Batılı devletler tarafından yamyam ve eli kanlı bir diktatör ama Müslüman ülkelerce büyük bir kahraman olarak anılıyor. İktidara gelişi, halkla olan ilişkisi, devleti yönetme tarzı, dış politikada attığı sıra dışı adımlarla bir devrin en çok konuşulan ismi oldu. Hakkında birçok iddia ortaya atıldı, binlerce yazı yazıldı, onlarca belgesel hazırlandı ve 500 bin kişinin ölümünden sorumlu tutuldu. Taraflı yayınlar ve yeterli olmayan araştırmalar sonucu ortaya çıkan bu ürünler, O’nu tam anlamıyla anlatmaya yetmiyor. İşte tüm bilinmeyenleriyle İdi Amin…
En yakınlarıyla, öz oğluyla, uzun yıllar birlikte çalıştığı mesai arkadaşlarıyla, yaşadığı mahalleden insanlarla ve sıradan halkla bir dizi görüşme yaptım. Karanlıkta kalan, konuşulmayan ve konuşulmaktan uzak durulan o ismi, İdi Amin’i araştırdım. Bizzat birinci ağızdan topladığım verilerle bu yazıyı hazırladım. Yazının sonunda, başlıktaki soruya sizin cevap vermenizi arzu ediyorum.
İdi Amin ismi ülkemizde bir dönem çokça anılsa da vefatından sonra kamuoyunda pek yer bulamadı maalesef. İdi Amin’i aslında hepimizin aşina olduğu bir Yeşilçam yapımından tanıyoruz. Hababam Sınıfı filminin bir sahnesi vardır. Damat Ferit büyük bir bayrak kuşanmış, arkasında tüm Hababam Sınıfı’yla okulun çıkış kapısına yönelir. “Kapıyı aç Veysel Efendi, Uganda Cumhurbaşkanını karşılamaya gidiyoruz” der. İşte bu replik hepimizin aşina olduğu, dillere pelesenk olmuş bir slogana da dönüştü yıllar içerisinde. 1975 yılında film yayınlandığında, İdi Amin Uganda Cumhurbaşkanıydı. Bu sahne aslında onu işaret etmekteydi.
İdi Amin’in vefat ettiği 2003 yılında, Ayvalık’ta yayımlanan yerel bir gazeteye verilen ilan göze çarpmaktaydı. İdi Amin için başsağlığı dileyen bu ilan, “Bir Grup Yamyam” notuyla yayımlandı. Ülkemize yansıması böyle olan İdi Amin, aslında çok ilginç bir hayat hikayesine sahip.
Genelkurmay Başkanı İdi Amin
1925 yılında ülkenin taşrası olarak adlandırabileceğimiz bir bölgede dünyaya geldi. Henüz 20 yaşındayken İngilizlere bağlı Afrika Kraliyet Tüfekli Birliği’ne katıldı. 1.94 boyu ve iri cüssesiyle her zaman gözde askerlerden biri oldu. Girdiği çatışma ve ayaklanmaları bastırma harekâtlarında cesaretiyle kendini kanıtladı. Zaten bu yüzdendir ki 1962 yılında Uganda bağımsızlığını kazanınca subay rütbesi verilen iki siyahiden biri oldu. Diğer subay ise hem kader ortağı hem de azılı düşmanı Milton Obote’ydi. İdi Amin, bağımsızlık sonrası kariyer basamaklarını hızlıca tırmandı. Milton Obote Cumhurbaşkanı iken İdi Amin de Genelkurmay Başkanıydı. Ülkenin tüm askerleri İdi Amin’in emrindeydi.
Uganda’nın jeopolitik konumu onu kritik bir ülke haline getirmektedir. Okyanusa kıyısı olmasa da kıtanın içerisindeki ülkelerin okyanusa bağlandığı kavşak konumundadır. Öte yandan çevre ülkelerde yaşanan isyan ve savaşlardan kaçanların sığındığı güvenli bir limandır. İdi Amin hakkında, genelkurmay başkanlığı yaptığı sırada, bu stratejik konumu kullanarak silah kaçakçılığı yaptığı yönünde ciddi iddialar bulunmaktaydı. Özellikle Güney Sudan’daki isyancılara sattığı silahlar yoluyla zenginleştiği dile getirilmekteydi. Görüştüğüm ve adını veremeyeceğim kaynaklarım bunu doğruladı. Bu aşırı zenginlik ve güç, bir sonraki konum için Amin’i harekete geçmeye zorluyordu.
İdi Amin in Milton Obote out
Karakter ve konum itibarıyla güçlü olan İdi Amin ile Cumhurbaşkanı Milton Obote arasında sürtüşmeler kısa sürede baş gösterdi. İdi Amin’i tehdit olarak gören Milton Obote bir plan hazırladı. Medyada yer alan bilgilerin çoğunda İdi Amin darbe yaptı dese de işin aslı böyle değil. İngiliz Milletler Topluluğu’nun toplantısı için Singapur’a giden Obote, kendine yakın olan askerlere emir vererek İdi Amin’in tutuklanmasını emretmişti. Böylelikle en büyük rakibinden kurtulmayı planlamaktaydı. Askerleri tarafından sevilen ve büyük saygı duyulan İdi Amin bu durumu önceden haber aldı. Bunun üzerine karşı bir operasyon başlatarak Obote ile çalışan askerleri öldürttü ve canını kurtardı. Tabii bununla yetinmeyip, boşluktan faydalandı ve darbe yaparak ülke yönetimini ele geçirdi. Oldukça kanlı gerçekleşen bu darbe süreci, yüzlerce insanın ölümüyle sonuçlandı. Artık Uganda için yeni bir devrin kapıları aralanmıştı. Bırakın Afrika’yı, dünyanın bile görmediği bir yönetim tarzı ve nevi şahsına münhasır kararlarıyla Uganda’da İdi Amin devri başladı.
İdi Amin, halkın arasına karışan, ülkenin en ücra bölgelerine giden ve neşeli tavırlarıyla halk tarafından kısa sürede sevilen ve benimsenen bir yönetici portresi çizdi. Lakin bu durum ülkede yaşayan herkes için aynı değildi. Zira iktidarı ele geçirdikten bir yıl sonra aldığı şok bir kararla büyük mağduriyetlere yol açtı. Ticaretin büyük bir kısmına hakim olan Asya kökenli Ugandalılara yönelik bir karar çıkarttı. Bu karar özellikle Hintlileri kapsıyordu. 90 gün içerisinde ülkeden ayrılmalarını emretti. Giderken yanlarına sadece bir valiz almalarına izin verilecekti. Ülke ticaretine hakim olan bu gruptan tüm mal varlıklarını ve birikimlerini geride bırakarak bir anda ülkeden gitmeleri istendi. Aksi halde hapis ve ölüm cezalarına çarptırılacakları söylendi. Milliyetçi bir tutum benimseyen İdi Amin bu kararı sonrası eleştirilerin odağına yerleşti. Amacı, ticaret yaparak zenginleşen yabancıları kovup onların mal varlıklarını Ugandalılara dağıtmaktı. Tabii bu süreç büyük zulüm ve insan hakları ihlallerine yol açtı. Hintlilerden geriye kalan mallar ve dükkanlar İdi Amin yandaşları arasında paylaşıldı. Uzun yıllar boyunca ticaretin içerisinde bulunan kişilerin yerini, ticaretten anlamayan ve haksız yere mal mülk sahibi olan kişiler aldı. Bunlar arz talep dengesini ve piyasayı bozarak Uganda’yı yıllarca sürecek sefaletin içerisine sürükledi. İdi Amin’in akrabaları bu kararı savunsa da görüştüğüm yakın çalışma arkadaşları bunun hatalı bir karar olduğunu dile getirdiler. Günümüzde yine Asya kökenli vatandaşlar özellikle Hintliler ülke ticaretine hakimler.
Asya kökenli insanların ülkeden kovulması aslında bir dizi sorunlu kararın ilk adımıydı. Daha sonra Air France uçağının kaçırılması ve İngiliz gazetecinin tutuklanması önemli kırılım noktalarıydı. İdi Amin, her geçen gün milliyetçi ve muhafazakar tutumunu sertleştirdi. 3 Temmuz 1976 günü, Tel Aviv-Fransa seferini yapan Air France uçağı, 12 kişilik mürettebatı ve 248 yolcusuyla birlikte kaçırıldı. Filistin Kurtuluş Örgütü üyesi kişilerce kaçırılan uçak, önce Libya’ya indi. Ardından da Uganda’nın Entebbe Havalimanı’na geldi. İdi Amin’in eylemcilere havalimanını kullanma izni vermesi ve bu eylemin bir parçası olması dünyada büyük yankı uyandırdı. Pazarlıklar devam ederken, İsrail seçme askerlerinden bir birliği Uganda’ya doğru gizlice yola çıkardı. 58 dakika süren bir operasyon sonucu tüm eylemciler öldürüldü. Çatışmalar esnasında üç rehine ölürken beş İsrail askeri yaralandı. Ayrıca İsrail komandoları, 45 Ugandalı askeri öldürdü ve Uganda Hava Kuvvetlerine ait 11 savaş uçağını park halindeyken imha etti. Yaralı İsrail askerlerinden biri tedavi gördüğü hastanede öldü. O asker, operasyonun komutanı ve aynı zamanda İsrail Başbakanı Benjamin Netenyahu’nun abisi Yonatan Netenyahu’dur. Bu operasyon dünya gündeminde çok geniş yer buldu. Yurt içinde ve yurt dışında İdi Amin’in karizması ciddi şekilde sarsıldı.
Biz Artık Köle Değil, Efendiyiz
Tüm bunların yanında, ülkenin en uç bölgelerinde yaşayan kabileleri ziyaret eden, danslarına eşlik eden, sürekli halkın içine giren, onlarla tokalaşan bir Amin portresi karşımıza çıkıyor. Yaşadığı dönemde ciddi bir halk desteği ve sempatisine mazhar olduğuna da şahitlik ediyoruz. Özellikle kendini beyazlara taşıttığı fotoğrafı ile yalnızca Uganda’da değil tüm Afrika kıtasında büyük sempati topladı. Ezilen, hor görülen ve beyaz efendilerini el üstünde tutan siyahilere, biz artık köle değil efendiyiz mesajını güçlü şekilde vermekteydi. Tabii bunu yaparken muhafazakar-milliyetçi anlayışa yönelik popülist hamleleri hiç azımsanmayacak büyüklükteydi.
Kendisini ve Çocuklarını Halkından Üstün Tutmazdı
İdi Amin’in öz oğlu Ali Nyabıra İdi Amin babası ile olan anıları büyük bir sevgi ve özlemle anlatıyor. Çocukluğunu babasıyla birlikte geçirdiğini ve tüm çocuklarını toplayıp onlar arasında matematik yarışmaları yaptığını söylüyor. İri yarı ve korkunç bir portre çizilen İdi Amin için “Size kızar mıydı, nasıl davranırdı?” sorusunu yönelttim. Kendisi de dahil olmak üzere hiçbir çocuğunu dövmediğini aksine onlara karşı çok saygılı ve sevgi dolu olduğunu belirtti. Mizacı gereği sert bir duruşu ve konuşması olsa da çocuklarını iyi yetiştirdiği ve onlara karşı büyük bir sevgi beslediği çok net anlaşılıyor. Vefatından sonra yıllar geçmesine rağmen Ali Nyabıra babasını anlatırken gözlerinin içi gülüyor. Ali Bey, önemli bir noktaya daha değiniyor. Babamız devlet başkanıydı, her türlü imkanı ve parası vardı. Buna rağmen bizleri eğitim almamız için yurt dışına göndermedi, aksine ülkenin ücra noktalarındaki okullara göndermeyi tercih etti. Bizi ve kendisini halkından üstün tutmazdı, dedi.
4 eşi ve 46 çocuğu olan İdi Amin, tüm çocuklarına olabildiğince vakit ayırarak talim ve terbiyeleri için özen göstermiş. Zira, görüşmemiz esnasında Ali Bey’in sergilediği nazik ve beyefendi tavırlar bunun göstergesi.
İdi Amin Yamyam mı?
Görüştüğüm diğer bir kişi, İdi Amin’in yakın çalışma arkadaşı ve aynı zamanda merkez valiliği yapmış Abdallah Nasur’du. Saçma dahi olsa tüm iddiaları kendisine yönelteceğimi ve vereceği cevapları değiştirmeden paylaşacağımı söyledim. En absürt ve en çok konuşulan iddiayı, İdi Amin’in yamyam olup olmadığını sordum. Büyük bir kahkaha patlattı. Bunun büyük bir saçmalık olduğunu söyledi. Her devlet başkanı gibi Amin de hatalar yapmış olabilir ama yamyamlık gibi iddialar gerçeği yansıtmıyor diye vurguladı. Görüşmemizi özetleyecek olursam, İdi Amin’in her zaman iyi niyetli hareket ettiğini, her insan gibi hatalar yaptığını, Müslümanlar için çok çalıştığını, bundan öte Uganda halkının gelişimi için elinden geleni yaptığını söyledi. Yüzbinlerce kişinin ölümünden sorumlu tutulduğunu sorduğumda ise Afrika’da iktidar değişimleri kanlı olur minvalinde bir cevap verdi. Aslında bu durum İdi Amin’le başlamadı ve onunla da son bulmayacak şeklinde yorumlanabilir. Uganda ve tüm Afrika’da tahakküm kuran Batılı devletlere kafa tuttuğu için hakkında kara propaganda yapıldığını dile getirdi.
İki metreye yakın boyu, iri cüssesi ve renkli kişiliğiyle İdi Amin halkın tamamı olmasa da büyük bir çoğunluğu tarafından seviliyordu. Yerel halktan görüştüğüm ve adını paylaşmak istemeyen Müslüman ve Hristiyanlar, İdi Amin’i sevdiklerini dile getirdiler. Müslümanlar, dinlerine sağladığı katkıdan dolayı, Hristiyanlar ise Asyalı ve Batılılar karşısında ülkesini savunduğu için sevdiklerini ifade ettiler.
Amin İktidarının Sonu
İdi Amin, iç ve dış politikalarda aldığı ani kararlarla tanınıyordu. Devrik lider Kaddafi ile kurduğu yakın ilişki sayesinde tüm Afrika kıtasında tanınan bir güç olmayı arzu ediyordu. Bu arzunun ve iktidarda kalma isteğinin bir sonucu olarak komşu ülke Tanzanya’ya savaş açtı ve işgal girişiminde bulundu. Bu da İdi Amin iktidarının sonunu getiren hamle oldu. Bu savaşta yaşadığı hezimet sonucu ülkeyi terk etmek zorunda kaldı. Ülkesine geri dönme girişiminde bulunsa da başarılı olamadı ve Suudi Arabistan’ın Cidde şehrinde ölümüne kadar yaşadı. Cidde’de basit bir kabristana defnedildi.
İskoçya’nın Son Kralı filmi İdi Amin’in hayatını anlatmaktadır. Amin’i canlandıran Forest Whitaker, en iyi erkek oyuncu dalında Oscar ödülü almıştır. Yine İdi Amin’i konu edinen Anthony Hopkins’in de rol aldığı Entebbe’de zafer isimli bir film bulunmaktadır. 2007 yılında Berlin Film Festivali’nde dünya prömiyerini yapan Entebbe’de 7 Gün isimli film de yine İdi Amin’i ve yaşanan rehine krizini ele almaktadır. İdi Amin’i konu edinen onlarca kitap ve BBC tarafından hazırlanmış bir belgesel bulunmaktadır.
Hakkında onlarca film yapılan, binlerce yazı yazılan ve dünyanın en çok konuştuğu liderlerden biri olan İdi Amin günümüzde “Uganda Kasabı” lakabıyla anılmaktadır. Hakkındaki abartılı iddiaların birçoğu spekülasyon olsa da Amin’in tamamen masum olduğunu söylemek güç. Halkının ve yakın çalışma arkadaşlarının takdir ve sevgisini kazansa da, ortada gizlenmesi ve reddetmesi güç katliam iddiaları var. Evinden barkından edilen, mallarına el koyulmuş binlerce sivil söz konusu. Hal böyleyken İdi Amin için net şekilde yargıya varmak benim işim değil. Tarafsız şekilde iddiaları araştırdım ve sizlere sunmaya çalıştım. Şimdi başlıktaki soruya kendi cevabınızı verebilirsiniz.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish