Sürgünden dönüş

"Suriye 60 yıldır 3 tane günlük gazete okuyor veya okuyormuş gibi yapıyor"

Fotoğraf: Mohamed Azakir/Reuters

Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara'nın Şam'daki geçici otoritenin başına geçmesinden bu yana pek çok insan evlerine ve yurtlarına dönmeye başladı; bunların arasında elbette her kesimden gazeteciler ve yazarlar da var.

Bu "dönüş edebiyatı" geri dönenlerin üsluplarıyla karakterize edilir; keskin, son derece keskin veya keskinin ötesinde.

Dönüşle birlikte kalem kuyusu açıldı, dönenlerden her biri yaralarını da beraberinde taşıyarak dünyayı mürekkeple, acıyla, buruklukla dolduruyor.

Suriye iki sürgün dalgasına tanık oldu:

İlki, 1950'lerin sonu- 1960'ların başındaydı.

Başrollerinde Nizar Kabbani, Adonis, Muhammed el-Mağut, İlyas Mesud ve Sami el-Cundi gibi isimlerin yanı sıra, cezaevine giren veya girmeden önce kaçan bir grup yer alıyor.

İkinci dalga, 70'li yıllardan sonraydı ve ilk isimler kadar büyük olmayan başkalarını içeriyordu.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

İlk "sürgünler" başkentlerini anma konusunda, Şam evleri, evlerdeki küçük havuzlar ve yasemin bahçeleriyle dolu edebi bir miras bıraktılar.

Şimdi, 45 ya da 20 veya 30 yıllık bir aradan sonra geri dönenler, zorunlu askerliğin kaldırılmasından duydukları sevinci, cezaevlerinde yaşadıkları sıkıntıları, kucaklamaları yasak olan vatanlarına kavuşmanın sevincini, göremeden ölen annelerini yazıyorlar.


Geri dönen kadın bir yazar, Stalin dönemi hakkında daha önce hiç okumadığım bir şey yazmış.

Yazar, rejimin, insanların birbirine açılmasını engellemek için kasıtlı olarak kötü yol ağları oluşturduğunu söylüyor.

Arapçayı koruma bahanesiyle 10 yıl öncesine kadar yabancı dillerin yasak olduğunu ama aslında bütün ilim pencerelerini kapatmanın amaçlandığını belirtiyor.

Sovyetler Birliği dağılınca Abdulhalim Haddam'ın, Şam rejimi üzerindeki etkilerinin araştırılması için bir çalışma yaptırdığını bizzat duyurduğunu anlatıyor.

Suriye 60 yıldır 3 tane günlük gazete okuyor veya okuyormuş gibi yapıyor.

Bunların adları Tişrin ve el-Sevra, üçüncüsünün adınıysa tamamen unuttum.

Bu durum Moskova'daki Pravda ve Izvestiya gazetelerine benziyordu.


Rus yazarlar gibi Suriyeli yazarlar da eserlerini yurtdışında yayımladılar.

Komşu Beyrut bu üretimde en büyük paya sahipti, ancak yine de normal bir durumda Suriyeli edebiyatçıların sahip olabileceği ya da ulaşabileceği orana kıyasla çok küçük bir orandı.

Bu durum resim ve oyunculuk dahil sanatın her alanına yansıdı.

Öyle ki Suriye, geleneksel veya Suriye'nin geçmişte ileri olduğu bir alana yakın zamanda katılan Arap toplumlarındaki zenginliğe kıyasla, sanki bu yaratıcılık ve sanat alanının dışında kalmış gibi görünüyordu.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

Şarku'l Avsat

DAHA FAZLA HABER OKU