Yeni arayışlar
Türkiye’nin Antarktika kıtasıyla ilgisi 1990’da başlamış kaynak bulunamayınca 1991 yılı için planlanan sefer iptal edilmişti. 1995 yılında ise Antarktika sözleşmesi imzalanmış, o zamandan beri devam eden arayışlar 2013 yılına kadar sürmüş, 20 Nisan 2013’te İstanbul Üniversitesi’nde başlayan bilim üssü kurulması çalıştayı bu konuda çalışanları bir araya getirerek gelişmeleri hızlandırmıştı. Bu konuyla ilgili o dönemde çıkan kitap hala önemini korur. Antarktika'da bilim üssü kurması kapsamında “Ulusal Bilim Programı Yazım Toplantısı” 18-19 Kasım 2013 tarihlerinde yine İstanbul‘da yapılmış, ulusal bilim programı metni ve yol haritası ulusal ve uluslararası uzmanların da kabul etmesiyle yazılmış hatta ortak bir makale olarak basılmıştı.
2016 yılında ise ilk Türk seferi başlatılarak seferde iklim değişikliği, buzullar, yabancı türler, kirlenme, denizel biyoçeşitlilik, koruma alanları, deniz memelileri ve botanik konularında araştırma yapacak bir ekip yer almıştı. Sefer, aynı zamanda Türk üniversitelerinin kıtaya ilk birlikte seferiydi ve kendim de bu seferin lideri olduğum için sefere katılan araştırmacılarla hala gurur duyuyorum. Bu seferde sınırlı bir bütçeyle dört önemli projeyi başarıyla bitirdi ve özgün SCI’li makaleler yazıldı.Yeni bulunan bir türe de ismim verilerek onurlandırıldım.
2017 yılında, İTÜ öncülüğünde 9 kişiyle yeni bir sefer daha yapıldı ama bunun sonucunda hiçbir SCI’li bilimsel makale üretilemedi. 29 kişiyle gidilen 2018 seferinin bilimsel sonuçlarını ise bekliyoruz. Umarım yine sıfır çekmezler. 2019 yılında ise yaz kampının kurulduğunu öğrendik. Bizim basın “üs kuruldu” diye yazdı. Ama hangi bilimsel çalışmalar yapıldı bunu da zaman gösterecek.
Ne yapmalı?
Antarktika’da üs kurulsa bile Antarktika’yı yöneten danışman ülkeler arasına girmek için sefer yapmak yeterli değil, bunun için gereken “kayda değer bilimsel araştırmalar yapmak” şart.Yani üç defa kıtaya sefer yapılınca danışman ülke olunmuyor. Romanya yıllardır sefer yapıyor ama özgün bilimsel çalışma ortaya koyamadığı için danışman ülke değil. Hollanda ise tam tersi, üssü yok başka ülkelerin üssünü kullandı ve danışman ülke oldu. Demek ki özgün bilgi üretmek şart.
Peki şimdiye kadar Türkiye kökenli makale sayısının 20 kadar olduğunu hatırlatarak bunların hiç birinin bu son üç sefere katılanlarca yapılmadığını da görünce bilimsel bir fiyaskodan korkmaya başladım. Üstelik bu görüşümü zamanın Sanayi ve Teknoloji Bakanı’na da ilettim. Japon Antarktik üssü “Showa”da çalıştığım dönemlerde okuduğum bir satır beni çok etkilemişti. “Antarktika araştırmaları politikaya alet olmamalı ve bilim insanları politikacıları yanına alıp onları doğru bilgilendirmeli”. Prestij arayışlarını hamasetle değil buluş yaparak sağlamalıdır.
O halde, Antarktika’ya gidecek bilim insanları özgün makale yazacak ve en azından tercihen doktorasını almış kişilerden oluşmalı. Bunların atıf sayılarına ve yaptıkları araştırmalara bakılmalı. Bu iş bir üniversitenin adını duyurmak için “kutuplara araştırmacı gönderdik” hamasetinden kurtulmalı. Üs kurmak için seçilen bölgeyle bilim programı arasında uyum olmalı. Üs alanında yapılacak ayrıntılı “Çevre Etki Değerlendirmesi” çalışması için bölgenin özelliklerine göre planlama yapılmalı. Şimdilik Antarktika Sekreteryasına verilen bilgi kağıdına bakılırsa kurulan geçici yaz kampı 30 gün açık kalacak ve 2022’de kapatılacak. Mevcut kamp yeri Marguerita Körfezi’nde Horseshoe adasında, her biri 6mx2.5.mlik üç modülden oluşuyor. Çevre Etki değerlendirmesi de bir taahütten oluşuyor.
Taraflar toplantısında bize sorulacak temel soru olan “Bu kıta da başka ülkelerin yapamadığı/yapmadığı neyi yapacaksınız?” sorusunun cevabına hazır olunmalıdır. Dolayısıyla, bütün bu sorunların irdeleneceği ve daha önce kıtaya giden bütün uzmanların da içinde bulunduğu bir ulusal “Kutup Araştırmaları Enstitüsü” kurulmalı ve bu konu bir üniversitenin uhtesinden hemen çıkarılmalıdır. Aksi takdirde; ulusal hedeflere ulaşılamayacak ve Proje başarısızlıkla sonuçlanacağından daha sonra mali destek bulunmasında zorlanılacaktır diye korkarım. Şimdiye kadar harcanan paranın iki yılda 4 milyon doları geçtiğini hesapladıktan ve karşılığında bilimsel bir sonuç göremedikten sonra daha da dikkatli olmak lazım.
Kaliforniya Üniversitesi’nden 14 Ocak 2019’da yapılan açıklamada, 1979 ve 2017 yılları arasında Antarktika’daki yıllık buz kütlesi kaybında altı kat artış yaşandığı ve iklim değişikliğine bağlı bu erimenin küresel deniz seviyelerinde 2,5 cm’den daha fazla yükselmesine neden olduğunu ve Antarktika’nın, 40 yıl öncesine göre yılda altı kat daha fazla buz kütlesi kaybettiği belirtildi. Dolayısıyla Antarktika’da yapılacak bilimsel çalışmalardan biri iklim izlenmesi olmalı.
İklim değişikliğinin bir sonucu olarak Antarktika ve Güney Okyanus’ta yaşayan canlıların en önemli özellikleri doğal ortama uyumlarıdır. Ancak doğal ortamın değişmesi halinde bu uyum sorunuyla nasıl baş edilecektir. Bu sorun şimdiden araştırma konuları içindedir. Çünkü ısınmayla birlikte gelişen erime birçok türün yaşam alanını daraltmakta ve tehdit etmektedir. Özellikle Foklar, Penguenler ve Kuşların olası iklim değişikliklerine verecekleri tepki nasıl olacaktır? Fokların uyumda daha fazla zorlandıkları biliniyor. Zira erimeyle birlikte oluşan yarıklar bir yandan bu hayvanlar için kolayca yeni besin bulma imkanı sağlarken diğer yandan da yaşam ortamlarının daralmasına neden olur. Bütün bu soruların cevaplarını verebilmek içinde yine çok disiplinli çalışmalar gerekiyor.
Diğer yandan, Antarktika ve Güney Okyanus’un korunması için uluslararası çabalar devam ediyor. En son Ros Denizi 35 yıl boyunca koruma alanı ilan edildi. O halde denizel biyoçeşitlilik ve korunması da araştırma öncelikleri arasında olmalı. Bu konuda ki çalışmaları Türk Deniz Araştırmaları takip ediyor ve koruma alanları konusundaki insiyatifleri de destekliyor.
Dünya deniz ve Okyanuslarında yaklaşık 27.000 balık türü bilinirken Antarktika ve Güney Okyanus’ta 200 balık türü biliniyor. Antaktika’da yaşayan balıklar düşük sıcaklık derecelerine karşı uyum gösterirler. Donmaya karşı bir tür antifiriz görevi yapan vücutta glikoprotein üretirler. Ama bu balık türlerindeki azalmanın incelenmesi de zorunludur. Bu konuda İngilizlerin ve Amerikalıların yaptığı önemli çalışmalar devam ediyor. Aşırı ve yasadışı avcılık yapılan Güney Okyanus’ta balık stokları konusunda yapılacak araştırmalar Antarktika Ekosisteminin korunmasına yardımcı olur. Bu da bir öncelik olarak karşımıza çıkıyor. Aynı yaklaşım karasal ekosistem için de geçerlidir ve acilen bir izleme projesi gerekmektedir.
Sonuç olarak;
Antarktika barışa ve bilime adanmış bir kıtadır. Bu nedenle maden çıkarmak, maden aramak, doğal gaz çıkarmayı hayal etmek, bu beyaz kıta için en hafifinden aç gözlülüktür. Türkiye’ye yakışan ve prestij sağlayacak olan kıtanın korunması için çalışmak ve bu konuda çalışan diğer devletlere destek olmak ve işbirliği yapmaktır.
Bunun dışındaki arayışlar Türkiye’yi sadece yalnızlaştırır ve uluslararası Antarktika sisteminden dışlanmasına sebep olur. Oysaki bu kıtada uluslararası işbirliği esastır ve olağan üstü şartlar nedeniyle her ülke birbirine muhtaçtır. Her 100 liranın 70 lirasının lojistik amaçlarla harcandığı beyaz kıtada en az on yıllık kesintisiz bütçeyi de garantilemek gerekir. Aksi takdirde 1992’de Pakistan’ın kurup daha sonra parasızlıktan işletemeyip kapattığı üs örneği gibi başarısız olabiliriz.
Ben, bütün zorluklara rağmen ne olursa olsun 2014, 2015 ve 2016 yıllarında Antarktika’da geçirdiğim zamanı ömrümün en mutlu ve bilimsel olarak verimli dönemlerimden bir kısmı olarak hatırlayacağım. Üstelik buzdan eriterek içtiğim suyun iki milyon yaşında olduğunu bilmek, bira ve şarabın donduğu ama viskinin donmadığı (yaşasın) bir kıtada Nazım Hikmet, Attila İlhan ve Pablo Neruda okudum, daha ne olsun...
Milletin yürürken birbirinin üstüne çıktığı bir İstanbul’dan kaçmak, bütün televizyon kanallarında da aynı kakofoniyi dinlemekten de biraz kurtuldum. Deyim yerindeyse biraz nefes aldım.
Şimdi genç bilim insanlarıyla tecrübelerimi paylaşıyorum, Okyanus ve denizlerdeki canlı kaynaklar, akıntı sistemlerinin iklimimizdeki rolü, bunun gezegen ve Antarktika açısından değerlendirilmesi gibi konuları anlatarak genç bilim insanlarına yatırım yapıyorum. Zaten bilim insanı olmanın bir parçası da bu değil mi? Öğretmek, öğrenmek ve paylaşmak. Nihai hedefimiz gezegeni korumak için çaba sarf etmek olmalı. En azından benim hedefim bu. Bu gezegende sürdürülebilir bir yaşam için katkı koymak. İşim, ne borsayla, ne dolarla, ne de ihalelerle...
© The Independentturkish