25 Şubat Perşembe günü Çin Devlet Başkanı Xi Jinping, Pekin’de yaptığı konuşmayla ülkesinin fakirlikle mücadele kampanyasının sonucunu açıklıyor ve fakirliğe karşı kesin bir zafer ilan ediyordu. Böylece ilk kez Kasım 2013’de Xi’nin Hunan’a yaptığı gezi sırasında duyurduğu fakirlikle mücadele kampanyası, 8 yıl aradan sonra zaferle sonuçlanıyordu.
Çin tarihine geçecek yeni bir mucize yarattıklarını söyleyen Çin devlet başkanı, “Yoksulluktan kurtulmak bitiş çizgisi değil, yeni bir mücadelenin başlangıç noktasıdır” diyerek ülkenin kalkınması ve halkın refahının arttırılması mücadelesinin devam edeceğinin mesajını da veriyordu.
Uzun zamandır Çin’in fakirlikle mücadele faaliyetlerini takip eden biri olarak, Çin’in gerçekten olağanüstü bir iş ortaya koyduğunu söylemek istiyorum. Her ne kadar istenen seviyeler henüz yakalanmadıysa da tüm dünyaya örnek olabilecek bir strateji izlendiğini biliyoruz. Özellikle Çin’de uygulanan politika ve yöntemlerin ülkemiz uzmanları tarafından da detaylı şekilde incelenmesi gerektiğini düşünüyorum. Zira bizim de kendi ülkemizde uygulayabileceğimiz sayısız yöntem ve stratejinin öğrenilebileceğini biliyorum.
Yapılan açıklamada; 2013’den bu yana 98.99 milyon insanın yoksulluktan kurtarıldığı, ilçe statüsündeki 832 yerleşim yeri, 128 bin de köyün yoksul bölge statüsünden çıktığı bildirildi. Bu süre zarfında toplamda 246 milyar dolar değerinde yatırım yapılırken, 1800 işçinin de yaşamını yitirdiği duyuruldu.
Dile kolay sadece 8 yılda yaklaşık 100 milyon insan fakirlikten kurtuluyordu. Ancak Çin uzun yıllardır fakirlikle mücadele ediyor. Xi Jinping ise bu işi sadece daha sistematik ve öncelikli hedef haline getirmişti.
1990’da Çin nüfusunun %61’i fakirlik sınırındaydı. 2002 yılına geldiğimizde bu sayı %30’a kadar geriledi. Ve 2015’de fakirlik sınırında yaşayan Çinli sayısı sadece %4’dü. Fakat hala 55 milyon Çinli fakirlikle mücadele ediyordu. Çin’in hedefi 2021’e kadar bu sayıyı sıfırlamaktı. 2021’e geldiğimizde ise sayının sıfırlandığı büyük bir gururla ilan ediliyordu.
Peki Çin bunu nasıl gerçekleştirdi. Çin’in stratejisi iki sayfa yazıyla anlatılamayacak kadar kapsamlıyken, yapılanları kısaca şu şekilde özetleyeceğim:
Çin öncelikle toplumun en yoksul bölümünün ülkede yoğunlaştığı bölgeleri tespit etti. Buna göre en fakir kişiler uzak bölgelerde bulunan kırsal alanlarda ve azınlık gruplarının içinde bulunuyordu.
İkinci olarak hangi ailelerin ve hangi kişilerin fakirlik sınırının altında yaşadığı adres adres tespit edildi. Ve Çin tüm enerjisini tespit edilen bu kişilere odakladı.
Bu bölgelerin çoğu tarım bölgesiydi fakat hem verimli tarım yapılamıyor, hem de bazı bölgeler tarım yapmaya uygun değildi. Kazan kazan anlayışına uygun ekolojik ve tarımsal projeler geliştirildi.
Böylelikle hem halk hem devlet kazanacaktı. Birçok alan tarıma uygun hale getirilip verimlilik arttırıldı.
Turizme ayrı bir önem verildi. Çin dünyanın en doğal ve tarihi çeşitliliğine sahip ülkelerinden biri. Bundan azami şekilde yararlanan Çin, birçok bölgenin turist akınına uğramasını ve yeni iş olanaklarının oluşmasını sağladı. (Konuyu sadece yabancı turist olarak düşünmeyin. İç turizm mükemmel bir katalizör görevi gördü.)
Ulaşım ağları, kargo sistemi ve internet ağı güçlendirildi. Sırf bu sayede en uzak bölgelerdeki insanlar bile ticaretle uğraşmaya başladı. Şu an Çin’in en uzak bölgesindeki bir kişi bile kendi ürettiği ürünü pazarlayıp en geç iki günde alıcıya ulaştırabiliyor.
Büyük bir eğitim seferberliği başlatıldı. Hem çocukların eğitime ulaşımı kolaylaştırıldı hem de fakir bölgelerdeki yetişkin kişilerin mesleki eğitim alabilmeleri için uygun ortamlar oluşturuldu.
Devlet iş kurmak isteyen kişilere finansal krediler sağladı. Üstelik bunu yaparken insanları canından bezdirecek bürokratik işlemlerin içine sokmadan yaptı.
Tüm bunlar yapılırken büyük bir ciddiyet ve özveriyle yapıldı. Sonra kelebek etkisi gibi her şey birbirini tetikledi.
Özetle yapılanlar bunlar ve detaylı bir incelemeyle Türkiye’nin kalkınması için de sayısız örnek ve püf noktası bulabileceğimiz bir proje. Bu sebeple neredeyse her yazımda Çin’i yakından takip etmemiz gerekiyor, Çin’i bilen insan kaynağımızı arttırmamız gerekiyor diyorum.
Fakat
Bunlar Çin’in fakirlikle mücadelesinin güzel yanları. Gerçekten de takdir edilesi çalışmalar yapılmıştı. Ancak ortada şöyle bir sıkıntı var. Çin’de yoksulluk sınırı günde 1,69 dolar, Dünya Bankası’na göre ise yoksulluk sınırı günlük 1.90 dolar. Üstelik sadece bu sınırı geçtikleri için yüz milyonlarca insan yoksulluktan kurtarılmış gibi görünüyor.
Çin Başbakanı Li Keqiang daha önce ülkede 600 milyon kişinin ayda 1000 yuandan (155 dolar) daha az kazandığını ifade etmişti. Li Keqiang “Çin'de kişi başına düşen ortalama yıllık gelir 30.000 yuan (4.193 ABD Doları), aylık geliri sadece 1.000 yuan olan 600 milyondan fazla insan var” diyerek aslında ülkede hala yüz milyonlarca kişinin zor şartlarda yaşadığını açıklamıştı.
Hala 600 milyon insan 155 dolar kazanırken, Çin nasıl olurda tamamen fakirlikten kurtulmuştu. Bu da tamamen istatistiklerle ilgili bir durum. Günde 1,9 dolar ayda 57 dolar ediyor. Yani ülkedeki 600 milyon kişi 58-140 dolar arasında kazanıyor. Ve rakamlar bize Çin’de aşırı fakir kalmadığını söylüyordu.
Tabi istatistiklerin bir toplumun gelir düzeyini belirleme, böylece o ülkeyi sorunsuz gösterme problemi Çin’e özgü bir olgu değil. Dünyanın her yerinde, insanlar istatistiklerin sınırında gezinip duruyor. Böylece insanlar basit istatistikler sayesinde refah toplum ya da fakir toplum olarak adlandırılabiliyor.
Acı gerçek bir yana özetle Çin’in fakirlikle mücadelesi üzerinde önemle çalışılması gereken bir konu. Tüm olumsuzlukları bir yana bırakarak Çin’in bu işi nasıl başardığını en ince ayrıntısına kadar öğrenmemiz gerekiyor.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish