Dünyada hemen her ülke, kendisinin stratejik açıdan çok önemli konumda olduğunu düşünür ve buna yürekten inanır. Orta Asya'nın küçük dağlık ülkesi Kırgızistan da kendisini Çin'in Avrupa'ya açılan kapısı olarak görür ve konumundan dolayı kendisine özel bir önem atfeder.
Oysa doğru dürüst bir altyapısı ve ulaşım ağı olmayan Kırgızistan, Çin gibi bir süper gücün gözünde pek de önemli değildir. Zira, Çin'in dışarıya açılan birçok kapısı vardır.
1991'deki bağımsızlık sonrasında tüm Orta Asya cumhuriyetlerinde eski komünist liderler iktidarlarını korumuştu. Bunun tek istisnası, Kırgızistan'dı.
Oldukça liberal ve demokrat bir aydın olan fizik profesörü Askar Akayev, cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturunca, Kırgızistan'da demokrasinin yerleşeceğine dair umutlar yeşermeye başladı.
İlk yıllarda durum gerçekten de umut vericiydi. Diğer cumhuriyetlerde eski komünist liderler her meydana ve kavşağa kendi heykellerini dikip, kendi isimlerini parlatırken, Akayev bunların hiçbirini yapmamış, aksine ılımlı tavırları ile takdir toplamıştı.
Ancak sonraki yıllarda Akaev'in de adı yolsuzluk ve rüşvet olaylarıyla anılmaya başlayınca 2005 yılında iktidarı kaybedip yurt dışına gitti. Bundan sonra yaşananlar, hiç de içaçıcı değildi.
Aynı yıl Kırgızistan'da deyim yerindeyse Orta Asya'nın ilk pembe devrimi gerçekleştirildi. Seçime hile karıştığını iddia eden muhalif güçler ayaklanıp güneyde pek çok il ve kasabayı ele geçirdiler, ardından çatışmalar başkent Bişkek'e sıçradı.
Beş yıl sonra yani 2010'da ikinci bir pembe devrim daha yaşandı. Yine ayaklanan muhalif güçler başkent Bişkek'te parlamento binasını ele geçirdiler ve kentte birçok yeri yağmadılar.
Böylece, iktidar ikinci kez halk ayaklanmasıyla el değiştirdi. Kimileri Soros Vakfı'nın, kimileri de CIA'in bu ayaklanmaları organize ettiğini iddia ettiyse de, Rusya'nın olaya el koymasıyla durum tekrar normale döndü.
6,5 milyon nüfuslu Kırgızistan sadece siyasi tartışmalar ve halk ayaklanmalarıyla değil, aynı zamanda sık sık etnik çatışmalarla da dünyanın gündeminde yer aldı.
2010 yılında Özbek nüfusun yoğun olduğu Oş kentinde Özbeklerle Kırgızlar arasında arazi tartışması yüzünden yaşanan etnik çatışmalarda yüzlerce insan hayatını kaybetti, çok sayıda dükkan, mağaza, restoran gibi işyerleri yakılıp yıkıldı.
Ve bölgenin büyük ağabeyi Rusya'nın araya girmesiyle olaylar yatıştıysa da etnik gerginlik her zaman el altından sürdü.
Manas'taki Amerikan Üssü
11 Eylül 2001 olaylarından sonra Afganistan'a komşu Orta Asya cumhuriyetleri bir anda Batı'nın gözünde kıymete bindi. Almanlar Termez/Özbekistan'da, Fransızlar Duşenbe/Tacikistan'da ikmal üssü kurarken, Amerikalılar da Bişkek'in eteklerindeki Manas kasbasında bir ikmal üssü kurdular.
Rusya başlangıçta Batılıların Orta Asya'ya yerleşmesinden rahatsızlık duyduysa da, Taliban ve El Kaide'ye karşı mücadele edilmesi Moskova'nın da işine geldiğinden sesini çıkarmadı.
Böylece (2002-2014 arası) Kırgız semalarında Amerikan F-16 jetleriyle Rus MIG'leri ilk defa yanyana uçmaya başladılar.
Manas'taki Amerikan üssü'nün tam karşısındaki Kant köyünde de Rus üssü yer alıyordu. ABD, Manas üssü için Kırgızistan hükümetine yıllık 120 milyon dolar kira ücreti öderken Ruslar Kant üssünü bedava kullanıyordu.
Ama buna karşın Kırgızistan'ı dış tehditlere karşı koruyorlardı ki bu durum, Kırgızlar için her şeyden daha önemliydi.
Tüm Orta Asya'da olduğu gibi Kırgızistan'da en sevilen yabancı ülke, Rusya. Ama bu, bir gönül bağından ziyade yılların verdiği alışkanlık ve deneyimle gelen korku temelli bir sevgi.
Yeni tanıştığınız Kırgızlar, Ruslardan söz açıldığında onlardan abartlı övgülerle söz ediyor, hatta bazıları "Özbeklerle bir arada olmaktansa Ruslarla olmayı tercih ederim" diyecek kadar ölçüyü kaçırıyor; ama samimiyet ilerledikçe Ruslarla ilgili gerçek düşünceler de yavaş yavaş dudaklardan dökülüyor.
İlk başta Rus hayranı gibi görünen bir Kırgız gazeteci, tanışıklığımız ilerleyince, Rusların Sovyet döneminde Kırgızlara uyguladığı baskılardan, hatta katliamdan söz ediyor.
Bir başka gazeteci de Rusya'nın Kırgızistan'ın içini karıştırdığından, seçimleri manipüle ettiğinden söz ediyor.
Etnik husumet: Özbek-Kırgız Çatışması
Eski bir hastalık gibi zaman zaman nükseden etnik gerginlik, olayların üzerinden onlarca yıl geçmiş olmasına karşın hala hissediliyor.
Şu an ortalık sakin görünüyor ve iki taraf da birbirleriyle bir sorunu olmadığını, olayı dış güçlerin kışkırttığını söylüyor ama gözlerdeki acı, keder ve dikkatlice bakıldığında görülen intikam duygusu, bölgenin yeni "etnik patlamalara" gebe olduğunu gösteriyor.
Nitekim güneyde çatışmaların merkezi Oş kentindeki Özbek mahallesinde görüştüğüm bir Özbek genci harabaya dönen evinin önünde yumruğunu sıkarak "Kırgız kanını akıtmadıkça içim rahat etmeyecektir" diyor. Kırgızlarsa "Özbekler bunu haketmişti" havasındalar.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Türkiye'den geldiğimi öğrenen bir Kırgız, "Sizin için PKK ve bölücü Kürtler ne ifade ediyorsa, bizim için de Özbekler aynı şey" diyor. Elbette bunun genel bir kanıyı ifade ettiğini söylemek zor; ama iki tarafta da birbirlerine karşı diş bileyenlerin sayısı azımsanmayacak düzeyde.
Kırgızistan karmaşık etnik ve siyasi sorunların yanında bir de ekonomik sorunlarla boğuşuyor. İşsizlik başta gelen sorunlardan. Ülkede ortalama maaş 150-200 dolar arasında değişiyor ve bu maaşla iş bulabilmek de kolay değil.
Görüştüğüm Özbek ve Kırgızlar, çocuklarının çalışmak için Rusya'ya gittiğini ama ekonomik krizden dolayı onların da para gönderemediğini belirtiyorlar.
Oş'ta 60 yaşlarında bir Özbek kadın Rusya'da çalışan oğlunun gönderdiği para ile 14 kişiden oluşan kalabalık ailesiyle geçinmeye çalıştıklarını anlatıyor.
Türkiye'ye bakış
Kırgızistan'da ekonomik açıdan en rahat olanlarsa, bu ülkede çalışan yabancılar. Bunların başında da başta Bişkek olmak üzere çeşitli illerde görev yapan Türk devlet memurları ve Türk işadamları geliyor.
Türkiye'nin Kırgızistan'da açtığı başta Bişkek'teki Manas Üniversitesi olmak üzere birkaç üniversite ve onlarca lisede çalışan Türk hocalar bu ülkedeki ortalama aylığın 10-15 katı maaş aldıklarından gayet iyi durumdalar.
İrili ufaklı 300 civarında Türk şirketinin faaliyet gösterdiği Kırgızistan'daki Türk yatırımları 3 milyar doları buluyor ve iki ülke arasındaki yıllık ticaret hacmi de giderek artıyor.
Türk eğitim kurumlarında öğrenim gören Kırgız öğrenciler ve çalışan hocalar Türkiye'ye sempati duysa da sokaktaki insan Türkiye karşısında son derece nötür bir tutum sergiliyor.
Nitekim Bişkek sokaklarında sohbet etme fırsatı bulduğum Kırgızlar, Türk yatırımlarından ve Türk okullarından memnun olduklarını; ama yine de Türklere nazaran kendilerini Orta Asya'daki diğer halklara -Kazaklar, Özbekler ve Türkmenlere- daha yakın hissettiklerini belirtiyorlar.
Türkiye ise onlar için kendi ülkelerine göre daha iyi koşullara sahip uzaktaki bir ülke.
Yine de bu ülkede Türkiye'nin etkisini hissetmek mümkün. Türkçe, yeni iş kapısı açan bir dil ve sokakta dolaşırken hiç beklemediğiniz bir anda akıcı Türkçe konuşan bir Kırgız'la karşılaşıyorsunuz.
Kırgızistan'ın en büyük Türkologlarından biri olan Profesör Kadirali Konkobayev, "1990'lı yılların başında Kırgızistan'da sadece üç kişi Türkçe biliyordu, biri bendim, şimdi ise Türkçe konuşan Kırgızların sayısı yarım milyonu buluyor" diyor gururla.
Demokrasi için kötü örnek
İlginçtir, Kırgızistan'da hemen her seçim, muhaliflerin devlet dairelerini basıp yağmaladıkları ve sokaklara dökülüp gösteri yaptıkları şiddet olaylarına sahne oluyor. Nitekim geçtiğimiz yıl yapılan genel seçimler benzer olaylara sahne oldu.
Kırgızistan'da her seçim sonrası yaşanan siyasi karmaşa, gösteriler ve şiddet olayları, demokrasiyi kötülemek için fırsat kollayan komşu cumhuriyetlerin liderlerinin ekmeğine de yağ sürüyor.
Özbekistan'da Karimov, Türkmenistan'da Niyazov ve Kazakistan'da Nazarbayev daha fazla demokrasi ve özgürlük isteyen kendi halklarına onlarca yıl hep Kırgızistan'daki karmaşayı örnek gösterdi.
150 yıllık Çarlık ve Sovyet döneminde hiçbir demokrasi deneyimi olmayan Orta Asya halkları da böylece demokrasiyi, ülkeyi etnik çatışmalara ve iç savaşa sürükleyen bir sistem olarak görmeye başladı.
Kimse, "Bakın Kırgızlar ayaklanıp liderlerini devirebiliyorsa, biz de yapabiliriz" gibi bir fikre kapılmadı, aksine kendi diktatörlerinin "Demokrasi eşittir iç savaş ve etnik çatışma" korkutmacasına dört elle sarılıp onların ömürboyu iktidarda kalmasını sağladılar.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish