İsrail'de demokrasinin tarihsel-toplumsal kökenleri üzerine düşünmek

Dr. Gökhan Çınkara Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Olivier Fitoussi/FLASH9

Independent Türkçe'de kısa bir dinlenmenin ardından tekrar sizlerleyim. Bu yazımda İsrail gazetelerinde yayımlanmış ilgimi çeken bir yazıdan bahsedeceğim.

Bu analiz, İsrail sosyal bilimcileri alanında abidevi bir kişilik olan Prof. Shlomo Avineri'nin Haaretz gazetesinde çıkan "İsrail Demokrasi'nin Dayanaklılığı Üzerine" başlıklı yazısı. 

İsrail seçimleri sonrası sürecin analizi ve aktörlerin buna yönelik tutumları çıkan analizlerin ve dolaşan fikirlerin temel teması oldu. Mikro süreç analizleriyle İsrail'de siyasetin yeni akıntılarını anlama çabasındaydık.

Bu aslında hem okuyucuları hem araştırmacıları süreçlerin güncel alanlarına odaklanmasını sağlayarak onların tarihsel derinliğini ve genişliğini anlamaktan uzak tutuyordu.

Örneğin İsrail'de demokrasinin krizinden bahsediliyorsa bunun temel nedeni Netanyahu'nun şahsi tercihleri miydi?

Likud'da siyasi gücü ele geçiren Netanyahu kanadı İsrail'de sağ siyasete yön mü veriyordu?

Netanyahu ve onun karşıtları arasında bölünen İsrail siyaseti yeni rotasını nasıl bulacaktı?

Bu minvalde sorular İsrailli yorumcuların ve onları takip eden ilgililerin cevaplarını aramak istediği temel meselelerdi.

Lafın özü, İsrail siyaseti Binyamin Netanyahu'nun yaptıkları, yapmadıkları ve yapamadıkları arasında anlaşılmaya çalışılıyordu.

Bu dar geçitli anlama çabasından bizi Shlomo Avineri'nin bu analizinin kurtardığını söyleyebilirim. 


İsrail'de hükümet değişikliği uzun süren siyasi pazarlıklar sonrası mümkün oldu. İsrail siyasetinin kurumsal parçalılığı çıkar farklılıklarını ulusal siyasete eklemlemede güçlükler yaratıyor.

Her siyasal parti seçmenlerinin taleplerini karşılayabilecek politikaları hükümetin esaslı parçası yapmak istiyor. Bu kökleşmiş yapısal duruma uzun süren Bibi Netanyahu (2012-2021) başbakanlığını koyun.

İsrail'de seçim barajının düşük olması, yaygın ve geniş sivil toplum örgütleri ve daha da önemlisi Yahudi toplumsal karakterine içkin olan farklı düşünme ve merkeze bağlı olmama durumu İsrail siyasi kültürünün çeşitli ve parçalı olmasını belirleyen faktörler olarak ortaya çıkıyor. 


Shlomo Avineri de bu noktada İsrail'de demokratik sürecin görünürde işlemesini sağlayan bir dizi faktörden bahsediyor.

Bunlar Başbakan Netanyahu'ya karşı devam eden gösteriler, muhalefetin çeşitliliği, bağımsız yargı sistemi, eleştirel ve agresif medya, nihai zafere ulaştırmayan tekrarlanan seçimler ve Netanyahu'nun davaları.

Avineri, İsrail'in siyasi kültürünün demokratik eğilimlerinin kökeni olan derin kurucu yapılarına odaklanmanın önemli olduğunun altını çiziyor.

İsrail devleti kurulmadan ve siyasal egemenlik elde etmeden önce diaspora Yahudileri kendilerince bir siyasal kültür oluşturdular.

Bu siyasal kültür dini metinlerden ilham almıyor bilakis hayatın pratik ihtiyaçlarından doğuyordu. Bu somut gerçeklikler ve talepler Yahudi toplumsal hayatında gönüllü derneklerin oluşmasına imkan tanıdı.

Bu gönüllü dernekleri işler hale getirme mekanizması ise seçimlerdi. 


Diaspora yaşamının en basit taleplerinden oldukça karmaşık ilişkiler dizisini kapsayan genişlikteki meseleler seçilmiş kurumlar/kurullar eliyle karara bağlanıyordu.

Kurumsallaşmış devletin yokluğu ve merkezi dini otoriteye ihtiyaç duyulmaması bu mekanizmanın demokratik karakterini olgunlaştırdığı söylenebilir.

Bu seçilmiş kurumların toplumsal talepleri karşılama adına finansal sorunları halletmeleri gerekiyordu.

Yerel Yahudi cemaati içerisinden gereken fonların belirli bir düzenlilik içerisinde toplanması kurumların patronaj ilişki ağları içerisinde şahsileşmesinin önüne geçtiği söylenebilir.

Bunun yanında cemaat temsilcilerinin belirlenmesi ve vatandaşı olunan devletle kurulacak ilişkilerin sürdürülebilir olması için kurallar konulması önemliydi.

Yahudi cemaatinin içeriye dönük finansal istikrarı dışarıya karşı diplomatik çabaları esasında devletleşmenin ilk nüvelerini işaretliyordu. 


Kurumsal gelişim ve değişim süreçleri toplumsal yapının ve siyasi kültürün eğilimlerinin oluşmasında önem taşıyor.

Bu nedenle Yahudi toplumlarında farklı düzeylerde görülen bu tercihler modern İsrail siyasetinin kodlarını vermesi açısından önemli.

Aktörlerin çeşitliliği, kurumların demokratik karakteri yanında eklenmesi gereken diğer bir husus tekçi dini merkezi otoriterinin Yahudilerde olmamasıdır.

Yani Yahudilerde dinsel ve siyasal otoritenin birlikteliği papalık veya halifelikte olduğu şekliyle tezahür etmemiştir.


Hasidik hareketin bu noktada bir sapma oluşturduğu söylenebilir. Hasidik dini liderlik değişimi seçimle değil kalıtsallıkla oluyor.

Babadan oğula geçen dini önderlik zaman içerisinde bölgesel dini oluşumlar içerisinde genel kurumsal rotaya uyumluluk gösterdi.

16 ve 18'inci yüzyıllar arasında Polonya'da devam eden Yahudi Senatosu buna örnek. Burada bölgesel çaptaki ihtiyaçların temini için kararlar alınırken aynı zamanda siyasete içkin olan mücadeleler ve çatışmalar da kendisini ya ideolojik ya da şahsi düzeylerde gösteriyordu.

Bu çatışmaların kurumsal yapı içerisinde sürdürülebilirliği tasfiyeci siyasi stilin önüne geçerek herhangi bir dini grubun diğerleri üzerinde mutlak hakimiyet kurmasını engellemiştir.


Yahudiler 19'uncu yüzyılda yükselen milliyetçi (aynı zamanda sosyalizm) söylemin ve siyasetin de etkisiyle geleneksel kurumlarını ve düşünce setlerini modernize etme çabasına giriştiler.

Bu yarı-kolektif (sınırlı bir elit grubu ve dar bir toplumsallık) eylemliliğin organize ve teorik/metodik alt-yapısı güçlü olanı Siyonizmdi.

Avrupa'da baş gösteren temsil krizi ve vatandaşlık kurumunun etnik ve kültürel bağlar üzerinden inşası bir dizi Yahudi aktivisti farklı çözüm arayışlarına itti.

Siyonist hareketin 19'uncu yüzyılda düzenlediği kurucu kongrelerde seçim ve temsiliyet mekanizmaları karar alma sürecinin esaslı unsurları olarak devam ettirildi. 


Sadece Siyonist hareketin kurumsal çatısı seçim ve temsil üzerine kurulmadı aynı zamanda diasporada yerleşik siyasal partilerde kuruldukları ilk günden itibaren bu kültürü benimsediler ve kurumsallaştırdılar.

Bahsedilen bu örgütlerde demokratik temsil mekanizmasının pürüzsüz işlemediğini de eklemek gerekiyor.

Örgütlü çıkar grupları zaman zaman siyasal partilerde genel kamusal ihtiyaçları baltayalayacak şekilde kendi özgün taleplerini öne çıkarmaya çalıştılar.

Fakat kurumlara hakim olan ve tarihsel-toplumsal derinliği de olan seçim ve temsiliyet mekanizması öyle ya da böyle orta-yolun bulunmasında kolaylaştırıcı işlev gördü.

Bir tarihsel gerçeklik olarak İsrail'de iktidarda olan siyasal partilerin aşırı sağ veya sol uçlara savrulmaması ve toplumun genelinin de böyle bir politik tercihi öncelememesi başından itibaren siyasal kanalların açık ve içerici olmasından  kaynaklanmaktadır.

Fakat İsrail'in Filistin toprakları üzerinde kurulması ve Araplarla kurduğu ilişkinin önce kimlik çatışması sonra güvenlik tedbirleri eksenlerinde oluşması demokratik sürecin bu tarafa yayılımı konusunda aşılması güç engelleri oluşturdu. 


Naftali Bennett'in başbakanlığında kurulan hükümetin oluşmasında yer alan aktörlerden birisi de Ra'am (Birleşik Arap Listesi) Partisi ve onun lideri Mansur Abbas oldu.

Yahudi toplumu modern İsrail'e değin politik örgütlenmesini bir azınlık toplumu olarak oluşturdu. İsrail ile birlikte Yahudiler ulus-devlet inşasının ivmelendirmesiyle demografik çoğunluğu elde etmenin yollarını aradılar ve elde ettiler.

Çoğunluk toplumu olarak Yahudilerin bir azınlık grubuyla istikrarlı ve kapsayıcı bir politik ilişki kurması sanırım bu seçimle gerçekleşiyor.

Oldukça prematüre olan bu sürecin kurumsallaşması ve normalleşmesi ise sürecin aktörlerce nasıl yönetileceğine, toplumun bunu nasıl algılayacağına ve kurumların bunlara ne yönde tepki vereceğine bağlı. 


Avineri'nin bu yazısı ise gelecek günleri anlamlandırma noktasında perspektif genişleten bir başlangıç sunuyor.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU