Sporda, özellikle de futbolda romantizm, sessiz sedasız jübilesini yapalı çok oldu. Onun yerinde sert, acımasız, daha mekanik ve ticari bir ruh ele geçirdi sporun her alanını.
Bugün futbolun ruhunu, romantizmini arayanlar ve konuşanların çoğunun, endüstriyel futbolun çarklarına itici güç olduğunu da unutmamak gerekir.
Zira bahis reklamı yapan gazeteciler, futbol pastasından pay almak için menajer ilişkilerine giren futbol aktörleri, futboldan güç devşiren profesyoneller, bugüne kadar futbol ve taraftarlar için bir şey yaptığı söylenemez.
Kulüpleri borçlu hale getiren bu sistem, kulüplerin satın alınabilir bir yapıya da dönüştürmüş oldu.
Geçtiğimiz pazar günü Avrupa'nın en zengin ve şımarık kulüpleri, uzun süredir gündemde olan Süper Lig projesini kurduklarını açıkladı.
Proje ile Avrupa'da futbol pastasının, dar, elitist bir zümre arasında paylaşılması için futbol içeriği satılması planlanıyordu.
Futbolun, güzel oyun ve rekabetten, endüstriyel bir makineye dönüşmesi, sürekli para isteyen bir sistem yaratmıştı.
Ve bu makine şimdilik, Süper Lig'i üretemeyerek ilk mağlubiyetini aldı. Ama makine hala çok güçlü.
Kazanç sağlamak isteyen yatırım fonları, futbol oligarkları ve bir avuç şımarık, futbol düşmanı zengin kulübü, İngiliz taraftarlar ve İngiltere Başbakanı Boris Johnson durdurdu.
Ve bu şeklide futbolu bulan İngilizler, gelenek ve rekabeti korumuş oldular.
Amerikan spor modeli, Avrupa spor kültürünü ezmeye çalışıyor
Bu sürecin buraya gelmesi, sürpriz değil aslında. Avrupa'da kulüplerin ticari bir işletmeye dönüşmesi ve fonlar tarafından bir yatırım aracı olarak kullanılması, futbolun ruhunu ortadan kaldırmıştı.
Son yıllarda artan kulüp alım, satımları ve özellikle de artan Amerikalı yatırımcılar, dikkat çekiyordu.
Süper Lig'in finansörü JP Morgan olunca, Amerikan spor modelinin, Avrupa spor kültürünü ezmeye çalıştığı da gözüküyor.
Rekabete ve geleneğe dayalı olmayan, sadece para kazanma odaklı eğlence anlayışı bu, NBA ve NFL gibi.
Zenginlerin oyuncağı olan futbol, halktan uzak bir oyuna, uzun zaman önce dönmüştü. Endüstriyel futbol, gelir açısından tıkanınca, Avrupa'da şekil değiştirmeye çalıştı sadece.
Hala ne Liverpool, liman işçilerinin Liverpool'u, ne de General Franco'ya futbol ile direnen Barselona, o Barselona.
Süper Lig projesi, derebeylerin krala isyanıydı aslında
Avrupa'nın açgözlü kulüpleri, Süper Lig projesi ile vergiden daha çok pay almak isteyen derebeyleri gibi krala isyan ettiler ve bu isyan şimdilik bastırıldı.
Köylülere satılan eğlencenin parasını, derebeylerin ve kralların paylaştığı bir sistem bu.
Bununla beraber Süper Lig'e girmeyeceğini söyleyen Paris St Germain'in, Neymar ve Mbappe için yüzlerce milyon euro verdiğinde, futbolun ruhu ve rekabeti çiğnenmişti zaten.
Ya da Şampiyonlar Lig'inin kurulurken, şampiyonlardan çok büyük liglerin takımlarına ayrıcalık verildiğinde, bu son kaçınılmazdı.
FİFA ve UEFA, yolsuzluklara bulaştığında, futbolun romantizmi siyah beyaz kalmıştı zaten. Kapalı kapılar ardında Katar'a, dünya kupası ev sahipliği verildiğinde de futbolun güzel oyun olduğu unutulmuştu aslında.
Fakat bu süreçte Alman kulüplerinin tavrı da dikkat çekici. Şirket modeli yönetilmeyen, alınıp satılamayan ve Türkiye'deki gibi dernek statüsünde olan kulüplerin yönetimlerinde, taraftarların ağırlığı var.
Alman kulüplerin bu tavrı, İngiltere'de kulüplerin yapılarını da tartışmaya açtı. Alman kulüplere benzer bir yapının İngiltere'de gündeme gelmesi ve taraftarların çoğunluk hissesine sahip olması, İngiltere'de tartışılmaya başlandı bile.
Türkiye'de futbol azaldıkça borç artıyor
Bu süreçte İngiltere, değerli rekabetin ve güzel oyunun ne anlam ifade ettiğini hatırlatmış oldu.
Türkiye'de de uzun süredir sadece kazanmayı, karşısındakini yok etmeyi kafasına koyan yerel futbol kültürü, bu amaçla hep daha fazla borçlandı ve şimdi bunun için de hep daha fazla paraya ihtiyaç duydu.
Yaşanan son 4 gün belki Türk futbolu için bir ışık olur. Türk futbolunun gerçek rekabete ve futbolu ihtiyacı var.
Özelikle son 20 yıla ve bankalara 14 milyar TL borcu olan 4 büyük kulübe bakıldığında, futbol kültürü olmadan futbol olmadığı gözüküyor.
Futbol olmayınca da daha fazla borç oluyor.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish