Merkezi ABD'nin Chicago eyaletinde bulunan Günaz TV'nin sahibi Ahmad Obalı, Independent Türkçe'nin sorularını yanıtladı.
"18 Haziran'daki Cumhurbaşkanlığı seçiminin sonucu belli demokrasi yönünde hiçbir beklenti ve umudumuz bulunmamaktadır"
- Okurlarınıza kendinizi tanıtmanızı rica edebilir miyiz?
Sorunuzdan dolayı çok teşekkür ediyorum.1961 Güney Azerbaycan Erdebil vilayeti doğumluyum, Güney Azerbaycan'ın Muğan bölgesinde yani.
Delikanlılık yaşlarımda İran İslam devrimine katıldım, daha sonra tutuklandım. İki ay hapiste kaldıktan sonra para kefaleti ve ağabeyimin kendi canını rehin koymasıyla salıverildim.
Ağabeyimle bir süre dağlarda yaşadık.1982 yılında Türkiye'ye geçebildik. Daha sonra İtalya'da büyük sıkıntılar içeresinde yaşadık.1985'de ben ABD'ye geldim ve Şikago kentinde yaşamaktayım.
1997 yılında Dünya Azerbaycanlıları Kongresi'nin kuruluş sürecine katıldım,1998'de yönetime girdim,1999'da DAK'ın uluslararası sorumlusu görevini üstlendim.
O zamandan itibaren uluslararası insan hakları örgütleriyle yakın temas kurarak İran'daki insan hakları ihlallerine ilişkin başta Amnesty International ve BM İnsan Hakları Komisyonu olmak üzere raporlar hazırlayarak onlar sundum.
2003 yılında milletimizin Tahran rejiminden haklarını talep etmesi sürecine destek vermek amacıyla TV kanalı kurmayı kararlaştırdım; 2004'te kanalı kurarak 2005'te faaliyete geçirdim.
O zamandan beri çalışmalarım ağırlıklı olarak TV kanalımızın üzerinde çalışmalarımı yoğunlaştırmışım. Son iki yılda ise İran'da insan hakları ihlallerine karşı faaliyetlerimde çeşitli ülkelerin devlet kurumları ve uluslararası örgütler nezdinde kurduğumuz birebir ilişkiler ön plana çıktı.
İran'daki koşullar, tutuklanmam, dağlarda yaşamamdan dolayı yüksek eğitim görme fırsatını yakalayamamıştım. ABD'ye geldikten sonra İllinois Üniversitesi'nde sinemacılık okudum. Halihazırki işim eğitim aldığım daldan farklıdır.
Şuna özellikle dikkati çekmek istiyorum ki, TV kanalını kendi sermayemle kurdum, daha sonra kendi vatandaşlarım yardımlarda bulunmuşlar.
Bunun masraflı bir iş olduğunu biliyorsunuz, şu anda da milletimizin özgürlüğü uğruna verdiğimiz mücadeleyi destekleyen vatandaşlarımız bizi destekliyor.
Araştırmalarımıza göre İran'ın Güney Azerbaycan bölgelerinde 13-15 milyon arasında seyircimiz bulunmaktadır ve orada Günaz TV'yi günlük ortalama 1,5 milyon seyirci izlemektedir.
- Yurtdışında bulanmanızın ve mücadelenizi oradan yürütmenizin nedenlerini açıklamanız mümkün mü? İran'da buna fırsat mı bulunmamaktadır? Buna hangi faktörler engel olmaktadır: rejimin niteliği mi, anayasa mı, insanların kendi haklarını kullanmalarına asla izin verilmemesi mi?
Ben bu faaliyetlerimi sadece yurtdışında yürütebiliyorum. Gerek şah ve gerekse molla rejimi döneminde İran devletinin temelleri 'Fars şovenizmi' üzerine kurulmuştur.
1979'dan sonra mollalar bu politikaya 'din' kavramını da eklemelerine rağmen bu işin özü 'Farsçlık' anlamını taşımaktadır.
Fars olmayanların kendi milli konularını gündeme getirmeleri yasak olup bu konuları konuşanları hapse atıyorlar.
Televizyon kanalı ise İran'da tamamen imkansız bir konu olup kendi ana dilinde en basit hakları isteyenlerin tutuklandığı bir ortamda bizim bu işlerle uğraşmamız imkansızdı. Bundan dolayı faaliyetlerimizi yurtdışında gerçekleştiriyoruz.
- Sizin mücadelenizin felsefesi, amacı nelerdir? İran nüfusunun önemli bir kısmını teşkil eden Azerbaycan bölgelerinin haklarını elde etmek mi, özerklik kazanmak mı yoksa İran'dan tam bağımsızlık ilan etmek mi?
İran çok milletli bir ülke olup orada yaşayan Farslar, Azerbaycanlılar, Araplar, Beluçlar, Türkmenler, Lor-Bahtıyariler bir dizi diğer milletin kesin sayıları belli olmamakla birlikte Azerbaycanlıların sayısının, toplam nüfusun yüzde 35-37'sini teşkil ettiğini söyleyebiliriz.
Fasların da aynı sayıda nüfusa sahip olduğunu(belki yüzde 1-2 fark olabilir) söylememiz gerekir. Arkasından öbür milletler gelmektedir. Yani İran'da kesin bir nüfus üstünlüğü bulunmamaktadır.
Televizyon kanalında bakışlar farklı olabilir, milli konular tartışılır; fakat televizyon üzerinden belirli düşünceleri halka tamamen empoze etme durumu bulunmamaktadır.
Biz başımız dik olarak haklarımızı istiyoruz, bağımsız olmak ve ardından Bütün Azerbaycan idealimizi gerçekleştirmek uğruna mücadele ediyoruz.
Televizyonda biz İran'daki tüm milletlerin haklarının savunulması kaydıyla farklı görüşlere de yer veriyoruz, örneğin konfederasyon konusunu tartışıyoruz.
Bizim haklarımızın yüzde 50'sinden fazlasının verilmesine de ılımlı yaklaştığımız gibi öbür milletlerin de haklarının verilmesini istiyoruz.
Azerbaycan Cumhuriyeti'nin kendi topraklarını işgalden kurtarmasından sonra Güney Azerbaycan'da 'Bütünlük' kavramına doğru çok derin bir yolun altyapısı döşenmektedir.
Bunun güçlendirilmesi gerekir. Ben bu kanalı milletimizin maariflenmesi ve ulusal bilinç düzeyinin yükselmesi için kurdum. Millet, bilinç kazanması durumunda kendi doğru yolunu bulacaktır. Biz bu yolda ilerliyoruz.
- Yurtdışında sizin ve İran sınırları içindeki Güney Azerbaycan'ın hakları uğruna mücadele veren öteki kurum ve kuruluşların çalışmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Batılı ülkeler mücadelenize ne ölçüde ilgi gösteriyorlar, İran'a düşman pozisyonunda olan Körfez ülkeleri mücadelenizle ne ölçüde ilgilidir? Yabancı basın ile ilişkileriniz hangi durumdadır?
Son yüzyılda İran'da hem başımızdan basıldığı için biz hep aşağılık kompleksi içinde yaşamışızdır. Hala 'Biz Azerbaycanlı mıyız yoksa İranlı mıyız?' sorusunun ikileminden kurtulamayan birçok insanımız vardır.
Hiçbir zaman birlikte çalışmamıza fırsat tanınmadığı için dogmatik bakışlar, egolar mevcuttur. Tüm bunları göz önünde bulundurduğumuzda yurtdışındaki Azerbaycanlıların daha sıkı birlik halinde çalışmaları gerektiğini düşünüyorum.
Elbette ki, çalışmaları yeterli değildir, örgütlerimizin daha güçlü olması gerekir. Sözde değil de emelde örgütler olmalıdır.
Tahran rejiminin bize karşı uyguladığı baskıları hesaba kattığımızda şimdiye kadarki çalışmalarımızı kısmen de olsa başarılı bulduğumu söyleyebilirim.
Körfez ülkeleriyle işbirliğimize gelince, şimdiye kadar ilişkiler kuramadığımızı ve herhangi bir yardım almadığımızı ifade etmem gerekir. O ülkelerin de bizim faaliyetlerimizi izlediklerinden ve değerlendirmeler yaptıklarından eminim.
- Yakın geçmişe kadar Türkiye'de 'Güney Azerbaycan' kavramı az sayıda insanın malumuydu. Fakat son 1 yılda ilginin arttığını görüyoruz. Burada Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın okuduğu şiirin de rolü bulunmaktadır. Bununla ilgili neler söylemek isterdiniz?
Türkiye'de Güney Azerbaycan sorununa bakış ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 10 Aralık 2020'de Bakü'de okuduğu şiire gelince şunları ifade etmek isterdim:
Gerek Azerbaycan'ın Karabağ'daki zaferi, gerek Türkiye'nin son yıllarda giderek güçlenmesi ve gerekse İran'ın giderek daha derin ekonomik bataklığa sürüklenmesi, kaldıramadığı yüklerin altına girmesinden dolayı Güney Azerbaycan'daki Milli harekat da güçlendi.
Türkiye Cumhurbaşkanı o şiiri tam yerinde okudu ve etkisinin de ne kadar güçlü olduğunu hepimiz gördük. Tahran rejiminin senelerden beri işgalci Ermenistan'ı desteklediğini ve işgal altındaki Karabağ'a ve oradan da Ermenistan'a silah sevk ettiğini biliyorduk.
27 Eylül'de Azerbaycan operasyonları başlayınca biz bunun durdurulmasını talep ettik fakat olmayınca milletimizi 1 Ekim'de Güney Azerbaycan'ın tüm kentlerinde eylem yapmaya davet ettik.
Tebriz, Erdebil ve diğer kentlerimizde eylemler oldu, Tebriz'de vatandaşlarımız iki kez sokaklara çıktılar. Aras Nehri kıyısına milletimiz sonradan akın etmeye başladı ve biz bunu teşvik ettik.
Bunun ardından dört üst düzey görevli molla Azerbaycan'ı desteklediğini açıklamak zorunda kaldı. Şimdi de molla rejimi Türkiye'yle ilişkileri geliştirmenin yollarını aramaktadır.
Sayın Erdoğan'ın Bakü'de okuduğu şiirin Azerbaycan'ın güçlenmesi, Türkiye'nın güçlenmesi, toprakların kurtarılması çerçevesinde değerlendirilmesi gerekmektedir.
İşte tüm bunları hesaba kattığımızda Türkiye Cumhurbaşkanının okuduğu şiirin Güney Azerbaycan'daki milli düşünceye ek bir güç kattığını söylemem gerekir.
Biz artık kendimizi yalnız hissetmiyoruz, arkamızda Azerbaycan Cumhuriyeti'nin ve Türkiye Cumhuriyeti'nin resmi makamlarının manevi desteğini her gün hissediyoruz.
Biz eninde sonunda özgürlüğümüzü kazanacağız, biz özgürlüğümüzü kazanır kazanmaz Türkiye Cumhuriyeti, Azerbaycan Cumhuriyeti, diğer Türk Cumhuriyetleri daha da güçlenecektir.
İşte bundan dolayı biz özgürlüğümüzü daha yakın bir zamanda kazanmak istiyoruz. Türkiye'nin bize vereceği destek, kendisinin de daha çok güçlenmesine vesile olacaktır
- Türkiye'den ve bölgedeki diğer ülkelerden beklentileriniz nelerdir?
Biz İran'dan, Ermenistan'dan, Rusya'dan kendimize karşı düşmanlık politikaları bekliyoruz. Bunun olmamasını istiyoruz. Beklentimiz kardeşimiz Türkiye'den ve canımızın öteki parçası Azerbaycan Cumhuriyeti'ndendir.
Beklentimiz bize destek olmalarıdır. Güç ve imkanları çerçevesinde tüm yönleriyle destek. Her iki devlet Güney Azerbaycan'da 35 milyon nüfuslu bir koza sahip olduklarını unutmasın.
Onların da bunu kullanmaları gerekir. Emin olun ki, Tahran rejiminin elinde Türkiye'ye karşı 35 milyon nüfuslu bir koz olsaydı, şimdiye kadar bunu genine boluna istediği gibi çoktan kullanırdı.
Güney Azerbaycan olarak biz Türkiye'nin stratejik hesap kitaplarının içinde olmayı diliyoruz. Türkiye'den esas beklentimiz ödemelerimizi kendimizin yapmamız koşuluyla yayınlarımızın Türksat üzerinden yapılmasına destek vermesidir.
- Azerbaycan Cumhuriyeti mücadelelerinize ne derecede ilgi gösteriyor?
Günaz TV'nin çalışmalarının Azerbaycan devletinin de siyasetçilerinin de yakın ilgi alanında olduğuna inanıyorum. Bizim kişisel olarak Azerbaycan Cumhuriyeti'nden beklentilerimiz bulunmamaktadır.
Ancak Güney Azerbaycan sorununa ilişkin Azerbaycan Cumhuriyeti devletinin özel politikalarının olmasını dilemekteyiz. Bize gösterilen ilgi aynı zamanda Azerbaycan Cumhuriyeti'nin güçlenmesi demek olup bunu arzu etmekteyiz.
İlginin artması Aras'ın her iki kıyısındaki kardeşlerin yararınadır. Maddi olarak hiçbir beklentimiz bulunmamaktadır, birlikte güç kazanalım istiyoruz.
- Kuşkusuz, İran sınırları içinde mücadelenize destek veren binlerce insan bulunmaktadır. Onlara hangi mesajları vermek isterdiniz? Bunun yanı sıra Güney Azerbaycan'ın hakları uğruna yurtdışında mücadele veren örgütlere hangi önerileriniz vardır? 18 Haziran'da İran'da yapılacak Cumhurbaşkanı seçiminde demokrasi yönünde herhangi bir beklentiniz ve ümidiniz bulunuyor mu?
Güney Azerbaycanlılar geleceğin bizim olduğunu görüyorlar, onun için tutuklanmaktan asla korkmuyorlar. Milletimiz hep verdiği mücadelenin yurtdışında da yansımasını istemiştir.
Halihazırda mücadelenin sesinin yurtdışında nasıl yankılar verdiğini onlar da her gün, her saat görüyorlar. Dünya medyasının, araştırma kurumlarının, politikacılarının Güney Azerbaycan konusuna daha fazla mesai harcamaya başladıklarını görmekteyiz.
Bu ilgi daha da artacaktır. Nihai hedeflerimizin bir kısmına uzun zaman geçmeden çok yaklaşacağımızdan eminim. Yurtdışındaki örgütlerimiz arasında istişarelerin güçlenmesi bizi sevindirmektedir.
Ana hedefimiz nihai özgürlüğümdüzdür, bu ülkü ve mefkure etrafında güç birliği yaratmaya çalışıyoruz.
35 milyonluk bir kitleden söz ediyoruz, ana hedefe gidilen yolda farklı taktikler öneren örgütler, kuşkusuz ki, olacaktır ve bunu normal karşılamak gerekir. Yeni Koordinasyon Merkezi kurulması ihtiyacı elzem hale gelmiştir.
İran'da 18 Haziran'da yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimine gelince: bu yıl İran devleti demokrasiye inanmadığını resmen açıkladı.
591 başvuru üzerinden sadece 7 kişiye adaylık izni verilmesi, rejimin en büyük hizmetkarlarına bile adaylık izni tanınmaması durumla ilgili fazla konuşmaya da yer koymuyor.
'Oy kullanılmazsa bile devletin meşruluğu ortadan kalkmıyor' şeklindeki resmi açıklamaların yapıldığı bir ortamda hangi seçim söz konusu olabilir?
Rejim açık şekilde Reisi'yi devlet başkanı yapmak istiyor. Oysa bu adam 1987-1989 yılları arasında hapishanelerdeki 15 bin insanın toplu halde katledilmesi kararını almış heyetin üç üyesinden biri olup kendisine 'Katiller heyeti üyesi' lakabı takılmıştır.
Tüm diktatöryel rejimler sonları geldiğinde bugünkü Tahran rejimi gibi davranıyorlar.
© The Independentturkish