Bu çalışmayla geçmişe ilişkin gerçekleri gün yüzüne çıkarmaya çalıştım ama benim yanıtlayamadığım karanlıkta kalmış birçok soru var!
Antik dünyanın belki de en çalkantılı dönemlerini ihtiva eden, siyasal anlamda bir kimlik arayışı içerisinde olan; ancak tam manasıyla bir yer edinemeyen bir toplum vardır ki çoğu antik yazarı bunlara Hebrewler demiştir.
Bu tanımlama her nasıl ki antik yazarların kullandığı bir tabir olsa da köken itibarıyla birçok anlamı da kendi içerisinde barındırmaktadır.
İdeolojik bir yaklaşımın çok daha ötesinde, varlık statüsünün zirve noktasındayken bir anda meydana gelen dini devrim hareketleri Yahudileri ve onların tarihini anlaşılması zor bir hale sokmuştur.
Bugünün coğrafyasında özellikle Filistin bölgesinde bir hakimiyet kurmuş olsalar da köken itibarıyla bu coğrafi yer edinme mücadelesi bir hayli sancılı olmuştur.
İbraniler kavramın bugün dahi tam anlamıyla nereden geldiği ve köken itibarıyla içinde neleri barındırdığı bilinmemektedir.
Antik İsrail diyasporası, dönemin çağ anlayışının önemli etmenlerinden biri olmuştur. Yahudi kavramı ise kullanılmaya başlanılan dönem itibarıyla İsa'dan 3 yüzyıl sonrasına rastlarken onun öncesinde kullanılan ve bir etnik grubu çağrıştırmayan bir kavram ise Apiru olmuştur.
Apirular daha çok dağlık bölgelerde yaşayan gerilla usulü ile hareket eden bir toplum için kullanılırken, bunların gelecekteki adlarının Yahudiler olduğu da görüşler arasındadır.
İsrail unsuru bölgede yaşanan istikrarsız hareketlerden olabildiğince faydalanmış b.c 1200 yıllarında kültürel bir etkinlik kazanan Cennanlıların üzerinden ilerleme sağlamıştır.
Akkadların bölgedeki ilk yerleşik hayata geçen Samiler olduğu ve bu girişimle birlikte siyasi hareketlerin de iyiden iyiye kendini hissettirdiği bir döneme girilmiştir.
Erken Tunç Dönemi olarak nitelendirilen bir dönemde siyasallaşmanın başladığı ve b.c 3400-2000 yıllarda Mısır piramitleri inşa edilmiş, Mısır iktidarı kurulmuş; Sümer şehir devletlerinin temeli çoktan atılmıştı.
İşte tam da bu dönemde arkaik bir Amori kültürü bölgede oldukça nüfuz etmeye başlamış, nitekim bu etkinlik bölgedeki dini inanç ve kültleri de yakından etkilemiştir.
İnanç ve kült hadisesi kendi seyrinde hızla ilerlerken, bir yandan da siyasi bir otorite hazırlığına giren Amoriler küçük krallıklar kurarak bölge siyasetinde boy göstermeye başlayacaklardır.
Bir Amori krallığı olan Mariler, bugünkü Irak'ta, Fırat Havzası'na yerleşmişlerdi bile.
Yahudilik; inanç bakımından siyasi olarak birbirinden ayrılan ve daha çokdinsel formların kaynağında ilerlemiş en eski Monoteist inançlardan biri olarak görülmektedir.
Aynı bölgede ortaya çıkmış ve çeşitli bölgelere yayılarak kendilerine taraflar toplayan semavi dinler vardır ki; Yahudilik seçilmiş, kurtarıcı gibi anlayış tezahürleri ile Hıristiyanlıkla yakın ilişiki içinde olurken, tek tanrı inancı anlayışıyla da İslamiyetle benzerlik göstermektedir.
Aynı coğrafyalarda boy veren ve benzer kültürleri içinde barındıran gerek Yahudilik gerek Hıristiyanlık ve gerekse İslamiyet, bölgedeki diyalog açısından belirleyici unsurlar olmuştur.
Antik dönem içerisinde çeşitli devletlerle de ilişiki içine giren Yahudilik; Babil, Pers, Roma ve Yunan memleketleriyle de ortak noktalarda buluşurken çatıştığı durumlar da mutlak surette vardır.
Bu kadar yakın bir kültürle iç içe olan Greek kültürünün, Yahudilik üzerindeki tesiri de kaçınılmaz olmuştur.
Akdeniz memleketleri ile yakın ilişki içinde olan Yahudi toplumu, kendi içinden çıkardığı entelektüel sınıfın Greekçe konuştuğu bir hale bürünmüştür.
Şüphesiz bu noktada karşımıza çıkan kültür emperyalizminin Akdeniz havzası üzerinden doğu memleketlerine iltica etmesi kaçınılmaz olmuştur.
Yahudilik kavramının Greekçe'deki karşılığı olan ioudasimos kavramını ilk kullananların ise daha öncede ifade ettiğimiz üzere kültür emperyalizminin tesiri altında kalmış entelektüel Yahudiler tarafından olmuştur.
Bu dönemde klasik Antik Yahudi anlayışı ile bütünleşen Musa'nın öğretisi (Torat Moşe) artık yerini mevcut iktidarların yaratmış oldukları kültür yapılaşmasına bırakmıştır.
Yahudi halkını Musa öğretilerinin dışına çıkmasına iten çaresiz sebep, o dönemde yayılan Helenistik kültürdür.
Büyük Macedonnia Hükümdarı olan Megale Alexander'in doğu ile batıyı birleştirme amacı ve bu amaç uğruna meydana getirdiği gerek yıkımlar, gerekse yeni vizyon hareketleri ile bölge halklarını doğrudan etkilemesine neden olmuştu.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Greek yönetimi altında varlıklarını idame ettiren Yahuda halkının kendi içlerinde meydana gelen ayrımlar karşısında çaresiz kaldıkları gözler önündeydi.
Bundan dolayıdır ki; Greek idaresi altında kendi kültür ve gelenekleri olabildiğince üst noktaya taşımayı amaç edinmişlerdi.
Bölgenin yoğun bir bir biçimde Helen kültürü tesiri altında olması ve iki antik dünyanın entelektüel bir revizyona ihtiyaç duyduğu şüphesiz tek değişmez gerçekti.
Bu revizyona gidilirken yerel halkın mevcut inanç sistemleri de tabiri caize bir kıyıma kurban gideceği konusunda tedirginlikler sürüyordu.
Üst kimlik olarak anılan ve Greek iktidarınca dikta edilmeye çalışılan Helen yaptırımları, elbette Yahuda halkını rahatsız etmesi kaçınılmaz olacaktır.
Helenizmin asıl temeli Alexander daha sefer hazırlıklarına başladığı süreçte kendini hissetirmeye başlamış olacak ki; onun kafasında çizdiği yeni dünya düzenin iki antik dünyanın coğrafi birleşimden ziyade kültürel anlamdaki yakınlaşması, onun bariz bir şekilde misyonunu ortaya koymuştu.
Megale Alexander'in düzenlediği seferler veya akınlar doğrudan eski doğunun kültürel merkezlerine yapılmış hareketler idi.
Henüz Macedonnia hükümdarı hayatta iken başlayan Helenistik tesir, kendi ordusu içindeki rahatsızlıkları da beraberinde getirmişti.
Özellikle kadim Mısır gelenekleri, dinleri ve kültleri onun orada, İskenderiye şehrini kurmasına olanak sağlamıştı.
Öyle ki; Mısır'ın Yahudiler açısından önemi oldukça mühimken Alexander'in burada bir kültür mirası bırakması ve aristokrat Yahudileri kendi tarafına çekme çabası şüphesiz başarı ile sonuçlanmıştır.
Tam anlamıyla Yahuda halkının Helenleşme süreci Alexander'in ölümüyle b.c 322 tarihinden sonra kendini hissettirmeye başlamıştır.
Antik iki dünyanın Yahuda halkından ziyade üst zümre aydınlarını etkilemesi toplumsal değişimlere ivme kazandırmıştır.
Öyle ki klasik Musa öğretileri tesiri altında olan dindar Yahuda halkının Helenizme bakış açısı aristokratlarınki kadar önemli olmamıştır.
Öz kültür anlayışın dışına da çıkılabileceğini Greekçe konuşan Yahudi aydınları tarafından gösterildiği de şüphesiz bir başka gerçektir.
Yahudi diline, yani İbranice'ye ait ilk kayıt Eski Ahid'in 5. kısmındaki Deborah Şarkısı'dır. Nitekim arkaik İbranice içerisinde Aramice, Greekçe ve Latince'den de aldığı kelimelerle farklı formlara bürünebilmiştir.
Greek idaresi altında Helen kültürüne maruz kalan bazı dindar Yahuda halkının, bu durumdan hiç de memnun olmadığı, toplumda meydana gelen hareketlenmelerden de bunu anlamak mümkündür.
Örgütsel faaliyetler neticesinde her ne kadar kadim Yahudi gelenekleri yaşatılmaya ve anlatılmaya çalışılsa da iktidar kuvvetlelerince ağır baskılara maruz kalındığını söylemek mümkündür.
Doğu Akdeniz'de bunlar yaşanırken b.c 223-187 yıllarında hükümdarlık yapan III. Antiocus'un Yahudiler üzerinde kurduğu iskan politikası Asia Minor'da (Anatolia-Anadolu) da yankı bulmuştu.
Bu dönemde Anatolia üzerinde girişilen iskan politikalarında III. Antiocus tarafından Yahuda halkı çeşitli bölgelere yereleştirildi.
Bugün Manisa sınırları içerinde kalıntıları bulunan Sardes Sinagogu Anatolia Yahudileri açısından son derece mühimdir. Anatolia ve Europa'nın ilk Yahudi Sinagogu olma özelliğini de taşımaktadır.
Bu devirde Yahuda halkı üzerindeki baskıyı kontrol ve idare etme açısından iki farklı ünite kurulmuştur.
Bunlardan bir tanesi merkezi Mısır olan Ptolemaios (b.c 322- 200) olurken, diğeri ise Suriye merkezli Slevkos (b.c 200- 164) krallıklarıdır.
Ptolemaios idaresi altında yaşayan Yahuda halkının bu ünitede yaşamlarını sürdürmüş olmaları aslında Alexander vizyonlu bir idarenin de altında olduklarının farkında olmalarıydı.
Ptolemaios, Alexander'ın bir generali ve aynı zamanda aynı düşünceleri paylaştığı bir Helen hükümdarıydı.
Yani genel anlamda Helenistik düşüncenin fikir babasının bir generali olmaktan da son derece mutluydu.
Öyleki dindar Yahudaların tüm ibadet, ayin ve ritüellerine karşı çıkmış hatta yasaklamıştır.
Bu yasaklamaların bir diğer ayağı ise b.c 167'de yaşanmıştır ki bu konuya çalışmamızın ilerleyen bölümlerinde değineceğimizden açıklamaktan kaçınıyoruz.
Ptolemaios, Alexander'ın ölümüyle birlikte daha önce vali olduğu Mısır'da kendi hükümdarlığını kurarken orada yaşayan yerel halkın da bu gelişmeler karşısında son derece endişe duyduklarını söyleyebilmek mümkündür.
Bunlardan hiç şüphe yoktur ki endişe duyanlar Yahudiler olmuş ve Helen kültürünün kendilerini ne yönde etkileyecekleri konusuda çaresiz kalmışlar; ancak bunun yanısıra aristokrat sınıfın Helen kültürünü biranda benimsemiş olmaları karşısında da şaşkınlıklarını gizleyememişlerdir.
Mısır'daki bu krallık hakimiyeti ve kurduğu tahkim alanları göz önüne alındığında Yahuda halkının Helenleşme süreci de başlamış oluyordu.
Bu dönemlerde meydana gelen şu hadise oldukça dikkate değer olup, dönem itibarıyla karşı bir savunma niteliği taşıyan Mabet kültüdür.
Yahuda halkının Helenizm karşısında göstermeye başladığı direnme politikası mabetlerde meydana gelen yeni kültleri de beraberinde getirmiştir.
Bu dönemde iki antik dünyanın meydana gelmesiyle ortaya çıkan Helenceye karşın Aramice konuşan Yahudilerin oluşturduğu Filistin Yahudalığı ve bununla birlikte gelişen Mısır, Akdeniz ve Ege havzasında Greekçe konuşan Yahudiler taraflarınca bir bakıma kültürel bir çekişme yaşanmaktaydı.
Yahuda toplumalarının Helenistik Çağ karşısındaki ikiye bölünmeleri toplumsal birer sorun olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bu dönemde yaşanan ekonomik reformlar da Helenlerin payı oldukça büyüktür. Nitekim Yahuda halkının kendi içinde ayrılmasının bir nedeni ise dindar Yahudalar ile Aristokrat Yahudalar arasındaki ekonomik dengesizlik olarak değerlendirilebilmektedir.
Helenler Greekçe konuşan Yahudalara ekonomik özgürlüğün yanısıra özgür düşünme fırsatı sunmuşlardı; ama dindar Yahudaların ata kültlerine yapılan saygısızlıklar karşısında da direnişe geçmeleri kaçınılmaz olmuştur.
Bu dönemde dikkate değer diğer bir gelişme ise Greekçe Yetmişler (Septuagint) olarak bilinen Tevrat'ın Greekçeye çevrilme hadisesidir.
Bu girişim Mısır'da kurulan Yahudi cemaati için yapılmış olup, Helen kültürünün Yahudilik üzerindeki tesirini açıkça ortaya koymaktadır.
Bu cemaat içerisinde yetişen bir Yahudi düşünür vardır ki; Yahudi düşünce tarihi açısından son derece öneme sahip, Helen kültürünün bir eseri olan Filon ( Philon)'dur.
Her alanda gelişmelerin yaşandığı aslında bir bakıma dindar Yahudalar için bir yıkım, Antik Helenler için gelişim ve değişim, Aristokrat Yadular için tam anlamıyla Helenistik bir dönem başlamıştı.
Greek hakimiyeti sürecinde Kuzey'de yer alan Samirye bölgesi de değişimden payını alarak Helen mimarisine uygun yeniden yapılandırıldı.
Gerizm Dağı eteklerinde bir Samiri mabedi inşa edilmiş ve dönem itibarıyla bir dönüm noktası niteliğini taşımaktaydı.
Bir kent modelinden ziyade mabet inşası Levkos yönetimine başkaldırının bariz sembolü haline gelecektir.
Bunun hemen öncesinde Helenleşen Yahudilerin, her yönüyle Yunan kültürüne ayak uydurmaları diğer Yahudilerce tepki ile karşılanıyordu.
Öyle ki Helenleşen Yahudiler Gymnasium inşa edip tıpkı Yunanlılar gibi çıplak egzersiz programları düzenliyor ve Yunan tanrılarına adaklar sunuyorlardı.
Kadim bir gelenek ve hatta Tevrat'taki Kutsal Ahid olan Sünneti dahi reddedip Musa'nın öğretilerine karşı çıkıyorlardı.
Sünnet: Yahudiler için oldukça öneme sahip bir anlaşma göstergesiydi. Tevrat'ta yer alan Sünnet hadisesi şu şekildedir:
Sünnet edilmemiş her erkek halkının arasından atılacak, çünkü antlaşmamı bozmuş demektir.
Antik Yahuda toplumu Helenleşme süreci ile birlikte Eski Ahit'te yer alan sünnet uygulamasını bir bakıma reddetmiş ve anlaşmanın bozulmasıyla Yahuda halkının bir üyesi olmayacağı Tanrı tarafından beyan edilmiştir.
Sünnet uygulaması tahminen b.c 2000 dolaylarında Abraham'a vayhedilen ve bu anlaşmanın tanrıyla yapıldığı düşünülmektedir.
Tevrat'ta birçok kez bu konuya yer verilmiş ve oldukça dikkat çeken yaptırımlar dile getirilmiştir.
Sünnet olmalısınız. Sünnet aramızdaki antlaşmanın belirtisi olacak. Evinizde doğmuş ya da soyunuzdan olmayan bir yabancıdan satın alınmış köleler dahil sekiz günlük her erkek çocuk sünnet edilecek. Gelecek kuşaklarınız boyunca sürecek bu.
Evinizde doğan ya da satın aldığınız her çocuk kesinlikle sünnet edilecek. Bedeninizdeki bu belirti sonsuza dek sürecek antlaşmamın bir simgesi olacaktır.
Yahudilerde sünnet uygulaması günümüzde dahi önemini koruyan bir ritüel olarak karşımıza çıkmaktadır.
Yahudi inancına göre doğum yapan kadın 8 gün boyunca kirli olup (büyük ihtimalle 8 günlük bir lohusalık döneminden bahsedilir) çocuğun sünnet edilmesi uygun görülmez.
Çocuk doğar doğmaz tam sekizinci gün dolduğu vakit çocuk sünnet ettirilir. Şabbat adı verilen mumlar yakılarak çocuk kirvesi tarafından tutulmak suretiyle Sandek'e oturtturularak Mohel tarafından sünnet edilir.
Penis üzerindeki kaba et parçası sıyrılarak sünnet işlemi tamamlanırdı. Sandek uygulaması da oldukça dikkat çekicidir ki; inanışa göre sandalye aslında İlyas'a ait bir sandalye olup, sıkıntı yaşayan insanları ziyaret etmesinden ileri gelmektedir.
Sandek: Yahudilerde sünnet edilecek çocuğun oturtulduğu sandalyeye verilen ismdir.
Mohel: Yahudiler'de sünnet eden kişiye verilen isimdir.
Sekizinci gün, çocuğu sünnet etme zamanı gelince, O'na İsa adı verildi. Bu, onun anne rahmine düşmeden önce meleğin kendisine verdiği isimdi.
Sünnet birçok antik toplum tarafından uygulanmış ve günümüz toplumlarınca hala kabul gören ve uygulanan kadim bir gelenektir.
Yahudiler tarafından tanrıyla yapılan bir anlaşma olarak görülse de Müslümanlar için de İbrahimi dinin bir gerekliliği düşüncesi hakim olmuş ve iki din de bu uygulamaya oldukça önem verilmektedir.
Kirvelik hadisesi de yine aynı şekilde bu iki dinin vazgeçilmez bir unsuru olarak bilinse de; asıl dikkat çekici unsur Hıristiyanlık'taki Vaftiz Babalığı hadisesi ile Kirvelik müessesesinin benzer birçok yönünün olduğudur. (Yıldız, Bünyamin, Ataseven, Umut; Aramiler ve Kültürel Mirası 6.)
Muazzez İlmiye Çığ, konu hakkında oldukça ilginç bir yorumla karşımıza çıkmaktadır;
Sünnet'in ilk defa Sümerlerde başladığı düşüncesiyle akıllara birçok soruyu da beraberinde getirmektedir.
Yine başka bir düşünce ve kroniklere de yansıyan Antik Mısır'daki sünnet uygulaması bölgesel açıdan son derece dikkat çekici olup İbrahim dininin ilk monoteist anlayışı sonrasında bu uygulamanın hayata geçirildiğini söylerken; kroniklerin çoğu İbrahim sonrası döneme ( b.c 2000-1500) tarihlenmektedir.
Sonuç itibarıyla, Antik Mısır'daki sünnet uygulaması Eski Ahit'te yapılan sünnet ahdinden çok daha sonrasına rastlar.
Kültürel bağlamda bir sonuca bağlamak gerekirse İbrahim dinin in yayıldığı coğrafyalarda sünnet tahkiminin sıkı bir şekilde icra edilip denetlendiği öyle ki; Antik Mısır kroniklerine bile yansıdığını görmekteyiz.
Aristokratik yapılaşmaların dini liderler üzerinden tahkimi son derece önemliydi. Bu kadar kutsal bir görevin atama yoluyla değil tanrı tarafından seçilmiş olarak gören Yahudi inancına bir darbe de ı.v. Antiocus'dan gelmişti.
Rahiplik statüsünü siyasi bir makam haline getirip istediği gibi organizasyonu sağlayabileceği düşüncesiyle hareket etmeye başlamış ve çeşitli rüşvetlerle bu yola başvurmuştu.
Bunun öncesinde Slevkos hükümdarlığı başladığında Kudüs'ün dini lideri ve aynı zamanda Ortodoks Yahudilerince bölgenin de valisi olarak kabul edilen Başrahip görevinde III. Oniyo bulunmaktaydı.
Iv. Antiocus'un atama girişimi neticesinde şüphesiz bir teklif ile karşı karşıya kalmış ve Oniyo'nun kardeşi Yason Kudüs rahipliği ve valiliği için rüşvet teklif etmişti.
Klasik Yahudi geleneklerine karşı yapılan yeni bir girişim ise Yason'un başa geçmesiyle birlikte Kudüs'ü bir Yunan kentleri gibi Polic'e çevirirken bu durumun yankıları oldukça ağır olacaktı.
Siyasi bir makam halini alan rahipliğin adı sık sık rüşvetlerle anılmaya başlandı ve hatta öyle ki; Menalus ıv. Antiocus'a rüşvet teklif ederek Yason'u yerinden etmiş ve Oniyo'yu ortadan bile kaldırmıştır.
Oniyo'nun kardeşi Lusimakus; adı hırsızlıkla anılan saraydan kase çalma girişimi sonucunda tutuklanmış ve dönemin hükümdarı tarafından yargılanmak istenmiştir.
Nitekim bu sırada yine rüşvet verilerek serbest kalmıştır. Yason'un tekrar başa geçmesi üzerine yine başrahip ve bölge valisi olarak göreve devam etmiştir. Iv. Antiocus bu süreçten sonra Helenizm politikasını kararlılıkla uygulayacağı yönünde bir dizi yasaklar koymaya başlamış ve bunlar içerisinde en dikkat çekenleri; tapınakta kurban kesilmemesi, Sünnetin kaldırılması, çeşitli bayramların kutlanmaması (...)
Yahudilere uygulanan katı Helenistik baskı Antiocus tarafından kasti olarak uyguladığı, ideolojik bir kaygı gütmediği; aslında bir bakıma iktidar kuvvetini Yahudiler üzerinde hissettirmeyi amaç edinmiştir.
Bu düşünce Helen düşüncesi kapsamı içerisinde düşünüldüğünde bu katı baskının tek bir amacı olmalıydı ki; şüphesiz kültür emperyalizmini yaygınlaştırmak.
Antiocus tarafından uygulanan bu katı baskı karşısında mabet kültünü ortadan kaldırma girişimi dindar Yahudilerin ayaklanmasına sebep olurken toplumsal Helenistik bir çatışma kaçınılmaz olmuştur.
İktidar kuvvetlerinin Yahudiler üzerindeki baskısı sırasında Helen Yahudilerinden de destek aldıkları düşünülmektedir.
Antiocus tarafından kısıtlanan Yahudi ibadetleri dindar bir Yahudi olan Haşmonayim ailesinden Matatyahu, Yunan emperyalizmine karşı çıkmış ve onların, tapınmaya değer görmediği tanrılarını reddetmiştir.
Bu reddediş aynı zamanda bir ayaklanmaya da ön ayak olmuştur. Matatyahu ve taraftarları uzun süredir düşmanlık besledikleri birkaç Helenist Yahudiyi öldürerek uzun bir müddet ortadan kayboldular.
Ölümün oradından b.c 166'da oğlu Yahuda Makkabi, dindar Yahudileri yanına alarak Slevekos hanedanlığına karşı ayaklandı ve o koşullarda ciddiye alınacak bir zafer kazanmış oldu.
Helen emperyalizmini ağır yenilgiye uğratmayı hedefleyen Makkabi ve taraftarları Yunanlara ait ikonaları parçalayıp, Yahudi çocuklarını tekrar sünnet ettirip tanrının ahdini yerine getirmiş oldu.
Makkabi anlam bakımından İbranice olup, "çekiç" kelimesinden türemiş bir bakıma İbrani ordusu için kullanılmaktaydı.
Bu ayaklanma Yahudi iktidarların da oldukça önemli bir hadise olup, bugün dahi bu ayaklanma sonucunda elde edilen zafer kutsal bir sonuç olarak görülmektedir.
Helen kolonizyonuna direnen, buna karşın her türlü diktayı yaftalayan, Helenleri kendi kültürlerinden uzaklaştırmayı hedeflediler.
Makkabiler tarafından kazanılan bu zafer sadece bununla sınırlı kalmamış Greek idaresinin Suriye kolunda yer alan orduları mağlup etmişlerdir.
Akabinde daha önce bir Yunan Police şehri ile özdeşleşen Kudüs'e girerek bir Yahudi emperyalizmini başlatmış oldular.
Helenlerle anılan her türlü uygulamayı reddeden bununla birlikte Kudüs tapınağını (Süleyman Mabedi) Yahudi geleneklerine göre yeniden ibadete açmış oldular.
Makkabi'nin bu süreçten sonra başrahipliğe gelişi dini yönüyle birlikte siyasi yönüyle de anılmasını neden olacaktır.
Ayaklanma sanıldığı üzere 3 ya da 5 yıl gibi süreçten ibaret olmayıp, temeli itibarıyla 25 yıllık bir süreci ihtiva eder.
Antiocus ordularının Suriye kolu her ne kadar isyanı bastırmayı amaçlayıp Yahudileri tekrar Helenleştirme çabası içerisine girse de, Makkabi ve taraftarları Suriye Ordusu'nu yenilgiye uğratmayı başarmış ve geleneksel Yahudi dini ritüelleri tekrar hayata geçirmişlerdir.
Yahudilerin günümüzde her yılın Aralık ayının 22'sinde başlayıp 30'unda biten Hanuka Bayramı'nın kökeni Makkabilerin zaferle andıkları bu isyan sonucunda, Helen tesirini ortadan kaldırıp yeniden geleneksel Yahudi kültürünü kutsadıkları gün olarak kutlamaktadırlar.
SONUÇ:
Antik İsrail'in köken bakımından Hebrewler olarak anıldığı bir halkının mevcut olduğunu dile getirdik.
Bu çalışmayla Antik Yahudi ve Helen tarihi açısından son derece müstesna bir isyan hareketinden bahsettik.
Maccadonia Hükümdarı Megale Alexander'ın kurduğu Helen kolonizyonu ölümünden sonra da kendisinin genaralleri tarafından devam ettirilmeye çalışıldığını ifade ettik.
Yahudilerin Helenleşen aristokrat sınıfı ile dindar Yahudi toplumunun çekişmeleri ve Yahudi geleneklerinin Helenler tarafından ortadan kaldırılmak istenmesi; Greek idaresi altında iki farklı ünite içerisinde yönetilen Yahudi halkının geleneklerini tekrar canlandırma mücadelesini gözler önüne sermiş olduk.
Kaynak :
1. Larousse; Semboller Sözlüğü, Bilge Kültür Sanat Yayınları, İstanbul,2014.
2. İslam Ansiklopedisi; Yahudilik Maddesi TDV yayınları, c.43, İstanbul, 2013.
3. Ahmet Lütfi Kazancı; Peygamberler Tarihi, Ensar Neşriyat, Ankara, 2016.
4. Arthur Cotterell; Rachel Storm; Büyük Dünya Mitolojisi Ansiklopedisi, Alfa Yayınları, İstanbul, 2011.
5. Joseph Campell; Doğu Mitolojisi, Islık Yayınları, İstanbul, 2015.
6. Hebrew language | Origin, History, & Facts | Britannica.com
7. Muazzez İlmiye Çığ; Kuran'ın Tevratın ve İncil'in Sumer'deki
Kökeni; Kaynak Yayınları, Ankara, 2015.
8. https://www.historytoday.com/archive/jews-greeks-and-romans
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish