"Çankaya Protokolü demokrasiye ihanettir!"

Celalettin Can'ın Independent Türkçe için Hüsamettin Cindoruk'la yaptığı röportajın son kısmı

Celalettin Can: Alparslan Türkeş, 27 Mayıs 1960 darbesinin neresinde?

Hüsamettin Cindoruk: Kimsenin aleyhinde konuşmak istemem.


Celalettin Can: Aleyhte konuşmanız istenebilecek bir şey değil… Ama biliyorsunuz ki Türkeş darbede rol aldı, yaptıkları ettikleri yazıldı çizildi. Kamuya mâl olmuş bir durumu var. Şahsi bir şey yok, olamaz da. O tarihi yaşamış bir insan, bir avukat olarak sizin bakışınızdanAlparslan Türkeş'i o dönemde oynadığı rol içinde anlatmanız iyi olacaktır.

Hüsamettin Cindoruk: Darbenin güçlü bir albayı olarak darbe bildirisini okuyor. "Memleket tehlikeye düştü, demokrasiyi askıya aldık" diyor. Ayrıca aynı o dönemde bir beyanı var, "Dört sene evvel biz ki altı kişi darbe yapmaya karar verdik" diyor. Darbenin bir numarası. Darbe fikrinin de bir numarası. Anılarında var. Tam bir darbeci…
 

Alparslan Türkeş 27 Mayıs 1960 Darbesi Radyo Bildirisini radyodan okurken​​​​​​​.jpg
Alparslan Türkeş 27 Mayıs 1960 Darbesi Radyo Bildirisini radyoda okuyor


Celalettin Can: Darbeyi zorlayanların içinde öne çıkan, bu bağlamda bir numara mı? 

Hüsamettin Cindoruk: Darbe komitesinin de bir numarası. Zaten darbe günü hemen gidiyor başbakanlık müsteşarlığına oturuyor. Müsteşar Ahmet Salih'i kaldırıyor, yerine kendi oturuyor.


Celalettin Can: Kendini müsteşar mı yapıyor?

Hüsamettin Cindoruk: Hem Milli Birlik Komitesi üyesi hem Başbakanlık Müsteşarı. Çünkü devlet işleyişiyle ilgili ilk adımların atıldığı yer orası. O makam. Ne yapıyor, örtülü ödeneği alıyor. Başbakanlık müsteşarı öyle oluyor. Çok önemli bilgiler bunlar. Ahmet Salih onun hakkında çok ağır ithamlarda bulunuyor. Ahmet Salih Korur, Adnan Menderes'in başbakanlık müsteşarı.


Celalettin Can: Ne oldu bunlar peki?

Hüsamettin Cindoruk: Türkeş'e sor bana niye soruyorsun.


Celalettin Can: Öldü… Bunu sormamın bir nedeni şu; Cumhurbaşkanı, Devlet Bahçeli ile Yassıada'ya gitti. Tamam hükümet ortağı bir ölçüde anlaşılır. Ancak Alparslan Türkeş'in 27 Mayıs darbesinin önde gelenlerinden olduğu, Bahçeli'nin Genel Başkanlığını yaptığı MHP'nin de genel Başkanı, hatta kurucusu olduğu gerçeği var. Yani Yassıada'nın açılışına o dönemi darbe mağdurlarının avukatı olarak yaşayan, bedel de ödeyen siz ve sizin gibi insanların davet edilmesi daha uygun olurdu diye düşünüyorum. Davet edilseydiniz herhalde giderdiniz.  

Hüsamettin Cindoruk: Gitmezdim…


Celalettin Can: Cumhurbaşkanı davet etseydi yaşayanlar üzerinden vefa örneği gösterilmiş olurdu, diyeceğim ama meselenin doğası gereği, etik temayüller gereği zaten bunun böyle olması lazımdı. Böyle fazla siyaset olmuş oluyor. Üstelik kurucu başkanı o darbeye ön ayak olduğu halde… Sizin de dediğiniz gibi belki gitmezdiniz ama bir duygu kırılması da olmazdı.

Hüsamettin Cindoruk: Gitmezdim derken sebebim var. Yassıada'yı sayfiye şehrine çevirdiler.
 

iha.jpg
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve MHP Lideri Devlet Bahçeli, Demokrasi ve Özgürlükler Adası (Yassıada) açılışında / Fotoğraf: İHA


Celalettin Can: Tamam onu konuşuruz… Lideri darbede önemli bir rol oynamış, sanki öyle bir şey yokmuş gibi Bahçeli bu konuya hiç değinmedi.

Hüsamettin Cindoruk: Onu Tayyip Bey'e sormak lazım. Zaten Türkeş'in de yaşadığı sürece olanda bitende kendi payına dair bir sözü yok, darbenin bir numarası ve Cemal Gürsel'in onun hakkında beyanları var.


Celalettin Can: Öyle şeyler var…

Hüsamettin Cindoruk: Cemal Gürsel'in söylediği şu; "Eğer biz on dörtler hareketini yapmasaydık, onlar bizi götürecekti."


Celalettin Can: Yassıada'ya gitmeme gerekçenize gelelim… "Sayfiye şehrine çevirdiler" dediniz, yani inşaat sektörünün bir yatırım alanı gibi bir şey diye okuyorum söylediğinizi…

Hüsamettin Cindoruk: Yassıada bir müze olup muhafaza edilmeliydi. Çünkü Nazilerin zulüm yaptığı Auschwitz Kampı gibi. Gittim gördüm Auschwitz Kampı'nı. Hiçbir şeye dokunmamışlar, sadece çürümesini, dökülmesini engellemişler. Orada tarihi yaşıyorsunuz. Sanki orada o an bile zulüm, işkenceler yapılıyormuş gibi. Her şeyi görüyorsunuz ve ibret alıyorsunuz.
 

a.jpg
Nazi Auschwitz kampı (üstte) ve Yassıada (altta)​​​​​​​


Ben hep söylüyorum; Yassıada İbret Müzesi olarak kalmalıydı. Nasıl yapılacaktı? Orada işkence yapılan pavyon var, onu muhafaza edeceksiniz. Spor salonunu tabii ki restore edeceksiniz. Bütün orada yargılanan sanıkların, avukatların oturduğu sıraları, mahkeme kürsüsünü vb. hepsini aynen düzenleyeceksiniz. Elde büyük bir şey var. Askeri fotoğrafçı vardı, Binbaşı o filme çekti bütün girdi çıktısıyla salonu… Astsubay da fotoğraf çekiyordu dava sırasında.

Bütün dokümanlar hazır, yani her şey var. Olanı biteni sesli olarak canlandırabilirsiniz. Mesela "Mahkeme Başkanı diyor ki (…)" var, "Oturum açıldı", "Sanıklar bağsız olarak alındılar", "Hazır olundu" anonsları var. Normal mahkemenin usulü yani.

Arkasından Mahkeme Başkanının sanıklara hakaretleri var. Adnan Menderes birinci celsede "Konuşamıyorum, dilimde rekâket var, dört aydır kimseyle konuşmadım" diyor. Gerçek bir tecrit yaşamış. Subaylar uyandırdıkları zaman ancak bir cümle kuruyor. Menderes'in birinci oturumdaki figanını ortaya koymak lazım. Menderes konuşamıyor, hatip bir insan halbuki.

Burada bir anımı anlatacağım. Orhan Arsal diye İstanbul Barosu Başkanı vardı. Hatip bir arkadaş. Celal Yardımcı'nın avukatı. Duruşmaya geldi. Biz de geldik, bekliyoruz. Orhan Arsal ayağa kalktı, "Sizin huzurunuzda hepinizi tanıyorum" dedi. Çünkü üç tane Yargıtay'dan gelme insan var orada. "Ben sizin mahkemenizde çok savunma yaptım, bu havaya alışkın değiliz, bu askeri tedbirleri kaldırın, sivil bir mahkeme haline getirin dedi burayı, mahkemeyi sivilleştirin" dedi…
 

aa.jpg
Yeni yassıada düzeninde mahkeme / Fotoğraf: AA


Celalettin Can: Sonra?

Hüsamettin Cindoruk: Heyet duymazlıktan geldi. Celal Yardımcı ertesi gün avukatı Orhan Arsal'ı azletti. Neden derseniz, sopalamışlar. Gerekçesi de "Söyledikleri beni temsil etmiyor, benim fikrimi almadan söyledi". Biz vapura bindik saat 5'te İstanbul'a döndük. Celal Yardımcı kaldı orada. Sopalamışlar. Yaptıkları ayyuka çıkmasın diye kendisinden uygun bir kâğıt almışlar. Orhan Arsal'ı sonra avukatlıktan da azlettiler. 

 
Celalettin Can: Türkeş'e dönelim isterseniz. Türkeş grubuyla Madanoğlu grubu arasında sorun çıkıyor.

Hüsamettin Cindoruk: Ben Madanoğlu'nu tanımıyorum. Bunların aralarındaki ihtilafları yazıldı. Bildiğim bir şey varsa aralarında büyük bir uzlaşmazlık var. Şöyle; bir bölümü darbenin devamını istiyor. Diğer taraf ise aksini. Her iki taraf birbirini suçluyor ama bu durum sonuç olarak demokrasiye geçiş için hareketleri hızlandırdı...
 

Korgeneral Cemal Madanoğlu Wikipedia.jpg
Korgeneral Cemal Madanoğlu / Fotoğraf: Wikipedia


Celalettin Can: Cemal Madanoğlu mu, Alparslan Türkeş mi Cemal Gürsel'e yakındı?

Hüsamettin Cindoruk: Cemal Gürsel'in yakınında olan Türkeş'ti… Darbeden önce Cemal Gürsel, Adnan Menderes'e bir mektup yazmıştı. Bu mektubu Türkeş'le beraber yazdıkları anlaşılıyor. Alparslan Türkeş'in anılarında var. Cemal Gürsel'e en yakın olan, hatta Milli Birlik Komitesi içinde de en yakın olan kişi Alparslan Türkeş. 

Ama sonra Türkeş'le araları bozuldu. Bunun nedeni Türkeş, kalmak ve darbe rejimini sürdürmek istiyor. Benim istihbaratıma göre de siyasete geçilmesi halinde darbe rejiminin devamı bir parti kurmak istiyor. Kenan Evren'in Turgut Sunalp aracılığıyla yaptığı gibi. Bir faşist parti, bir Nazi Partisi gibi... Hatta partinin adını da Adalet Partisi koyacağı anlaşılıyor. Cemal Gürsel'in şöyle bir ifadesi var, söyledim; "Eğer biz on dörtler hareketini yapmasaydık, onlar bizi götürecekti" diyor. 

Anlaşılan Cemal Gürsel ve arkadaşları ellerini daha çabuk tutup bunları bertaraf ediyorlar. Bertaraf edilmesinde bildiğim kadarıyla Madanoğlu grubu giderek etkili oluyor. Cemal Gürsel ciddi olarak hasta olduğu dönemde bu hamleyi yapıyor. Başlarında Türkeş'in olduğu, Orhan Kabibay, Orhan Erkanlı, Muzaffer Özdağ'ın içinde 14 Milli Birlik Komitesi üyesi tasfiye ediliyor. 


Celalettin Can: Anladığım kadarıyla 14'lerin 38 kişilik Millî Birlik Komitesi'nden tasfiyesi 27 Mayıs rejiminin çok önemli bir dönüm noktası oluyor. Bu tasfiyeyle birlikte devlet yönetiminin seçimler yoluyla yeniden sivil yönetime devredilmesine karşı olan Alparslan Türkeş ve grubu güç kaybediyor, buna paralel askeri yönetimin geçici olmasını savunan Cemal Madanoğlu grubu güçleniyor… 

Bir de şu var. Aslında askeri darbeyle yönetimi ele geçiren ve Millî Birlik Komitesi'ni oluşturan subay kadrosu arasında siyasi anlamda bir amaç birliği yok. Onları birleştiren en temel amaç, çok nefret ettikleri ve diktatörlüğe doğru gittiklerini düşündükleri Menderes ve Bayar'dan, DP'den kurtulmak…  

Sonra DP gibi 'çoğunlukçu' partilerin dengelenmesi için Anayasa Mahkemesi başta olmak üzere, yargıda gerekli anayasal ve bir kısım kamusal tedbirleri aldıktan sonra ordunun kışlasına dönmesi. Yine de genelde Milli Birlik Komitesi, özelde içindeki tek tek gruplar, bu kadar kısa sürede kışlaya dönmeyi düşünmüyordu… Alparslan Türkeş'in ve grubunun iktidarcı/darbeci tutumu işaret fişeği oldu gibi…  Benzeri tutumlar ortaya çıkınca, Atatürk'ün 'ordu-siyaset' tavrı hatırlandı ve ordunun kışlaya dönme süreci hızlandı…

Hüsamettin Cindoruk: Evet… Benzeri tutumların devamı geliyor. Silahlı Kuvvetler Birliği böyle bir şey.


Celalettin Can: Genel seçimlere geçeceğiz, ama önce idamlar meselesini konuşalım isterseniz… İdamlarla ilgili Cemal Gürsel'in tavrı ile başlasak...   

Hüsamettin Cindoruk: Son zamanlarında Cemal Gürsel rahatsızlanmıştı ama idamlara karşı olduğunu biliyorum. İdam cezalarının onanması için Milli Birlik Komitesi'nde oylama oluyor. 14'ler tasfiye edildiğinden 38 kişi olan Milli Birlik Komitesi üye sayısı 23'e düşmüş. 15 üye idamları onaylıyor. 8 üye muhalif kalıyor.  Belirttiğim gibi Cemal Gürsel idam kararına karşı…
 

bakanlar kurulu.jpg
Birinci Milli Birlik Komitesi Hükümeti toplantısı


Celalettin Can: Doğru. Başbakan olarak yönettiği bir Bakanlar Kurulu toplantısında ele alınan konulardan biri de CHP'nin "ihtilale" yaklaşımı ve siyasi faaliyetleri bölümünde söz alan Cemal Gürsel, şunları söylüyor: 

"Bu muhakeme işlerinin süratlendirilmesi hakkında umumi bir arzu var. Benim hissiyatıma göre bu tahriki yapan [Cumhuriyet] Halk Partisidir. Açıkça konuşayım... Bunun hedefi de şudur: Bütün işler bizim tarafımızdan halledilsin, temizlensin... Kendileri muhakkak kazanacaklarına emin oldukları için, işin başına geldikleri zaman diyecekler ki, 'İşte biz sizi ikaz ettik. Dinlemediniz... Başınıza bu geldi. İhtilal hükümeti de bunları gördü ve sizi cezalandırdı. Bunda bizim hiçbir sui taksirimiz yoktur.' Neticede güzel koltukları onlara takdim edip ayrılacağım.

Şimdi bu, gayri hukuki ve gayri ahlaki bir taktiktir. Hakikat şudur ki, Halk Partisi ve diğer partiler, tam bir adalet hissiyle ve dürüstlükle hareket etmiş olsalar mesele yoktur. Esas olan, buna ait kararların milli irade tahakkuk ettikten sonra kurulacak hükümet tarafından yapılmasını savunmaktır. Eğer onlarda bir fikri salim olsa, bunu savunurlar. Mesela, ben dışarda olsam, buna sevinirdim. 'İhtilal hükümeti vazifesini yapmıştır' derdim. Fakat büyük cürümleri olan birçok insanın muhakemesinin ve haklarında verilecek kararların, milli irade ile iş başına gelecek bir idare tarafından yapılması gerektiğini ifade ederdim. Ben hukukçu değilim fakat [bugünkü] ahval ve şerait göz önüne getirilirse, bunun bir şekilde savunulması lazımdır."

Burada birincisi, mahkemenin hızlandırılmaması eleştiriliyor ve bunu CHP'ye bağlıyor. İkincisi, Yassıada mahkemelerini ve yargılamalarını doğru görmüyor.  Böyle 'büyük suç iddialarının mahkemelerini ve haklarında verilecek kararları milli irade ile seçilmiş idare tarafından yapılması gerektiğini ifade ediyor.'

Hüsamettin Cindoruk: Cemal Gürsel doğru söylemiş.
 


Celalettin Can: Doğru söylemiş ama suçu tamamen siyasete bağlaması gibi bir handikapı olduğunu siz de görüyorsunuz. İsmini söylediğiniz 'Silahlı Kuvvetler Birliği' gibi tatminsiz, fiilen özerkleşmiş askeri gruplar var ve bunlar idamları bastırıyor, seçim sonuçlarını kabul etmek istemiyor vesaire…  Bu noktada kendine de hangi görevler düşüyor, bunu atlıyor... Buradan darbeden sonra 15 Ekim 1961'de yapılan ilk genel seçimlere geçsek…  

Darbeden üç gün sonra, 30 Mayıs 1960'da Birinci Milli Birlik Komitesi hükümeti bir tür teknokrat hükümeti olarak kuruluyor. Bu hükümet 30 Mayıs 1960 ile 5 Ocak 1961 arasında 7 ay icra organı olarak kalıyor. Darbe lideri Orgeneral Cemal Gürsel, bu hükümette aynı zamanda Başbakan ve Milli Savunma Bakanı. Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı ise Fahri Özdilek… 

İkinci Millî Birlik Komitesi Hükûmeti 5 Ocak 1961 ile 20 Kasım 1961 arasında 10,5 ay icra organı… Darbe lideri Orgeneral Cemal Gürsel aynı zamanda Başbakan ve Devlet Bakanı, Başbakan Yardımcıları ise Fahri Özdilek ve Muharrem İhsan Kızıloğlu… Bu dönemde Yassıada yargılamaları bitmiş, Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu, Hasan Polatkan 16-17 Eylül 1961'de idam edilmiş…

Bir ay tam dolmadan 15 Ekim 1961'de Genel Seçimlere gidiliyor. Seçimlere 4 parti katılıyor. İsmet İnönü'nün Genel Başkan olduğu CHP yüzde 36 0y oranı ile 173 milletvekili kazanırken, Seçimlere DP mirasçısı olarak katılanlardan Ragıp Gümüşpala'nın Genel Başkan olduğu Adalet Partisi (AP) yüzde 34, Ekrem Alican'ın Genel Başkan olduğu Yeni Türkiye Partisi (YTP) yüzde 13, Osman Bölükbaşı'nı Genel Başkan olduğu Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi (CKMP)'de yüzde 13 oy oranı ile sonuç olarak "orta sağ ve sağ" blok toplamda yüzde 60 oy oranı ile 277 milletvekili kazanıyor… Diyebiliriz ki seçimler toprağın altından doğru 'Menderes zaferi' ile sonuçlanmış.

Hüsamettin Cindoruk: Genel Seçim sonuçlarına bakıldığında CHP dışındaki bu üç partinin aldığı oy oranı ifade ettiğiniz gibi yüzde 60, milletvekili sayısı ise 277…  Bu durumda CHP, Genel Seçimlerden yenilgi ile çıkmış. Hükümet de bu üç partinin koalisyonu ile kurulma durumunda…  


Celalettin Can: Ancak AP ve bu üç parti koalisyon yapmıyor…  CHP-AP koalisyon hükümeti kuruluyor. İsmet İnönü Başbakan, sivil hükümete geçerken darbe lideri Cemal Gürsel Cumhurbaşkanı oluyor, bu nasıl bir şey ki böyle oluyor?..

Hüsamettin Cindoruk: Şöyle, sözünü ettiğimiz Silahlı Kuvvetler Birliği diye bir askeri örgüt vardı, seçim yapılmış ama bu örgüt Meclis'in açılmasına engel olmak istedi. Bunu aşmak için bütün bu siyasi partilerin Genel Başkanları Çankaya Köşkü'ne çağrıldı. İsmet İnönü, Ragıp Gümüşpala, Ekrem Alican, Osman Bölükbaşı köşke gittiler…

Cemal Gürsel'in Cumhurbaşkanı, İsmet İnönü'nün Başbakan olacağı bütün liderler tarafından taahhüt edildi ve Türk siyasi tarihine Çankaya protokolü olarak geçen Protokol imzalandı. Bütün partiler imzaladı bu Çankaya Protokolü'nü. Bence demokrasiye ihanettir bu.
 

CHP Genel Başkanı İsmet İnönü, Adalet Partisi Genel Başkanı Ragıp Gümüşpala, Yeni Türkiye Partisi Genel Başkanı Ekrem Alican, Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi Genel Başkanı Osman Bölükbaşı.jpg
(Soldan sağa) CHP Genel Başkanı İsmet İnönü, Adalet Partisi Genel Başkanı Ragıp Gümüşpala, Yeni Türkiye Partisi Genel Başkanı Ekrem Alican, Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi Genel Başkanı Osman Bölükbaşı

 
Celalettin Can: Neden?

Hüsamettin Cindoruk: Çünkü meclisin toplanması, kendi iradesi ile istediklerini seçmesi gerekiyor. Kim seçiyor, kimlerin dayatması ile seçiliyorlar, milli irade ne oldu? Daha iyi anlaşılması için burada bir parantez açayım. 

Meclis açıldı faaliyete başladı. Cumhurbaşkanı seçilecek. Biz Profesör Ali Fuat Başgil'i seçmek istiyoruz. Kendisini Ankara'ya getirdik, bir otele yerleştirdik. İkna etmişiz. Adalet Partisinden Senatör seçilmiş. Cumhurbaşkanı seçilecek, bu kesin…  Akşam otele bıraktık, sabah alacağız. Meclise gidince konuşacak ve seçilecek. Sabah gittiğimizde bir baktık ki Başgil otelde yok. Milli Birlik Komitesi üyesi Tuğgeneral Sıtkı Ulay birkaç askerle gelmiş, Başgil'i ölümle tehdit etmiş. Bunun üzerine Başgil bir taksi tutmuş, İstanbul'a dönmüş. Başgil sonra senatörlükten de istifa etti.
 

Profesör Ali Fuat Başgil (solda) ve Tuğgeneral Sıtkı Ulay (sağda).jpg
Profesör Ali Fuat Başgil (solda) ve Tuğgeneral Sıtkı Ulay (sağda) 


Celalettin Can: Seçim 15 Ekim'de oluyor. 21 Ekim'de Menderes mirasçısı AP'nin de içinde olduğu o üç parti bu protokole imza atıyor. Meclis devrede yok. Meclis zaten 25 Ekim'de açılacak. Siz ise bunu hazmedemiyorsunuz ki Profesör Ali Fuat Başgil'i aday yapmak istiyorsunuz. Ama partiniz ve partiler imza atmış. Tuğgeneral Sıtkı Ulay da imzaların getirdiği avantajı kullanarak müdahale etmiş… 

Ancak siz demokrasiye ihanet olarak gördüğünüz için partiyi ve o partileri, bu olayda silmişsiniz zaten. Meşruluk esas alınacaksa bana göre de siz doğru olanı yapmışsınız. Siz sadece meşruluğu değil ama yasallığı da esas almışsınız. Meclise rağmen iş çevirmişler. Meclisi devre dışı bırakarak, Çankaya Protokolü üzerinden Cumhurbaşkanı ve Başbakan seçiyorlar. Buna demokrasiye ihanet diyorsunuz, haklı olarak…

Hüsamettin Cindoruk: Evet, bu demokrasiye ihanet… Tamam, dengeler falan var ama benim başımı kesseler Çankaya Protokolü'ne ihanet der ve tavır koyarım…


Celalettin Can: Doğru, bu durumlarda bedel ödemeyi bilmek lazım. Allende cismani olarak hayatta değil ama ruhu darbelere karşı demokrasi direnişlerinin psikolojik/moral kaynağı… Allende ve onun gibilerin Şili'de ve Latin Amerika'da ekilen demokrasi ve özgürlük tohumları kurutulamadı ise böyle bedel ödeyenlerin kanlarıyla sulandıkları içindir… 

Türkiye'de demokrasi tohumları neden güdük kalıyor, bu işte…  Siyaset bedel ödeyenlerin değil, bedel ödetenlerin elinde. Siyasete düşünen, liyakat sahibi, cesur, inanan, güvenilir olanlar değil, korkaklar, eyyamcılar, çıkarcılar hâkim…

 

 

Kaynak:

* 27 Mayıs Bakanlar Kurulu Tutanakları I-II, Cemil Koçak, Yapı Kredi Yayınları
*Türkeş'in anıları; Şahinlerin dansı, Hulusi Turgut,abc yay. İstanbul
*27 Mayıs'tan 12 Mart'a, Kurtul Altuğ, İstanbul-1991
*Korgeneral Cemal Madanoğlu'nun anıları
*Türlü arşivler… Ansiklopediler…Gazeteler… Dergiler…


*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU