Antik İsrail teşkilatlanmasının Geç Tunç Devrinden hemen öncesine dayanan hususları ve bu doğrultuda ortaya koyulan kültürel benzeşimler Kitab-ı Mukaddes sürecini hızlandırmıştır.
Antik İsrail tarihinin başlangıç kilometre taşını tam anlamıyla çizebilmek ne yazık ki mümkün olmamaktadır.
Çeşitli sınıflar içerisinde ve uygun koşullar neticesiyle anılan İbriler/Apiru- İbrani milleti çeşitli milletlerle ilişiki içerisine girmiş, etkilemiş ve etkilenmiştir.
Bu dönemin sosyal yapısı incelediğinde genele yayılan bir göçebelik kültürü vardır ki, Yakındoğu toplumlarının çoğunun bu kültüre dayandığını ifade etmek mümkündür.
Yakındoğu coğrafyasını yurt olarak belirleyen ilk Sami toplumu Akkadlar olurken, daha sonra ise yerleşik hayata geçen, Kitab-ı Mukaddes'te Amoriler olarak bilinen Ammurular olmuştur.
Erken Tunç Çağı bir bakıma Yakındoğu coğrafyasında siyasallaşma ve toplumsal farkındalıkların ilk tohumlarının atıldığı bir çağ olarak görülebilir.
Hem Mısır hem de Mesopatima'nın ana hatları ve kimlikleri bu çağda şekillenmeye başlanmış, Mısır piramitlerinin temelleri bu çağda atılmış ve süregelmiştir (3400-2000 b.c).
Yine aynı şekilde Sumer Şehir devletleri de bu döneme rastlamaktadır.
İsrail öncesi devri Erken Tunç devri olarak değerendirmeye tabii tutulduğundan bunun yanı sıra dönemin Filistin'i hakkında da az bilgiye sahibiz.
B.C 2300'lerde dönemin ticari faaliyetlerinin neler olduğuna dair ve kısmen de yüzde 25'i kumaş üretimi ve satışından söz eden Ebla Yazıtları (Ebla Inscriptions) dikkate değer özellikleri de ihtiva etmektedir.
Bu yönüyle incelendiğinde beş yüz yıl sonrasının Mari Yazıtlarının özelliğini de taşımaktadır.
a. Mari yazıtları
Mari yazıtları olarak bilinen Orta Tunç Çağına ait b.c 1800-1760 yıllarına tarihlenen bu yazıtlar, tıpkı Ebla yazıtları gibi dönemin ticari hareketlerine kaynaklık eden önemli yazıtlardan biridir.
Buluntulara göre sadece kralın bile 20 bin ila 30 bin arası koyunu olduğunu gösterir ki; yapısal durum hakkında çeşitli bilgileri bize vermektedir.
Bu dönemin kültürel yapısında bir göçebelik hakim olsa da bedevilik ile karıştırılmalı ve aradaki fark görülebilmelidir.
Bu yönüyle incelediğinde İsrail'in köken bakımından göçebe bir yapısı olmadığını söyleyebiliriz.
b. Biblios yazıtları (heceli)
Bu yazıtların dili görüşlere göre çeşitlilik arz etse de genel anlamda Arap ve İbrani dillerinin ortak arkaik atası olarak kabul görmektedir.
Sami dillerine rastalanılması muhtemel olan Biblios yazıtlarında hem İbrani hem de Arapların atası sayılabilecek bir özelliğe sahip olabileceğini söylebilmekteyiz (ANEP, 287.p.89).
Kadim Yazıcılar: Erken Tunç Çağı Mısırı'nda alanında uzman, çok iyi yazıcılar vardır ki bunlar kraliyet ailelerinin mektuplarını ve önemli yazışmaları gerçekleştiren bir gurubu ihtva etmektedir.
Yakındoğu dönemince kraliyet salonlarında ve mahkemelerinde hazır bulanan kadim yazıcılar dönemin entelektüelleri olarak da kabul görmekteydiler.
Hatta Eski Ahit döneminde bile mevcut olan yazıcılar sadece kayıt tutmaz aynı zamanda edebi metinler yazar ve okurlardı.
Ammurular – Amoriler
Suriye'nin kuzeyinde yaşanan önemli bir nüfus hareketidir ki; b.c 2500-2300 yıllarına tarihlenen nüfus artışının yaşandığına dair belgeler mevcuttur.
Tell- Leilon (Şubat-Enlil) şehri 37 hektardan 247 hektara kadar genişlediği düşünülmektedir.
Nüfus olarak 4 binden 25 bine kadar ulaştığını ifade etmek mümkündür ki bu ciddi bir nüfus hareketidir.
Daha önce de ifade ettiğimiz üzere Ammurular, Kitab-ı Mukaddes'te Amoriler olarak zikredilmiş ve topluluğun artan nüfusu Mesopotamia'da büyük çalkantılara neden olurken birtakım sorunları da beraberinde getirmiştir.
Yaşanan göç hareketleri bölgede bir hayli artınca birtakım çözüm arayışına giren bir Ur kralı duvarlar inşa ettirmiştir.
Bu nüfus hareketleri elbette siyasi bir anlamda yer bulamazken kültürel bağlamda, Mesopotamia bölgesinde köklü değişimlere neden olurken bu kültürel değişimlerden en çok etkilenen kesim Mesopotamia şehir kralları olmuştur.
Eski Babil'de de izlerine rastlayacağımız kralların Amori isimleri ile anılma hadisesi, karizmatik kral Hammurabi'nin büyük babasını da etkileyecek olacak ki; adının Sumu-Abum olarak bir Amori ismi özelliğiyle karşımıza çıkmaktadır.
Yine aynı şekilde Larsa Kralı Sumu- Ilu da Amori ismi olarak anılmaktaydı; bir bakıma büyük İsrail Peygamberi Samuel ile aynı ismi taşımaktadır. Amorilerin isimlerine eski ahitte sık sık rastlayabilmekteyiz.
Bu toplumun gerçekteki amacının yerleşik bir düzene kavuşmak arzusu olduğu varsayıldığında bu varsayımın yetersiz kaldığını hem doğuya hem de batıya yaptıkları göç harketleri ile boşa çıkarabiliriz; buna karşın Suriye ve Filistin bölgesinde iskan edecek bir mekan bulabildiler.
Yayıldıkları alanın genişliğinden ötürü olacak ki Akdeniz kıyılarına kadar kültürlerini taşıyabilmişlerdir (b.c 1800 civarı).
Biblios ve Ugarit şehir devletlerinin çağdaş kralları incelendiğinde birer Amori kral görüntüsüne sahip olduklarını taşıdıkları Amori isimlerinden anlamak mümkündür.
Bir kral vardır ki; Biblios'ta bilinen ilk Amori isimli kral unvanını taşımaktadır (Kral She- mu-Abu).
Yayıldıkları coğrafyalar neticesinde Amoriler olarak bilinen bu topluluğun Güneybatı coğrafyasında Ammurular olarak anıldıkları da bir başka hadisedir.
Amorilerin göçebe yaşam biçimi, mültecileşmeden şehir hayatına adapte olma süreci Orta Tunç Dönemine rastlar.
Kültürel bağlamda çevre coğrafyaları etkileyebilmeyi başaran, bir yandan da kent yaşamına ayak uyduran Amoriler; siyasi teşkilatlanma sürecine girmiş ve iki siyasi bölünme yoluna gitmişlerdi.
Mari ve Kitab-ı Mukaddes
Siyasi anlamda kendine yer edinen Amoriler yerine göre küçük krallıklar kurarak bölge coğrafyasında iyiden iyiye kendini göstermeye başlayacaklardır.
Orta Tunç Devri Amori krallıklarından biri olan Mariler, bugünün Suriye ve Irak memleketlerinin sınırlarında, Fırat Nehri'nin yanına ilişiktiler.
Yapılan arkeoljik kazılar neticesinde 20 bin den fazla tablet bulunmuş ve bu tabletlerin çoğu Amoriler hakkında bilgiler içermekteydi.
Çeşitli anlam ve ifade içeren isim ve yer adları mevcut olurken, bu isimlerden biri de Abram olup, köken bakımından Amori diline ait olduğu görüşler arasındadır.
Bu bağlamda koyunları ile birlikte Cennan memleketine giden çoban İbrahim'in gerçeklik payı mevcuttur.
Kitab-ı Mukaddes ve Mesopotamia: Bu dönemde yaşanan kültürel birikimlerin Kitab-ı Mukaddes'te yer alması ile Mesopotamia halklarının da aynı kültürel bileşen doğrultunda birikim yapması, iki farklı anlayış biçiminde paralellik gösterir.
Bu yönüyüle dikkate değer bir unsur vardır ki bu da şüphesiz Kitab-ı Mukaddes'te yer alan yasalar ile Hammurabi yasalarının benzerlik göstermesidir.
Yukarıdaki tablo incelendiğinde birbiriyle paralelik gösteren unsurlar mevcutur ki; bu yasaların bir ilişki kaydına rastlamak ne yazık ki klasik bir anlayıştan çok da ileriye gitmemekte ve bu paralelik durumunun, Mesopotamia ile kutsal kitabın etkilenmesinden ileri gelmediği ve iki bölge arasındaki en erken ilişiki b.c 580'lerden sonra olduğudur.
Keza bu döneme kadar kutsal metin öğretileri çoktan beri bu coğrafya üzerinde etkinlik kazanmış durumdaydı.
Özetle iki kültürel unsurun birbirinden etkilenmesi hakkındaki pan-görüşler yerine, arkaik Amori gelenek ve deyişlerin bu coğrafya üzerindeki tahkimine dikkat çekmek gerekir.
Mısır ve Hysksoslar
Orta Tunç Çağında bir uyanış vardır ki bu da şüphesiz Cennan toplumu ile özdeştir.
Cennan'ın bu uyanışı çağdaş krallık devrininin Mısır Orta Krallığını da ihtiva etmektedir.
Cennanlıların uzun yıllardır kesilen Mısır ticari ilişkileri o dönemde 12. Hanedanlığa rastalayan iktidarıyla yeniden hareketlenmeye başlayacaktır.
Öyle ki; sadece ticari gelişmeler yeniden can bulmakla birlikte kültürel alışverişler de hızla vuku bulmaktaydı.
Keza birçok Cennan tanrısı Mısır özgüleriyle bezenmiş ve şehir boyunca tapınmaya layık bulunmuştur.
Bu ilişkilerin olumlu seyretmesi ile birlikte başlayan ve b.c .19'ncu yüzyıl boyunca Nil Deltasına doğru göç eden çok sayıda Samilerle karşılaşmaktayız.
Cennaniler bölge hakimiyeti açısından yaşanan boşluğun farkında olmuş ve bölgede siyasi ve ekonomik güç kazanmışlardır.
Ticari ilişkilerin tekrar düzeltilmesiyle 12. Hanedanlık süresince bölgede söz sahibi olmaya başlayan Cennaniler, bölgeyi daha yakından tanıma fırsatı bulmuşlardır.
Nitekim b.c 1800'lerde 12. Hanedanlığın çöküşüyle bölgede bir istikrarsızlık meydana gelmiş ve merkezi otorite zayıflamıştır.
Tam bu noktada Asya'dan gelen bir dizi göçmen kendilerini Firavun ailesinin kutsal temsilcileri olarak atfetmeye başladılar.
Hakimiyet alanları Nil boyunca ilerlerken bu durumdan rahatszılık duyan yerli Mısır halkı bu Asyalı göçmenlere kin duyarak Hegaw Khaust ya da Yunanca'da Hykysoslar olarak anmışlardır.
Bölgedeki ilerleyişleri hızla devam eden Cennaniler, Kuzey Mısır'ının özgün bir biçimde kendilerine ait olduğu iddiasına giriştiler.
Cennanlı Samilerin Yusuf ve Yakub gibi Hykysos Firavunlarının saraylarında ağırlandıkları ve hatta yetki sahibi oldukları tasvir edilir.
İmpartorlar Devri (Geç Tunç Devri)
B.C 14'ncü yüzyıl devri aslında bize gösteriyor ki, birçok kişi adlarının Suriye- Filistin bölgesinde oldukça yoğun bir etnik köken arayışı içerisinde olduğudur ve kabaca yüzde 40 Sami, yüzde 35 Hurri, yüzde 20 oranında Hint Avrupalı mevcuttu.
Mısır
Öyle ki bu dönemde 3 önemli Merkezi otoritenin oldukça zayıfladığı ve 12. Hanedanlık döneminde yaşanan çöküşle bilikte Hykysoslar tarafından ele alınan iktidar gücü b.c 1550 yılında yerli Mısır unsurlarının yeniden birlişmesiyle düşmüş oldu.
Cennani halkının bölgede kurduğu ağların 18. Hanedanlık döneminde nasıl çözüldüğünü gözler önüne sermek gerekir ki bu hanedanlığın firavunu bahsi geçen halk üzerine cezai anlamda seferler düzenlediğini ifade edebiliriz.
18. Hanedanlık iktadarınca uygulanan askeri stratejiler ağırlıkla Asyalıları tamemen bölgeden atma düşüncesi üzerine bina edilmiştir.
Uygulanan bu politikalar Mısır devri için yeniden uyanış ve Yeni Krallık devrini ifade ederken b.c 1550-1200 arasındaki süreç Geç Tunç devrinin de Cennaniler üzerindeki etkisini anlatmaya yeterlidir.
Yeni krallık devrinde Lübnan ve Şam bölgesi Mısır'ın hakimiyet sınırını ifade etmekteydi.
Mitanniler
Mısır çağdaşı bir imparatorluk olan Mitanniler bir bakıma Hitit-Assur arasına sıkışıp kalan ve kuzeyde faaliyet gösteren bir krallığı ifade etmekteydi.
Kuzey Suriye İmparatorluğu olarak da bilinen Mitanniler, Hurri merkezli bir yönetim ile de anılmaktaydılar.
Hurri merkezli bir yönetim kurulmuş olsa da onların da halkı, Mitanni askeri ordugahının çoğunluğunu sağlayan Maryanu denilen bir askeri aristokrasinin baskısı altındaydılar.
B.C 1400'de Mısırla yapılan bir anlaşma gereği iki süper güç arasında sınır çizilmiş, ancak bu anlaşma bölgedeki süper güç çatışmasına neden olmakyadı ki iki devlet arasına sıkışan Mitanni İmparatorluğu daha fazla dayanamadı ve b.c 1350 yılında resmen çöktü.
Askeri aristokrasinin güçlü bir kanadı olan Maryanular ise başka impartorluklarda silah altına alındılar.
Hititler
Bu dönemde iki süper gücün bölgeye hakim olma mücadeleleri b.c 1350 civarında Hitit İmparatoru I. Şuppililuliuma, hali hazırda sık sık tehtit ettiği Mitanni devleti üzerine seferler düzenlemiş ve başkentlerini ele geçirip ordusunu dağıtmıştır.
Kendi topraklarına kattığı Mitanni memleketinin Maryunularını kendi ordusunda silah altına aldığını bilmekteyiz.
İki imparatorluk arasında sıkışıp kalan Mitannilerin vasal krallıklarının bir kısmı Mısır'a bağlı idi.
Hitit kralı bu vasal krallıkları da kendine bağlamayı başarmış bir bakıma Mısır devletine meydan okuyabilmiştir.
Bu vasal krallıklarından Ugarit ve Amoriler dikkate değerdir. Bu meydan okuma hadisesi iki süper gücün büyük Kadesh çarpışmasına zemin hazırlamıştır.
(Devam edecek...)
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish