Aşırı sağcı aşırılık yanlılarından oluşan bir hizip, tartışmalı bir seçimin yarattığı kaosu iktidarı ele geçirip demokrasiyi ortadan kaldırmaya çalışmak için kullanırsa ne olur? Dünyanın aydın ulusları seslerini yükseltir mi? Birleşik Devletler, Avrupa Birliği ve Birleşik Krallık yaptırım uygulayıp darbe hükümetini diplomatik olarak tanımamayı seçer mi?
Cevap, en azından Güney Amerika ülkesi Bolivya vakasında, kulaklarda çınlayan ve ürkütücü bir "hayır" ve liberal Batı'yı demokratik değerlerin kalesi olarak görenlere acı bir ders veriyor.
Geçen yıl yaklaşık 12 milyon nüfuslu And ülkesinde yaşananlar yeterince ilgi görmedi, fakat ülkenin deneyimi ve karanlık sağcı askeri yönetim döneminden nihai çıkışı incelenmeyi hak ediyor.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Arka planda Devlet Başkanı Evo Morales'in görev süresi sınırına rağmen makamında kalmak için yaptığı bir dizi tartışmalı anayasal manevra vardı. Bolivya'nın ilk yerli lideri ve solun gözdesi olan Morales, 2006'dan beri devlet başkanıydı.
Morales'in yönetimi, Venezuela'daki benzer görüşlü popülist solcularınkinin aksine ekonomik bir felaket olmadı. Hatta onun liderliğinde La Paz, özel sektörü yok etmeden veya enflasyonu artırmadan ülkenin zenginliğini yayarak büyük ölçüde tarıma dayanan ülkeyi Latin Amerika'nın en hızlı büyüyen ekonomisine dönüştürdüğü için övgü aldı. Sosyalizme Doğru Hareket (MAS) partisi ülkede açık ara en popüler siyasi güç.
Ne var ki başkanlık dönemini uzatma yönündeki girişimleri, popülaritesini zedeleyen otoriter eğilimleri de ortaya koydu. Zirve noktası olan 2009 seçimlerinde yüzde 64, 2014'te de yüzde 61 oy alan Morales, 2019'da yarışması için 2016'da düzenlenen referandumu yüzde 51'e karşı yüzde 49 gibi kıl payı bir farkla kaybetti. Yine de, 2019'da dördüncü dönemine aday olabilmek için Bolivya yüksek mahkemesinin onayını aldı.
Seçim günü gergindi. Muhalefetteki pek çok kişi, Morales'in ikinci turdan kurtulmak için ihtiyacı olan oyların yüzde 40'ı artı ikinci sıradaki adaydan yüzde 10 fazla oy almamasını umuyordu.
Seçim sonuçlarında 20 saat süren ve ardından Morales'in oy farkında büyük bir sıçrama gösteren kesinti, hile endişelerini tetikledi. Sonuçlar oyların yüzde 47'sini aldığını ve seçimleri doğrudan ilk turda kazandığını gösterdiğinde, şiddet ve isyan patlak verdi.
Ayaklanmalarda, protestolarda ve karşı protestolarda onlarca kişi öldürüldü. Amerikan Devletleri Örgütü (OAS) bir denetim gerçekleştirip ilk usulsüzlükleri bildirdi. Fakat sonrasında başka kuruluşlar, bu bildirimlere siyasi amaç taşıdıklarını ve kusurlu olduklarını belirterek itiraz etti. Analistler, Morales'in performansının kalesi konumundaki uzak bölgelerde kullanılan oyların sayılmasıyla arttığını savundu.
Oylamadan iki hafta sonra Morales, ordu ve emniyet yöneticilerinin yanı sıra ülkedeki oligarkların baskısıyla istifa etti ve yurtdışına sığındı.
Tutucu kesimle ve askeri müesses nizamla bağları bulunan küçük bir partiye mensup aşırı sağcı evanjelik Hıristiyan Jeanine Áñez, kendisini ülkenin devlet başkanı ilan etti. Morales'in devrilmesi, çok geçmeden, onu uzun zamandır ideolojik bir düşman olarak gören Donald Trump liderliğindeki ABD yönetiminin coşkulu desteğini kazandı.
Beyaz Saray, "Morales'in gidişi demokrasiyi koruyor ve Bolivya halkının seslerini duyurmasının önünü açıyor" ifadelerini kullandı:
Birleşik Devletler, Bolivya halkını özgürlük talep ettikleri ve Bolivya ordusunu sadece tek bir kişiyi değil Bolivya anayasasını koruma yönündeki yeminlerine sadık kaldığı için kutluyor. Artık tamamen demokratik, müreffeh ve özgür bir batı yarımküreye bir adım daha yakınız.
Washington hızla Senato üyesi Áñez'i kabul etti. Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, “Birleşik Devletler Bolivyalı senatör Jeanine Áñez'i geçici devlet başkanı olarak sorumluluk aldığı için alkışlıyor" dedi. Avrupa Birliği OAS denetimine uygun hareket ederek ABD destekli Áñez hükümetini dolaylı olarak onayladı fakat geçici yönetime “yeni seçimlere hazırlanma ve bir iktidar boşluğunu önleme” çağrısında bulundu.
Yaptırım veya diplomatların geri çekilmesi çağrısı yapılmadı. Sonuç itibarıyla, dünya demokrasileri darbe konusunda hayli rahat görünüyordu.
St. Louis'deki Washington Üniversitesi'nde Bolivya üzerine uzmanlaşan antropoloji profesörü Bret Gustafson, Batı'nın Morales'in ateşli ve solcu popülizmine karşı bir panzehir olarak geçici liderleri hemen kucakladığını söyledi. Bir telefon röportajında, "Venezuela mevzusu ve Batı'nın sol eğilimli hükümetlere yönelik genel muhalefeti nedeniyle rejim değişikliği gerçekleştirmenin bir yolu olarak seçim hilesi anlatısını benimseme eğilimi vardı" dedi.
Morales'in gidişi demokrasi getirmedi, aksine Latin Amerika'nın on yıllardır kovmaya çalıştığı aynı zalim iblislerin elinde bir yıllık baskı dönemi başlattı.
Bolivya'nın yeni liderleri Morales'in evini ateşe verdi, destekçilerini korkutmak için yargıyı silaha dönüştürdü, gazetecileri tutukladı ve bazılarının darbe hükümeti olarak tanımladığı şeyi sorgulayan haber kuruluşlarını kapattı. Áñez hükümeti, Kovid-19 pandemisini gerekçe göstererek seçimleri defalarca erteledi; aşırı sağcı politikalarını sağlamlaştırırken süper zenginlere vergi indirimleri ve ekonomik faydalar sağladı.
Añez, "İncil'in devlet başkanlığı sarayına geri döndüğünü" ilan etti ve ülkedeki seçkinlerin iç bölgelerdeki yerli halklara karşı uzun süredir devam eden bağnazlığını yansıtarak Morales taraftarlarını "barbarlar" olarak tanımladı.
Bolivia in the Age of Gas (Doğalgaz Çağında Bolivya) kitabının yazarı Gustafson, "Hükümet pandemiyi yalnızca seçimleri ertelemek için değil aynı zamanda kendisini eleştirenleri bastırmak için de kullandı. Hazineyi boşalttıkları açık. Borç 1,5 milyar dolar (yaklaşık 11 milyar TL) arttı. Yolsuzluk vardı. Bu esasen bir yağma operasyonuydu. Sanki bir pinyataya vurup yere düşen her şeyi almaya çalışıyorlardı" diye konuştu.
Uluslararası oyuncular da bu para kapma planına katıldı. Bolivya, cep telefonlarını ve dizüstü bilgisayarları çalıştıran bataryalardaki temel maden olan lityumun önemli bir kaynağı ve elektrikli otomobil devi Tesla'nın CEO'su Elon Musk'ın fiyatların düşük tutulmasında büyük çıkarları var.
Musk, Bolivya'daki siyasi istikrarsızlıktan kâr elde ettiğine yönelik suçlamalara cevaben bu yaz paylaştığı öfkeli bir tweet'te "Kime istiyorsak darbe yaparız! Bunu kabul edin" ifadelerini kullanmıştı.
Ne var ki karanlık yılda Morales'in partisi MAS'ın, Morales'le ilgili kişi kültünden ziyade derin siyasi ağlar tarafından desteklenen yaygın bir toplumsal hareket olduğu da ortaya çıktı. Baskı ve pandemiye rağmen protestolar düzenlediler, bağlılıklarını koruyup demokrasi ruhunu canlı tuttular. Gustafson, "Çok net siyasi hedefleri olan örgüt ağlarını güçlendirmeyi başardılar" dedi.
Uluslararası baskı sonucu Bolivya, nihayet 19 Ekim'de seçime gitmeyi kabul etti. Morales'in partisi MAS, seçimlere Morales'in eski maliye bakanı ve uzun süredir müttefiki olan Luis Arce liderliğinde girdi.
Pek çok kişi, MAS ikinci tura katılmaya yetecek oy alırsa şanslı olacağını düşünüyordu. Ne var ki Arce, ilk ve tek turda oyların yüzde 55'ini alıp muhalefeti hezimete uğratarak 2019 seçimlerinde aslında hiçbir hile olmayabileceğini ortaya koydu. İkinci sıradaki aday olan tarihçi Carlos Mesa, oyların yalnızca yüzde 29'unu aldı.
Gustafson "Çok etkilendim; gerçekten de seçimlerin ikinci tura kalacağını düşünmüştüm. Muhalefet de şoke oldu çünkü gerçekten bir şansları olduğunu düşünüyorlardı" ifadelerini kullandı.
Bolivya'daki sonuç demokrasi savunucuları için bir rahatlamadır. Ama aynı zamanda çirkin bir ders: Güçlü yerel ve uluslararası destekçileri olan bir grup sağcı hırsız ülkenizde iktidarı ele geçirirse, dünyanın demokratik güçlerine güven olmaz. Tek başınasınız.
Independent Türkçe için çeviren: Noyan Öztürk
© The Independent