Suriye ve üçüncü vizyon

Yeni Suriye rejimini hangi vizyon şekillendirecek?

Fotoğraf: AA

Yeni Suriye şimdi iki dış vizyonu paylaşıyor;

Birincisi, komşu ülke olarak birleşik ve uyumlu bir Suriye için çabalayan Türk vizyonudur (bazı çekincelerle birlikte).

İkincisi, İsrail'in Suriye'yi mezhepsel ve belki de bölgesel temelli bölme vizyonudur.

Peki saf Suriyeli milli, saf Arap ya da Arap ve yerel Suriye vizyonlarının bir karışımı olan üçüncü bir vizyonun ortaya çıkma ihtimali var mı?

Bir devrimden sonra veya bir rejimin çöküşünden sonra gelen her yeni rejim, toplum ne kadar bütünleşmiş olursa olsun, iki rejim arasında bir geçiş evresinden geçer.

Bu aşamanın başarısını ya da başarısızlığını iki husus belirler; dönüşümün hızı ve bu dönüşüme dahil olanların büyüklüğü veya sayısı.

Peki, bugün Suriye dönüşümünün kaderi hangi vizyona yakın?

70'li yıllarda ve iç savaşın sonuna kadar Lübnan'da olduğu gibi, mezhepsel çatışmalar içinde parçalanmış bir Suriye isteyen İsrail vizyonu yönünde mi ilerliyor?

Yoksa bütünleşik bir devlet için güçlü bir merkezi sistem öngören Türk vizyonuna mı doğru?

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Türkiye ile İsrail'in Suriye vizyonunu, parçalanma ile bütünleşme arasında bu kadar net bir şekilde tanımlamak, aralarındaki gri alana dikkat etmemek basite indirgemek olabilir.

Bunun en bariz örneği, Suriye'de yeni rejim güçlerinin içindeki yabancı savaşçılar ve terörle mücadele meselesidir.

Türkler için yabancı savaşçılar, Ankara'nın terörist olarak gördüğü Kürdistan İşçi Partisi (PKK) bağlantılı Kürt gruplarıdır.

İsrail'e gelince, aşırılıkçılar, Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara ile birlikte İdlib'den Şam'a gelen yeni rejimle ittifak yapanlardır.

İşte Türkiye ile İsrail'in farklı şekillerde ele aldığı gri alan burada gizli.


Türkiye, Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile Şara hükümeti arasında bu güçlerin Suriye savunma kurumuna entegre edilmesi amacıyla varılan anlaşmayı memnuniyetle karşıladı.

Burada amaç, hem SDG'yi PKK'dan ayırmak, hem de ABD koruması altındaki SDG kontrolündeki bölgelerdeki petrol sahalarının kontrolünü yeni hükümete vermek.

Elbette bu basitleştirmede ABD, Rusya ve İran'ın oynadığı diğer rollere henüz değinmedim.

Bunu özellikle yaptım çünkü bu güçler şu anda Suriye'nin istikrarından daha önemli gördükleri konularla meşguller.


İsrail ise radikal saydığı yeni rejimi zayıflatmaya çalışıyor.

İsrail, rejimin güçlenip daha sonra düzenli ordular ile değil, Lübnan'daki Hizbullah'a benzer bir yıpratma modeliyle kendisine karşı savaşabilecek duruma gelene kadar pusuya yatacağını varsayıyor.

Bu yüzden İsrail, eski Suriye ordusunun silahlarını ve kapasitesini hedef alıp askeri altyapısını imha ederek, yeni rejimin güç araçlarına sahip olmasını engellemeye çalışıyor.

Bu durumda ordunun yeniden inşası onlarca yıl sürecek ve İsrail de yeni rejimi dizginlemek için ek zaman kazanacaktır.


Ayrıca İsrail, özellikle Süveyda'daki Dürziler başta olmak üzere çeşitli dini gruplarla iletişim kurmaya çalışıyor.

Geçen hafta Golan Tepeleri'ne giden onlarca Dürzi büyüğünün görüntüsünün yanı sıra, İsrail Savunma Bakanı'nın, İsrail'in Suriye Dürzilerini koruma konusundaki kararlılığını vurguladığı açıklamaları dikkat çekiciydi.

Peki İsrail bir dini grubu korumaya bağlı kalırsa, diğer dini gruplar koruma talebiyle kime başvuracaklar?

Daha büyük soruysa şu:

Yeni Suriye rejimini hangi vizyon şekillendirecek?

Türkiye'nin vizyonu mu, İsrail'in vizyonu mu?

Parçalanma ve mezhep çatışması vizyonu mu, yoksa istikrar vizyonu mu?

Arap ülkeleri, özellikle komşu ülkeler, Suriye'nin geleceğine ilişkin nasıl bir vizyon benimsemeli?

Ya da başka bir deyişle, yakın gelecekte bu iki vizyondan hangisi galip gelebilir?
 


Suriye sahilindeki olaylara ilişkin tutum, rejim ile destekçileri açısından yeni rejime karşı isyan eden Esad rejimi kalıntılarının takibi ile Alevi seslerin iddiasına göre, Alevilerin kimlikleri nedeniyle öldürülmeye çalışıldığı konusundaki karşılıklı suçlamalar, tüm bunlar toplumsal parçalanma senaryosunun oluşmasına katkıda bulunuyor.

Suriye'yi en azından önümüzdeki on yıl boyunca sürecek bir istikrarsızlığın sahnesi haline getiriyor.

Türkiye'nin vizyonu, bazı çekincelere rağmen, Suriye'de bir istikrar ortamının oluşmasına ve belki de etkili bir komşu devlet olarak Türkiye'ye benzer bir rejimin ortaya çıkmasına yol açabilir.

Tıpkı İran’ın, 2003 savaşından sonra Irak'ta kendisine benzer yeni bir rejim ortaya çıkarması gibi.

Buradan hareketle, Türkiye'de olduğu gibi yarı demokratik bir sistemin kurulmasını teşvik edecek bir Arap-Türk diyaloğu yoluyla üçüncü bir vizyon ortaya çıkarılabilir.

Bunun için Esad rejimi ile muhalefet arasındaki Cenevre ve Astana görüşmelerinin sonuçlarının yeniden canlandırılması gerekiyor.

Bu belgeler, iç ulusal diyalog çabalarıyla desteklenirse, yeni bir Suriye inşası konusunda ciddi bir diyalog için iyi bir başlangıç ​​noktası olabilir.

Eğer Araplar Türklerle acil ve ciddi bir koordinasyon sağlayamazlarsa, başkaları bunu yapacaktır ve bu da Suriye'nin toprak bütünlüğü ve birliği pahasına olacaktır.

Acil bir Arap-Türk ortak eylemi olmazsa, en azından önümüzdeki yıllarda İsrail vizyonu galip gelebilir.

O zaman iç savaşın başlangıcından Taif Anlaşması'na kadar Lübnan'da tanık olduklarımızın bir benzerine Suriye'de de tanık olacağız.

Bu gelişmeler ışığında Suriye'de çeşitli örgütlerin ortaya çıkması da muhtemeldir; bunların ideal modeli de Hizbullah'ın ortaya çıkıp devlet içinde önde gelen bir güç haline geldiği Lübnan, yahut  Haşdi Şabi Güçleri'nin ve onlarca radikal örgütün ortaya çıktığı Irak'a benzer bir model olacaktır.

Suriye'de çözüm üçüncü vizyondur.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

Şarku'l Avsat

DAHA FAZLA HABER OKU