Son günlerdeki Netflix ve sansür tartışmaları üzerine

Nurettin Akçay Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Reuters

Kurtlar Vadisi dizisi 2003 yılında yayına girmiş, Türkiye’nin neredeyse tümü tarafından izlenen bir yapım haline gelmişti.

Dizi, Türkiye içerisindeki kanlı mafya hesaplaşmalarını anlatırken, dizide olabildiğince şiddet içeren sahne mevcuttu.

Kurtlar Vadisi o dönem gençler arasında şiddeti yaygınlaştırıyor diye çok sayıda eleştiri almış, ülkedeki birçok aydın, vatandaş dizinin yasaklanmasını talep etmişti. İlerleyen yıllarda ise Türkiye, Çukur ve Sıfır Bir Adana isimli dizilerle tanışmıştı.

Bu diziler de şiddetin yoğun olarak işlendiği ve Türkiye’deki tüm toplumsal kesimler tarafından kaldırılması talep edilen dizilerdi.

Bunlar sadece şiddet barındıran yapımlardı. Bunların dışında çarpık ilişkilerin mevcut olduğu Aşk-ı Memnu gibi birçok dizi de yayına girerken, bu dizilere yönelik de ciddi eleştiriler yapılmıştı. 

O gün yapılan pek çok eleştiri haklı ve yerinde eleştirilerdi. Zira doğru söylüyorlardı. Kurtlar Vadisi’ni, Çukur’u, Sıfır Bir Adana’yı izleyen gençler şiddete yöneliyordu.

Dizi karakterlerine benzemeye çalışıyor, birçok genç kendi mahallesinde çete lideriymiş gibi davranıyordu. Öyle ki Kurtlar Vadisi’nin “Kafa kesmem racon keserim” sözü gençler arasında popüler bir söz haline gelmiş, o tarihlerde sanal karakterlerden etkilenen birkaç kişinin kafa kestiğine dahi şahit olmuştuk. 

2020 yılına geliyoruz ve bu kez gündemde Netflix var.

Pazar günü Cüneyt Özdemir, şöyle bir tweet atarak Netflix ile hükümet arasında bir pazarlık olduğunu ve pazarlığın restleşmeyle sonuçlandığını açıklıyordu:

Netflix ve AK Parti arasındaki pazarlık restleşmeyle bitti. AK Parti'nin eşcinsellik sansürüne Netflix rest çekti. Türkiye'de dizi çekimlerini durdurdu. Sansürü kabul etmedi. Dünyada Netflix'i yasaklayan ilk ve tek ülke Türkiye mi olacak?


Konuya geçmeden önce Özdemir’in açıklamalarıyla ilgili birkaç şey ifade etmek gerekiyor. Öncelikle Netflix yasaklansa bile Türkiye bunu yasaklayacak ilk ve tek ülke değil. Çin de dahil Netflix’in yasak olduğu 4 ülke zaten mevcut.

Bununla birlikte hükümetlerin Netflix’le pazarlık yapması ve bazı yapımlarına kısıtlama istemesi gayet olağan ve yapılan bir şey.

Örneğin Netflix, Hindistan ile gönüllü bir anlaşma imzalamış ve “kasten ve kötü niyetle” dine ve ulusal bayrağa hakaret eden içerikleri göstermemeyi taahhüt etmiş.

Ayrıca Netflix zaten birçok hükümetin sansür talebini uygulamış ve 5 yıldır bazı dizileri yayından kaldırmış.


Netflix'in sansür uyguladığı yayınlar şöyle: 

2019: The Last Temptation of Christ filmi Singapur'da kaldırıldı.

2019: Patriot Act with Hasan Minhaj'ın bir bölümü Suudi Arabistan'ın talebiyle Netflix tarafından kaldırıldı. 

2018: “Cooking on High”, “The Legend of 420” ve “Disjointed” yapımları Singapur Bilişim Dairesi'nin talebi sonrasında kaldırıldı.

2017: Full Metal Jacket filmi Vietnam'ın talebiyle Netflix tarafından kaldırıldı. 

2017: Night of the Living Dead filmi Almanya'nın talebiyle gençliği koruma yasası kapsamıyla Almanya'da yasaklandı. 

2015: The Bridge isimli belgesel Yeni Zelanda'nın talebiyle kaldırıldı.


Yine History101 "Eğlenceli Tarih Dersleri" belgesel serisinin 9'uncu bölümünde bahsedilen AIDS konusu Haiti merkezli anlatılınca gelen tepkiler üzerine Netflix'ten silinmişti.

Bununla birlikte Netflix; Pakistan, Suudi Arabistan ve Hindistan gibi bazı ülkelerdeki sansür işlemini ise bizzat kendi arzusuyla uygulamış. 


Türkiye’ye gelirsek, öncelikle platformun ülkemizde yasaklanması gibi bir durum söz konusu değil fakat yukarıda saydığımız ülkeler gibi Türkiye de içeriklerinde sorun gördüğü bazı yayınlarla ilgili düzenlemeler isteyebilir ve haklı olarak bazı taleplerde bulunabilir.

Öte yandan Cüneyt Özdemir’in AK Parti ve Netflix arasındaki restleşme diye ifade ettiği olay sadece bir dizi üzerinden gerçekleşiyor ve ortada restleşme falan da yok.

Anlayacağınız Netflix’in tüm yayınlarına müdahale gibi bir şey söz konusu değil. Bunu da T24’ün yaptığı bir haberden öğreniyoruz.

Füsun Sarp Nebil’in yazısına göre, Netflix'in "Şimdiki Aklım Olsaydı" isimli diziye maddi destek sağlamak için Kültür Bakanlığı'na başvuru gerçekleşiyor.

Bakanlık ise yurt dışı dizilerine karışmadıklarını ama LGBT konusunda toplumun hassasiyeti olduğunu söylüyor. Bu konuda hassas davranmalarını isteyip dizi çekimlerinde her türlü desteği de vereceklerini belirtiyor.

Son olarak AK Parti Tanıtım ve Medya’dan sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Mahir Ünal da bir açıklama yaparak, AK Parti ve Netflix arasında herhangi bir görüşme gerçekleşmediğini duyurarak kapanma dedikodularını yalanlıyordu.

Ama olay AK Parti ve Netflix restleşmesine dönüp bütün sosyal medyayı bir anda esir alıyordu.

Kısacası hep birlikte tıpkı Aşk 101’de olduğu gibi Netflix projelerinin tanıtımını yaptık bir gün boyunca. Yine Füsun Hanım'ın yazısından Netflix’in böyle bir stratejisi olduğunu RTÜK yetkililerine dayanarak şu şekilde ifade ediyordu:

Netflix guerrilla marketing uyguluyor herhalde. Netflix beklenti yaratarak film ve dizilerini pazarlamayı tercih ediyor. Şu anda belki masraf kısma, belki prodüksiyon ekibiyle anlaşmama gibi başka bir nedenle diziyi iptal etmiş olabilirler. Ama bunu böyle sunma yerine, RTÜK diyerek dikkati başka yere çekiyorlar.

Netflix’in hiçbir şey olmamış gibi Türkiye’deki üyelerine bağlı olduklarına dair bir açıklama yapması da bu iddiaları doğruluyordu. 


Türkiye’de özellikle sosyal medyada yaşanan tartışmalarla ilgili de birkaç şey söylemek gerekiyor. Netflix’le yaşandığı iddia edilen bu restleşme sonrasında olayın özgürlükler ve sansür kapsamında değerlendirilmesi daha önceki dizilere verilen tepkileri hatırlamamıza neden oluyor.

Ve ülke olarak olaylara ne kadar samimi yaklaştığımızı da gösteriyordu. Daha düne kadar mafya ve çete dizilerinin gençleri şiddete yönlendirdiğini söyleyip bu dizilere sansür isteyenlerin (ki yüzde yüz haklıydılar), şimdi Netflix üzerinden sansür söylemlerine başvurmaları ne yazık ki samimiyet barındırmıyor.

Geçmişte dizilerin gençlerin yönelimlerini belirlediğini iddia edenler, "Bugün çok izledim ama eşcinsel olmadım" diyerek işi sulandırmaya çalışıyorlar.

Fakat kabul etseler de etmeseler de hem dizilerin hem de sosyal medyanın insan davranışlarını şekillendirmede çok büyük bir etkisi bulunmakta.

Konuyla ilgili sayısız bilimsel çalışma mevcutken, hayır bunların birey davranışı üzerinde hiçbir etkisi yoktur demek ya cahillik ya da kötü niyetli olmaktır. 


Bir başka konu da sansür meselesi. Türkiye’de sansür, sözünü diline pelesenk haline getirmiş grubun sansürle ilgili net tavrı çok muğlak bir konu.

Sansüre kökten mi karşılar yoksa belli konularda mı karşılar, bilinmiyor. Eğer kökten karşılarsa toplumun faydası için olduğu iddia edilen bazı uygulamalar hakkında ne düşünmektedirler.

Yok, kısmen karşılarsa, zaten şu an yapılmak istenen de kısmi bir sansür değil mi? 


Öte yandan sansür ve yasaklama hem bizde hem de dünyadaki birçok devlet de tarih boyunca başvurulmuş bir uygulamadır. Üstelik bugün kutsallaştırdığımız bir dönemde dahi çok sayıda yayının yasaklandığını bilmekteyiz.

Örneğin Prof. Mustafa Yılmaz’ın “Cumhuriyet Döneminde Bakanlar Kurulu Karari ile Yasaklanan Yayınlar” başlıklı makalesini okumanızı tavsiye ederim.

Yılmaz makalesinde Mustafa Kemal Atatürk ve İsmet İnönü döneminde yasaklanan yayınları, basına yönelik kapatma cezalarını ve yayınlara ara verme cezalarını çok iyi bir şekilde işliyor.

Yılmaz’ın makalesine göre, Atatürk döneminde yasaklanan yayınlar şu şekilde:

  • Komünist propaganda yapan yayınlar (4 adet)
  • İnkılaplara muhalefet edici yayınlar (10 adet)
  • Takrir-i Sükun Kanununa muhalefet edici yayınlar (2 adet)
  • Türkiye'deki Rum ve Ermeni vatandaşları kışkırtıcı yayınlar (9 adet)
  • Kamuoyunun huzurunu bozucu-Ülke aleyhine yapılan yayınlar (44 adet)
  • Muzur yayınlar (3 adet)
  • Dini duyguları rencide edici yayınlar (4 adet)
  • İrticayı teşvik edici yayınlar (2 adet)
  • Din propagandası yapan yayınlar (8 adet)
  • Kürtçülük-bölücülük ile ilgili yayınlar (7 adet)
  • Türkçülük ile ilgili yayınlar (3 adet)
  • Mustafa Kemal Paşa'nın şahsına karşı yapılan yayınlar (8 adet)
  • Komşu ve dost ülkeler aleyhine yapılan yayınlar (5 adet)
  • Türkiye'nin dış politikasına zarar verici yayınlar (16 adet)


İnönü döneminde yasaklanan yayınlar ise şunlar:

  • Komünist Propaganda (3)
  • Ermenilik-Kürtçülük ve diğer bölücü yayınlar (7)
  • Dış politika aleyhine yapılan yayınlar (7)
  • Dini propaganda yapan yayınlar (9)
  • Ülke aleyhine ve kamuoyunu bozucu yayınlar (36) 


Üstelik bunlar sadece Atatürk ve İnönü dönemine has değil. Neredeyse her hükümet döneminde var benzer uygulamalar.

Kısacası şunu sormak gerekiyor:

Toplumun faydası düşünülerek Netflix’in Türk yapımlarına yönelik istenen kısıtlamaların Atatürk ve İnönü döneminde alınan kısıtlamalardan ne farkı var?

Üstelik her ne kadar sosyal medyada eşcinsellik konusunda baskın gelip olayı gayet basit bir şeymiş gibi anlatan bir kesim olsa da Türkiye toplumunun genel olarak konu hakkındaki hassasiyeti biliniyor.

Ve bu kesim konu hakkından bir adım atılmasını talep ediyor.  

Özetle önce sansür konusundaki net tavrın belirlenmesi ve bu konuda daha tutarlı bir duruş sergilenmesi gerekmekte.

Eğer kendi hassasiyetleriniz konusunda sansüre onay veriyorsanız, başkasının da kendi hassasiyetleri konusunda uygulayacağı sansüre bu kadar yüksek sesli ve tutarsız karşı duruşun bir anlamı olmadığını ifade etmek gerekiyor. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU