İran ressam, Suriye orijinal resim, Lübnan da kopyası

Lübnan'da yaşananlar daha tehlikeli bir gerçekliğin uyarısıdır. Ama kim bilir, belki bir musibet bin nasihatten iyidir

Fotoğraf: AP

Lübnan'ın Suudi Arabistan, BAE ve Kuveyt başta olmak üzere Körfez ülkeleriyle kendisini içine soktuğu siyasi açmazın ortasında, eski bakanlardan Süleyman Frenciye'nin Enformasyon Bakanı George Kordahi'yi savunan duruşu dikkat çekiciydi.

Şahsen ve açıklanan her şeyin aksine, Kordahi'nin Frenciye liderliğindeki Marada Hareketine gönülden bağlı olduğundan şüpheliyim.

Benim hissiyatım; yanılıyor olabilirim, Frenciye'nin Kuzey Lübnan'daki nüfuz alanından uzak Kesravan bölgesinden olan Enformasyon Bakanı'nın Cumhurbaşkanı Mişel Avn akımının tarzına çok daha yakın olduğu yönünde.

Nitekim, Lübnan ve Avncıların deyimiyle güçlü dönem, başarısız bir hükümet ve gerçekleşmesi imkansız hükümet kurma görevlendirmeleri arasında gidip gelirken, son birkaç yıldır diğer herkesten önce Avncılar arasında Enformasyon Bakanlığı için 3 adaydan biri olarak onun adı dolaşıyordu.

Şimdi bunların bir önemi yok.

Lübnan sınırları dahilinde ve hacrindeki bakanlık hesapları, Kordahi'nin Frenciye'nin kotasından bakan olmasıyla sonuçlandı.
 

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Bunun üzerine Cumhurbaşkanı Avn da, Özgür Yurtsever Hareket'in payı veya Değişim ve Reform Bloğu'nun payı (bir Dürzi ve bir Ermeni bakan dahil) ya da Cumhurbaşkanının payı adı altında üçte bir payını aşan ek isimler önerdi.

Lübnan içindeki ritim görevlisi Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah, dışındaki ritim görevlisi Suriye rejiminin başı ve elbette arkalarındaki İran liderliğinin bu uygun formülü seçmelerinin nedeni, iki eski bakan Süleyman Frenciye ve Cibran Basil'in cumhurbaşkanlığı için giriştikleri açık savaşta Tahran ekseninin çizgisini benimseyip kendisine daha sadık ve bağlı olduklarını kanıtlama konusunda birbirleri ile yarışmalarını sağlamak.

Tahran-Şam ekseninin, bir süredir Avn'ın cumhurbaşkanlığı yıllarında Lübnan'daki siyasi, güvenlik, demografik ve ekonomik "başarılarının" temelleri üzerinde yükselmeye hazırlandığı bir sır değil.

Ülke üzerindeki kontrolünü sıkılaştırma yolunda Hizbullah'ın hegemonyasına çifte Hristiyan örtüsü sağlamaya önem verdiği de.


Bu eksenin hesaplamalarına göre -ki bunlar doğru- bir Maruni gruba öncelikli olduğu hissini vermek ve bir sonraki cumhurbaşkanının kesinlikle kendisinden biri olacağına dair "güven vermek" bir hatadır.

Buna ek olarak, Basil ve Frenciye arasındaki rekabeti kızıştırarak hem Avn hem de Marada hareketlerinden daha fazla zorlayıcı tavizler koparmayı sürdürmek bir gerekliliktir.

Böylece iki taraf da emrine amade, bir işaretine bakan, onu memnun etmeye, ABD'nin mevsimsel yaptırım tehditleri karşısında güvence vermeye hevesli olmaya devam edecektir.


Kordahi'nin kendisini tanıyanları şaşırtmayan (çünkü bu onun hiç değişmeyen tavrıdır) açıklamalarının yer aldığı kaydın yayınlanmasından sonra son günlerde gördüğümüz tam ve bütünleşik resmin ressamı işte bu gerçektir.

Evet, kaydın hükümetin kuruluşundan ve Kordahi'nin bakan olmasından önceki bir tarihe ait olduğu doğru, ancak Başbakan Mikati, Kordahi'nin röportajda açıkça ifade ettiği pozisyonlarının, bu makamı üstlenmesi ve kabinede yer alması için gerekli "yeterlilik" şartlarından biri olduğunu çok iyi biliyor.

Kordahi'nin bu röportajda söyledikleri, dün ve bugün inandıkları, işgalin kontrolünü perçinlemek, Lübnan'ın Tahran-Şam ve Irak-Haşdi Şabi ekseni ile bağını güçlendirmek için gerekli siyasi örtüyü sağlamakla görevli bir kabineye dahil edilerek "ödüllendirilmesi" için tam olarak gereken şeydi.


Öte yandan, bakanın sözleri ve yayınlanmasının akabinde Lübnan hükümetinin (en azından ismen) çok zayıf kalan tutumu nedeniyle kardeş Körfez ülkelerinde yaşanan şokun boyutunu tam anlamıyla tahmin ediyorum.

Aynı zamanda, Suudi Arabistan ve BAE'nin, Maşrık (Levant) bölgesinin genelini tehdit eden İran'ın Şii Hilali projesine karşı Yemen'de oynadıkları rolü tanımlarken bir Arap politikacının kullandığı ifadelerden, dahası Suudi Arabistan içindeki sivil hedeflere yönelik Husi saldırılarını meşru nefsi müdafaa diyerek haklı göstermesinden kaynaklanan hayal kırıklıklarını anlıyorum.


Yukarıdakilere ek olarak, söz konusu Lübnanlı yetkilinin iki ülke ile yakın, uzun ve verimli bir ilişkisi vardı. Bu da birçoklarında bir noktada bu davranışının nankörlük ve kadirbilmezlik olduğuna dair hisler uyandırdı.

Bu, Körfez ülkelerinde yaşayan ve çalışan her Lübnanlıyı rahatsız edecek bir şey. Ama burada durup dürüstçe şu iki hususa değinmek istiyorum.

Birinci husus, Lübnan ile kardeş Körfez ülkeleri arasında var olan -ya da olması gereken- ilişki, geçim ve yardım kapısı, bağış ve başa kakma değil, bir kardeşlik ve bütünleşme ilişkisidir.

Körfez ülkelerinde onurlu ve sıkı bir şekilde çalışan şerefli Lübnanlılar, başka hiçbir Lübnanlının eylemlerinden veya ahlakından sorumlu değildir.

İki tarafın kardeşlik görevleri, Lübnanlının ailesinin geçimine sadık olduğu kadar kardeşlik duygularına sadık olmasını gerektirdiği gibi, Körfez'deki kardeşlerimizin de Lübnan'da, ülkenin kimliği ve kaderi üzerinde dahi genellemeye izin vermeyen derin siyasi anlaşmazlıkların olduğunu anlamalarını gerektiriyor.

Bu nedenle Lübnan, harika doğal ve kültürel özelliklerine rağmen iki yüzyıldan fazla bir süredir "itici bir ülke" olmuştur.

Eğer tüm Lübnanlılar aynı şekilde ve aynı yönde düşünselerdi, başlarına gelen felaketleri yaşamazlardı. Bugün olduğu gibi çatışmalar onları dünyanın farklı yerlerine dağıtmazdı.


İkinci husus, Lübnan'ın stratejik olarak İran'ın Arap bölgesindeki "işgaller" zincirinin veya manzumesinin en küçük halkası olduğudur. Lübnan aslında Tahran'ın Suriye'de çizdiği tablonun bir kopyasından ibarettir.
 

 

İran ressam, Suriye rejimi onun orijinal tablosu, Lübnan bu tablonun bir kopyasından başka bir şey değildir.

Dolayısıyla Körfez güvenliği için entegre bir stratejik vizyon varsa, Yemen'de ve  Suriye'de olup bitenler ile Lübnan'ın ve Irak'ın yaşadıkları arasında bağlantı kurmak çok doğaldır.

Karar alıcı, ressam ve maestro Tahran'dadır. Bu da "gerçek karar merkezini" hesaba katmadan küçük oyunculardan herhangi birine zamansız açılımın tekin olmayan sonuçlara yol açacağı anlamına geliyor.

İşleri daha da içinden çıkılmaz yapan, İran planına ilişkin sağlam uluslararası duruşlardan beklenen veya umulan hiçbir garantinin, mevcut veriler ışığında akıllıca bir İran yaklaşımına dair hiçbir iyimserliğin olmamasıdır.

Sonuç olarak, Lübnan'da yaşananlar daha tehlikeli bir gerçekliğin uyarısıdır. Ama kim bilir, belki bir musibet bin nasihatten iyidir.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Independent Türkçe için çeviren: Beyan İshakoğlu

Şarku'l Avsat

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU