Ve Antidio devam etti: Ve ne zaman ihtiyaç duyulursa o zaman bir şey yaratılır.
Veya şöyle ifade etti:
Yaratılan şey iyidir. Ve Tanrı'nın yarattığı gerçeklik güzeldir. O her şeye iyi gözle baktı. Kötülük ise yaratılmışların yok edilmesidir.
Alejandro: Emekçi, Tanrı'nın suretidir ve onun ürettiği her şey insanlığı zenginleştirir.
Ben dedim ki: Emekçinin büyüklüğü budur. Sahip olduğumuz şeyler önce Tanrı daha sonra emekçiler tarafından yapılmıştır. Giydiğimiz ayakkabılar, elbiseler, her şeyin içinde olduğu şehirler, yollar ve köprüler...
Felipe: Bu emekçilerin büyüklüğüdür. Emekçiler Tanrının verdiği güçle yeryüzünde yaratmaya devam ediyorlar. Bu yüzden yeryüzünün sahibi olmalılar, çalışmayanlar değil…
Alejandro: Tanrı maddeyi bir sözüyle yarattı, ama maddeye düşman ve onu yaptıkları adaletsizlikle yok eden kişiler var. Ernesto'nun (Cardenal) dün gece bize yıldızlarla ilgili okuduğu şiiri şimdi daha iyi anlıyorum. Tüm maddelerin çekim yasasına göre hareket ettiğini söylüyordu ki bu aynı aşk yasasıdır. Bu yasaya, mevcut toplumsal sistemin karşı olduğunu düşünüyorum. İşte bu yüzden sömürücüler sosyal gerçeği görmemizi istemiyorlar. Gerçeğin düşmanları onu kabul etmeyenlerdir.("Solentiname İncili", El Evangelio en Solentiname,
cilt I, s.13-14, Ernesto Cardenal,
Departamento Ecumenico Investigaciones) *
Antidio, Alejandro ve Felipe, İsa'nın İncil'indeki havariler değildi.
Onlar Orta Amerika'nın en büyük gölünün ortasında bir adada yaşayan genç köylü çocuklarıydı.
Şair-rahip Ernesto Cardenal, Büyük Nikaragua Gölü'nün (Lago Cocibolca) Kosta Rika sınırı yakınlarında yer alan Solentiname Takımadalarına ayak bastığında yıl 1965'ti.
Cardenal, buraya gelene dek hiç kimse Solentiname adını duymuş değildi.
Öyle ki aynı yıl başkent Managua radyosunda bir yarışmada "Solentiname nerede?" sorusuna cevap verebilenler ödüllendirilmişti.
Solentiname'de devlet ya da herhangi bir kamu hizmeti bulunmuyordu. Senede bir veya iki kere geleneksel ayin için bir rahip ziyaret etmese dışarıdan gelen de yoktu.
O sıralar otuz sekiz Solentiname adasında doksan aile, yaklaşık bin kişi yaşıyordu.
Bugün bile kanoyla ulaşımın sağlandığı bu adalarda evlerin yapısı topraktan ve çatısı ottandı.
Halk Solentiname'de mısırdan yaptıkları ekmek ve gölden tuttukları balık dışında hiçbir şeye sahip değildi.
Nikaragua'nın en saygın ailelerinden birinden gelen Ernesto Cardenal ve kendisi gibi rahip olan kardeşi, Mancarrón adasındaki toprak manastıra yerleşmeden önce Meksika, ABD ve Avrupa'nın bazı başkentlerinde teoloji, felsefe, dil, sanat eğitimi almıştı.
Nikaragua uzun yıllardır Somoza aile diktatörlüğündeydi.
1960 başında bir grup öğrenci tarafından kurulan Sandinist Cephe, köylülerle bağ kuramadan ezilmişti.
Ülkenin aydınları, ilerici elitleri, devrimcileri, sosyal adalet yanlıları kuşaklar boyu süren bir aile diktatörlüğünden nasıl kurtulacaklarını bilmez haldeydiler.
İşte Cardenal'in Nikaragua'nın en ucunda, gözlerden uzak ve her şeyden yalıtılmış bir "Hıristiyan Komünü" kurma fikri bu koşullarda bir protesto olarak doğdu.
Şair ve din insanı Ernesto Cardenal'in kişiliği, dünyanın Tanrı'ya terk edilmiş bu parçasında birçok olguyu bir araya getirmişti.
Cardenal sınıfsal kökeniyle; oligarşi tarafından esir alınmış cılız Nikaragua burjuvazisini ve onun ulusal misyonunu,
henüz halkla, yoksul köylülerle ilişki kurmakta olan genç devrimci hareketi (Sandinist Hareket),
kilisenin reformcu ve halkçı kanadını (Kurtuluş Teolojisi) temsil ediyordu.
Bu bileşim onun manevi varlığına fazlasıyla politik anlam kattı.
Cardenal yıllar sonra şöyle anlatıyor:
İki arkadaşımla birlikte on iki yıl önce Solentiname'ye küçük bir tefekkür (contemplación) topluluğu kurmak için geldim.
Tefekkür, Tanrı ile birlik demektir. Tanrı ile olan bu birliğin, ilk etapta bizi, yoksul ve terk edilmiş köylülerle birliğe götürdüğünü çok geçmeden anladık.
Tefekkür bizi daha sonra siyasi bir bağlılığa da götürdü ve sonunda tefekkür bizi devrime götürdü(Nueva Sociedad Nº 35, marzo–abril, 1978)
Cardenal her ne kadar "Solentiname Tecrübesi"nin kaynağını "Evangelio" yani "İncil"e bağlasa da aslında bu, ne salt dini ne de politikti.
Hatta diyebilirim ki "İncil" ve "Devrim" köylülerle iletişim kurma araçlarıydı. Gerçekte yaptıkları şey ise sanattı.
Solentiname'den bir köylü Olivia Silva, Ernesto Cardenal'ın gelişinin kendisi için neden çok önemli olduğunu şu sözlerle ifade ediyor:
O ana kadar etrafımdaki manzaranın ne kadar güzel olduğunu fark etmemiştim.
İçinde yaşadıkları yoksulluk yüzünden ada bir hapishane gibiydi. Sürekli yağmur altında, topraktan evlerde, çamur ve açlık içindeydiler.
Fakat Cardenal'in pedagojisiyle köylüler yavaş yavaş hayatlarının da yaşamaya değer olduğunu anlamaya başladılar.
Tanrı'yı anlama adına gerçekleştirdikleri her diyalog edebiydi. Cardenal onlara şiirsel vaazlar veriyordu. Belki de çoğu onun söylediklerini anlamıyordu.
Ama her söz onların hayata bakışlarını, doğayı ve kendi varlıklarını algılayışlarını değiştiriyordu.
Cardenal' in varlığında şairin ve peygamberin sesi birleşmişti.
Yoksullar ve ezilenler için dini inanç, şiiri ve vahyi tek bir misyon haline getiriyordu.
kudretliler iktidardan düştü
resimlerini, heykellerini ve bronz plaketlerini kaldırdılar
isimlerini sonsuza dek sildin
adları artık gazetelerde yer almıyor
ve tarih uzmanları dışında tanınmayacaklar
isimlerini meydanlardan ve sokaklardan çıkardılar
onlarla beraber partilerini yıktın
fakat senin sonsuz bir hükümetin var
bir ADALET hükümeti
yeryüzünün hükümetlerini yönetmek için
tüm halkların
ve sen halkın savunucususun
çünkü sen hatırladın öldürülenleri
ve fakirlerin çığlığını unutma ...
Çünkü asırlara hükmeden sensin
ve yoksulların duasını
ve yetimlerin feryadını işitensin
ve mülksüzleri
sömürülenleri savunansın ...(Ernesto Cardenal, "Cantaré Señor tus maravillas", 1964)
Bu aynı zamanda kurtuluş ve adalet arayan, sosyal değişim arzusuyla bağlantılı, sanat ve müjdeyi bütünleştirmenin bir yoluydu.
Solentiname ütopik projesi, sanatsal üretim ile dini deneyimi devrimin yolu olarak birleştiren bir vizyonu hayata geçirdi.
Ernesto Cardenal köylülere şiir yazma ya da resim kursu vermedi. Sanat onun yaşama eyleminin bir parçasıydı.
İlk resim denemesi bir su kabağını boyamaktı. Basit bir su kabağının Cardenal'in elinde sanata dönüştüğünü gören köylüler resim yapmaya başladı.
Ernesto bir köylüye kağıt ve kalem verdi. Daha sonra tuvaller, boyalar, fırçalar dağıttı. Köylüler onu sanata dönüştürdüler.
Köylülerin çok azı genç ve sağlıklı bireylerdi. Çoğu okuma yazma bilmeyen, engelli, sağlık sorunları olan, yaşlı kişilerdi. İçlerinde kiliseyle alakası olmayan alkolikler de vardı.
Onlara ne ya da nasıl yapmaları gerektiğini dikte etmedi. Dine uygun sanat yaratmaya kalkmadı. Onları sınırlamak için sanatlarını dini ya da ahlaki bir kurala uydurmaya çalışmadı.
Köylüler o zamana kadar Tanrı'nın cezası olarak gördükleri doğayı, resim sanatıyla beraber, hayranlık duydukları manzaranın bir yansıması haline getirdi.
Nefret ettikleri çamur köylülerin ellerinde şekillendikçe, ıslak ağaçlar biçimlendikçe toprağa dair her şeye sevgi duymayı öğrendiler.
Dahası Solentiname köylülerinin primitif resim akımı, Nikaragua ulusal sanatının en önde gelen temsilcileri arasına girmeyi başardı.
Bugün 55 yıl sonra Solentiname "Sanat Adaları" olarak anılmaktadır. Çünkü adalar nüfusunun neredeyse tüm bireyleri resim ve el işi sanatlarıyla uğraşmaktadır.
Bu tür edebi, sanatsal ve dini sentez Latin Amerika'daki "Kurtuluş Teolojisi" (Teologia de la Liberación) fikri ve idealleriyle yakından bağlantılıdır.
Çünkü doğayı ve insanı sanatsal bir biçimle yeniden yaratım sürecine sokamayan bir "kurtuluş" fikri olamazdı.
Sanat için ruhlar kadar bedenlerin de özgür olması gerekiyordu.
"Kurtuluş Teolojisi" öteki dünyada cennet ve özgürlük vaat eden kilise öğretisine karşıydı.
Yeryüzünde bedenler kurtulmadan ruhların da kurtulamayacağı gerçeğinden yola çıkıyordu.
Şairin şiirlerinde Tanrı'yı ele alışı, "Kurtuluş Teolojisi"nin ilkelerine yönelik bir başka girişimdi.
Cardenal, Tanrı'yı yoksulların, sömürülenlerin, yetimlerin ve dulların Tanrısı olarak anlar.
O, diktatörlerin, baskıcı orduların veya sahte liderlerin Tanrısı değildir.
Cardenal'in pazar ayinlerinde köylülerle kurduğu diyaloglardan oluşan "Solentiname İncili" mülksüz köylülerin sosyalizmiydi.
Her pazar ayinde İncil'i diyalog şeklinde köylülerle tartıştı ve onların şaşırtıcı biçimde sadelik ve teolojik derinlikle Tanrı'nın sözünün özünü bildiklerini fark etti;
İlk Hıristiyanların komünlerindeki gibi, sömüren ve sömürülenlerin olmadığı, tüm malların ortak olduğu, adil bir toplumun yeryüzünde kurulması.
Cardenal, Solentiname köylülerinin, ütopik bir inanıştan ayakları yeryüzüne basan bir fikre; ülkenin başka yerlerinde zulüm ve teröre maruz kalan köylülerle dayanışma içinde olmaktan kendilerini alamayarak vardıklarını söylüyor.
O sırada Nikaragua'da Somoza Diktatörlüğü köylüleri hapsediyor, öldürüyor, onlara işkence, kadınlarına tecavüz ediyor, çiftlikleri yakıyordu.
Bu yüzden dayanışmanın gerçek olması, güvenliklerini ve canlarını da tehlikeye atmaları gerektiği anlamına geliyordu.
Orada bir yeryüzü cenneti olan Solentiname'de mutlu bir hayat yaşıyorlardı ama başka yerlerde acı çekenler için her şeyi feda etmeye hazırdılar.
Ve onu feda ettiler.
Bir gün Solentiname'de bir grup genç kadın ve erkek, derin inançların öğretisinden geçerek uzun süre olgunlaştıktan sonra, silahlanmaya karar verdiler.
Sadece onlar değil sayısız rahip, rahibe ve piskoposun dışında sıradan Katolikler muhalefet hareketlerine katıldı ve birçoğu öldürüldü.
Ernesto Cardenal da "Sandinist Ulusal Kurtuluş Cephesi"nin silahlı mücadelesine katılan "Solentiname Komünü"nün üyeleri arasındaydı.
1977'de, diktatör Anatasio Somoza'nın devrilmesinden sadece iki yıl önce, rejime bağlı Ulusal Muhafızlar "Solentiname Komünü"ne saldırdı ve onu ortadan kaldırdı.
Ernesto Cardenal ve birçok din insanı Somoza Diktatörlüğüne karşı savaşan köylülerin yanında saf tuttu.
Cardenal 1979'da diktatörlüğün yıkılmasıyla devrimin Kültür Bakanı oldu.
Vatikan tarafından 1984 yılında elinden alınan dini yetkileri 35 yıl sonra Papa Francisco tarafından iade edildi.
* Yazıdaki tüm çeviriler bana aittir.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish