Haftalardır Barolar direniyor.
On binlerle avukatlar sokakta.
Gerçi Cumhurbaşkanı Erdoğan, Baroların duruşundan rahatsızdı.
Yargının üçlü sac ayaklarından iddia makamı ve hakimler heyeti çizgiye gelmişti.
Savunma direniyordu!
Baroları sokağa döken son gelişme Ankara Barosu Başkanı’nın Diyanet İşleri Başkanı'na dönük yaptığı ‘evrensel hukuk ilkelerine aykırı bulduğu’ eleştirisiyle başladı.
Cumhur iktidarı fırsat kolluyordu ki,
Kısa sürede Baro sisteminin köklü değişimini öngören yasa tasarısının TBMM’ye gelmesine kadar geldi.
30 Haziran'da Çağlayan Adliyesi önünde yapılan Barolar mitingine beraber katıldıktan sonra, başlayan ve devam eden süreçle ilgili avukat Gülizar Tuncer ile yapılan söyleşiyi aktarıyorum.
Gülizar Tuncer, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu, 30 yıldır adalet ve hukuk mücadelesi içinde olan deneyimli bir avukattır.
Okuyalım…
- Şu soruyla başlayalım isterseniz; Baroların seçim sisteminin değiştirilmesi ile ilgili bu tartışma nasıl ortaya çıktı ve neden özellikle bu dönemde gündeme geldi?
Sistemde istenen değişikliğin ayrıntılarına girmeden önce, adına “Cumhurbaşkanlığı Sistemi” denilen ve tüm erklerin tek elde toplandığı siyasal sistemin nasıl bir keyfiyete dayalı olduğunu, bütün toplumsal yapıya egemen olma yaklaşımının boyutlarını ve kendisine tabi kılamadığı bütün örgütlü yapıları bertaraf etme anlayışını hatırlatarak başlamak gerekiyor.
Hemen her konuda olduğu gibi bu konuda da Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Barolar ve diğer meslek örgütlerinin seçim sisteminin değiştirilmesine ilişkin açıklamasıyla başladı bu tartışmalar.
Aslında Erdoğan, uzunca bir süredir Baroların ve diğer kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşların mevcut konumlarından duyduğu rahatsızlığı dile getirmekteydi.
Son dönemde Ankara Barosu Başkanı’nın Diyanet İşleri Başkanı’nın konuşmasını ‘evrensel hukuk ilkelerine aykırı bulduğunu’ ifade eden açıklamasıyla birlikte konu yeniden gündeme getirildi.
Oysaki Baroların, insan hak ve özgürlüklerini, hukuku ilgilendiren her konuda görüş bildirmesi ve daha da ötesinde haksızlığa ve hukuksuzluğa karşı çıkmak ve kamuoyu oluşturmak gibi bir sorumluluğu vardır.
Sonrasında ise iktidara yakın medya kaynaklarından öğrendik ki AKP tarafından uzunca bir süredir hazırlığı yapılan Avukatlık Yasa Tasarısı meclise sunulacak.
Nihayet AKP’nin Merkez Yürütme Kurulu’nda (MYK) yaptığı konuşmada ve Cumhurbaşkanlığı’nın internet sitesinde yayınlanan açıklamalarda, Barolar ve Tabip Odaları başta olmak üzere meslek kuruluşlarının seçim usullerinin yeniden belirlenmesiyle ilgili taslağı tekrar gündeme getirdi ve ‘bu işin bir an evvel sonlandırılmasını’ istedi.
Hemen ardından da Barolarla ilgili yeni bir düzenleme hazırlandı ve meclise getirildi.
- Süreç hızlı gelişti… Baroların bu tartışma sürecine katılması mümkün olmadı mı?
Olmadı… Tasarının içeriğine yönelik eleştirilerin ötesinde, usul ve yöntemsel olarak da Baroları yok sayıldı.
Kendi parti kurullarında hazırladıkları ve kendilerince belli bir seviyeye getirdikleri tasarıyı, çoğunluğunu kendilerinin oluşturduğu “Meclisin takdirine” sunacaklarını söylediler.
Yasa tasarısının görüşüldüğü gün avukatları temsilen Baro başkanlarının Meclis Komisyonu toplantısına katılmaları dahi engellendi. Meclis dışına çıkarılan Avukatlar, gündüz saatlerce dışarıda yerlerde oturarak, gece sabahlara kadar yerlerde yatarak beklediler.
Kısacası görüşmeler yaptığını söyleyen Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkanı Feyzioğlu'nun dışında kimse tasarı meclise sunuluncaya kadar ne olup bittiğini anlayamadı.
- Neden Feyzioğlu dışında?
Uzunca bir süredir, avukatlıkla, hukukla bir ilgisi olmayan, kendisini gelecekte yürütme erkinin içinde nasıl konumlandıracağına dair ‘kariyer planlaması' derdine düşen bu zat, artık avukatları ve Baroları temsil edemeyecek konumda.
Zaten en son yaptığı açıklamalarla Baro’nun “devleti korumak ve kollamakla yükümlü bir meslek örgütü” olduğunu ifade etmiştir ki artık onun savunmadan, hukuktan, yargıdan dahi bahsetmeye hakkı yoktur.
- Türkiye hukuk sisteminde Baroların yeri nedir?
Gerek Anayasa gerekse halen yürürlükte olan Avukatlık Yasası’na göre kamusal niteliği olan Barolar devlet işleyişi ve hiyerarşisi altında bulunmayan bağımsız nitelikteki özerk kuruluşlardır.
Barolar sadece avukatların mesleklerini yürütmek için üye olmak zorunda kaldıkları bir meslek örgütleri değildir.
Barolar hak ve özgürlüklerin korunup geliştirilmesi ve demokratik ortamın sağlanmasına ilişkin rolleri nedeniyle de kamusal nitelikli kuruluşlardır.
O hep kaldırılmasını talep ettiğimiz ama hala kaldırılmayan ondan daha gerilerdeki hukuk dışı yasal düzenlemelere karşı çıkarken maalesef ki atıf yapmak durumunda kaldığımız 12 Eylül Anayasası’nda yer alan Anayasal kurumlardan biridir Barolar.
Nitekim 12 Eylül Anayasası'nın 135'nci maddesine göre “Kamu Kurumu Niteliğindeki Meslek Kuruluşları” ve bunların üst kuruluşları, yalnızca belli bir mesleğe mensup olanların müşterek ihtiyaçlarını karşılamak, mesleki faaliyetlerini kolaylaştırmak, mesleğin genel menfaatlere uygun olarak gelişmesini sağlamak vb. işlevleri yüklenmişti.
- Mevcut seçim sistemi neden değiştirilmek isteniyor?
Gelinen aşamada meslek örgütleri kendilerine çizilen bu sınırları da aştılar. Toplumsal etkinlikleri resmi çerçevenin dışına taştı.
Hak ve özgürlük mücadelesinin ve adalet arayışının temsilcileri olarak, haksızlığa hukuksuzluğa karşı çıkmak, insan haklarını savunmak ve korumak ve bu kavramlara işlerlik kazandırmak yükümlülüğünü de üstlendiler.
Bu nedenledir ki Cumhur iktidarının yapmak istediği sadece bir seçim sistemi değişikliği ile sınırlı değildir.
Cumhur iktidarının yapmak istediği, Hakimler ve Savcılar Kurulu (HSK) aracılığıyla adeta yürütmenin idari birimine düşürdüğü yargı hâkim ve savcılar gibi yargının üçüncü sacayağı konumunda olan savunmayı, yani avukatları da etkisizleştirmek ve kendine tabi kılmaktır.
Yani Avukatlık mesleğinin kamusal niteliğini ortadan kaldırmak, formel anlamda dahi yargının kurucu unsuru olma sıfatını yok etmek, avukatlığı herhangi bir mesleki faaliyet konumuna indirgemektir.
Böylelikle, hukuk güvenliği ortadan kalkacaktır.
Böylece hukuk güvenliğinin olmadığı, hukuksuz düzene karşı çıkışların tümüyle etkisizleşeceği bir ortamda savunma hakkı ve adil yargılanma hakkı gibi talepler Barolar tarafından savunulamayacaktır.
Baroların hak savunuculuğu konumu yok olacaktır.
Barolar insan haklarını korumak, savunmak ve bu kavramlara işlerlik kazandırmak yükümlüdür.
Baroların yaşanan hukuk ihlallerine karşı çıkmasına temel teşkil eden hak ve yetkileri sınırlanmak isteniyor.
Kamusal yükümlülükleri ellerinden alınmak, etkisiz kurumlar haline dönüştürülmek isteniyor barolar.
- Tabip Odası, TMMOB gibi kuruluşlar için de benzeri düzenlemeleri yapmak istendiği söyleniyor. Barolardan sonra sıra onlara mı gelecek?
Evet, gelecek… Yukarıdaki bölümde de bahsettiğim gibi özerk, demokratik meslek örgütü konumunda olması gereken Türkiye Barolar Birliği, Türkiye Tabip Odası, Türkiye Mimar ve Mühendisler Odaları Birliği, Noterler Birliği, Eczacılar Birliği gibi kuruluşlar, 12 Eylül Anayasası'nda dahi Kamu kurumu niteliğindeki meslek örgütleri olarak tanımlanmış ve bu özel statüleriyle belirli hak ve yükümlülükleri belirlenmiştir.
Aradan 40 yıl geçti. 12 Eylül Anayasası’nın çok gerisinde olan düzenlemelerle bütün bu kamu kurumu niteliğindeki özerk meslek kuruluşlar işlevsizleştirilmek isteniyor.
Erdoğan, Başbakan ve Cumhurbaşkanı sıfatıyla yaptığı açıklamalarda, Anayasal özerkliğe sahip bu kamusal/meslek kuruluşların faaliyetlerinden rahatsız olduğunu açıklamış, tamamına ilişkin yasal düzenlemeleri gündeme getirmişti.
Sağlık, hukuk, mimarlık, mühendislik, şehir plancılığı gibi toplumsal yaşamın tüm alanlarına ilişkin meslek örgütlenmelerinin varlığına ve demokratik işleyişine yönelik bu tahammülsüzlük açıktı.
İnsanlık tarihi kadar eski bu tür meslek örgütlerinin yüzyıllar öncesine dayalı özerklik konumuna yönelik tahammülsüzlük elbette ki muhalefetin etkisizleştirilmesi politikasından ayrı değildi.
Cumhur iktidarının hukuk dışı uygulamalarına, sağlık politikalarına, sanayileşme, kalkınma, şehircilik planlarındaki rant ve talana dayalı politikalarına karşı, bu kuruluşların gerçekleştirdikleri kamusal denetimden rahatsız olduğunu biliyoruz.
Aynı şekilde kamusal mesleğin toplum yararına uygulanmasını sağlamak amacıyla hareket eden ve toplumsal mücadelenin bir parçası olan bu kuruluşların açlığa, yoksulluğa, işsizliğe, ekonomik sosyal eşitsizliğe vurgu yaparak, mevcut baskı politikalarına karşı çıkışlarının Cumhur iktidarını rahatsız ettiğini de biliyoruz.
Cumhur iktidarı, yalnızca bir meslek odası konumunda olmayan bu demokratik siyasi kuruluşların, politikalarını eleştirmesini istemiyor, dahası desteklemesini ve bir devlet kuruluşu gibi hareket etmesini istiyor.
Hukuk dışı yasal düzenlemeleri devreye sokarak onları da etkisiz hale getirmeyi hedefliyor.
Avukatlığın ve onun vazgeçilmez örgütü baroların tarihine, geleneklerine, yerleşik hukuk kültürüne aykırı bu tip ayrıştırıcı düzenlemelerle geçmiş mücadelelerin tarihi birikimini yok etmeye çalışıyor.
…
(Devamı yarın)
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish