İsrail, Gazze ve Filistinlilik: Değişen toplum, değişmeyen dinamik (1)

Dr. Gökhan Çınkara Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Rami Shalosh/Haaretz

Tarihler 7 Mart 2021'i gösterdiğinde İsrail başbakanı Binyamin Netanyahu İsrail'in güneyinde yer alan Rahat adlı yerleşim yerine gitti. Bu yerleşim yerinin özelliği Bedevi Arapların yoğunlukta yaşadığı bir bölge olmasıydı.

Bir Bedevi çadırında yörenin önemli ailelerinin liderlerine kahve ikram etti. Artık o İsrail'in Arap sektöründe Bibi olarak çağrılmıyordu; Ebu Yair'di; yani Yair'in babası. 
 

1.jpg
Başbakan Netanyahu Bedevi Arapların yoğun yaşadığı Rahat kasabasında​​​​​​

 

Bu gerçekliğe baktığınızda bugün yaşanan bir dizi olayı anlamlandırma noktasında başlarda güçlük çekebilirsiniz.

Netanyahu'nun yukarıda bahsettiğim gezi kararı aklına bir anda gelen parlak fikir olmasa gerekti ve kendiliğinden gelişen bir jest de değildi.

Kovid-19 krizinde de buna paralel tercihlerle Netanyahu, Arap sektöründe tercih edilebilir bir siyasi figür olmak istediği mesajını İsrail Arap sektörüne sürekli ve yoğun şekilde veriyordu.

Fakat Netanyahu'nun kişisel hikayesine merceği tuttuğumuzda Arap toplumuyla ilişkisinin bu olumlu tablonun bir hayli gerisinde olduğu söylenebilir. 

İsrail'de şu an 2 milyona yakın Arap yaşamakta. Bu rakam toplam İsrail nüfusunun yüzde 20'sini oluşturuyor. İsrailli Araplar veya İsrailli Filistinliler olarak adlandırılan bu grup İsrail toplumuna entegrasyon konusunda son yıllarda epey mesafe aldı.

İsrail siyasetinde temsilleri ise bugünlerde iki partiyle yapılıyor: Birleşik Arap Listesi (Ra'am) ve Birleşik Liste (Reşimat Meşutefet). 
 

2.jpg
Likud Partisi'nin Arapça afişinde Ebu Yair ismi görülüyor

 

20 Nisan 2021'e geldiğimizde ise iki Arap genç Kudüs tramvayında iki dindar (Haredim) Yahudi gencin yüzüne tokat attıkları videoyu TikTok adlı video platformunda dolaşıma soktular.

TikTok'ta yayılan bu video Arap toplumunda hızlıca yayıldı. Bunu izleyen birbirine benzer birçok olay arka arkasına geldi.

Sonra Kudüs'ün Şeyh Cerrah Mahallesi'nde ikamet eden Arap ailelerin evlerini ilgili mahkeme kararları uyarınca polis eliyle boşaltması istendi.

Eski Şehrin (Kudüs'ün surlarla çevrili bölümü) Mescid-i Aksa'ya açılan kapısı Şam Kapısı'nda polislerin Arapların toplanmasını engellemesi gençleri öfkelendirdi.

Mescid-i Aksa'da Ramazan ayının en özel anlarından birisi olarak kabul edilen Kadir Gecesi'nde ibadet edilen insanlara yönelik Magav (İsrail Gümrük Polisi) müdahalesi bardağı taşıran son damla oldu.

Sonunda Kudüs'te kitlesel halk hareketliliği başladı ve İsrail'in tüm şehirlerine yayıldı. 


İsrail'in Arap sektörünün neredeyse tamamen sokaklara inmesi İsrail'in genel nüfusu açısından cevaplanması zor bir soru.

Geçen ay çoğu kişi Netanyahu'nun Arap sektöründeki gezilerini konuşurken ve buna yönelik olumlu geri dönüşleri izlerken bugünkü tablo birçok kişiyi şoka uğratıyor.

Ne oldu da "Arap komşular" bu derece öfkelenmişti? 

İsrail'de yaşayan Araplar ve Yahudiler arasında ilişkinin derinliğini esasında bu tür kriz anlarında ölçmek kolay. Her şey süt liman giderken toplumsal ayrışmalar örtülüyor, yerine pragmatik/faydacı alışverişler ortaya çıkıyor.

Fakat bu sürdürülebilir değil. Çünkü iki toplum arasındaki ilişki ekonominin seyrine ve kurumların hizmet götürebilme kapasitesine endekslenmiş durumda.

Mesele ise başka yere gidiyor: İsrail'de vatandaşlık ne durumda?

Vatandaşlık önemli; çünkü bir ülkede yaşayan bireylerin iyi günde kötü günde yaşadıkları ülkelerinin yanında olması toplumsal istikrar ve devletin dayanıklılığı için önemli.

Fakat son gelişmeler İsrail'in Arap toplumunun Filistinli olmaya dair özlemlerinin hala diri ve somut olduğunu ortaya çıkardı.

Um El Fahm'de, Kudüs'te, Ramle'de ve sair birçok Arap nüfusun yoğunlukta yaşadığı yerlerde Filistin bayrağının dalgalandığını ve Filistinli olmaya ait marşların, sembollerin ve eylemlerin ortaya çıkışını gözlemledik.

İsrailli yöneticiler ise Filistinli olmaktan ayrı ve ona alternatif İsrailli Arap kimliğini desteklemekteydiler. Burada iki toplumlu bir ulus-devletin olabilirliğini tasarlıyorlardı.

Çoğunluğu Yahudilerden oluşan fakat Arapları da içeren İsrail devleti. Bu ise İsrail'in mevcut siyasi konjonktüründe tam anlamıyla hayata geçemeyen bir düşünceydi.

Yapılan bir dizi hukuksal düzenlemeler (2018 yılındaki İsrail Yahudi Halkının Ulus Devletidir Temel Kanunu), kurumsal ayrımcılık (Arap sektöründe devlet bütçesinden ayrılan payın düşük olması) ve iki-devletli çözüme dair uygulanabilir bir stratejinin yoksunluğu İsrail'deki Arap sektörünü öfkelendiren gelişmeler olarak kaydedilebilir.

Ayrıca Kovid-19'un yaratmış olduğu ekonomik buhranı en çok Arap sektörü deneyimledi. Bu gibi İsrail'in iç dinamikleriyle açıklanabilecek gelişmeler toplumsal hareketliliğin büyümesinde hızlandırıcı faktörler oldu.

Ama bunun ötesinde Filistin'de 2006 yılından bugüne yapılamayan seçimler ve yönetici kadronun oligarşik (ekipçi) yapısı yeni nesil Filistinliler için baş edilmesi gereken diğer bir sorundu. 


İsrail ve Filistinliler arasında etnik-ulusal hiyerarşinin kurumsallaşması ve görünürleşmesi gelecekte bu iki toplumun ortak yaşama veya iki ayrı devlet oluşturma stratejilerine yönelik telafisi zor darbeler indiriyor.

İsrail'de Yahudi ve Arapların birlikte yaşadıkları şehirlerden gelen görüntüler (Lod'da Yahudi ve Arapların birbirlerine saldırması; Bat-Yam'da Arap Linci) sadece siyasal dinamiklerle açıklanamayacak kadar derin ve yaygın toplum psikolojisini yansıtıyor.

Neticede bu gibi toplumsal karşılaşmalar iki toplum arasındaki güveni ve iletişimi kısa vadede zora sokabilir. Lod'da gördüğümüz manzaralar ve sonrasında olaya tanıklık edenlerin görüşleri bunu doğruluyor.

En yakın komşusundan, en yakın arkadaşından beklenmeyecek taşkınlıklarla karşılaşan Yahudiler ve Araplar için bir arada yaşamaya dair asgari medeni ilişki araçları (birbirlerini olduğu gibi kabul etme, kimliği ötekileştirmeme gibi) epeyce aşındı.

Bu tür kontrolsüz kitlesel patlamalar bana başka bir fenomeni de hatırlatıyor:

Arap toplumu üzerinde geleneksel liderliğin yokluğu ve Yahudi toplumu üzerinde milliyetçi ajitasyonun kolayca hâkim politik-psikolojik motor olması. Bu iki nokta üzerinde düşünülmeye değer. 


Meşru bir liderliğin toplum üzerinde kabul edilmesi kolay bir süreç değil, kaybı da farklı aktörlere kapı aralayan bir fırsat penceresi sunuyor.

Ra'am Partisi lideri Mansur Abbas'ın pozitif gündemi (Yahudi ve Arap toplumu arasında ortak yolu bulma çabası) Arap sokağına sirayet edemedi.

İsrail'deki Arap sokağı şu an ister istemez mesajı net ve eylem kapasitesi olan Gazze'deki politik ve askeri duruma yüzünü dönüyor. 


Öte yandan İsrail'deki Yahudi toplumun Araplarla bu tür şiddet içeren karşılaşmalarında akıllarına travmatik anlar geliyor.

Yahudi kolektif hafızasında Arap toplumuna karşılık gelen anahtar kelimeler birbirlerine sempati ve empati oluşturabilecek içerikte değil.

Bu da iki toplum arasındaki kriz anlarını işin içinden çıkılamaz toplumsal linç gösterilerine dönüştüren bir gerçeklik olarak önümüze koyuyor. 


İsrailli Arapların toplumsal hareketliliğinin iskan sorunlarının yaşandığı Şeyh Cerrah'tan başlaması ve Mescid-i Aksa'ya kısıtlamalar getirilmesi ile zirve noktasına ulaşan hareketlilik birbirini ardı sıra tamamlayan sosyolojinin de bir ürünü.

Yeni nesil İsrailli Araplar sosyal medya üzerinden Şeyh Cerrah'ta yaşananları uluslararasılaştırmayı başardılar. Bu noktada birçok örneğini Batı dünyasında da gördüğümüz toplumsal hareketlerin bir benzeriydi.

Bu noktada itici toplumsal güç yabancı dil bilen, orta-sınıf ve sorunu daha çok ulusal kimlik etrafında yapılandıran gençlerden oluşuyordu.

Burada El-Fetih veya Hamas gibi geleneksel aktörlerin yönlendirici olması zordu. Gençlerin bu söylemiyle geleneksel aktörlerin mevcut siyasal pozisyonları örtüşmüyordu.

Fakat Mescid-i Aksa'da olayların merkezileşmesi sorunun sınıfsal, kültürel ve dinsel ayrımların üzerine çıkardı.

Bu sembol mekânda çıkan olaylarla artık İsrail'de Arap olma durumunu aşan bir noktaya geldi: Filistinli olma halinin testi. 


2021'de karşılaştığımız bu sıcak siyasal, toplumsal ve jeopolitik boyutları olan fenomen Filistinliliğin yeniden görünürleştiğini ve güncel bir değer olduğunu gösteriyor.

Filistinli olma şimdilik Batı Şeria, Gazze ve İsrail'in Arap bölgelerini birbiriyle birleştiren ortak bir kimlik olmayı ifade ediyor.

Peki, bu ortak kimlik siyasal aktörleri nasıl etkileyecek?

Toplumun değişen yapısı siyasetin doğasını dönüştürebilecek mi?

Bunu cevaplamak için erken. Gazze'de devasa işsizlik, yetersiz altyapı, kapalı siyaset ve gruplar arası sert çatışmalar soğuk gerçeklik.

Batı Şeria'da ise görece istikrarlı siyaset oligarşik liderlik ve yaşlılardan oluşan gerontokrasi ile krizde.

İsrail'de yaşayan Araplar ise siyaseten iki coğrafi lokasyona göre daha dinamik, çeşitli ve özgür siyasi kültüre sahipler.

Bu açıdan İsrailli Arap kimliği düşüşe geçmiş olabilir. Fakat İsrail'de yaşayan Arapların güncellediği Filistinliliği yakından takip etmekte fayda var.

Filistinliliğin siyasi referans ve eylem yönlendiriciliğinin merkezi Ramallah'tan ve Gazze'den Kudüs'e geçtiğini söyleyebilirim.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU