Ertelemek söz konusu olamaz: İklim vaatlerinin bu yıl eyleme dökülmesi gerek

Caroline Lucas: IPCC raporu tüm dünya liderlerine kesin bir uyarı. İklim krizinin en kötü etkilerinin önüne geçmek için sınırlı zaman var ve hükümetler bu fırsatı kaçırmamalı

Ekstrem hava koşulları Yunanistan'da görülen orman yangınları gibi olaylara yol açtı (AFP)

Fransız yazar Victor Hugo, "Doğanın konuştuğunu ve insanlığın dinlemediğini düşünmek üzücü bir şey" diye yazar. Şimdi, onun bunu yazmasından 150 yıl sonra, doğa artık bizimle konuşmuyor: Bize haykırıyor. Ve hükümetler hâlâ dinlemiyor.

Tüm dünyada ekstrem hava olayları patlak veriyor: Kuzey Amerika'da boğucu sıcaklar, Hindistan'da çamur kaymaları, Avrupa ve Çin'de ölümcül seller, Yunanistan'da dehşet veren orman yangınları ve Amazon yağmur ormanlarının emebileceğinden daha fazla karbondioksiti atmosfere salması.

Geçen ay Birleşik Krallık'ta (BK) Met Office, temmuzda BK genelinde gördüğümüz ekstrem hava koşullarının artık norm haline geldiği uyarısında bulundu. İklim değişikliğinin etkileri sadece gelecek nesilleri etkileyecek şeyler değil: Şu anda ve buradalar.

BK'nin ev sahipliğini yaptığı Birleşmiş Milletler (BM) iklim zirvesinden iki ay önce, dünyanın önde gelen iklim bilimcilerinin gezegeni şimdiden ne kadar ısıttığımız ve bu ekstrem hava olaylarının başlamasında ne dereceye kadar etkili olduğumuz konusundaki görüşlerine sahibiz. COP26 için hazırlanan dünya liderleri, neden mevcut planlarının çok daha ötesine geçmeleri gerektiğine dair bir hatırlatmaya ihtiyaç duymamalı ama şayet buna ihtiyaç duyuyorlarsa, korkunç derecede sert IPCC raporu gerekli hatırlatmayı sağlıyor.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Rapor, ister ekstrem hava olayları, ister buzulların erimesi veya deniz seviyesinin yükselmesi şeklinde olsun, insan faaliyetlerinin iklim üzerindeki etkisinin hızlandığını gösteriyor. 8 yıl önceki son raporda düşük ihtimal verilen buz tabakasının çökmesi gibi sonuçlar şimdi ciddi olasılıklar olarak görülüyor.

IPCC raporuna dair çarpıcı olan şeyse raporda kullanılan dobra dil. İlk rapordan bu yana geçen 30 yılda kullanılan dil, küresel ısınmanın etkilerinin 10 yıl veya daha uzun süre fark edilmeyeceğini bildirmekten deniz seviyelerinin yükselmesi gibi şimdiden gerçekleşmeye başlamış bazı iklim değişikliklerinin yüzlerce yıldan binlerce yıla kadar telafi edilemez olduğu uyarısında bulunmaya geçti.

İşte iklim bu kadar hızlı değişiyor ve bu değişimin etkileri hepimiz için bu kadar yıkıcı.

İklim konusundaki retoriğin ve vaatlerin eylem planlarına dönüştürülmesi gereken yıl bu yıl. Ertelemek gibi bir seçenek söz konusu değil: İklim krizinin en kötü etkilerinin önüne geçmek için sınırlı zaman var ve hükümetler bu fırsatı kaçırmamalı.

Ne var ki BK hükümetinin stratejisi, bizi şu anda ilerlediğimiz felaketlerle dolu yoldan çıkaracak bir şeyin ortaya çıkması umuduyla dua ederek beklemek. Hükümet pek çok hedef belirliyor fakat ekonomimizi dönüştürmek ve karbondan arındırmak için gereken yatırımları yapmak bir kenara, bu hedefler nadiren onlara ulaşmak için gereken politikalarla destekleniyor.

Hükümetin yapması gereken bilimdeki son gelişmeleri takip etmek ve ona göre karşılık vermek. Geçen eylül parlamentoya sunduğum İklim ve Ekolojik Acil Durum Yasa Tasarısı'nın yapmayı amaçladığı da bu. Hükümetin bir an önce bu gemiye binmesi gerekiyor.

Hazine Bakanlığı'ndan gelen endişe verici fon müziği, sürdürülebilir bir geleceğe geçiş çok pahalıya mal olacak der gibi. Yine de şimdi bir şey yapmamanın gelecekte çok, çok daha büyük bedeller anlamına geleceğini ve gelecek nesillere dayanılmaz, belki de imkansız bir yük bırakacağını biliyoruz.

Paris Anlaşması'nın 1,5 santigrat derece hedefi gelişigüzel seçilmedi. Küçük ada devletleri ve savunmasız diğer ülkeler için, topraklarının bu yüzyılın sonunda hâlâ var olabilmesiyle yükselen deniz seviyeleri altında kaybolması arasındaki fark bu. Fakat bu 1,5 santigrat derece hedefi sadece bu yüzden kritik öneme sahip değil: Bu sınır ne kadar aşılırsa yıkıcı değişikliklere yol açması muhtemel iklim eşiklerini geçme tehlikesi de o kadar artacak.

Glasgow'daki COP26 BM İklim Konferansı'na 100 günden daha az kalmışken geride kalmamak için özellikle de BK hükümetinin yapması gereken çok şey var. Glasgow'da gidişatı belirleyecek olan sözler değil, eylemler; bayat böbürlenmeler değil, daha fazla hedef.

Ülkelerin Paris Anlaşması'nda altına imza attığı salım kesintilerinin çok daha azimli olması gerekirken, anlaşmayı imzalayan ülkelerin yarısından azı daha gözüpek iklim vaatlerinde bulundu. Ve dünyanın en zengin ülkeleri hâlâ daha kömürü kademeli bir şekilde kullanımdan kaldırmayı ve petrol ve doğal gaz sübvansiyonlarını azaltmayı kabul etmiyor.

Fosil yakıtları yerin altında bırakma zorunluluğu sadece Kuzey Denizi'nde yeni petrol ve doğal gaz kaynakları aranmasına izin veren BK hükümeti tarafından değil, geniş çevrelerce göz ardı ediliyor.

Ve daha zengin ülkeler, küresel güneye, bu ülkelerin iklim değişikliği sorununu ele almasında yardımcı olmak için yılda 100 milyar dolar (yaklaşık 850 milyar TL) temin etmeye dair Paris Anlaşması'nda verdikleri sözü hâlâ yerine getirmiyor.

IPCC iklimsel hasarı değerlendiren raporlarını 30 yılı aşkın süredir yayımlıyor ve her rapor tehlike çanlarını bir öncekinden daha yüksek çalıyor. Tüm zamanını neslinin tükenmesini engellemek için gereken acil adımları atmak yerine yok oluşunu izleyerek geçiren tek tür olarak tarihe geçme tehlikesiyle karşı karşıyayız.

Ama böyle olmak zorunda değil. İklim krizini olduğu gibi acil bir durum olarak ele alarak şimdi harekete geçmemiz halinde sadece beterin beterinden kaçınmak için değil, hepimiz için daha adil ve daha iyi bir dünya inşa etme fırsatını yakalamak için de vaktimiz var.

Caroline Lucas, Yeşil Parti'den Brighton Pavilion Parlamento Üyesi'dir

 

https://www.independent.co.uk/climate-change/opinion

Independent Türkçe için çeviren: İrem Oral

Bu makale kaynağından aslına sadık kalınarak çevrilmiştir. İfade edilen görüşler Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independent

DAHA FAZLA HABER OKU