Mitolojiden jeopolitikaya: Fırat Nehri

Şeyhmus Çakırtaş Independent Türkçe için yazdı

Küçük yaşlarda köyümüzün hemen yanı başında akan Mezopotamya’nın şah damarı olan Fırat’ın, nehir yatağının büyük dedelerimiz tarafından kazma kürekle kazındığını ve kazınan yerlere suyun dolduğunu düşünürdüm.

Ve suyun bembeyaz bulutlardan aktığını hayal ederdim.

Çocukluk aklım işte. 

Kendimce bir sahiplenme duygusu geliştirmiştim.
 

fırat (9).jpg
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş


Dağlar arasında, vadilerden kıvrılarak, kendine yol açan Fırat, benim gibi binlerce çocuk için müthiş bir imgeydi aslında.

Hem katıksızca sevilen, hem de birazcık korkulan, kutsiyeti olan bir imge. Hayatımıza yön veren, kültürel bir damar yaratan, en eski uygarlık katmanlarını besleyen ve ilk harca can suyu olan bir imge.

Bu nedenle Fırat bizim için harika bir sığınaktı, yazın sıcaktan bunaldığında koşulan, baharda seyrine doyum olmayan ve karşı kıyıya salla geçilen deli dolu bir nehirdi.
 

fırat (7).jpg
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş


Çocukluğumuza, hayal dünyamıza akan, harikulade bir suydu. Ak, pak ve içilen bir kaynaktı.

Tıpkı Murathan Mungan’ın “Telli telli” şiirinde olduğu gibi.

Telli telli telli, şu telli turna
Sanmaki yaralı uçmaz bir daha
Takılmış kanadı göçmen buluta
Anlatır eski beni, şimdiki bana
Sakın çıkma patika yollara
O dağlara, kırlara
O karlı ovaya
Yenik düşüyor her şey zamana
Biz büyüdük ve kirlendi dünya


Biz büyüdük ve Fırat, bütün imgelerini bir bir kaybetti, özellikleri değişti, yeni bir hal aldı.

Dağlar arasında kıvrılan bir nehirken, giderek genişledi, akıntısı yavaşladı. Yepyeni bir çehre ile adeta bir göle dönüştü.
 

fırat (10).jpg
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş


Oysa Fırat deli dolu bir nehirdi…

Fırat Nehri, kaynağını Ağrı Diyadin'den ve yüksek rakımlı yükseltilerden alan Murat Nehri ve Erzurum Dağları'nda kaynayan Karasu’dan alır.

Bu iki nehir çok sayıda dere ve çayla beslendikten sonra, Elazığ sınırlarında birleşerek Fırat Nehri’ni oluşturur.

Tohma, Peri, Çaltı ve Munzur Suyu Fırat’ı besler ve Erzincan, Tunceli, Elazığ, Malatya, Diyarbakır, Adıyaman, Urfa ve Antep sınırlarını belirledikten sonra Suriye, daha sonra Irak topraklarına akar. Irak'ta denize uzak olmayan bir noktada yine kendisinden kopan ve farklı bir yol izleyen Dicle Nehri ile tekrar birleşerek Basra Körfezi'ne dökülür.  
 


Dökülen bölgeye Araplar, Şatt'ül-Arab adını verir.

Çok sayıda barajın inşa edildiği en eski medeniyetlerin beşiği olan Fırat, Mezopotamya uygarlıklarından başlayarak, insanlık tarihinin ilk sırlarını da bizimle paylaşır.

Fırat olmamış olsaydı, büyük bir ihtimalle bu gün arkeoloji ve tarihin gündeminde olan birçok arkeolojik kazı alanı belki de olmayacaktı.
 


Çünkü avcı toplayıcı toplumlar, aslında bir nehir kültürü yaratarak, ilk uygarlıkların temellerini attılar.

İnsan hayatı için gerekli olan su, toprak ve besin için Fırat bulunmaz bir hazineydi.

Belki de bu nedenle ilk uygarlıklar buralarda oluştu. İklim ve doğa koşulları da önemli etkenler arasında olsa da, belirleyici olan sudur kanımca.

Mezopotamya ve Ön Asya’nın en uzun akarsuyunu oluşturan, toplam uzunluğu 2.800 km olan Fırat Nehri’nin,  Türkiye sınırları içinde kalan bölümünün uzunluğu ise 1263 km'dir. 720.000 km² su toplama havzasına sahiptir. Türkiye'nin en geniş havzasına sahip olan Fırat Nehri yılda ortalama 30 milyar m³ su taşımaktadır. Bu suyun %80'i Keban barajının yukarısında toplanır. Kış yağışların kar şeklinde olmasından dolayı debi 200 m³/sn'dir. Yağmurlar ve kar erimeleri sebebiyle ilkbaharda hızla yükselerek 2000 m³/sn'ye ulaşır. Fırat Nehri'nin rejimi Türkiye'deki diğer akarsulara göre daha düzenlidir. Mart ile Haziran ayları arasında yavaş yavaş kabarır, Temmuz ile Ocak ayları arasında çekilmiş olmasına rağmen yine de bol su akışı olur. * 


Sümerlerin yaradılış mitolojisine göre Enki, Fırat ve Dicle'yi yarattı. Bu nehirler dolsun diye yağmur yağdırdı ve bolluk ve bereket versin diye Fırat'ı coşkun bir suyla doldurdu. 

Gerçekten de, yüzlerce yıldır, insanlık serüvenine tanıklık eden Fırat aynı zamanda Mezopotamya tarihinin can suyu oldu.

Gırê Mıraza ya da bilinen ismiyle Göbeklitepe ve Newala Çori, Fırat’ın kıyısında hayat buldu, ilk tarım uygulamaları buralarda gerçekleşti ve Sümerler ilk uygarlıklarını Fırat ve Dicle arasında şekillendirdiler ve yazıyı burada kil tabletlere kazıdılar. 

Kuşkusuz bu sarsıcı devrimlerde Fırat'ın payı büyüktür.
 


Yine ilk kentler, Fırat kıyılarında inşa edildi ve devlet denilen aygıtın temelleri burada atıldı. 

Gıra Mıraza, Nevala Çori, Samsat, Zeugma, Komagene ve daha gün yüzüne çıkmayan birçok uygarlık katmanının Fırat havzasında yer alması bir tesadüf olmasa gerek.

Med, Urartu, Asur, Hitit, Sümer ve birçok kavimin kurduğu medeniyetler, Fırat'ın kutsal suyunda yeşerdi, günümüze ulaştı.

Mezopotamya'nın mitolojik ırmağı Fırat, Elazığ sınırları içinde hem genişler, hem de başka bir nehre dönüşerek, Dicle'yi oluşturur.

Fırat deli dolu akar, Dicle nazlı mı nazlı, incecik bir ip gibi serilir ovalara. Her ikisi de tarih boyunca büyük devrimlere kaynaklık eder, uygarlık katmanlarına can suyu olur ve doğan çocuklara isim olarak yansır.  
 


Fırat erkek, Dicle genellikle kadın ismidir. Nedendir bilinmez ama böylesi bir cinsiyetçi yaklaşım ortaya çıkmıştır zamanla.

Çocukluk yıllarımın en can alıcı anılarını süsleyen Fırat Nehri, aynı zamanda bir göç ve savrulma vadisidir.

O kadar çok kavim ve halk gelip, geçmiştir ki, havza tam bir kültür mozaiği ve tarih yatağıdır. Ama en önemlisi bin yıllardır insanlara, toplumlara hayat veren su, geçtiği her yere hayat veriyor, insanların susuzluğunu gidermesidir.

2004 yılında Fırat Kıyısında koyunlarını otlatan Birecikli Ali Demir, bir bilge edasıyla şöyle diyordu:

Bu su kutsaldır, Allah'ın suyudur; şifalıdır. Bu suyu içen hastalanmaz. Yaşam suyudur. İnsana direnç verir. Dedelerimizin dedesi bu suyu içti. Şimdi biz içiyoruz. Bizden sonrada çocuklarımız, çocuklarımızın çocukları içecek. Çünkü bu su Mezopotamya'nın kutsal suyudur. Ne kadar baraj yapılırsa yapılsın, bir ayda doldurur.  Bu Ferat'tır. Nehirlerin sultanı. Bolluk ve bereketin adı. Hiç biter mi? İnattır, hırçın ve deli doludur. Bak nasıl hızlı ve serin akıyor.


77 yaşında, bir Fırat çobanı. Dört-beş yaşlarında başladığı çobanlığı bir ömür yürüten ve Fırat'a sevdayla bağlanan bir insan. Ve şöyle diyordu:

Her sabah gün doğmadan Ferat kıyısına inerim. Binbir çeşit ot ve bin bir çeşit çiçeğin kokusunu ciğerlerime çekerim. Ve Ferat'ın akışına kendimi kaptırır, uzaklara dalar, giderim. Hiç yorulmam. Bazen gece de kalırım. Ferat'ın ışıltısı geceleri çevreyi aydınlatır. Bir çıra gibi, bir lamba gibi yoluma ışık olur. Gece gündüz buradayım. Ve Ferat'a sevdalıyım. Bu serinlikten ve ışıltıdan vazgeçmem. Çünkü kurtla kuzu bu kıyılarda birlikte yaşadılar.


Mısır uygarlığı için Nil ne kadar önemli ise Mezopotamya için de Fırat o kadar önemlidir.

Anlatılır ki, çok eskiden Fırat kıyısında doğum yapan kadınlar çocuklarını Fırat'ın suyuyla üç kez yıkarlarmış.

Kötülüklerden ve hastalıklardan korunacağına inanılır ve bu çocukların birer kahraman olacağına kanaat getirilirmiş. 
 


Bugün doğan çocuklar Fırat suyunda yıkanmıyor ama Fırat hâlâ insanlarda bir kutsallık çağrışımı yapıyor. 

Fırat’a Sümerce Bu-ra-nu-nu, Âsur dilindeki Purattu, İbrânîce’deki Perath, Arapça Furât denilir. Güneybatı Asya’nın en büyük nehri olan bu akarsuyun adı Eski Farsça’da Ufrâtu, Orta Farsça’da ise Frât biçiminde geçer.

Batılı kaynaklar bu kelimeyi Euphrate veya Eufrate şeklinde kullanırlar. Kürtler ise Fırat'a geniş akan su anlamında Ferat der. Kimi yerlerde Ferat yerine Ro da kullanıldığı görülür. Ro, Zazaca güneş, ışık anlamına geldiğini de belirtmek gerekir.

Türkiye, Suriye ve Irak topraklarına can veren Fırat Havzası tarih boyunca değişik kavim ve kültürlere ev sahipliği yaptı.

Hem ilgi odağı oldu, hem de paylaşılmayan bir alan. Bu nedenle jeopolitik konumu savaşlara, kavgalara neden oldu.

Ticaretin merkezine oturdu, nehir taşımacılığı ile öne çıktı. Sallarla, ilkel kayıklarla ticaret Basra’ya kadar uzanırdı, oradan da Asya içlerine… 
 


19’uncu yüzyıl sonuna kadar, Birecik ilçesinde küçük kayık ve sal yapan tersanelerin varlığından bahseder tarihi belgeler. Köprü olmadığı için Urfa ve ötesinden gelen kervanlar, sallarla karşıyı geçirildi.

1950'li yıllarda Fırat üzerinde inşa edilen köprü bittiğinde onlarca sal bir anda önemsiz oldu ve nehir taşımacılığını gerileyerek,  küçük tekne ve sal yapımı unutulmuş oluyordu. 

Fırat üzerinde kurulan çok sayıda baraj ve hidroelektrik santral ile bir nehir olmaktan öte, jeopolitik bir araca dönem Fırat, Ortadoğu’nun siyasetinde de odak noktası olmuştur.

Geçmişin bütün izleri tek tek kararsa da, Fırat üç ülkenin en hassas jeopolitik alanıdır artık.
 

fırat (8).jpg
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş


Üzerinde devasa barajlar inşa edilen nehir, bu gün uluslar arası ilişkilerin de odağında bulunmaya devam ediyor. Yapılan barajlar ilişkileri gerginleştiriyor, ülkeler arasında bir gerilim durumunu ortaya çıkarıyor.

Türkiye sınırları içinde bulunan Keban, Karakaya, Atatürk, Birecik, Karkamış barajlarından hem elektrik, hem de tarımsal alanların sulanması sağlanmaktadır. Binlerce dönüm arazi Fırat suyu ile sulanmaktadır.
 


Öte yandan Suriye sınırları içinde bulunan Tabka, Bash barajları da hayatı önem taşımakta, kentlerin su ihtiyacını karşılamaktadır. 

Suriye iç savaşının barajlar çevresinde yoğunlaşması, Fırat Nehri’nin ne kadar komplike bir su olduğunu da ortaya çıkarmış oluyordu.

Tarih, mitoloji ve uluslararası siyasetin odağına oturan Fırat havzasını kirliliğe bırakırken, hala ışıltısını sürdürüyor.
Korkulan ise kirliliğin giderek artması, baraj gövdelerinin zamanla çamurla dolması.

Bugün Suriye’de petrol sızıntısından, sulama kanallarından akan çamurlardan ciddi boyutta kirlilik söz konusu. Keza ülkemizde de Fırat Havzası sulama sularının, lağım akıntılarının oluşturduğu kirlilikle karşı karşıya.

Belki de barajlar bölgesini tekrar gözden geçirmek, çevresinde bir türlü oluşmayan orman dokusunu canlandırmak gerekir diye düşünüyorum.

Çünkü çocukluğum Fırat’ı köpük köpük ak ve pak su akardı…

 

 

Not: Yazı hazırlanırken İslam Ansiklopedisi ve Wikipedia’dan yararlanıldı.


*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU