu da hatırlatmak isterim;
"Anayasada 'Herkes bilim-sanatı serbestçe öğrenme ve öğretme, açıklama, yayma ve bu alanlarda her tür araştırma hakkına sahiptir' deniyor.
Hatta Anayasa'nın "sanatın ve sanatçının korunması" başlıklı 64'ncü maddesinde şu ifadelere yer veriliyor:
Devlet, sanat faaliyetlerini ve sanatçıyı korur. Sanat eserlerinin ve sanatçının korunması, değerlendirilmesi, desteklenmesi ve sanat sevgisinin yayılması için gereken tedbirleri alır.
Tabi bu suç duyurunuz hakkında sanatçılar, "sanata saygısızlık" olarak düşünüyorlar. Ancak şunu unutmasınlar ki gerek devlet gerek devlet dışı aktörler tarafından hayatın her alanında sanatsal ifade özgürlüklerine yönelik müdahaleler oluyor.
Devlet dışı aktörler açısından ise, fiziksel müdahaleden başlayarak tehdit, taciz, sanat eserine eser sahibinin rızası olmaksızın çoğu zaman haber vermeden değişiklik yapılması gibi örnekler var.
Yukarıda belirtildiği gibi, devletin yalnızca Sezen Aksu'nun ve diğer sanatçıların ifade özgürlüğüne müdahale etmemesi değil; aynı zamanda devlet dışı aktörlerden gelebilecek müdahalelere karşı sanatçıları ve sanat eserlerini koruması ve bu özgürlüğün kullanılabilmesi için gerekli önlemleri alması gerekir.
Sözlerimi tamamlarken hukuki bir hatırlatma daha yapmak isterim.
Sanatsal ifade ile ilgili en açık düzenleme Türkiye'nin de taraf olduğu Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi'nin 15'nci maddesinde yer almıştır.
Maddenin 3'üncü fıkrasına göre;
Bu sözleşmeye taraf devletler... yaratıcı faaliyetler için zorunlu olan özgürlüğe saygı göstermeyi taahhüt ederler.
Genel olarak ifade özgürlüğüne dair düzenlemeler ise Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi'nin 19'ncu maddesinde ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 10'uncu maddesinde yer almıştır.
Bu düzenlemeler doğrudan sanatsal ifade özgürlüğüne gönderme yapmasalar dahi ortaya konulan yaklaşım sanatsal ifade özgürlüğünün ifade özgürlüğüne içkin olduğu yönündedir.
Kısaca sevgili suç duyurusunda bulunan şikayetçi/ihbarcı topluluklar, Sezen Aksu bu ülkenin en kıymetli sanatçılarından biridir.
Bu nedenlerle büyük sanatçı Minik Serçe lakaplı Sezen Aksu hakkında KOVUŞTURMA YAPILMASINA YER OLMADIĞINA, 15 gün içinde itirazı kabil olmak üzere karar verilmiştir.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish